İZMİR KADIN PLATFORMU; GEÇİNEMİYORUZ KRİZİ BİZ YARATMADIK BEDELİNİ DE ÖDEMEYECEĞİZ ZAMLARI GERİ AL

 

İzmir Kadın Platformu Karşıya İzban çıkışında hayat pahalılığına, zamlara, işsizliğe karşı açıklama yaptı. “Krizi biz yaratmadık bedelini de ödemeyeceğiz. Zamları geri al” pankartı açan kadınlar  “Zamlara karşı isyandayız”,  “Bu  zamlarla yaşanmaz zamlar geri alınsın”, “Hükümet istifa”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Enerji haktır satılamaz”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”  sloganlarını attı.  Boş tencere içerisinde faturaları yakarak zamları protesto etti. Açıklamayı  Halkevleri Ege Bölge  Temsilcisi Evrim Çakır yaptı.

Açıklama şöyle;

“Bizler her gün daha da derinleşen ekonomik kriz koşulları altında hayatta kalmaya çalışan kadınlarız. Her gün evlerimizde, marketlerde, pazarda, tükettiğimiz enerjide  hesap yapmaktan bıkıp usananlarız. Gıdadan, faturalara, hijyen ürünlerinden, sağlığa bütün temel ihtiyaçlara getirilen vergilerden, zamlardan bıktık usandık.

Bugün krizin, yoksulluğun, işsizliğin, güvencesizliğin yükünü bizim sırtımıza yıkan patriyarkal kapitalizme karşı ayağa kalkıyor hep birlikte bir kez daha sesleniyoruz. Geçinemiyoruz, artık yeter, inin sırtımızdan!

Bütün yetkileri elinde toplayan tek adam rejiminin bu ülkeye sunduğu tek gerçek kriz, yoksulluk, işsizlik ve faşizm. Bugün yaşadığımız kriz karşısında koruduğu, güvence verdiği ise bu ülke halkları değil, bir avuç sermayedar.

Geçtiğimiz aylarda döviz kurlarında yaşanan hareketlenmede birileri servetine servet katarken, bizler daha da yoksullaştık. Aldığımız maaşlar enflasyon karşısında eridi. Ülkenin bütün kaynaklarının peşkeş çekildiği şirketlerin zararı elektriğe, doğalgaza yapılan fahiş zamlarla bizlere kesildi.

Bu ağır ekonomik kriz  kadın yoksulluğunu giderek katmerlendirdi. Pandemide birçoğumuz ya işten çıkarıldık ya da kötü ve güvencesiz çalışma koşullarında çalışmak zorunda bırakıldık. Kimimiz artan kira fiyatları yüzünden özgürleşmek üzere ayrıldığı evlere geri döndü, kimimizin şiddet gördüğü evlerden çıkma ihtimali yok edildi.

Bütün bunlar yaşanırken, çocuklar, kadınlar, LGBTİ+’lar istismara ve şiddete daha açık hale getirilirken Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Şimdi de zaten çok sınırlı miktarlarda verilen nafaka hakkımız gasp edilmeye çalışılıyor.

Bizlerden evlerimizde oturup dişimizi sıkmamızı, olanla yetinmemizi, krizin faturasını ödememizi bekleyenlere sesleniyoruz: Hayatlarımız için, haklarımız için ne oturup dişimizi sıkacağız, ne de böyle yaşamaya razı geleceğiz.

Krize, yoksulluğa, güvencisizliğe, patriyarkal  kapitalizme karşı isyanımızla, öfkemizle yan yana gelecek, yaşamak istediğimiz eşit, özgür, sömürüsüz bir dünya için mücadelemizden bir adım geri atmayacağız.

Ve her yıl olduğu gibi bu yıl 8 Mart’ta da taleplerimizle yan yana gelecek, haklarımızı kazanmak için direnişi büyüteceğiz.

Taleplerimiz;

* Gıdaya, elektriğe, doğalgaza, bebek bezinden hijyenik pede, en temel ihtiyaçlara yapılan zamlar geri alınsın. Vergiden muaf tutulsun.

* Temel kamusal hizmetler paralı olmaktan çıkartılsın ve kadınların/LGBTİ+’ların ihtiyaçları dikkate alınarak genişletilsin.

* Ülkenin bütün kaynaklarına çöken, bütün temel haklarımızı bize fahiş fiyatlarla satan şirketler kamulaştırılsın.

* Kiralara üst sınır getirilsin.Ev işçisi kadınlar için babalarına, kocalarına bağlı olmaksızın sağlık sigortası yapılsın. Emeklilik hakkı tanınsın.

* İşsiz kadınların, kayıt dışı ve göçmen kadınların hakları güvence altına alınsın!

* Esnek ve güvencesiz çalıştırma ve kadınları işgücünün dışına atan ayrımcılık yasaklansın. Kadınların tam zamanlı, güvenceli ve insanca bir gelir sağlayan işlerde çalışabilmesine olanak veren istihdam politikaları üretilsin.

* Eşdeğer işe eşit ücret istiyoruz. Çalışma koşullarındaki cinsiyetçilik ve her türlü ayrımcılık son bulsun.

* Bakım işleri toplumsallaştırılsın. Yaygın yaşlı ve çocuk bakım merkezleri açılsın.

* Kürtaj hakkı dahil, cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarımız güvence altına alınsın, erişilebilir ve ücretsiz olsun.

* Boşanma durumlarında kadınlara konut ve geçim güvencesi sağlansın.

* Nafaka hakkımız gasp edilemez. Nafaka miktarları insanca yaşamaya yetecek düzeye çekilsin.

* Kadınları ve LGBTİ+ları erkek ve devlet şiddeti karşısında savunmasız bırakan yasal düzenlemeler iptal edilsin. İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalansın, uygulansın.”

 

CARRAR ANA’NIN TÜFEKLERİ

CARRAR ANA’NIN TÜFEKLERİ

18 Şubat 2022 jSaat: 20.oo/ Çiğli Belediyesi Fakir Baykurt Salonu

Oyun, İspanya iç savaşı döneminde küçük bir balıkçı köyünde geçmektedir.
1936 yılında demokratik yollarla iktidara gelen ” İspanya Sosyalist Partisi ” ve ” İspanya Komünist Partisi” nin oluşturduğu HALK CEPHESİ iktidardayken, General Franco tarafından cumhuriyete karşı bir ayaklanma başlatılır.
Franco’ nun, büyük toprak sahipleriyle birlikte yaptığı zulüm ile halk cephesinin mücadelesi Carrar Ana’yı da taraf ya da bitaraf olmak üzerinden konumlandırmaktadır.
Tarafsız olmanın, zulme karşı olmak olmadığını, aksine zulmedene hizmet ettiğini Carrar Ana ‘ nın cepheden gelen kardeşi Pedro ile diyaloglarında usta kalemiyle ele alan Brecht, bizi diyalektik tiyatronun gözlemcisi olmaya davet ediyor.
Yazar: Bertolt Brecht
Çeviri: Yılmaz Onay
Yönetmen: Kazım Başer
Oyuncular: Ali Karabıyık, Belkıs Akıncı, Demet Çalışkan, Diyar Kurt, Emine Akyol, Esengül Uzun, Günseli Kaya, Mehmetcan Akgün, Mehmet Sedat Özkoç, Muharrem Budak, Neşe Bilgin
Sahne Amiri: Demet Çalışkan
Afiş çizim- Tasarım: Afak B. Başer
Prodüksiyon: İmece Dostluk Dayanışma Derneği

 

 

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri; elektrik, doğal gaz, akaryakıt faturalarını yaktı, elektrik, doğalgaz zamlarının geri çekilmesini, KDV’nin sıfırlanmasını istedi.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri  hayat pahalılığına, zamları işsizliği  protesto etmek için Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde basın açıklaması düzenledi. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyacı olan temel  tüketim  maddelerine  ve doğal gaz, elektrik,  akaryakıta yapılan zamları  protesto etmek için “Zamlar geri alınsın, geçinemiyoruz” pankartı açan emek ve demokrasi güçleri  “Saraya değil emekçiye bütçe”,  ” Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”  , “Zam zulüm işkence işte AKP”, “Birleşe birleşe kazanacağız”,  “AKP mezara, halk iktidara”, “Zafer direnen emekçinin olacak”,   “AKP’den hesabı emekçiler soracak”,  “Yapılan zamlar geri alınsın”,   “Yaşasın sınıf dayanışması”,  “Gemi söküm işçisi yalnız değildir”,  sloganlarını attı.  Açıklama sonrası  faturalar yakıldı.

Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklamayı  KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü ve Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Necip Vardal yaptı.

Açıklama şöyle;

“Türkiye ekonomisindeki baş aşağı gidiş hızlanıyor. Döviz kurlarındaki büyük artışla parası pul olan, yüksek enflasyonla ve işsizlik sarmalıyla boğuşan emekçiler büyük bir yıkımla karşı karşıya. Özellikle son aylarda en temel ihtiyaçlara gelen ve ardı arkası kesilmeyen zamlar toplumu büyük bir sefalete sürüklüyor. Çalışma koşulları giderek ağırlaşıyor, ücretler hızla eriyor. Bunun karşısında memleketin bütün birikimlerinin üzerine çöreklenmiş bir avuç sermayedar ise krizi adeta fırsata çevirerek servetlerini katlamaya devam ediyor.

Yirmi yıl boyunca AKP iktidarı, memleketin neredeyse bütün varlıklarını özelleştirerek, yüksek dış borç, yüksek faiz ve ucuz işçilik politikası uygulayarak, tarımı çökerterek, ekonomik kalkınmayı sadece inşaat sektörüne bağlayarak ve bu yolla kamu kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekerek emekçi halka derin bir yoksulluğu dayattı. Şimdi ise tüm bu yaşananlar karşısında hiçbir sorumluluk kabul etmiyor. Bununla da yetinmiyor, hamasi nutuklarla memlekette yalan rüzgârları estiriyor. Emekçiye açlık ücreti, zengine hazine garantisi Asgari ücrete allayıp pullayarak yaptıkları zam daha emekçilerin eline geçmeden sıfırlandı. Ocak ayı verilerine göre açlık sınırı 4249 lira olarak hesaplanırken belirledikleri 4253 liralık asgari ücretle geniş işçi ve emekçi kitleleri yıl boyunca yarı aç yarı tok yaşamaya mahkûm ettiler.

Gıda ürünlerinden doğalgaza, akaryakıttan elektriğe kadar tüm ürünlere birbiri ardına gelen zamlar, emeğiyle geçinen geniş toplum kesimlerinin hayatlarını sürdürülemez hale getirdi.

Ülkenin dört bir yanından hayat pahalılığına ve fahiş zamlı faturalara karşı yapılan eylemlerle isyan büyüyor. Şirketleri zengin etmek için garibanın, yoksulun, emekçinin cebindeki üç kuruşu çalıyorlar! İktidar eliyle malum şirketler daha da kazansın diyerek elektriğe %125 zam yaptılar, kademeli tarife getirdiler.

Elektrikte kademeli tarifeyi kademeli zulüm yaptılar.

Asgari ücrete yapılan zammın %43,6 yani neredeyse yarısı yok oldu. Elektrik, doğalgaz ve akaryakıta yapılan zamların bütçeye aylık maliyeti şimdiden 565 TL oldu. Bu faturalar ödenmez; bu faturaları ödetmeye kalkmak bu karda kışta milyonlarca insanı elektriksiz bırakmak demektir. Geçen yıl 5 milyon ailenin elektriğinin kesildiği düşünülürse bu yıl bu sayı katlanarak artacaktır. Bu büyük eziyete son verilmeli, zamlar geri çekilmelidir!

Kara kışın ortasında, bu hayat pahalılığı ve ekonomik kriz içinde yurttaştan daha fazla fedakarlık beklemek aymazlıktır.  Ülkemizdeki ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın bedelini biz ödemek istemiyoruz.

Değerli Basın Emekçileri;

Bir tarafta yoksulluk  diğer tarafta israf;  bir tarafta açlık, diğer tarafta şatafatın yaşandığı ülkemizde bir kesim lale devri yaşarken, her yerden emekçiler ve yoksul halkımızın geçinemiyoruz çığlıkları yükselmeye devam ediyor. Geleceğe dair kaygılarımız her geçen gün artıyor.

Siyasal iktidarın neo-liberal ekonomi politikaları cilalanıp cilalanıp topluma sunulurken emekçilerin payına daha fazla sömürü daha fazla yoksulluk düşüyor. Sermaye sahipleri servetlerinin üzerine servet katarken neşeleri Maliye Bakanı’nın gözlerinin içindeki ışıltıya yansıyor.

Değerli Basın Emekçileri;

Ekonomi literatürüne bir katkı da bugün burada biz koyuyoruz ve diyoruz ki “Yoksulluk emekçilerin gözlerinin içindeki öfkedir!”.

Evet arkadaşlar açlıkla yoksullukla boğuşan emekçiler öfkelidir!

Tarlasını ekemeyen ürünü para etmeyen köylü öfkelidir!

Ataması yapılmayan öğretmen, sağlıkçı öfkelidir!

KPSS yazılı sınavında başarılı olup mülakat sınavlarında elenen gençler öfkelidir!

Elektrik faturası işyeri kirasını aşan esnaf öfkelidir!

Emeklilikte yaşa takılanlar, işsizler öfkelidir!

Hayata öğrenim kredisi borcuyla dezavantajlı başlayan gençler öfkelidir!

Emekçilerden alıp zenginleri besleyen bu düzene son vermek için örgütlenelim!Tüm yaşananlar gösteriyor ki, halk kendisine reva görülen bu zulme karşı ayağa kalkmalı, krizi yaratan sermayeden ve onun iktidarından hesap sormalıdır.

Biz diyoruz ki:

Başta gıda ürünleri olmak üzere elektrik, doğalgaz, akaryakıt, ulaşım gibi temel ihtiyaç kalemlerine yapılan zamlar geri alınmalı, vergiler düşürülmelidir.

Yoksulluk sınırının altında yaşayan kesimlerin temel gereksinimleri karşılanmalıdır.

Öncelikle 150 kWh elektrik yardımı uygulaması şeffaflaştırılarak ölçütleri kamuoyu ile paylaşılmalı ve yardım sınırı aylık 230 kWh’a yükseltilmelidir.

Konutlarda elektrik, doğalgaz ve suya yansıyan KDV sıfırlanmalıdır.

Enerji bir insan hakkıdır; Maddi imkansızlık nedeni ile elektrik, doğalgaz,  su faturalarını ödeme zorluğu çekenlerin elektrik, gaz ve suyu kesilmemeli, bu ihtiyaçlar kamu kaynaklarından sağlanıp, halkın karanlıkta, soğukta ve susuz kalmaları önlenmelidir.

Kalıcı çözüm için enerji şirketleri derhal kamulaştırılmalıdır.

Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmelidir.

Hızla artan fiyatlar karşısında düşük ücretleri hızla eriyen çalışan ve emeklilerin gelirleri insanca yaşamalarına imkan verecek düzeye yükseltilmelidir.

Ülkedeki gelir adaletsizliği tarihin hiçbir döneminde görülmemiş boyutlara ulaştı. Eşitsizliğin en altına itilen kadın yoksulluğu daha da artarken, işini ilk kaybedenler kadın emekçiler oluyor. ILO 190 sayılı sözleşme uygulanmalı, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı geri alınmalıdır!

Değerli Basın Emekçileri;

Yaşadığımız yoksulluğun sembolü haline gelen elektrik ve doğal gaz faturalarımızı yakarak tepkimizi öfkemizi bir kez daha haykırıyor, elektrik ve doğalgaz zamlarının geri çekilme talebimizi yeniliyoruz.

İnsanca bir yaşamı direne direne kazanacağız.”

 

8 Şubatta hastanelere gitmiyoruz. Alınmış randevuları iptal ediyoruz. Sağlık emekçilerinin hak mücadelesinin yanındayız.

Sınırlardaki şiddeti ve geri göndermeleri durdurun! İnsanlığı Savunun!

İzmir’de Halkların Köprüsü Derneği, meslek ve  hak örgütleri,  siyasi partilerin içinde yer aldığı 42  örgüt  Edirne’de donarak yaşamını yitiren mültecilerle ilgili  Yunanistan konsolosluğu önünde basın açıklaması düzenledi.

Açıklamayı Hakların Köprüsü Derneği Genel Sekreteri  Yusuf Ak okudu.  Yusuf Ak açıklamanın aynı anda Yunanistan ve İspanya’da da yapıldığını söyledi.

“Sınırlardaki Şiddeti ve Geri Göndermeleri Durdurun! İnsanlığı Savunun!

Yunanistan’da, politik ve sosyo-ekonomik olan insanlık dışı koşullardan kaynaklı kendi ülkelerini terk etmeye zorlanan insanlar yüksek güvenlikli sınırlara, sınır şiddetine ırkçı ve mülteci düşmanı uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Bizler geriye göndermeleri(PUSHBACKS), sınır şiddetini ve hareket halindeki insanları insanlıktan çıkartan bütün uygulamaların sonlanmasını talep ediyoruz. Buradan bir kez daha; her konuda insanlık onurunun, hayatın ve hareket özgürlüğünün bir hak olduğunu beyan ediyor; devletlerin ve sınırların zulümüne karşı yürütülen bütün bu mücadelelerle dayanışma içinde bulunduğumuzu haykırıyoruz.

GERİ GÖNDERMELER HAYATA, İNSANLIK ONURUNA VE HAKLARINA KARŞI İŞLENEN SİSTEMATİK ŞİDDET EYLEMLERİDİR VE YASADIŞIDIR!

Geri-göndermeler(PUSHBACKS), bir grup insanın ya da tekil bireylerin yasal süreç başlatma ya da sığınma başvurusunda bulunma fırsatı bulamadan bir bölgeden geri itilmesi ya da gayri resmi olarak sınır dışı edilmesidir. Bu Yunanistan ve diğer Avrupa ülkelerindeki göç düzeninin gayri resmi de olsa önemli bir parçası haline gelmiştir. Son yıllarda, Ege Denizini ve Meriç nehrini geçen onbinlerce insan Yunanistan’dan Türkiye’ye geri gönderilmiştir.

Geri-göndermeler, işkence ve ölüm riski bulunduran yasadışı faaliyetlerdir. Meriç Nehri’nin bulunduğu bölgede, nehirden zorla Türkiye’ye geri gönderilmeden önce; gözaltında çok ağır bir şekilde darpa uğrayan, aşağılanan, bütün kişisel eşyaları çalınan insanlar aynı zamanda gözaltı süreci boyunca aç susuz muameleye maruz kalmaktadırlar. Zira sınırı geçen ve ülkenin içlerine doğru ilerleyen insanlarda iç bölgelerden toplanmakta, polis tarafından sokaklardan veya kamplardan kaçırılmakta ve Türkiye’ye geri gönderilmektedirler.”….

“AVRUPA BİRLİĞİNİN SINIR REJİMİ KATLETMEKTEDİR!

Sınırlardaki silahlanma, örülen duvarlar ve gözetim teknolojileri AB tarafından finanse edilmektedir ve devletin, derin devletin şiddeti Avrupa’ya ulaşmaya çalışan insanları daha tehlikeli yollar izlemeye zorlamaktadır. Türk-Yunan sınırında binlerce insan katledilmiştir. Ege denizi Avrupa’ya ulaşmaya çalışan insanların mezarlığı haline gelmiştir. Sadece 2021 Aralığında denizde batan tekne ve botlardan kaynaklı 30 insan yaşamını yitirirken onlarcası hala kayıptır.

Bu ölümler kaza değil tersine AB sınır rejiminin Yunan Devletiyle beraber işlediği cinayet eylemleridir. Sınırların güvenliğinin arttılmasına yönelik siyasi söylemler ve devlet politikaları, göç edenleri insanları kriminalize etmekte, onları insanlıktan çıkartmakta, yaşanan istismarlara, hak ihlallerine ve can kayıplarına karşı bizleri kayıtsız bırakmaya çalışmaktadır. İnsanların savaştan, zulümden, yoksulluktan kaçtıklarını ve hayatta kalmak için AB sınırlarına girmeye çalıştıkları gerçeğini muğlaklaştırmaya çalışmaktadırlar. “Hareket halindeki insanlar”, devletlerin önlerine koyduğu engellere aldırmadan hareket özgürlüğü için mücadele etmeye devam edeceklerdir.

DENİZLERDE İNSAN HAYATLARI İÇİN VERİLEN MÜCADELE VE DAYANIŞMA SUÇ DEĞİLDİR!

Yunan Hükümeti sınırları geçmeye çalışan insanları kurtarmak için yapılan her türlü eylemi, “Yasadışı göçleri kolaylaştırdığı veya teşvik ettiği” şeklindeki sağcı safsatalarla karalamakta, insan hayatı için gösterilen dayanışma kaçakçılık ve casusluk yaftasıyla hedef alınmaktadır.

Zülümle, sömürüyle ve savaşla harap edilen bir dünyada özgürlük, dayanışma ve insanlık onuru için mücadele edenlerle birlikte her daim yan yana duracağımızı belirtmekteyiz.

GERİ GÖNDERMELER VE SINIR ŞİDDETİ REJİMLERİ DERHAL DURDURULMADIR!

İspanya’nın Ceuta ve Melilla bölgelerinden Orta Akdeniz’e, Fransız-İtalyan sınırından Balkanlar’a, Yunanistan’daki durum “hareket halindeki insanlara” karşı AB’nin yürüttüğü daha geniş bir geri gönderme ve devlet şiddeti kampanyasının sadece bir parçasıdır. 6 Şubat’taki eylemlilikler, göç mağdurları ve onların aileleri için hakikat, adalet ve tazminat talep eden Küresel Mücadele Günü’nün bir parçasıdır. Gün boyunca, Avrupa’da ve ötesinde protestolar ve “Anma Eylemlilikleri” gerçekleşecektir.

AB sınırlarında barbarlıkla karşı karşıya kalan herkes yerliler ve mülteciler; hayat, haysiyet ve özgürlük için hep birlikte ayağa kalkmaktan başka bir yol yoktur!”

Halkların Köprüsü Derneği, An-Yakay Der, Demokratik Alevi Derneği, DBP İzmir İl Örgütü, Dikili Kadın Platformu, Emek Partisi, Göç İzleme Platformu, HDP İzmir İl Örgütü, Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu, Kar Değil Yaşam İnsiyatifi, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, HDK Göç ve Mülteciler Meclisi, HDK İzmir İl Meclisi, İMECE-Der, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, İzmir Alevi Bektaşi Federasyonu Bileşenleri, İzmir Barosu, İzmir Dersim Derneği, İzmir Halk Evleri, İzmir Müzisyenler Derneği, Kadınlar Birlikte Güçlü İzmir, KESK İzmir Şubeler Platformu, Kesk İzmir Kadın Meclisi, Medya-Der, Mor Dayanışma, Mülteci Dayanışma Platformu, Mülteci Medyası, Özgür Baretliler, Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği,SYKP İzmir İl Örgütü, TJA, TİHV İzmir Temsilciliği, SES, Yaşamak Derneği, Yeni Demokrat Kadın, Yeryüzü Dayanışma Insiyatifi, Yeşil ve Sol Gelecek Partisi İzmir İl Örgütü, Genç LGBTİ+ Derneği, HDP Göçmen ve Mülteciler Komisyonu, Yaşam Hakları Derneği, Göç İzleme Derneği

Bertold Brecht 124. Doğum Günü Aramızda..

İmece Dostluk “Tarihe Yolculuk Maria Suphi ve Onbeşler”i anma, söyleşi-imza etkinliği yaptı.

Fotoğraf: İsmail Hakkı, Ethem Nejat, Mustafa Suphi

İmece Dostluk  Mustafa Suphi , Onbeşler ve Maria Suphiler ‘in  katledilmelerinin 101.yılında  anma ve söyleşi düzenledi.  101 yıl önce katledilen Türkiye Komünist  Partisi Kurucu Yöneticilerinin  anıldığı  toplantıda önce İmece Dostluk adına   aşağıda ki metin ve Nazım Hikmetin ” 28 Kânunisânî’yi Unutma!”  şiiri  okundu.  Onbeşler, Maria Suphi ve devrim sosyalizm mücadelesinde yitirdiklerimiz adına saygı duruşu yapıldı.

Fotoğraf: katılımcılar, Onbeşler ve devrim ve sosyalizm mücadelesinde yitirdiklerimize saygı duruşu 

Fotoğraf; Kenan Karabağ    “Maria Suphi Bir Direnişin Öyküsü” romanının yazarı

Kenan Karabağ  on  yıllık bir araştırma ve emek sonucu kaleme aldığı “Maria Suphi  Bir Direniş öyküsü” kitabını anlattı. 101 yıl önce öldürülen onbeşleri ve Maria Suphi’yi anlatan  Kenan Karadağ,  onbeşleri ve Maria Suphi’nin  Anadolu’daki zor günlerini , abluka altındaki ölüm yolculuklarını, Ankara hükümetinin bilgi onay ve talimatıyla hunharca öldürülerek, ağırlık bağlanarak Karadeniz’in derin sularına atılmalarının öyküsünü anlattı. Katliam gecesi darp edilerek  elleri ayakları bağlanarak Çömlekçi sahilinde bir eve kapatılan Maria Suphi iki buçuk yıl zincirlenerek hükümetin çete başlarından Yahya Kaptan, Nemlizade Ragıp  ve Rizeli çeteciler tarafından tecavüz edilen, ve direndiği için öldürülen ve Karadeniz’e atılan Maria Suphi’nin hazin olduğu kadar öfkelendirici  hikayesini  anlattı.

Fotoğraf : Demet Çalışkan, İmece dostluk adına  konuşma yaptı..

“Sevgili dostlar, yoldaşlar  hoş geldiniz, İmece Dostluk Dayanışma Derneği olarak hepinizi selamlıyoruz.

Hoş geldiniz Kenan Karabağ, MARİA’nın  varlığını araştırıp yazarak bilinir kılan yazar dostumuz, hoş geldiniz, iyi ki araştırdınız, yazdınız, iyi ki geldiniz! Teşekkür ederiz.

10 Eylül 1920’de Baku’ da kurulan TKP Kurucu Merkez Komitesi’nin, 28-29 Ocak 1921 tarihinde kara bir kış gününde katledilmesinin üzerinden 101 yıl geçti.

Karadeniz’in karanlık sularında,  gerçekleştirilen bu katliamın 101. Yılında, bizler, bugün, Mustafa Suphileri, Ethem Nejatları ve 15’leri ve bugüne de yeterince bilinmeyen, adı anılmayan 15 lilerin YANINDA VE ONLARDAN BİRİ  olan Maria Suphi’yi unutmadık, unutmayacağız.

Emperyalist işgal ve saltanat yıllarında  Baku’da kurulan TKP’nin  kurucu merkezi, emperyalist işgale karşı işçileri köylüleri  örgütleyerek bağımsızlık mücadelesine katılmak  için  Anadolu’ya geçme kararı almıştı. Ancak  Anadolu’ya geçer geçmez burjuvazinin temsilcileri tarafından  geleceğin alternatifi sosyalist bir iktidar seçeneği olarak görüldükleri için “yılan küçükken ezilir” bakışıyla katledilmişlerdi.

Mustafa Suphiler’in TKP’sinin  kurucu merkezinin katliamıyla eşitliğinin, özgürlüğün, anti-emperyalizmin, emeğin-emekçinin  yoksul köylülerin ve farklı milliyetlerin eşitlik mücadelesinin,  tasfiye edileceğini düşünen burjuvazi, 101 yıldır iktidar mücadelesinde aynı zor ve katliam yöntemlerini sürdürmekten hiç geri durmadı. 101 yıl boyunca komünistlere, devrimci-demokratlara  ve farklı miliyetlere karşı şiddet, kırım, kıyım ve zor, katliam politikaları sürdürdü.

Mustafa Suphiler in TKP’sinin sarayın saltanatına , emperyalist işgale, işbirlikçilerine, sömürücülere, zalimlere  karşı  yaktıkları  ateş bugün yanmaya devam ediyor. Sermayenin iktidarı ve faşizm bu ateşi söndüremeyecek!

Mustafa Suphileri anmak demek yeni sömürgeciliğe, işbirlikçi tekelci burjuvaziye ve kapitalist sisteme karşı mücadele etmek demektir.  İşçi sınıfının  sendikal  ve siyasi örgütlülüğünü yaratmak, güçlendirmek, desteklemek  demektir. Tüm ezilenlerin örgütlenme ve direnme hakkını savunmak demektir.

Bugün  düşünce,  ifade, basın  özgürlüğü  ve örgütlenme özgürlüğü için mücadele,  yerel yönetimlere atanan kayyımlara, seçmen iradesini yok sayan politik tercihle yapılan milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına, üniversite ve fakültelere demokratik seçimi yok sayarak atanan kayyımlara karşı mücadelenin birleştirilmesinden geçiyor.

Politik duruşu ve ifadeleri, yazıları, konuşmaları nedeniyle sosyal medyada linç edilmeye çalışılan, tehdit edilen, hedef gösterilen, adli, idari baskı ve baskınlarla çembere alınan, özgürlüklerinden yoksun bırakılan  gazeteci, yazar ve sanatçılara sahip çıkmaktan geçiyor.

Bugün hak ve özgürlükler için mücadele, KHK ile atılan tüm kamu emekçilerine, işçi kıyımı ve cinayetlerine, kadınlara, farklı cinsel yönelimi olanlara  yönelik tecavüz, taciz ve her tür şiddette karşı mücadeleden geçiyor.

Bu mücadele, ajanlaştirilmak, muhbirleştirilmek için kaçırılan gençlere, devrimcilere, hak eşitliği temelinde kardeşlik isteyen Kürtlere; savaş-çatışma , zor ve baskı-diktatörlüklerden kaçan Suriyeli,  Afganlı, etnik, ulusal kökeni ne olursa olsun göçmen, mülteci insanların, işçilerin haklarına sahip çıkmaktan geçiyor.

Bu mücadele, sürdürülebilir ve geleceğe devredilebilir doğal yaşam ve çevre  haklarına sahip çıkmak üzere kapitalizme karşı mücadeleden geçiyor.

Çünkü tarih bize güçlerini birleştiren, mücadelesi ortaklaşan hiçbir gücün yenilemeyeceğini öğretti.

Bu mücadelenin bileşenlerinden biri olarak bir kez daha tekrarlıyoruz.

Birleşirsek mutlaka kazanacağız; biz kazanacağız, biz kazanacağız.”

Fotoğraf, Esengül Uzun  Nazım Hikmet’in  “28 Kânunisânî’yi Unutma!” şirini okudu

Nâzım Hikmet Ran

ta ata aa ta ta ha ta tta ta

tarih

sınıfların
mücadelesidir

1921

kanunisani 28
karadeniz
burjuvazi
biz

on beş kasap çengelinde sallanan
on beş kesik baş
yoldaş

bunların sen

isimlerini aklında tutma

fakat

28 kanunisaniyi unutma!
“siyah gece
“beyaz kar
“rüzgar
“rüzgar”.

trabzondan bir motor açılıyor
sa-hil-de-ka-la-ba-lık!
motoru taşlıyorlar
son perdeye başlıyorlar!

burjuva kemal’in omuzuna binmiş
kemal kumandanın kordonuna
kumandan kahyanın cebine inmiş
kahya adamlarının donuna
uluyorlar

hav… hav… hak… tü
yoldaş unutma bunu burjuvazi

ne zaman aldatsa bizi
böyle haykırır:

– hav…hav…hak…tü

– gördün mü ikinci motörü?

– içinde kim var?

– arkalarından gidiyorlar.

– ikinci motör birinciye yetişti

– bordoları bitişti

– motörler sarsılıyor

– dalgalar sallıyor sallıyor dalgalar.

– hayır

iki motörde iki sınıf çarpışıyor

– biz onlar!

– biz silahsız onlar kamalı

– tırnaklanmız

– kavga son nefese kadar

– kavga

– dişlerimiz ellerini kemiriyor
kamanın ucu giriyor

– girdi…

– yoldaşlar, ey!

artık lüzum yok fazla söze:

bakın göz göze

– karadeniz

on beş kere açtı göğsünü,
on beş kere örtüldü.
onbeşlerin hepsi
bir komünist gibi öldü

(nâzım hikmet, moskova 1923)

 

Fotoğraf; Kemal Dağlı -Şair

“İçimden geldi…

Dalga dalga vurur başın taşlara
Derin de mi yaran oy Karadeniz
Gözümde çağlayan kanlı yaşlara
Söyle dertlerini say Karadeniz

Pusuya mı düştün tora takıldın
Yelkeni mi battı yere çakıldın
Sanki kerem gibi kora yakıldın
Çırpınır yüreğin vay Karadeniz

Yüreğimde nefer şanı Mustafa
Soy adı Supi’dir dedi bir tayfa
Tarih kan ağlıyor bir kara sayfa
Sır dediler bana duy Karadeniz

İster yıllar geçsin isterse asır
Gam yeme zincirin kıracak esir
Mihmanım dağlara döşeğim hasır
Demlenir közün de çay Karadeniz

Maksudi Maria dostu anarken
Kalleş karanlıkta fener sönerken
On altı yoldaşım sana kanarken
Beni de kalbine koy Karadeniz

Kemal Dağlı”


İzmir  sanat ve demokrasi güçleri, REKTÖR DUY BİZİ AKP, AKM’DEN ELİNİ ÇEK

İzmir’de bulunan Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM),  “Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edileceği”  iddiaları üzerine  “REKTÖR DUY BİZİ AKP, AKM’DEN ELİNİ ÇEK” şiarıyla  İzmir  sanat ve demokrasi güçleri  AKM önünde basın açıklaması yaptı.

İzmir’in kimliğine ve kültürüne katkı koyan ve kentin kültürel hayatı için ihtiyaç olan vazgeçilmez ölçüde değerli  AKM’nin   Emniyet Müdürlüğüne  tahsis edileceği yönündeki  iddialar  İzmir sanat ve kültür çevrelerini ve demokrasi güçlerini  harekete geçirdi .  Basın açıklamasında  demokrasi güçleri “Rektör duy bizi AKP, AKM’den elini çek” sloganını attı.

Basın açıklamasını, İzmir Tiyatroları Derneği  Başkanı ve tiyatro sanatçısı Özgür Başkaya okudu. Basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“2021′ in Aralık ayı sonlarına doğru İzmir Gazeteciler Cemiyeti yayın organı 9 Eylül Gazetesi’nde çıkan, “İzmir İl Emniyet Müdürlüğü’nün 300 personeli ile Konak’taki Atatürk Kültür Merkezi binasına taşınacağı” haberi hepinizin bilgisi dahilindedir. İzmir Tiyatroları Derneği olarak, İzmirli vatandaşları uyaran ve böylesi bir olaya karşı birlikte hareket edilmesini isteyen bir açıklama yapmıştık.

Daha sonra aynı konuda (Atatürk Kültür Merkezi proje sahibi Mimar inal Göral’ın da katılımıyla) Izmir Mimarlar Odası bir basın toplantısı yapmış,  İzmir milletvekilleri Atilla Sertel, cBedri Serter,  Kamil Okyay Sındır,  İzmir Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Kurucu Başkanı Tuncay Karaçorlu, Doğal ve Kültürel Yaşam Girişimi’nin de aralarında olduğu kişi ve kurumlarca çeşitli tarihlerde “karşı duruş ve bu durumu onaylamama”, haber ve yazıları da basın/ medya ve internet ortamlarında yer almıştı.

İzmir Valisi Sayın Yavuz Selim Köşger’ in 20 Ocak’ta basında yer alan açıklamasına göre ise, Konak’taki eski Sümerbank binasının yeniden projelendirilerek il Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edileceği duyurulmuş ancak bu tahsis sürecine kadar ne olacağı belirtilmemişti.

İzmir Tiyatroları Derneği; Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nün, Valilik’in ve Emniyet Müdürlüğü’nün de konuyu muğlak bırakmayarak AKM hakkında gerekli açıklamayı yapmasını istemiş, fakat bugüne dek somut bir sonuç alınamamıştır. Bugünkü basın açıklamamızın amacı, kamuoyu ve sanatçılar adına durumun açıklığa kavuşturulması içindir.

Atatürk Kültür Merkezi’nin bir kültür-sanat kurumu olarak kalmasını istiyor, geçici de olsa İl Emniyet Müdürlüğü’ne devredilmesine karşı çıkıyor, durumu siz değerli basın-medya mensupları ve kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz. Bize gelen yoğun karşı çıkış istemleriyle beraber ortak şlarımız şudur:

Rektör duy sesimizi!

AKP, AKM’den elini çek!”

Deniz Poyraz isyanımızdır davanın takipçisiyiz. Katillerden hesap sorulacak, faşizm yenilecek, biz kazanacağız..

HDP İzmir İl binasına yönelik saldırıda katledilen Deniz Poyraz’ın  davası öncesi, İzmir Adliye binası önünde sol muhalif siyasi partilerin, kitle örgütlerinin , HDP Genel Başkanı Mithat Sancar, milletvekilleri Serpil Kemalbay, Murat Cepni,  Filiz Kerestecioğlu, Gülistan Koçyigit, Ayşe Acar Başaran, Nuran İmir,  HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı  Ümit Dede, HDP Ankara İl Eş başkanları  ve İHD Ankara Şube Eş Başkanı Sevil Turgut’un  katıldığı  basın açıklaması yapıldı. Kitleye önce  HDP Eş Başkanı Mithat Sancar hitap ederek, adaletsiz, ataerkil bir sistemin HDP yi ve mücadele eden  kadınları hedef gösterdiğini söyledi. Adaletin herkese gerekli olduğunu belirterek davayı sonuna dek takip etmekte, adalet aramak ve istemekte kararlı olduklarını söyledi.  Daha sonra İKP adına hazırlanan basın açıklamasını Platformu temsilen Günseli Kaya okudu. “Deniz Poyraz onurumuzdur”, “Denize sözümüz barış olacak”,  “Faşizme karşı omuz omuza”,  “Deniz Poyraz  ölümsüzdür” sloganları  atıldı. Mahkeme salonuna Deniz Poyraz’ın ailesi, yakınları ve  milletvekilleri  dışındakiler alınmadı.

İzmir Kadın Platformunu temsilen Günseli Kaya’nın yaptığı açıklama  şöyle;

“Geçtiğimiz yıl 17 Haziran’da HDP İl Binasına yönelik Onur Gencer’in gerçekleştirdiği silahlı saldırı sonucunda Deniz Poyraz katledildi. Gencer bu katliamı, İzmir Valiliğinin, Emniyetin gözü önünde, neredeyse 24 saat il binası önünde nöbet tutan polislerin önünden elini kolunu sallayarak gerçekleştirdi. Saldırının ardından binadan çıkan Genceri, İzmir’de “yaşamak istiyoruz” diyen kadınların karşısına dikilen, kadınları darp ederek gözaltına alan polisler, “ismin ne abicim” diyerek karşıladı. Gözaltında olduğunu bildiğimiz katilin elinden telefonu dahi alınmadı, sosyal medya hesaplarından Deniz’in cansız bedeninin fotoğrafını paylaşarak katlettiğini duyurdu.

Katliamdan önce Gencer’in defalarca HDP İl Binası’nın bulunduğu yerde keşif yaptığı, çeşitli tarihlerde 27 kez İzmir Emniyeti’ni aradığı, poligonda silah eğitimi aldığı ve Suriye’de eğitildiği ortaya çıktı. Bugüne kadar, Gencer’in emniyetten kimlerle ne görüştüğüne dair bir soruşturma yürütülmezken SADAT ile olan ilişkisinin de araştırılmadan üstü örtülmeye çalışıldı.

Deniz’in ilk duruşması 29 Aralık tarihinde görüldü. Duruşmada Onur Gencer’in rahat tavırları, jandarma tarafından katilin korunması, avukatların ve izleyicilerin kolluk tarafından salona girişinin engellenmeye çalışılması ve Deniz’in annesi Fehime Ana’ya ve kızkardeşine yönelik saldırıları ise Gencer’in kimden güç aldığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Bugün İzmir Kadın Platformu olarak Deniz’in 2.duruşmasında bu davanın peşini bırakmayacağımızı bir kez daha ilan etmek için buradayız.

Bu davada elbette katliamı gerçekleştiren Onur Gencer’in en ağır cezaya çarptırılmasını talep ediyoruz. Ama yetmez. Bu katliama yol verenin, hedef gösterenlerin, mahkeme salonunda ona bu gücü verenlerin yargılandığı güne dek mücadelemiz sürecek.

Bilsinler ki ne yaparlarsa yapsınlar bizler mücadelemizden bir adım geri atmayacağız. Birbirimizi yaşatmak için, faşizme, erkek/devlet şiddetine karşı yan yana, omuz omuza olacağız.

Ve Denize sözümüz olsun, hayalini kurduğun barışın, özgürlüğün, eşitliğin ülkesini kuracağız. Fehime Ana’nın da dediği gibi “Bir Deniz gider bin Deniz geliriz” size asla boyun eğmeyiz!

Deniz Poyraz İsyanımızdır!”

 

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri; asıl katil kendisi gibi olmayana, ona itaat etmeyene yaşam hakkı tanımayan karanlık zihniyet

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, Hrant Dink’in katledilişinin 15. yıldönümünde  Türkan Saylan Kültür Merkezinin önünde anma düzenledi.    Emek ve Demokrasi Güçleri “15 eksik yıl her yerdesin Ahparig” yazılı pankart  arkasında toplanarak  sık sık,  “Faşizme inat kardeşimsin Hrant”   “Faşizme karşı Omuz omuza”, “Hepimiz Hrantız hepimiz Ermeniyiz”, “Hrantı unutma unutturma”, “Yaşasın halkların eşitliği”,  “Yaşasın halkların kardeşliği”   sloganlarını attı.  Hrant Dink başta olmak üzere özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına saygı duruşu yapıldı.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklamayı Disk Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı yaptı. Açıklama şöyle;

“15 yıl önce Agos Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni olan Hrant Dink, uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Tüm katliamlara, büyük acılara, sürgünlere, yıkımlara rağmen, halkların eşitliğine ve kardeşliğine inanan, bir sosyalist olarak eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesine hayatını adayan Hrant Dink, 15 yıl önce bugün, katledildi, aramızdan alındı!. Irkçı ve şoven, insanlık düşmanı zihniyetin yönlendirmesiyle, güpegündüz, yıllardır emek verdiği Agos gazetesinin kapısının önünde onca kamera, onca göz, onca görgü tanığının önünde.

Hrant Dink, iyi bir gazeteci olmanın yanında, ülkesine sevdalı bir aydındı. Yaşamı boyunca bu topraklarda barışın ve kardeşliğin yerleşmesi; halkın haber alma hakkı, ifade ve basın özgürlüğü için mücadele etti. Barış ve özgürlüklerin düşmanı olan odakların elbirliği ile 19 Ocak 2007 günü düzenlediği suikastta bir tetikçinin silahından çıkan kurşunlarla hunharca katledildi.

Ogün Samast sadece tetiği çeken eldi. Hrant’ın asıl katili; kendisi gibi olmayana, ona itaat etmeyene yaşam hakkı tanımayan karanlık zihniyettir. Bataklıktan sıçrayan çamur parçalarına odaklanmaktan ziyade bataklıkla mücadele edilmelidir.

Tetikçi, devletin kolluk güçleriyle kutlama yaparken, işbirlikçi tembihlenmiş olarak yakalandı. Arkasındaki güçler ‘devlet sırrı’ sayılarak korundu, deliller karartılıp, gerçekler gizlendi. Gerçek suçluların açığa çıkarılmasının ve yargılanmasının engellendiği dava sürecinde verilen karar, Türkiye’nin sicili son derece bozuk olan demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.  Hrant Dink’in dediği gibi ‘Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardanız’! Tam da bu nedenle tüm Türkiye halkları gibi biz de ‘Hepimiz Hrant‘ız, Hepimiz Ermeni‘yiz’ diyerek bu katliamın karşısına dikiliyoruz!

Ne yazık ki, Türkiye’nin yakın tarihindeki gazeteci ve aydınlara yapılan suikastlar gibi, Hrant Dink cinayeti de aradan geçen 15 yılda tam olarak aydınlatılamadı. Cinayeti planlayan perde arkasındakiler tam olarak ortaya çıkarılmadı ve hesap sorulmadı.

Her kesim, her canlının yaşam hakkına saygılı, çok dilli, çok kültürlü, çok renkli bir toplum olarak yaşamak istiyoruz. O, nisyan ile malul bu toplumun geçmişiyle yüzleşmesini, yaşanan acıların görülmesini istiyordu. Ve o acıların bir daha asla yaşanmaması için de kendisi dahil, bu topraklarda yaşayan herkesin etnik kökenine, diline, inanç ve kültürüne, cinsiyetine ve cinsel yönelimine bakılmaksızın eşit yurttaşlar olarak tanınmasını; tekçilik üzerine inşa edilmiş cumhuriyetin demokratikleşmesini istiyordu. Bu nedenle ırkçıların ve faşistlerin hedefi oldu. “