
SURİYE ve LİBYA’daki SAVAŞ KİMİN?
Başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde, ne yazık ki hala mücadele dinamikleriyle çözülemeyen sorunlar yaşanmaktadır. Yüzyıllardan bu yana monarşik iktidarlar zor yöntemleriyle emekçi halkların ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel haklarının kazanımı, kullanımına dönük örgütlülükleri engellemiştir. Demokratikleşmenin temel taşları olan emekçilerin sosyal, sendikal ve siyasal örgütlenmelerinin zorlukları, zayıflığı, işsizlerin, kadınların hak yoksunlukları ve örgütlenememiş olması, ulusal, etnik sorunların çözülememesi, din, mezhep farklılıkları nedeniyle yaşanan düşmanlıklar, çatışmalar ve bu sorunların türevi olan her şey kaotik bir iklim yaratmıştır.
Genelde dünya pazarlarına egemen olma, güncel olarak ta Ortadoğu ve kuzey Afrika da, petrol, doğal gaz başta olmak üzere enerji kaynaklarını kullanmak, denetlemek, ekonomik ve siyasal egemenlik sağlamak üzere emperyalist devletler birbirleriyle açıktan rekabet etmektedir. Bu kaotik iklimi kullanarak, kışkırtarak oluşturdukları çatışma, savaş koşullarında çatışan gruplara, taraflara silah, mühimmat satarak savaş tekelleri kar etmektedir.
Diplomasi alanında insan hakları argümanlarını kullanarak ülke halkının taleplerinin destekçisi gibi görünmek, etki alanı yaratmak ABD emperyalistlerinin en önemli yöntemlerindendir. ABD’nin politik çizgisine bir not düşerek, kendisiyle uyumlu olması durumunda siyasal iktidarların niteliğinin kesinlikle belirleyici olmadığını da söyleyelim. Bunun en somut ve açık örneği Ortadoğu’daki Arap ülkelerinin hemen hemen tamamında ABD’nin askeri üslerinin bulunmasıdır. Saydığımız bu ülkeler İran’ın batı sınırında yer almaktadır. Irak (9 üs), Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ABD askeri üslerinin olduğu ülkelerden bazılarıdır.
Emekçi halkların açlığa, sefalete, işsizliğe karşı hoşnutsuzlukları, örgütsüz karşı çıkışları, kalkışmaları emperyalist güçler tarafından manipule edilebilmektedir. Ekonomik yayılma, sömürü ve siyasi egemenlik peşindeki emperyal güçler islami tarikat veya çevrelerden yeni bağlaşıklar bulabilmekte, kendileriyle uyumlu çalışabilecek, dinci çevreleri iktidara taşımak için çaba harcamaktadır. Egemen olan iktidarlarla, kendilerine bağımlı kapitalist bir sistem dizayn etmekte sağlık, eğitim, ticaret ve finans sektörü dahil kapitalist düzenin tüm kurumlarında yeniden yapılaşma ile etki alanını da artırmaktadırlar.
ABD emperyalizmi Ortadoğu’nun petrol ve doğal gaz rezervlerini kullanmak, üzerinde kontrol sağlamak, enerji hatlarının güvenliği üzerinde nüfuzunu artırmak için ülkelerin iç sorunları üzerinden politikalar geliştirmektedir. Bu politikayla Libya, iç savaş ve çatışmalar bölgesi durumuna getirilmiştir. Libya’da ve Suriye’deki iç sorunlar; ekonomik, sosyal, siyasi sorunlar üzerinden tekelci kapitalistler iç çatışmaları tırmandırarak, vesayet savaşları aracılığıyla halklara kan ve acı yaşatmaya devam etmektedirler. ABD emperyalizmi, Suriye’de Rusya’nın etkisini kırmak, kendi nüfuz alanlarını kurmak için savaşı yıllarca bölgede tırmandırmıştır. Yeşil kuşak projesi kapsamında yarattığı dinci-cihatçı silahlı güçlerle savaşma bağlamında, işbirlikçileriyle Suriye’nin petrol bölgesinde egemenlik kurdu.
Emperyalizm özgürlük değil egemenlik ve nüfus peşindedir. Emperyalizm ve siyonizm mazlum halklara savaş, kan, zulüm ve sömürü götürür. Tarihi boyunca ABD emperyalizmi halklara hep düşmanlık yapmıştır. Suriye’de yaşayan etnik, ulusal aidiyeti, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm halkların ve Kürt halkının emperyalizme ve bölge gericiliklerine karşı halkların eşit haklar temelinde oluşacak kardeşliği, dayanışması kardeşleşmesi, birlikte mücadelesi emperyalizmin geriletilmesi, halkların özgürleşmesi açısından önem taşımaktadır.
ABD emperyalizmi Suriye’deki Esad zulmüne karşı muhalifler üzerinden iç savaşı kışkırtmış, Esad diktatörlüğünün etkisini yıkmak için Esad muhaliflerini ve dinci, cihatcı silahlı güçleri destekleyerek, kendi nüfuzunu artırma politikası izlemiştir. Petrolü ve kaynaklarını ele geçirmek için Suriye’de silahlı güçleriyle varlık bulmuştur. Bu politika diğer yandan kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için tehdit olarak gördüğü İran’ı da sıkıştırmayı, kuşatmayı da amaçlamaktadır.
Ülkemizdeki ABD politikalarının işbirlikçisi siyasi iktidar da ABD ve Rusya’nın bölgedeki nüfus çatışmaları arasında; pragmatist politikalarıyla savaşçı bir tutumla, bu iki emperyalist gücün arasında kendine yer açmaya çalışmaktadır. Suriye’deki dinci-cihatçı silahlı örgütler ile işbirliği içerisinde her türlü desteği vererek çatışmalardan çıkar sağlamak için Suriye toprakları üzerinde söz sahibi olmaya çalışmaktadır. Siyasi iktidar Suriye ve Libya’daki iç savaşın tarafı, silahlı güçleriyle çatışmanın ana unsurlarından biri durumuna gelmiştir. Suriye’de Esad muhalifi dinci-cihatçı silahlı güçlerle birlikte Esad diktatörlüğünü devirmeye çalışmakta. Libya’da ise Hafter silahlı güçlerine karşı, İslamcı Serrac hükümetini korumak ve desteklemek için gönderdiği askerleri ve Suriye’den taşıdığı dinci-cihatcı silahlı güçleri de kullanarak, savaşın fiilen sahada da tarafı durumuna geldi.
Rusya, İran ve Türkiye arasında yapılan Astana ve Soçi anlaşmalarına rağmen ABD ile Türkiye’nin desteklediği silahlı dinci-cihatcı güçler ile Suriye silahlı güçleri arasındaki sıcak çatışma ve askeri kayıpların şiddeti, çatışmaların ve daha büyük savaşların da habercisidir. Esad yönetimine bağlı silahlı güçlerle yer yer çatışmaların ve kayıpların yaşandığı İdlib’de savaşın gelecekteki sonuçlarının bugünkünden daha ağır ve vahim olacağı açıktır.
Suriye’de Esad iktidarı yabancı silahlı güçlerin kendi topraklarından çıkmasını istemektedir. İktidarın Suriye’de toprak ilhak politikası olmadığını belirtmesine karşın orada silahlı güçlerle bulunması, şeriatçı silahlı güçleri desteklemesi Suriye’de ve Libya’da nufuz alanlarına sahip olmak için askeri üsler kurmak ve dinci-cihatcı silahlı güçlerle birlikte iç savaşta taraf haline gelmenin ağır bedelleri karşımıza çıkacaktır. Emperyalizmin temsilcileri arasında mekik dokuyarak yapılan anlaşmalar ve hamleler ülkenin iç ve dış borç sarmalında ciddi bir ekonomik krize sürüklenmesi, savaş harcamalarının boyutları ve iktidarda kalmak için her şeyin mübah sayılmasınin bedeli, savaşın süresi ve ivmesi arttıkça ağırlaşacaktır.
İç savaşlarda, çatışma ortamlarında kadınlar, çocuklar başta olmak üzere halklar zarar görür, zorunlu göçler, çok yönlü travmalar yaşanır; başka ülkelerin silahlı güçlerinin işgali altındaki koşullarda insanların güvenli olması, sağlıklı yaşaması mümkün değildir. Suriye’den büyük göç hareketi karşısında siyasi iktidarın ve emperyalist devletlerin pazarlıkları, durumu koz olarak kullanmaları, Suriye’de sözde güvenli bölge politikası savaşın yol açtığı insani sorunları çözmekten çok uzaktır. İdlib’den beklenen göç dalgası iktidarın pazarlık konusu olamaz, olmamalıdır. Çözüm Suriye ve Libya’daki yabancı güçlerin ülkelerine dönmesi, ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını tanımasıdır.
Suriye, Libya ve tüm Ortadoğu halkları emperyalist müdahalelerden, emperyalizmin besleyip büyüttüğü silahlı dinci cihatçı, paramiliter güçlerden çok zarar gördü; yüz binlerce insan öldü, milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. Libya ve Suriye’de savaşın tarafı olmak hiçbir şeye çare olmadığı gibi, emekçi halkımıza daha fazla vergi, pahallılık, can kaybı, kan ve gözyaşı demektir.
Suriye ve Libya’da eşit, özgür, demokratik bir düzen kendi halkları tarafından kurulacaktır. Suriye’de ve Libya’da bulunan bütün dış güçler, askeri güçler, cihatçı silahlı örgütler bu ülkeleri terk etmelidir. Suriye Suriyelilerindir. Libya Libyalılarındır.
Suriye’de ve Libya’da savaşa hayır!