YEREL YÖNETİM ANLAYIŞIMIZ ve TALEPLERİMİZ
Kente yönelik politika ve uygulamalarda, insan hakları, kentli hakları, kent insanları arasında kardeşlik-barış iklimi, birlikte yaşama, engelli, hasta, çocuk ve kadına duyarlı planlama, yerellerde hizmetlere eşit erişim, insan ve çevre sağlığı gibi kriterler temel referanslar olmalıdır.
Kentlerin sahibi o kentte yaşayan halktır ve yerel yöneticilerin demokratik biçimde seçilmesi ve başarısızlıkları durumunda geri alınması esas olmalıdır. Seçimler gibi, kente dair kararlar da kentlilerin katılımcısı olduğu demokratik süreçler, mekanizmalar işletilerek alınmalıdır.
Fiziksel, doğal, tarihi ve kültürel değerleri korumak ve geliştirmek, koruma ve kullanma dengesini sağlamak, ülke, bölge ve şehir düzeyinde sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek, yaşam kalitesi yüksek, sağlıklı ve güvenli çevreler oluşturmak merkezi yönetimin olduğu kadar yerel yönetimlerin de görevidir.
Kentimiz İzmir’in yapılan araştırmalarda beş bin yıl öncesine kadar uzanan bir tarihi vardır. Yıllarca süren çalışmalarla ortaya çıkan tarihi mirasına sahip çıkan, bu mirası bilimsel temelde ciddi araştırmalarla zenginleştirici projeler üreten bir yerel yönetim anlayışı, kentin tüm kültür ve doğal varlıklarını geleceğe taşıyabilir.
Kent yönetimine talip olan başkan adayları ve meclis üyelerinin kentin sorunlarının çözümü konusunda önerilerde bulunması bir program ortaya koyması kuşkusuz önemli, ancak yeterli değildir. Sermayeye karşı emekçi halkın çıkarlarını savunan yerel yönetim adayları, tekellerin, uluslar arası ya da yerli sermaye gruplarının değil halkın taleplerini, çıkarlarını savundukları ölçüde halkın desteğini ve sevgisini kazanabilirler. Sermaye partilerinin adaylarından ayıran başlıca farklılık da ekonomik, sosyal ve siyasi demokrasi taleplerini savunması, buna uygun politikaları geliştirerek uygulamasıdır.
Kentimiz özellikle son yıllarda yoğun göç almış; hızla nüfusu artmıştır. Kentin kamu yararından uzak sermaye odaklı planlanması gelecekte, hava kalitesi daha da kötü, yaşam standartları düşük, yeşil alanları olmayan, ranta odaklı yapılaşma ve ulaşım sorunları yaratmıştır.
‘‘ Körfez Tüp Geçiş Projesi, henüz yapım aşamasında olan İstanbul Otoyolu ile Çiğli’de sulak alanların ve Kuş Cennetinin olduğu bölgeden güneyde doğal sit statüsü değiştirilen İnciraltı ve Çeşme yarımadasını birbirine bağlayacaktır.” Bu proje Gediz deltasındaki kuş türlerinin yoğun bulunduğu bölgede sulak alanların tasfiyesi ile kuş, bitki, memeli hayvan, çeşitli kelebek türleri yok edilerek, ekolojik dengeleri tahrip edecek, betonlaşmaya yol açacak ve plan değişiklikleri ile yüksek rant artışlarının önünü açarak kıyıları betona teslim eden bir kentin yolunu açacaktır.’’(1) İzmir’in tarihi, kültürel ve doğal değerleri-zenginlikleri rant için tasfiye edilmiş olacaktır. İzmir’in İstanbul olmasını istemiyorsak bu ‘‘ihanet’’ projelerine karşı durmak İzmir’i yönetecek başkanların öncelikli görevidir.
Doğa Derneği’nin de içinde yer aldığı “İzmir’e Sahip Çık” platformu’nun da önerdiği, desteklediği 15 Şubat 2019 günü yeryüzünün en zengin ve benzersiz doğal alanlarından biri olan İzmir’in Gediz Deltası’nın UNESCO Dünya Doğa Mirası ilan edilmesi için çalışmalar hızla başlatılmalı; bu konuda yapılmakta olan çalışmalar desteklenmelidir.
Alsancak’taki tarihi Elektrik Fabrikası’nın arazisiyle birlikte, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından Devlet İhale Kanunu’nun kısıtlamalarına tabi olmadan satışa çıkarılması engellenmelidir. İzmir 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 8 Ocak 1998 tarihli kararıyla ‘Korunması Gerekli Kültür Varlığı’ olarak tescillendiği temel alınmalı; 1943 tarihinde kamulaştırılarak İzmir Belediyesi’ne devredilen sahanın tekrar İBB’ye devri için meslek odaları ile kentliler birlikte kenti savunmalıdır.
Bayraklı bölgesini çok katlı beton blokların ısı adaları oluşturarak ekolojik dengeyi bozmasına engel olunmalı, kentin tarihi ve doğal dokusuna aykırı projelere onay verilmemelidir.
Egemen iradenin, siyasi iktidarın kürt sorunundaki şiddet yanlısı ırkçı, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, yandaşlarını kayırmacı politikalarına karşı kent düzeyinde eşitlikçi, özgürlükçü, yerel hizmetlerin gerçekleşmesinde yoksul-dar gelirli yerleşimlere öncelikli, barışçıl ve demokratik projeler üretilmelidir.
Yönetime aday olanlar, alevilerin, farklı din, mezhep ve kültürlerin inanç özgürlüğünü ayrımsız savunmalıdır. İbadet mekanlarının restorasyonu desteklenmeli, güvenlikli kılınmalıdır Yönetmeye aday olanlar, sendikalaşmayı, sendika seçme özgürlüğünü, taşeron uygulamasına karşı kadrolu-güvenceli çalışma hakkını esas alan anlayış ve uygulamaların savunucusu olmalıdır.
Belediye emekçilerinin kadrolu, güvenceli istihdamını esas almalı, liyâkattan taviz verilmemeli, sendikaları tahakküm altına almaya çalışmadan, eşit ilişki kurabilmelidir. Sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin İzmir’de yerel demokrasinin gelişiminin bir parçası olduğu bilinmelidir. Kocaoğlu döneminde kadrolu olabilmek için hukuk yoluna başvuran ve işinden atılan tüm işçilerin yeniden iş başı yapmalarını sağlayacak adımlar atılmalıdır.
696 Sayılı kanun Hükmün’de kararnameyle belediyelerde çalışan şirket işçileri, süresiz işçi statüsüne geçirilmişti.. Bu işçilere 2020 yılına kadar toplu iş sözleşmesi yapılmayacak, kadrolu işçi gibi 4 ikramiye verilmeyecek ve sosyal-ekonomik haklardan yararlanamayacaklar. Bu işçilere sadece düşük bir zam öngörülmektedir. Bu kararname eşitlik ilkesine aykırıdır. Kadroya geçirilme adı altında işçilerin ekonomik ve sosyal hakları gasp edilmiştir. Yerel yönetim adayları bu kararnameye karşı çıkmalı ve işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını savunulmalı, eşitlik ilkesini temel almalıdır.
Toplu İş Sözleşmeleri (TİS) nin sendika, sendika olmayan iş kollarında işçi temsilcileriyle yapılmasını savunulmalı; grev hakkının önündeki engelleri kent bazında yok saymalıdır. Kıdem tazminatı hakkını güvenceye almalı; kiralık işçilik uygulamalarına karşı çıkmalıdır.
Çalışanlar arasında cinsiyet eşitliğini savunmalı; özellikle kariyer, kadro yükseltmede pozitif ayrımcı, ücret politikasında mutlak eşitlikçi olmalıdır.
Kentimizde kadın hak ve özgürlüklerine uygun koşulları oluşturmayı; kentin gecesi-gündüzüyle, toplu taşım araçlarıyla, sokaklarıyla güvenli kılıcı politikaları geliştirmelidir.
Gençliğin bilimsel-özerk-demokratik-parasız eğitim-öğretim hakkında her gün daha fazla artan eşitsizliğe karşı politikalar geliştirilmeli; barınma, ulaşım, beslenme konularında olanaklar yaratılmalıdır
Küçük üreticilere ve köylülere düşük oranlı kredi tahsisi, kooperatifleşme olanaklarını sağlamalı; Kooperatifleşmenin yaygınlaştırılması için üreticilere yardım ve destek politikaları (destekleme alımları) geliştirilmelidir. El emeği üretimi yapan kadınlara yerel pazarlarda ücretsiz alanlar sağlamalıdır.
Tarım ve hayvancılığa yapılacak ekonomik destekleri yerel bütçe kaynaklarından yapmalı ve halka aracısız, ucuz beslenme olanaklarını sağlamalı; bunun için de üretim ve tüketim kooperatifleri kurulması için adımlar projelendirilmelidir.
Tarım emekçilerine yönelik bir ekonomik ve sosyal güvence ağı geliştirilmesini savunmalı; kırsal kesimde kadınlara yönelik özel bir sosyal güvenlik sistemini bu döngü içerisinde projelendirilmesini savunarak uygulamasını gerçekleştirecek bir alan açmalıdır.
Tarım alanları, sulak alanlar, su kaynaklarının özelleştirmelere açılmasını, sermayeye bırakılmasına kararlılıkla karşı çıkmalıdır. Bu temelde HES, RES, Termik santrallerin yerlerini meslek örgütleri, uzmanlar ve yöre halkı ile belirlemeyi savunmalıdır. Güneş enerjisinden yararlanmanın yolları aranmalıdır.
Kentimiz yeşil alanlardan da il ve ilçe bazında otoparklardan da yoksun durumdadır. Kentin yeşil alanları artırılmalı,ihtiyaçlar nüfus oarnında belirlenerek katlı otoparklar yapılmalıdır.
Hava kirliliği, araç yoğunluğu ve diğer nedenlerle yoğunlaşmıştır. Koah, astım, solunum yolu hastalıkları yüksek orandadır. Kentimizdeki hava kirliğini ortadan kaldıracak politikalar geliştirmek zorundayız.
Gıda güvenliğini denetimleri sıklaştırarak sağlamalı, BB bünyesinde araştırma laboratuarları kurmak projelendirilmelidir.
Yerel yönetimlerin ulaşım hizmetlerinden kar elde etmesi düşünülemez. Yerel yönetimler ulaşım hizmetini diğer gelirlerinden sübvanse etmelidir. Kentlerde ulaşım hizmetleri yerel yönetimlerin kamusal bir görevidir. Kentte yaşayan tüm yurttaşların toplu taşıma hizmetlerinden yararlanması asgari ücret esas alınarak yapılmalıdır.
Saygılarımızla
İmece-Der