(başlıksız)

Suat Derviş

8 Mayıs, Faşizmin Yenildiği Gün

8  Mayıs, Faşizmin Yenildiği Gün

8 Mayıs 1945 Faşist  Almanya?nın  yenildiğini dünyaya ilan ettiği gündü.Kan içici faşizm  miyonlarca insanın katliamından sorumlu olarak, Kızıl ordu ve müttefiklerine diz çökmüş ve yenildiğini kabul etmiş ve kayıtsız şartsız teslim olmuştu.

Sosyalist Sovyetler Birliğinin  oğullarının ve kızlarının Stalinin Baş Komutanlığında dişe diş mücadele ile Stalingrad önlerindeki  kahraman direnişi, faşizmin  sonunu getirmişti.

Kan içici faşizmin eli kanlı katiller ordusunun  başkomutanlık temsilcileri, 7 Mayıs 1945?de teslimiyet tutanağını imzaladılar. 8 mayıs  1945 tarihinde  de kan içici  faşist ordunun başkomutanlığı,   müttefik birliklerin ve sovyet birliklerinin başkomutanlık temsilcilerinin huzurunda,  uygulamaasına 8 Mayıs  saat 24 de başlanan kesin teslim olma belgesini imzaladılar. 8 Mayısı 9 mayısa bağlayan gecenin şafağından itibaren;  doğu ve batı cephesinde  kesin yenilgiler alan ve kaçış içerisindeki Alman faşist  birlikleri,  silahlarını bırakmaya ve müttefik birliklerine teslim olmaya başladılar.

İkinci Dünya savaşını başlatan Almanya  dünya insanlık değerlerini ve uygarlığını  felaketin kıyısına getiren faşizmin iktidarda olduğu ülkelerden biriydi. Farklı milletlerden halkların erkeklerine, kadınlarına ve  çocuklarına toplama kamplarında, sokak başlarında, yaşamın her alanında kan ve zulüm uygulayan ve milyonlarca insanın ölümünden  sorumlu  Alman faşizmi  yenilerek; Hitlerin eşkiyalarının zulmünden, işkencesinden, katliamından,yağmasından kurtarıldı.  Dünya halklarına barışın koşulları armağan edildi.

Kızıl Ordunun ve müttefiklerinin  askerleri  savaş süreci içinde zor yıllar geçirdi.  20 milyonun üzerinde  Sovyetler Birliği yurttaşı  zafer için yaşamını  yitirdi. Zafer  Doğu Avrupada ve Balkan Ülkelerinde   dişe diş mücadele ile sökülerek kazanıldı.
Faşizmi teslim  alan ve dünya halklarına barış ve özgürlüğü armağan eden  faşizme karşı çarpışmalarda, toplama kamplarında, işkencehanelerde, sokaklarda, ev baskınlarında….yitirdiğimiz insanlara  dünya halkları   borçludur.

Faşizmin yenilgisi uygarlık tarihine  destansı bir anti-faşist direniş örgütlemesinin  deneyimlerini ve derslerini    kazandırdı.  Faşizme karşı, emperyalist işgal ordularına karşı   dişe diş mücadeleyi yaratan   kahramanlar;  yeni tipte yurtsever insanın  vatan sevgisini, korkusuzluğunu, her türlü zorluğu  paylaşmasını, dayanışmasını  ve  mücadele disiplinine bağlılığın hasletlerini  ve direnmenin şanlı yolunu  gösterdiler.

Faşizmin zindanlarında, toplama kamplarında, darağaçlarında, kırlarında, kentlerinde yitirdiklerimizi ve dünya halklarına zaferi  yaşamı bahasına sağlayan kahramanları saygıyla anıyoruz.

Aydın Çubukçu  (Evrensel Gazetesi-9 Mayıs 2012)

8 Mayıs 1945, tarih boyunca Dünya?nın gördüğü en büyük savaşın resmen sona erdiği gündür 1939?dan 1945?e kadar süren savaşa, Birleşik Krallık (İngiltere), Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya katılmış, Avrupa?nın tümü, Pasifik Okyanusu, Afrika?nın ve Asya?nın çok büyük bölümleri savaş alanı olmuştur. 100 milyondan fazla askerin cepheye sürüldüğü bu savaşta, siviller de dahil olmak üzere, 70 milyondan fazla insan ölmüş; yalnızca kentler değil, topraklar ve denizler de savaşın yıkıcılığından payına düşeni almıştır.

Savaşın temelinde emperyalist rekabetin yanı sıra sosyalizme karşı canavarca düşmanlık da bulunmaktadır. Savaşın baş rolünü oynayan Hitler faşizminin baş hedefi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği?nin varlığına son vermek, işçi sınıfının tarihteki bu en büyük kazanımını yıkmaktı.

SAVAŞIN ÖNCESİ…

Savaşın başladığı tarih olarak genellikle, Almanya?nın Polonya?yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 günü kabul edilir. Oysa bu işgal hareketinden önce de, dünyanın farklı bölgelerinde, farklı emperyalistlerin pek çok ülkeyi işgal ettiğini, birbirinden uzak birçok bölgede savaşların başlamış olduğunu görüyoruz.

Almanya Polonya?ya saldırmasından 8 yıl önce, Japonya Mançurya?yı işgal etmiş, Çin?e saldırmış, İtalya Etiyopya?yı istila etmişti ve İspanya kanlı bir iç savaş sonunda faşizme teslim edilmişti. Polonya?nın işgali, faşist emperyalist ülkelerin saldırganlığının Avrupa?ya sıçramasından ve doğrudan doğruya Almanya?nın da yağmalama savaşına katılmasından ibaretti.

Bu on yıllık süre içinde dünyanın genel görünümü, aslında yaşadığımız günlerin savaşla dağlanan dünyasının görünümünden farklı değildi. Yine emperyalistler etki sahalarını genişletmeye, daha çok siyasi egemenlik ele geçirmeye, daha çok ülkeyi yağmalamaya çalışıyorlar ve pek çok ülkede, dolaylı işgaller gerçekleştiriyor, kan döküyorlar. Dünyanın tümünü kapsayacak bir büyük savaşa doğru insanlığı sürüklüyorlar.

Bu bakımdan bir emperyalist savaş olarak 2. Dünya Savaşı, insanlığa yaşattığı derin acılar ve telafi edilemez büyük kayıplar dolayısıyla hatırlanırken, aynı zamanda günümüz emperyalistlerinin sürdürmekte oldukları politikaları değerlendirmek bakımından da derslerle doludur.

Almanya, İtalya ve Japonya, bu savaşta ?Mihver Devletleri? olarak adlandırılıyordu ve her üçü de faşizmle yönetilen ülkelerdi.

ABD, İngiltere, Fransa gibi emperyalist ülkeler ise, faşist mihver devletlerinin karşısında olmaları nedeniyle, ?demokratik? emperyalistler olarak tanımlanıyordu.

Bu ülkeler, Hitlerci Nazi ordularının Avrupa?yı boydan boya işgal etmesi karşısında cılız itirazlar yükseltiyorlar, ?ölümün adamları?nın er geç Sovyetler Birliği?ne saldıracağını biliyorlar ve bunu bekliyorlardı. Bu dünya çapında SSCB?ye karşı kurulmuş gizli bir yok etme ittifakıydı. Buna karşılık SSCB, Polonya?yı işgal etmiş olan Hitler?le, bir ?saldırmazlık anlaşması? imzalayarak zaman kazanma yolunu seçti. Herkes biliyordu ki, Hitler?in gerçek ve son hedefi SSCB?dir ve Doğu Avrupa?da attığı her adım, sosyalist anavatanı yıkmaya giden yolda ilerlemek anlamına gelmektedir.

Saldırmazlık anlaşması, gerçekten SSCB?ye bu planlı saldırıya karşı hazırlanmak için zaman kazandırdı. Traktör fabrikaları tank fabrikalarına çevrildi, o güne kadar sosyalizmin inşası için demir-çelik üreten, sanayide kullanılacak makineleri imal eden fabrikalar, hızla makineli tüfek, uçak, zırhlı araç ve kamyon üretmeye yönlendirildi. Bütün Sovyet halkı, işçi sınıfının yeryüzündeki bu en büyük ülkesini ilerletme, sosyalizmin inşasının ihtiyaçlarını, kalkınma ve refah içinde yaşama hedeflerini erteleyerek, kapılarına dayanan azgın faşist orduları durduracak tedbirleri almaya koştu.

SOSYALİST ANAVATANA SALDIRI

1941 Haziranında Avrupalı Mihver Devletler, Sovyetler Birliği?ni işgal etmeye başladılar. Daha önce, Almanya, İtalya ve Japonya?nın yeni hakimiyet alanları elde etmek için giriştiği bir saldırı olarak görünen savaş, bu andan itibaren, dünyanın tek sosyalist ülkesine yönelik bir saldırı karakteri kazandı. Artık, bu andan itibaren savaş, bir yönüyle sosyalizmle kapitalizm arasında bir savaş karakteri de kazandı.
Alman orduları Sovyet toprakları üzerinde hızla ilerledi ve Moskova önlerine kadar geldi. 14 Ekim 1941?de Alman ordusu Sovyet ordularını geri çekilmeye zorlayarak Moskova?ya sadece birkaç kilometre uzaklığa kadar yaklaşmıştı. Bu vahim ve son derece tehlikeli gelişme yaşanırken, Stalin ve Ulusal Savunma Komitesi, hâlâ Moskova?daki görevlerini sürdürüyorlardı. Ekim Devrimi?nin 24. yıldönümü olan 7 Kasım 1941?de, hâlâ elde tutulan Moskova?da hava bombardımanı tehdidine karşın, Kızıl Meydan?da görkemli bir kutlama ve geçit töreni düzenlendi. Başkent halkı ve bütün bir ulus muazzam biçimde yüreklendirilmiş ve tek bir şiara adanmışlardı: ?Anayurt ölümüne savunulmalıdır!?

İşçi sınıfının iktidarı, vatanın kalbine doğru ilerleyen Nazi orduları karşısında, başta işçi sınıfı olmak üzere, bütün halkı savaşa ve faşizmi yenmeye çağırdı. Sovyet işçi sınıfı ve halkı, büyük fedakarlıklarla inşa etmeye çalıştıkları sosyalizmi savunmaktan öte, dünyanın bütününü ele geçirmeye çalışan Nazi-faşist saldırganlığını da yenmek için ayağa kalktı. Kendilerini savunmak ve kendi topraklarında faşizmi yenmek demek, bütün insanlığı savunmak ve bütün insanlık adına faşizmi yenmek anlamına geliyordu.
Nazi savaş makinesi, olağanüstü gelişmiş teknik yapısıyla, disiplinli ve yırtıcı askerleriyle, asla yenilemez bir güç olarak görünüyordu.

Sovyet ordusu ise, ancak yeni yeni toparlanıyor, askeri eğitim bakımından zayıf unsurlarla direnişi sürdürmeye çalışıyordu. Fakat çok kısa zamanda eksikliklerini giderdi ve özellikle Stalingrad önlerine gelmiş olan Nazi ordusu karşısında bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği bir direniş sergilemeye başladı. Sosyalizmin önderi Stalin?in adını taşıyan bu kenti savunmak onlar için simgesel bir değer taşıyordu. Hitler de, özellikle Stalin?i yendiğini göstermek için bu kenti almak istiyordu.

Önce sert bir direniş, sonra da şiddetli bir saldırıyla, ?asla yenilemez? denen Alman ordusu püskürtülmeye başlandı.

Burada başlayan temizleme harekatı, Berlin?e kadar sürdü.

1 MAYIS?TA BERLİN?DE!

Sovyet işçilerinin ve Kolhoz?cu, Sovhoz?cu köylülerin, komünistlerin önderliğindeki ordusu, Stalingrad önlerinde başlattıkları mücadele Avrupa?yı adım adım Nazi?lerden temizleyerek ilerledi. Alman işgali altındaki Romanya, Bulgaristan, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, faşizme karşı direnen halkın da katılımıyla faşistlerden temizlendi. Sovyet Kızıl Ordusu, ilkbaharda Almanya sınırlarını geçti. Mayıs ayı yaklaşıyordu. İşçilerin ordusu, 1 Mayıs?ta Berlin?de olmayı çok istiyordu. Bayramı Hitler?i ininde kıstırdıkları gün olarak kutlamak istiyorlardı. Fakat bir günlük bir gecikmeyle 2 Mayısta Berlin?e girdiler. Hitler ve Nazi ölüm makinesinin komutanlarının büyük bölümü intihar ettiler. Orduları darmadağın edildi. Nazi İmparatorluğunun başkentine, emperyalist kapitalizmin bu en saldırgan ve en vahşi rejiminin meydanlarına, işçilerin köylülerin sosyalist ülkesinin kızıl bayrağı dikildi.

EN BÜYÜK DERS: İNSANLIĞIN KURTULUŞU İŞÇİ SINIFININ ELİYLE OLACAKTIR!

Faşizm, herkes tarafından lanetlenen, insanlık düşmanı bir rejim olmasına karşın, diğer emperyalist ve kapitalist devletler tarafından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği?ne karşı gizlice desteklendi. Nazi?lerin işlediği korkunç suçlar karşısında büyük ölçüde ve uzun zaman sessiz kaldılar. Onu, sosyalizmi yenebilecek bir güç olarak görüp el altından desteklediler. Avrupa?yı tümüyle teslim ederken düşündükleri tek şey Stalin?in ve onun temsil ettiği işçi iktidarının yok edilmesiydi.

Ne var ki, her zamanki gibi işçi sınıfının ve devrimci işçi sınıfı iktidarının gücünü yanlış değerlendirdiler ve küçümsediler. Ama böylece bütün insanlığın şu gerçeği görmesine istemeden hizmet ettiler: Faşizmin tek gerçek düşmanı sosyalizmdir, faşizmi yani kapitalizmin çocuğu olan bu kuduz yaratığı yenebilecek tek güç işçi sınıfıdır.

Kapitalist-emperyalist devletler, dünyadaki bütün kapitalistler, Hitler?in Yahudi düşmanlığına karşıydılar; ama işçi sınıfına, yoksul köylülere, komünistlere, Çingenelere, eş cinsellere karşı düşmanlığına ve onları da Yahudiler gibi ölüm kamplarında yok etmesine itirazları yoktu. Özellikle işçi sınıfını baskı altına almasını ve komünistleri yok etmeye çalışmasını hayranlıkla izliyor ve destekliyorlardı. Onların demokratlığı buraya kadardı.

Ancak işçilerin ordusu Avrupa ortalarına kadar ilerlemeye başlayınca, Hitler ordularına karşı ABD ve İngiltere de ?ikinci cephe?yi açtı. Asıl amaçları, Sovyetler Birliği?nin ilerleyişini durdurmaktı. Hitler nasıl olsa yok olmuştu, öyleyse Stalin?i durdurmaya çalışmak şimdi en önemli görevleriydi.

Demek ki, eğer sosyalizm var olmasaydı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği faşizme karşı ön safta ve bütün imkanlarını kullanarak savaşmasaydı, faşizmin yok edilmesi asla düşünülemezdi.
Bugün de ırkçılığa, halkların baskı ve sömürü altında tutulmasına, haklarının ve özgürlüklerinin yok edilmesine karşı mücadelenin temel gücü işçi sınıfıdır.

Egemen sınıfların, patronların ve onların hükümetlerinin demokratlığı kendi çıkarlarının sınırlarına kadardır. Ezilen halklar, baskı gören din ve mezhepler, sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bireysel yaşam tercihleri farklı olanlar, kendilerine yönelik faşist, ırkçı, şoven milliyetçi saldırılar karşısında, yine patronlardan, burjuvaziden ve onların hükümetlerinden medet ummamalıdır.

Faşizmin yenilgisinin bu yıl dönümü, onu yeniden yenecek olan tek güç olan işçi sınıfına kutlu olsun

1 Mayısa Doğru..

 

1 Mayısa Doğru..

1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü

1 Mayıs geliyor, Fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda okullarda yaşamı yeniden üreten emekçiler yeni bir güne uyanışın hazırlığını yapıyor.

1 Mayıs Sermayenin ve devletinin milyonlarca emekçi üzerindeki her türlü sömürü, baskı ve zulmüne karşı dayanışma, açlık, yoksulluk, düşük ücretten, sendikal örgütsüzlükten kurtulmak için güçlerini birleştirerek yürüttükleri mücadeleyi yükselttikleri gün.

Sermayeye karşı emeğin mücadelesinde iki dünya karşı karşıya duruyor: sermayenin sömürü, kölelik, baskı ve zulüm dünyasına karşı eşitliğin kardeşliğin ve özgürlüğün dünyası.

Bir yanda bir avuç kan emici sermaye sahibi bütün üretim araçlarını kendi özel mülkiyetlerinde tutuyor.. Sermaye Fabrikalarda, tarlalarda işçileri örgütsüz, sendikasız olarak düşük ücretle çalıştırıyor. İşçi, emekçi havzaları işçi cehennemine dönüşmüş; sigortasız, sendikasız, uzun çalışma saatleri içerisinde milyonlarca işçi neredeyse köleleştirilmiş durumda. Sermaye ve devleti yeni yasal düzenlemelerle insanlık onuruna, bugüne dek altına imza atılan tüm uluslararası sözleşme hükümlerine aykırı olarak köle ticaretini yasal hale getirmek istemekte. Sermaye devleti kiralık işçi bürolarını yaşama geçirerek, kıdem tazminatını fona devrederek, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu değiştirerek, emekçilerin iş güvencesini ortadan kaldıran yeni düzenlemeler yapmak istiyor.

Özel İstihdam Büroları’na geçici iş ilişkisini de kapsayacak biçimde işçi kiralama yetkisi verilmesi, güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıracak düzenlemeler, TBMM’de iktidar partisi tarafından getirilen özel istihdam bürolarına dair yasa tasarısı, işçi sınıfına modern kölelik dayatmaktadır. Sermayeyi elinde tutan ve denetleyen devlet, işçilerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için bu kölelik düzenine boyun eğmelerini istiyor. Emekleriyle her yeni günü yeniden üreterek bütün zenginliği yaratanlar bütün hayatları boyunca bir dilim katıksız ekmek ve su için iş güvenliğinin ve güvencesinin olmadığı koşullarda çalışmaya zorlanıyor ve örgütsüz ve sendikasız olmaları isteniyor.

Sermaye ve AKP Hükümeti kamu emekçilerine iş güvencesi sağlayan 657 sayılı yasanın değişmesini, toplu sözleşmesi, grev hakkı olmayan işlevsiz bir sendika istiyor. On binlerce kamu emekçisine soruşturmalar açıyor, işten el çektiriyor, açığa alıyor, KESK yöneticilerine, üyelerine göz dağı vererek yıldırmaya, mücadeye set çekmeye çalışıyor.

AKP Hükümeti ve uyguladığı ekonomi-politikalar tarımı ve çiftçiliği de bitirmiş durumda. Hükümet köylüyü ve üreticiyi değil, üreticinin sırtından para kazanan aracıyı, tefecileri koruyor; tohum, gübre, mazotta üreticilere sübvansiyon; destek alımları rafa kaldıralı çok oldu. Küçük üreticiler kan ağlıyor, gıda tekelleri kan içiyor. Fındık, çay üreticisinden süt, sebze-meyve üreticisine toptan alımlarda çok düşük fiyatlar verilerek üretici zarar eder duruma, ihtiyaç sahibi halkta çarşıda, pazarda fiyatların yüksekliğinden satın alamaz duruma getiriliyor. Asıl vurgunu gıda tekelleri ve yandaşı simsarlar gerçekleştiriyor.

Sermaye ve faşizm ormanları,akarsuları, börtü böceği  doğal ve kültürel değerlerimizi tahrip etti. Kapitalizm yaşam alanlarını yok ediyor.   Doğayı ve çevreyi tahrip eden su, enerji ve maden politikalarıyla tüm canlıların ve çocuklarımızın geleceğini karartıyor.  İşçilerin emekçilerin,halkımızın ve çocuklarının sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, doğal ve kültürel değerlerimizi korumaya yönelik mücadelesi her alanda sürüyor. Doğanın, insanın, hayvanların ve tüm canlıların yaşam haklarının  savunulması  ve direnme hattının birleşik bir mücadeleyle örülmesinin önemi kendini dayatıyor..

Emeğin sermayeye karşı büyük mücadelesi bütün ülkelerin işçileri ve emekçileri için ödenen büyük bedellere mal oldu. İnsanca çalışma koşulları, ve eşit işe eşit için mücadele edenler hem özgürlüklerinden yoksun hem de işsiz bırakılmaya devam ediliyor. Örgütlendiği, sendikalı oldukları için işçiler tazminatsız fabrika kapısı önüne konuyor; kadın işçiler, mobing ve tacize uğruyor, karşı çıkanlar işten atılıyor. Haklarına sahip çıkanlar fabrika kapılarında direnişe başlıyor, polis müdahale ediyor, gözaltına alıyor.

Savaşa ve faşizan uygulamalara karşı çıkanlar işsiz bırakılıyor, zindanlara dolduruluyor. Barış isteyen akademisyenler, emekten, eşitlikten, özgürlükten yana olanlar, devrimciler siyasi iktidarların sosyal yalıtılmasına, hakaretlere ve tarifsiz zulümlere maruz kalıyor. Fakat baskı ve zulme rağmen dünya işçilerinin, emekçilerinin yeni bir dünya özlemi büyüyor; dünyayı bölgesel savaşlarla kendi çıkarları için yeniden şekillendirmeye çalışan kapitalist yayılmacılara, işgalcilere karşı çıkanlarında mücadelesi sürüyor.

İşçiler, emekçiler aydınlar sermayeye, faşizme ve savaşa karşı güçleri birleştirmenin gereğine dikkat çekiyorlar. Sermaye ve AKP hükümeti etrafında birleşen siyasi güçler ve partiler Kürt halkına yönelik savaşı geliştirmeye ve yerleşim bölgelerini yaşanamaz duruma getiriyor; Sermayenin ve faşizmin bölge halkına yönelik zulmüne zemin veren siyasi akımlar Kürt halkının yoksullarını umarsız, acılarını katlanılmaz hale getiriyor. Bölgede baskı, zulüm ve kanın en şiddetli haliyle yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Sermayenin ve faşizmin çözümsüzlük dayattığı koşullarda memetler ve memolar üzerinden kan, gözyaşı içinde insanların yurtsuzlaştırıldığı, üretimden, sosyal-kültürel yaşamlarından koparıldığı bir savaş yürütülüyor. Aylardır bazı Kürt yerleşim bölgeleri abluka altında. Yakılan-yıkılan, bombalarla, ağır silahlarla kullanılamaz hale getirilen evlerin, molozların içinden ceset parçaları çıkıyor. Aileler cenazelerini bulamıyor, bulanlar kaldıramıyor. Beslenme, sağlık, barınma, eğitim, çalışma, güven içerisinde yaşama hakları yok… Faşizm ve AKP hükümeti “acele kamulaştırma” ile başta Sur, Cizre, Silopi olmak üzere yıkılan yerlere el koymayı bölgenin sosyo demografik yapısının değiştirmeyi planlanıyor.. Yandaş sermayeye de yeni bir rant alanı açıyor.

Suriye ve Irakta savaşın bileşeni durumuna gelen AKP Hükümetinin Suriye’de Kürt bölgelerine karşı islami terör akımları ve örgütleriyle işbirliği yaptığını kanıtlayan belgeler yayınlayan gazeteciler cezalandırılmak isteniyor ancak aksi ispatlanamıyor Bu koşullarda. emperyalizmin bölgeye müdahalesine, şeriatçı-cihatçı gurupların mezhepçi, şiddet politikalarına ve insanlık suçlarına karşı barış mücadelesi önem taşıyor.. Faşizmin ve sermayenin içeride ve dışarıda savaş politikalarına karşı eşitlik temelinde barışı ve halkların kardeşliğini savunmak milyonlarca emekçinin vaz geçilmez talebi oluyor..

Ortadoğu halkları artık yeni bir hayata gözlerini açmak istiyor. Kürtler, Araplar, Türkmenler Hiristiyanlar, Ezidiler, Dürziler, Ermeniler artık savaş istemiyor. Emperyalizmin, monarşinin, faşizmin savaş politikalarıyla kırılmayı, yok olmayı değil halkların kardeşçe eşit ve özgür yaşadıkları yeni bir hayatı ve sistemi istiyor. İşçilerin, emekçilerin, aydınların örgütlenme, düşünce ve ifade etme özgürlüğüne barışa, emekten, ezilenden yana demokrasiye ihtiyacı var. Faşizmin ve sermayenin gücü örgütlü ve egemenlik mekanizmaları sistematik. Bu haksız, adaletsiz, acımasız gidişi ancak milyonlarca emekçinin gücü yenilgiye uğratabilir. Ancak bölgemizde, içerde ve dışarda faşizmin ve sermayenin savaş politikalarına karşı fabrikalarda, tarlalarda, okullarda tüm çalışma alanlarında işçilerin ve emekçilerin ortak talepler etrafında birleşmesi, örgütlenmesi; özgürlük ve demokrasi taleplerini, barış şiarlarını haykırması savaş politikalarının önünü kesebilir. 1 Mayıs Türkiye’nin farklı milliyetlerinden, kökenlerden , din ve mezheplerden işçilerin, emekçileri ve halklarının birlik içerisinde seslerini yükselttikleri bir gün olmalıdır.

Savaş, baskı ve zor politikaları ile siyasi iktidar; toplumun gündelik hayatını her alanda dinsel kurallar, davranış kalıplarıyla muhafazakarlaştırmaya çalışıyor..Yolsuzluklar, hırsızlıklar, aracılık-komisyonculuk mekanizmaları, çürümeyi, kokuşmayı kolaylaştırıyor, hızlandırıyor. Bu koşullarda kadın cinayetleri, çocuk kaçırmalar, taciz, tecavüz, şiddet artıyor, olağanlaştırılıyor. Savaş koşulları işsizlik, açlık ve yokluğu artırıyor.. Halkımız ülkedeki politik düzenden hoşnutsuz, değişmesini talep ediyor ancak alternatifi bulamıyor.

Suriye’ de Kürtler, Araplar, Türkmenler, Ermeniler zor durumdadır. Milyonlarca Suriyeli savaş koşullarından dolayı ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Faşizm ve savaş hükümeti Suriyeli göçmenleri savaş mağdurlarını çadır kentlerde tutmaya, dış politika malzemesi, kozu olarak kullanmaya çalışıyor. Batılı emperyalistler de onların üzerinden pazarlık ve anlaşmalar yapıyorlar. Emperyalistler ve işbirlikçileri halkın canı ve kanı üzerinden kazanacakları paraya bakıyor. Mülteciler için kapıların açılması ve yeni bir hayata yönelmeleri işçilerın, emekçilerin de talepleri oluyor.. İşçiler, emekçiler 2. Emperyalist savaş sonrası yapılan ve kabul edilen sözleşmede güvenceye alınan mültecilik haklarını savunmalıdır. Tüm ülkeler mültecilere kapılarını açmalı ve evrensel anlamdaki haklarını güvenceli olarak kullanmalarının koşullarını sağlamalıdır.

Bilinmelidir ki sermaye mülteci işçileri düşük ücretlerle, sigortasız, güvencesiz çalıştırıyor, onları bulundukları ülkelerin işçi ve emekçileriyle düşmanlaştırmaya çalışıyor. Mülteci işçiler eşit işe eşit ücret almalı, çalışma koşullarındaki ayrımcılık, aşağılama, eşitsizlik giderilmeli, insanca yaşam koşulları sağlanmalı..

İşçiler, emekçiler, güçlerini birleştirerek fabrikalardan, işyerlerinden alanlara akmalı, dereler birleşmeli, mücadele ırmakları coşmalıdır. Faşizmin, gericiliğin, ve siyasi iktidarların acımasız, kural tanımaz politikalarına, saldırılarına karşı iş ekmek, özgürlük ve barış taleplerini yüksek sesle haykırmak için..

Haydi alanlara, eyleme, özgürleşmeye..

YAŞASIN 1 Mayıs!

Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Eşit Kardeşliği!

Barış İçin Savaşa ve Faşizme Hayır!

Yaşasın Sosyalizm!

İmece-Der

Günseli Kaya (Bşk)

Newroz Pîroz Be!

Newroz Piroz Be


İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, 21 Mart perşembe günü saat 16.00 da Gündoğdu Meydanı’nda kutlanacak Newroz mitingine katılım çağrısında bulunmak için Eğitim Sen 1 Nolu Şube’de basın toplantısı düzenledi.
Açıklamayı KESK Dönem Sözcüsü ve Ses İzmir Şube Eş Başkanı Hülya Baran Ulaşoğlu yaptı.
Ulaşoğlu ; “Bahar geliyor, doğa tüm renkleriyle, tüm çeşitliliğiyle, yeniden kendini var ediyor. Gelin bizde elele verelim, bahar olalım, kardeş olalım, barış olalım, umut olalım! Ancak dünyada ve ülkemiz coğrafyasında, Ortadoğu’da emperyal savaşlarda halklar yok edilmeye devam ediyor. Gelin bu akan kanı durduralım ülkemizde ve tüm dünyada, zalim Dehak’a karşı Demirci Kava’nın yaktığı ateşi, tüm renklerimiz kimliklerimizle, barış için kardeşlik için Gündoğdu Meydan’ında yakalım. Gelin zalimlere karşı halkların Newroz ateşini birlikte yakalım” dedi.

Barış istemek suç değildir

Yeni Zelenda’da katliamı kınıyoruz

Yeni Zelanda’ da yaşanan katliamı kınıyoruz.

Bu katliamı gerçekleştiren kişinin, kim(ler) tarafından, nasıl ne biçimde kışkırtılmış olduğunu bilemesek de ırkçı, ayrımcı, fanatik ideolojilerle böylesi insanlık dışı bir eyleme giriştiği açıktır.

Bu tür saldırılar nerede yaşanırsa yaşansın, egemenlere iktidarlarını sürdürmek, kendi ülkelerindeki sorunları gözlerden ırak tutmada fırsat yarattığını; ülkenin emekçi halkları arasında ulusal, etnik, dinsel/ mezhepsel farklılıkları kışkırtarak düşmanlık yaratmaya, kışkırtmaya hizmet eder.

Hangi inançtan olursa olsun halkın, emekçilerin dinsel inançlarını, ibadetlerini yapabilecekleri toplumsal iklim eşitlik, özgürlük, kardeşlik içinde yaşayabilecekleri bir sistem içinde mümkündür.

Yeni Zelanda’nın kuzeyi, güneyiyle farklı renkteki, özellikteki dinsel inançtan insanların bileşeni olan ve saldırıya uğrayan müslüman halkın, ve diğer halkların acılarını paylaşıyoruz.

15. GELENEKSEL İMECE DOSTLARI BULUŞMASI

Carrar Ananın Tüfekleri