İstanbul işgal altında mı, sağlık emekçileri saldırıya uğruyor ..kınıyoruz, ayıplıyoruz kabul etmiyoruz..

14 Mart  Tıp bayramı; 103 Yıl önce, İstanbul işgal altındayken, “İşgale hayır, yaşasın özgürlük.” diyen tıbbiyeli öğrencilerle, bir kısım hekimlerin armağanıdır.  Bu tarih aynı zamanda “Tıphane-i Amire” ve “Cerrahhane-i Amire” adlı tıp okullarının açılış tarihidir ve Türkiye’de modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul edilir.

Yıl 2022, 14 Mart, yine İstanbul. Pandemi sonrası 3. Yılda hekimler Taksim’deki Atatürk Anıtı’na çelenk bırakmak isterler; izin verilmez. Valilik midir, Emniyet Müdürlüğü müdür, alanda görevlendirilen Emniyet Yetkilileri midir izin vermeyen ve nedendir bu engelleme, yasaklama bilinmez. Kendilerine gerekçeli açıklama yapılmayan hekim yurttaşlar, hem de Tıp Bayramı olarak yüz yılı aşkın süredir kutlanan bir günde, saygısızca itilip kakılırlar ve aralarındaki 89 yaşındaki emekli bir uzman hekim bu engelleme sırasında iteklenerek yere düşer..

Yürürlükteki anayasanın 26. maddesine göre: “ “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”

Bu durumda, 14 Mart 2022 tarihinde, İstanbul’da on sağlık emekçisi kurumunun ortaklaşa yapmak istedikleri basın açıklaması öncesinde anıta çelenk bırakılmasının engellenmesi açıkça yasanın çiğnenmesi değil midir? Düşünce ve ifade özgürlüğünü bilerek, isteyerek engelleyenler, bu emri verenler, uygulayanlar kimlerdir? 89 Yaşındaki bir yurttaşı, bir hekimi yere düşürme, itme, azarlarcasına hakaret edercesine konuşma yetki ve cesaretini kim(ler)den almaktadırlar?   İstanbul  işgal altında mı, Cumhuriyet  Anıtına çelenk bırakamıyorlar. Hekimler itiliyorlar, kakılıyorlar, yere düşürülüyorlar..

Hekimler ve sağlık çalışanları, özellikle de pandemi sürecinde büyük bir özveriyle halka karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirdiler, bu süreçte yaşamlarını yitirdiler, ailelerinden uzakta kaldılar, bedensel ve ruhsal olarak çok yıpranmalarına karşın görevlerini aksatmadılar.

Şimdi g(ö)revlerinin gereği haklarını istiyorlar, siyasal erke dertlerini, sorunlarını ve taleplerini aktarmak seslerini duyurmak istiyorlar.

Kınıyoruz, ayıplıyoruz, kabul etmiyoruz..

Kahrolsun faşizm!

İzmir’de sağlık emek örgütleri yaşamını yitiren ve katledilen sağlık emekçileri için denize karanfil bıraktı.

İzmir Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Birinci Basamak Sağlık çalışanları Birlik Dayanışma, Dev-Sağlık-İş, İzmir Aile Hekimleri Derneği  14  Mart Tıp Haftası nedeniyle, kaybedilen  ve katledilen sağlık emekçilerini denize karanfiller bırakarak andı.  Cumhuriyet Meydanında   gerçekleştirilen basın açıklamasını,  sağlık emek örgütleri adına SES Eş Başkanı Erkan Batmaz okudu.

Açıklama şöyle;

Katledilen ve Kaybettiğimiz Sağlık Emekçilerinin mücadelesi, mücadelemize ışık tutmaya devam ediyor. Bugün görevi başında katledilen ve kaybettiğimiz sağlık ve sosyal hizmet emekçisi arkadaşlarımızı anmak için buradayız.

14 Mart Tıp Haftası nedeniyle Doktor Mehmet Emin AYHAN nezdinde sendikal mücadele tarihimizde ve görevi sırasında katledilen ve kaybettiğimiz sağlık ve sosyal hizmet emekçisi arkadaşlarımızı her yıl olduğu gibi bu yılda 24. kez denize karanfil bırakarak ve şiirlerle saygıyla anıyoruz. Faili meçhullerin, şiddetin ve katliamların son bulması için…

Halkın Vicdanında Ve Hafızasında Zamanaşımına Yer Yoktur!

İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olamayacağını hatırlatmak istiyoruz. Çünkü toplumun vicdanında açılan yaralar zamanaşımı ile kapanamayacak, üzerinden asırlar da geçse unutulamayacak kadar derindir. Sivas’ta katledilen Dr. Behçet AYSAN’nı saygıyla anarken bu ülkenin onurlu insanları Sivas’ta yakılanları asla unutmayacaktır.

Necati AYDIN, Ayşenur ŞİMŞEK, Abdülaziz YURAL, Şehmuz DURSUN, Eyüp ERGEN nezdinde tüm kaybettiğimiz ve katledilen sağlık emekçilerini saygıyla anıyoruz.

20 yıldır uygulanan sağlıkta dönüşüm programı çalışanların iş yükünü artırmış, esnek güvencesiz çalışma, tükenmişlik getirmiş aynı zamanda şiddeti körüklemiştir. Bu gün gelinen noktada kayda geçen günlük 50’ den fazla şiddet vakası vardır. Kayıtlara geçmeyen daha da fazla olduğu bilinmektedir.

Artan şiddet sonucu Ersin ARSLAN, Melike ERDEM, Kamil FURTUN, Aynur ERDEM, Hasan Orhan ÇETİN yaşamlarını yitirmişlerdir. Maalesef bir daha olmasın diyoruz ve hep yeni acılar yaşıyoruz.  Dr. Fikret HACIOSMAN’ da bunlardan biri.

Pandeminin ilanı ile beraber 2 yıl içerisinde maalesef önlenebilir nedenlerden dolayı 553 mesai arkadaşımızı kaybettik.

Bütün arkadaşlarımızı saygıyla anıyor, unutmayacağımızı, unutturmayacağımızı, tüm sağlık emekçilerinin yaşadığı haksız hukuksuz uygulamaların takipçisi olacağımızı bir kez daha yineliyoruz.

Yaşamdan ve yaşatmaktan yana olan biz sağlık ve sosyal hizmet emekçileri bu ülkede daha fazla ölüm, daha fazla yaralanma, kan ve gözyaşı istemiyoruz. Bir kez daha bu sorunun önlenebilir bir sorun olduğunun altını çizerek bu soruna sessiz kalmadığımızı ve kalmayacağımızı ilan ediyor ve şiddetin son bulmasını istiyoruz.

Tüm sağlık sistemindeki yanlışları söylemeye, sağlık emekçilerinin sorunlarını, taleplerimizi söylemeye devam edeceğiz.”

 

Sağlık Emekçileri, Emeğimiz, Haklarımız, Sağlığımız ve Geleceğimiz İçin 14-15 Mart’ta G(ö)REV’deyiz..

Sağlık emekçileri 14 Mart Tıp bayramında İzmir Sağlık Platformunun çağrısıyla, hakları için birçok hastanede iş bıraktı.

İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,  Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi, Alsancak Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi, Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi, , Behçet Uz Çocuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gaziemir Devlet Hastanesi gibi birçok hastanede sağlık emekçileri sabah mesai saatinden itibaren hastane bahçelerinde toplanarak hakların için iş bıraktı.

Sağlık emekçilerinin  merkezi açıklaması  İzmir (Yeşilyurt) Eğitim ve Araştırma Hastahanesinde yapıldı. İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfü Çamlı açıklamayı yaptı.

Açıklama şöyle;

 

“Emeğimiz, Haklarımız, Sağlığımız ve Geleceğimiz İçin

14-15 Mart’ta G(ö)REV’deyiz

Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Ancak bugünü bayram tadında geçirmemiz gerekirken, ne yazık ki yine G(ö)REV’deyiz ve yine haklarımız için mücadele ediyoruz.

Toplum sağlığını korumak bir yana daha da riske atan bu sağlık sisteminin yürütücüleri ne bizim emeğimizi ne de toplumun sağlığını umursamaktadır. Ancak iş özel sağlık işletmeleri ve zenginleri korumaya gelince ise hiçbir sınır tanımamaktadır. Salgın döneminde dahi bu anlayıştan vazgeçmemişlerdir. Yüz binlerce insanımız, yüzlerce hekim, sağlık çalışanı yaşamını yitirirken; onlar sağlık sisteminin, şehir hastanelerinin güzellemeleriyle günlerini geçirmiş; bunca emek ve fedakarlığımıza rağmen bir de bizlere gidiyorlarsa gitsinler demişlerdir.

Öncelikle ve bir kez daha vurgulamak isteriz: Salgının en zor günlerinde, bilimsel olmayan salgın yönetiminize  rağmen biz tüm fedakarlığımızla buradaydık; önceden de olduğu gibi yarın da burada olacağız.

Beyaz yürüyüş, Beyaz Forum, Beyaz Nöbetlerle acil taleplerimizin karşılanmasını, sesimize kulak verilmesini defalarca istedik. Bilmenizi isteriz ki siz emeğimizi-bizleri görmezden gelmeye devam ettikçe; bizler de tüm haklılığımızla sizin karşınızda durmaya, emeğimize geleceğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. 15 Aralık’ta ve 8 Şubat’taki Beyaz G(ö)REV’lerle de Aile Sağlığı Merkezlerinden, Üniversite Hastanelerine Türkiye’nin dört bir yanında tüm sağlık kuruluşlarında emeğimize sahip çıkacağımızı gösterdik.

Ekim ayından bu yana söylediğimiz gibi: “Emek Bizim, Söz Bizim”.

Bizi duymazdan, görmezden gelip yok sayanlara; sesimize kulaklarını tıkayanlara; “Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Gerekirse yurtdışından ülkemize dönmek isteyenleri davet eder, istihdam ederiz” diyerek bizi değersizleştirenlere karşı;

Emeğimize, mesleğimize, geleceğimize hep birlikte bir kez daha sahip çıkmak için artık G(ö)REV zamanıdır.

Biliyoruz: Sorunlarımızın çözümü ancak kendi mücadelemizle olacaktır. İşte bu nedenle emeğimiz için, haklarımız için, sağlığımız için, acil taleplerimizin karşılanması için 14-15 Mart 2022 Pazartesi ve Salı günleri bütün Türkiye’de, bütün sağlık kurumlarında G(ö)REV’deyiz!

Bizleri mutsuz, hastaları mağdur eden; sağlığı ticarete, hastaları müşteriye, hastaneleri ticarethanelere dönüştüren sağlık anlayışı iflas etmiştir. Bizleri artık sağlık hizmeti veremez hale getiren bu çalışma koşullarının sürdürülemez olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz. Emeğimizin karşılığını alamadan her geçen gün umutsuzluğa sürüklenirken, tüm bu yaşadıklarımızın sorumlusunun yıllardır uygulanan yanlış sağlık politikaları olduğunu biliyoruz.

Emeğimizin karşılığını alamadığımız bu çalışma koşullarına, sağlık alanında yaşanan şiddete artık tek bir gün bile tahammülümüz kalmadı.

Oyalama istemiyoruz,

Daha fazlasını değil, yalnızca hakkımız olanı istiyoruz.

Şiddetin olmadığı, malpraktis baskısı altında ezilmediğimiz insanca çalışma koşulları,

Emekliliğimize yansıyacak insanca ücret istiyoruz.

Halkın sağlığı için en az 20 dakika muayene süresi ayırabildiğimiz, hastaların aylarca randevu sırası beklemediği nitelikli sağlık hizmeti sunmak istiyoruz.

Yaşama adanmış bir mesleğin onurlu mensupları olarak hakkımızın gasp edilmesine, kötü çalışma koşullarına, sefalet ücretlerine karşı “Sağlıklı Bir Gelecek Ellerimizde, Emek Bizim Söz Bizim” diyerek mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu haklı ve onurlu mücadelemizde; bütün hastalarımızın, toplumun desteğini bekliyor; sağlığımıza birlikte sahip çıkmaya davet ediyoruz.”

 

 

 

 

#Gün gelecek emekçiler iktidar olacak! #HekimlerGitmiyorHakkınıİstiyor #GidecekOlanHekimlerDeğil

Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olan, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmede vaz geçilmezlerimiz, sağlık emekçilerimizin safındayiz. Hekimleri yalnız bırakmayacağız…

Soma’da maden işçileri yürüdü, insanca yaşamaya yetecek ücret, emekli maaşı ve tazminat için yasal düzenleme istedi.

Soma’da, Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’nın çağrısıyla, maden işçileri, insanca yaşayacak ücret, tazminat sorunu ve emekli maaşlarına ve hayat pahalılığına  ilişkin yürüyüş düzenledi. Soma Meydanı’nda toplanan maden işçileri, “Çalışmak ölüm, emeklilik zulüm, yasal düzenleme istiyoruz”  pankartı açarak  sık sık “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “Ses ver Ankara madenciler ayakta”, “Vur vur inlesin Ankara dinlesin” , “ çalışmak ölüm, emeklilik zulüm”, “Geleceğin kölesi olmayacağız”  sloganlarını haykırdı. İşçiler Tahir Çetin ve Ali Faik İnter başta olmak üzere maden ocaklarındaki işçi cinayetlerinde yaşamını yitiren tüm maden emekçileri için saygı duruşunda bulundu.

Soma meydanında toplanan işçilere seslenen Bağımsız Maden İş Başkanı Gökay Çakır, “Bizler 20 sene madenlerde dünyanın en ağır iş kolunda çalıştık. Ömrümüzden ömür gitti. Emekli olduk. Şu anki emekli maaşımız 3 bin, 3 bin 500 arasında. Madenciler geçinemiyor. Mücadelemiz bunun için başlamıştır. 2014 yılında çıkan yasada da eksiklikler var. Sendika ve siyasi partiler bunu göz ardı etti. İşçilerin birliği ile   mücadele ederek tüm haklarımızı  birlikte  kazanacağız” dedi.

Maden işçilerinin konuşmalarının ardından  işçiler  Hükümete ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a seslerini duyurmak için Soma Adliyesi önüne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşte “Soma uyuma madencine sahip çık”, “Ankara duy sesimizi bu madencinin ayak sesleri”, “ Çalışmak ölüm emeklilik zulüm” , “insanca yaşamak istiyoruz”, “Ses ver Ankara Madenciler ayakta”, “Susma sustukça sıra sana gelecek”   sloganları atıldı.  Adliye önünde Bağımsız Maden İşçileri sendikası adına Ferhat Akılma açıklama yaptı.

Açıklama şöyle;

“Somada madencilerin tazminat sorunu bitmedi.

Bitti diyenler böyle bir algı yaratmaya çalışanlar yıllardır madencilerin tazminatlarının ödenmesi konusunda ayak bağı olanlar madencilerin yaşadığı her kenti terk etmelidirler. Soma Uyar madencilik tazminat ödemelerinde 952 madenci tazminatını almıştır fakat eksik ödeme almıştır. Azim Uyar’a ait bir ocağa ödemeler yapılırken Azim Uyar’a ait diğer ocağa ödemeler yapılmamıştır. Ayrıca iş kazası ve Ölümlü İş Kazası tazminat ödemeleri hiç yapılmamıştır. Özellikle bu yola çıktığımızdan bu yana tazminat sorununun çözümünde direnişlere öncülük eden İdris Sarıkaya’nın, Ali Kandemir’in ve Ali Faik İnter’in mahkemelerce kazanılmış olan tazminat hakları ödenmemiştir.

Aynı zamanda halen daha Soma Kömürleri tazminat ödemelerinde yapılan usulsüzlükler ve yasadaki 13 Mayıs 2014 öncesi hak edişleri olan madencilerin ödemeleri konusunda sınırlama devam etmektedir.

Bu yola çıkarken söylediğimiz ve aynı zamanda sendikamızın bir mücadele ilkesi olarak “bir kişinin hakkı kalmayıncaya kadar bu yoldan asla dönmeyeceğiz.” Mücadelemizin neticesinde muhattap olarak karşımıza çıkanlar, günlerce, aylarca bizi oyalayanlar bu sözümüzü, ilkemizi on milyon kez düşünsünler ve Somalı madencilerin çözülmeyen tazminat sorununu ivedilikle çözsünler.

Ayrıca;

ÖLÜM AYLIĞI ANLAMINA GELEN EMEKLİLİK ÜCRETLERİNE MADENCİLER HAYIR DİYOR!

Madencilik, mesleğinin dünyanın en ağır mesleği olduğu açıktır.

Madenci kısa ömürlü insandır. Çoluğunun çocuğunun geleceği için kısa ömürle yaşamayı göze almış insandır. Bu hakikat nedeniyle de devlete/SGK’ya emeklilik maliyeti yükü en az olan kesimdir madenciler.

Maden işçisi bir iş cinayetinde öldürülmez ise,

Bir iş kazasında uzuv kaybı yaşamaz ise,

Çalışıp emekli olunca da ciğerleri tükenmiş oluyor, madencilik sonucu çeşitli hastalıklarla boğuşarak kısa ömrünü tamamlaya çalışıyor madenciler.

Ancak insanlığa musallat edilmiş kapitalist sistem ve onun sahipleri yaşamı işçiler için cehenneme çevirirken düzenin sahibi patronlar için cennet yaratıyor. Günden güne emeği ile geçinen insanların haklarına mafya tarzıyla çökmeye devam ediliyor.

Biz bugün burada aynı zamanda maden işçilerinin önderleri Tahir Çetin ve Ali Faik İnter’e vermiş olduğumuz sözleri yerine getirmek için toplanmış bulunmaktayız.

Söz şudur. Madencilere reva görülen en düşük sınırda ödenen emeklilik aylıklarına isyan etmek.

Düşünün ki bugün yeni zamla 8500 TL aylık ücret alan maden işçisi bir ay sonra emekli olunca 2500-3500 TL sınırında emekli aylığına mahkum ediliyor. Hiçbir iş kolunda aldığı maaşla, aldığı emekli aylığı arasında bu kadar uçurum olan bir kesim söz konusu değildir.

Emekli milletvekillerinin aldıkları 18 bin TL ücreti az bulanlar, madencinin sefalet düzeyindeki emekli aylıklarına çare üretmek durumundadırlar. Önümüzdeki dönem seçime doğru gidiyoruz. Soma, Kınık, Kırkağaç, Savaştepe’de madencilerin karşısına çıkacak siyasi partiler öncelikle bu konuda ne yapacakları taahhüt etmelidirler. Madenci aylıklarını kemiren, patron yalaması sarı sendikalar madencilerin yaşadığı bu sefalete ses çıkarmıyorlar. Onların da sonu yakındır.

Hayat pahalılığının 3-5 katına çıkmış olduğu bir durumda, temel ihtiyaçlar giderlerinin, elektriğin, suyun, kiranın, ısıtmanın, market, pazar ürünlerinin günlük gelen zamlarla belirlendiği bir hayatta, 2500-3500 TL arası maaş alan emekli madencinin ve ailesinin geçinebilmesini düşünebilmek akıl dışılıktır.

3213 sayılı Maden Kanunu’na 11 Eylül 2014 tarihli resmi gazetede yayınlanan 6552 sayılı Kanun ile eklenen maddeyle; madencilerin düşük ücret aldıkları ve çok çalıştırıldıkları devletçe kabul edilmiştir. Fakat buna rağmen maden işçisi emekli olduğunda nasıl yaşayacağı, nasıl geçineceği görmezden gelinmiş, eksik bırakılmış veya kulak ardı yapılmıştır.

Ayrıca;

Kamuya ait yeraltı maden işletmelerinden emekli olmuş bir maden işçisinin ortalama aylık aldığı ücret 6500 TL’dir. Özel işletme yeraltı madenlerinde çalışıp emekli olan madencilerle arasında dev bir uçurum bulunmaktadır. Dünyada emekli bir maden işçisinin ortalama aylık geliri 2000 Euro olmaktadır. Bu ücret ülkemizdeki emekli madencinin aldığı sefalet ücretinin hem yaşamsal olarak kat kat üzerinde hem maddi olarak kat kat üzerindedir.

Dolayısıyla;

Özel işletmelerin yeraltı madenlerinde çalışmış ve emekli olmuş madencilerin yaşadığı durumun adı tam anlamıyla SEFALET’TİR. Bizim gün geçtikçe daha da kötüleşen bu sefalete, bu ölüm aylığı anlamına gelen düşük emeklilik ücretlerine daha fazla tahammülümüz yok. Madenciyi bu sefaletten çıkaracak ve insanca yaşayabileceği bir ücret almasını sağlayacak bir yasal düzenleme talebimizdir bizim. Aynı zamanda Uyar madencilikte tazminatlarını alamayan, eksik ödeme alan, iş kazası ve ölümlü iş kazası tazminatlarının gerçek tutarlarını alamayan madencilerin tazminat sorunu çözülmelidir.

İnsanca bir Yaşam İçin,  sonuna kadar Mücadele edeceğiz…

İnsanca Yaşamak İstiyoruz!

Geleceğin Kölesi Olmayacağız.

Çalışmak Ölüm! Emeklilik Zulüm

Madenciyiz Haklıyız Kazanacağız!

Susma, Korkma, Hakkını Ara

Ses Ver Ankara Madenciler Ayakta!”

 

İzmir kadın Platformu: Eşit, Özgür, Sömürüsüz Bir Dünya İçin İsyandayız..

İzmir  Kadın Platformu’nun çağrısı ile Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde toplanan kadınlar   8 Mart Emekçi Kadınlar Günü nü  nedeniyle bir araya geldiler. Kadınlar Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde yürümek istemesini  polis barikat kurarak engellemek istedi. Kadınlar polis barikatına direnerek  “Aç aç, Barikatı aç ”  sloganları ile barikatı yarmak istedi. Direnen kadınlara  polis barikatı açtı.  Kadınlar  ÖSYM önüne kadar sloganlarla yürüdü.

Kadınlar açıklama ve yürüyüş boyunca    “her gün 8 mart her yer mücadele”, “yaşasın kadın dayanışması”, “eşit işe eşit ücret”, “kadınlar işe çocuklar kreşe”, “görünmeyen emek sesini yükselt”, “Jin jiyan azadi”, “cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son”,  “kadınlar artık susmayacaklar susmayacaklar susmayacaklar”, “nafaka hakkı gasp edilemez”, “erkek adalet değil gerçek adalet”, “kadın cinayetleri politiktir”, “trans cinayetleri politiktir”, “sermayeye değil kadınlara bütçe”, “krizin yükü patronlara”, “susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz”, “yapılan zamlar geri alınsın”, “insanca bir yaşam istiyoruz”,  “Akp elini çocuklardan çek “, “nefrete inat yaşasın hayat!”, “savaşa hayır barış hemen şimdi”, “nato defol bu memleket bizim”, “kadınlar savaş istemiyor”, “kadın yaşam özgürlük”, “yapılan zamlar geri alınsın”, “geceleri de, sokakları da, meydanları da terk etmiyoruz”, “bağır bağır herkes duysun erkek şiddeti son bulsun”, “bir kişi daha eksilmeyeceğiz”, “dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa!”, “diyanete değil kadınlara bütçe”, “sözleşme bizim vazgeçmiyoruz”, “emeğimiz bizim, bedenimiz bizim, istanbul sözleşmesi bizim”, “katledilen kadınlar isyanımızdır”, “gelsin baba gelsin koca gelsin cop, inadına isyan inadına isyan inadına özgürlük”, “homofobiye, transfobiye geçit vermeyeceğiz”, “meydanlar, sokanklar, sözleşme bizim vazgeçmiyoruz” sloganlarını attı.

Feminist kadınları Leman Kafe önünden saat  20.00 de yapmak istediği yürüyüşe polis barikat kurarak  engel oldu. Ancak birbirine ulaşmaya çalışan iki grup sonuçta bir araya gelmeyi başardı.  Bu sırada polis saldırısı sonucu iki genç kadının  gözaltına  alındığı bilgisi geldi.

Saat 19.45 sularında İzmir Kadın Platformu adına  yapılan açıklama şöyle:

“Bugün 8 Mart, tüm dünyada emekçi kadınların kapitalist sömürüye, eşitsizliklere, mahkum edildikleri korkunç çalışma ve yaşama koşullarına karşı mücadele günü.

Bugün 8 Mart ve dünyanın her yerinde olduğu gibi İzmir’de eşitlik, özgürlük, insanca bir yaşam taleplerimizle sokaklardayız.

İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesine, kadınların vahşice katledilmesine, haklarımıza yönelik gerici saldırılara, krizin tüm yükünün üzerimize boca edilmesine, yoksulluğa, esnek, güvencesiz, kölece çalışmaya karşı isyanımızla buradayız.

HER GÜN 8 MART HER YER MÜCADELE

Ekonomik kriz gittikçe derinleşiyor, kriz derinleştikçe yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik artıyor.  İşten çıkarmalarda kadınlar ilk sırada yer alıyor. Artan zamlar, yükselen faturalar ve sefalet ücretleriyle karşı karşıya kalan kadınlar bir dar boğazın içinde yaşamaya çalışıyor. Ekonomik özgürlükten yoksun kalan kadınlar olarak bir başkasına, daha da bağımlı kılınıyoruz. Her kriz döneminde olduğu gibi içinde yaşadığımız bu krizde de yaşlı, çocuk, hasta bakımı gibi bakım yükümlülükleri, evlerin angarya işleri ve hatta ev ekonomisi artan bir yükle tek başımıza bizim sırtımıza yükleniyor. Kamu kaynakları savaşa, silahlanmaya, yandaşa, asıl olarak da sermayeye peşkeş çekilirken kadınların talepleri görmezden geliniyor.

Temel ihtiyaçlarımıza yapılan zamlardan bıktık usandık. Doğum kontrol yöntemleri ve ürünleri; ped, tampon gibi hijyen ihtiyaçları temin edebilmek imkansız hâle geldi.  Sağlık hakkına erişemiyoruz. Çeşitli kanser türlerini önleyici etkisi bilinen HPV aşısını olamıyoruz çünkü devlet karşılamıyor. Ama aynı devlet lüks yattan yüzde 1 KDV alırken, pedden yüzde 18 KDV kesiyor, yandaşlara milyarlarca lira aktarıyor.

Biz kadınlar emeğimiz ve haklarımız için direnmekten, “krizin faturasını kadınlar ödemeyecek” demekten vazgeçmiyoruz.  Tüm kadınlar için güvenceli iş, insanca ve eşit ücret, ev içi emekte eşitlikçi bölüşüm, tüm çocuklar için nitelikli, güvenli devlet kreşleri, bakım, temizlik, beslenme gibi zorunlu ihtiyaçlar için kamusal politikalar geliştirilmesini talep ediyoruz. Temel ihtiyaçlarımızın ücretsiz karşılanmasını, HPV aşısının herkese ücretsiz uygulanmasını istiyoruz.

KRİZİN YÜKÜ PATRONLARA

Evde, iş yerlerinde, sokakta, kampüste tacize, tecavüze, mobbinge uğruyoruz. Her gün bir kız kardeşimiz daha vahşice katlediliyor. Hiçbirimiz kendini güvende hissetmiyor. Hayatını savunan kadınlar en ağır cezalarla cezalandırılırken katiller aramızda dolaşmaya devam ediyor. Şüpheli kadın cinayetleri aydınlatılmıyor.  LGBTİQ+’lar her gün bizzat iktidar tarafından gerici saldırılarla hedef haline getiriliyor. Bunun sonucunda şiddete maruz kalıyor, katlediliyor ya da intihara sürükleniyor. İzmir’de geçtiğimiz ay 3 trans bu nefret politikaları yüzünden katledildi. Buradan bir kez daha dile getiriyoruz, ayrımcı politikalarınıza karşı kadınlar ve LGBTİQ+’lar olarak dayanışmayı ve mücadeleyi büyütmekte kararlıyız. Katillerden hesabı hep birlikte soracağız.

NEFRETE İNAT YAŞASIN HAYAT

KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR

Bundan sadece birkaç hafta önce bir kadının sahne kıyafeti açık bulunarak laiklik karşıtı gerici açıklamalar yapanlara, bir başka kadın sanatçıyı  “dil koparma” yla tehdit edenlere sesleniyoruz. Bizler tüm saldırılarınıza rağmen makbul kadın olmadık. Susmadık, korkmadık, itaat etmedik. En güçlü sesimizle bir kez daha haykıralım:

SUSMUYORUZ KORKMUYORUZ İTAAT ETMİYORUZ!

Bugün katlettiğiniz kadınlar için de yan yanayız. Hakkında hala bir cinayet davası bile açılmamış olan Aleyna Çakır için buradayız. Ümit Can Uygun’dan ve onun sırtını dayadığı iktidardan hesap sormak için buradayız. İpek Er’e tecavüz edip, intihar etmesine sebep olan Musa Orhan tutuklansın demek için buradayız. Gülistan Doku’yu bulun, Nadira  Kadirova,  Yeldana  Kaharman’ın şüpheli ölümlerini aydınlatın demek için buradayız. Çilem Doğan’ın hayatı için buradayız. Katledilen tüm kadınların isimlerini aklımızda, kalbimizde taşıyoruz. Bu yüzden öfkemiz hiç bitmeyecek. Kadın cinayetleri tamamen son bulana kadar, failleri koruyanlar, aklayanlar hesap verene dek sürecek. Cezasızlıkla faillere cesaret veren düzeninize boyun eğmeyeceğiz. Kanı elinizde olan bütün kadınların hesabını mutlaka soracağız.

KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR

ERKEK ADALET DEĞİL GERÇEK ADALET

İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede fesheden AKP iktidarı; bu sefer de yoksulluk nafakasına yani kadınların medeni haklarına göz dikti. Uydurulmuş bir mağduriyetle evlilik boyunca çalışma hakkından yoksun bırakılan, boşanmayla da yoksulluğa sürüklenen kadınların boşanma hakkını kullanması fiilen engellenmeye çalışılıyor.  Bugünlerde tartışmaya açılan aile arabuluculuğu tasarısı da boşanma önüne fiili engeller çıkarmak konusunda atılan somut adımlardan biri. Ne yapmak istediğinizin farkındayız. Mücadeleyle kazandığımız haklardan vazgeçmiyoruz. Şiddetin arabuluculuğu olmaz, izin vermeyeceğiz. Nafaka hakkına, boşanma hakkına dokunmayı aklınızdan bile geçirmeyin diyoruz.

NAFAKA HAKKI GASP EDİLEMEZ

AKP iktidarı sadece haklarımıza göz dikmiyor, sindirme politikalarının bir parçası olarak eşitlik, özgürlük barış için mücadele eden kadınlara da saldırıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz dediğimiz için arkadaşlarımız yargılanıyor. İktidar politikalarını eleştirdiği için gazeteciler, siyasetçiler mesnetsizce tutuklanıyor, cezaevlerinde işkenceye maruz kalıyor. Cezaevinde demans teşhisi konulan ve geçtiğimiz günlerde ATK’ye sevk edilen eski HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk da bunlardan biri. Tüm hasta mahpusların tahliyesi sağlanana, düşüncesinden dolayı yargılanan tüm gazeteciler, kadın hakları savunucuları serbest bırakılana, haklarındaki davalar düşürülene kadar mücadelemiz sürecek. Birbirimizi yaşatmak için, faşizme, erkek/devlet şiddetine karşı yan yana, omuz omuza olacağız.

JİN JİYAN AZADİ

AKP iktidarının ırkçı politikaları, nefret söylemleri sonucu HDP İzmir İl binasına yönelik saldırıda katledilen Deniz Poyraz’ın davasının Kayseri’ye taşınmak istenmesi kabul edilemez.  Bu katliama yol verenler, hedef gösterenler, mahkeme salonunda katil Onur Gencer’e omuz verenler, bilsinler ki ne yaparlarsa yapsınlar bizler mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bilinsin ki faşizan uygulamalarınız, sindirme politikalarınız biz kadınları bir adım geri attırmayacak, dayanışmamızdan, mücadelemizden, haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmeyeceğiz.

DENİZ’E SÖZÜMÜZ BARIŞ OLACAK

DENİZ POYRAZ ÖLÜMSÜZDÜR

Emperyalist savaşlar dünyanın her yerinde kadınları yerinden ediyor. Göçmen kadınlar savaştan kaçarken göç yollarında tacize, tecavüze uğruyor, vardıkları topraklarda daha fazla yoksulluk, ayrımcılık, şiddetle karşı karşıya kalıyor. Savaş başlar başlamaz, Ukraynalı kadınlar hakkında ortalığa saçılan cinsiyetçi söylemlerinde gösterdiği gibi bu savaş kadınlara daha fazla sömürü, yoksulluk, ayrımcılık ve ölümden başka bir şey getirmeyecek. Biz kadınlar emperyalist savaşa karşı barış talebimizle sokaklardayız.

SAVAŞA HAYIR BARIŞ HEMEN ŞİMDİ

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI

Farplas, Alpin Çorap, Oppo, Migros Depo, Pas South işçileri, pandemiyle mücadelede en ön safta yer alan sağlık emekçileri başta olmak üzere memleketin dört bir yanında “eşit işe eşit ücret” diyen, “insanca yaşamak istiyoruz” diye harekete geçen, sendikal hakları için direnen, ek zam talepleri ile iş bırakan, grev alanlarının direnci olan emekçi kadınlarız,

Şiddete karşı mücadele eden, yaşamına sahip çıkan, kadınların ve çocukların geleceğinin çalınmasına izin vermeyen tek adam rejiminin karşısında on binler olup sokakları dolduran, İstanbul Sözleşmesi’nden, haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz diyerek karanlığın üstüne el ele tutuşup yürüyen genç kadınlarız.

Yalnız 8 Mart’larda değil, her gün kadın dayanışmasını ve mücadelesini yükseltecek, yoksulluğu bize reva görenlere karşı, sömürü ve şiddete karşı eşit, özgür bir yaşamı birlikte kazanacağız.

Tekrar ediyoruz;

  • Yapılan zamların geri alınması, ücretlere ek zam yapılması için
  • Kadın istihdamında tek seçenekmiş gibi sunulan esnek-güvencesiz-kayıt dışı ve taşeron çalıştırmaya son verilmesi için!
  • Eşit işe eşit ücret, sendikal hak ve özgürlükler için
  • Bütçede, eğitimde ve her türlü yasa ve uygulamada toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanması için
  • Her mahalleye ve işyerlerine 7/24 açık, ana dilde hizmet veren kreş ve bakım evleri açılması için
  • İşyerinde şiddeti, ayrımcılığı ve mobbingi önleyen İLO 190 sayılı yasanın uygulanması için
  • Korunma ve sığınma talep edenler öncelikli olmak üzere her kadın ve LGBTİ+’lara iş ve sosyal güvence sağlanması için
  • İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa başta olmak üzere kadına yönelik her türlü şiddeti önleyen ve kadınları koruyan yasal düzenlemelerin uygulanması için
  • Nafaka hakkı için, istismar ve şiddet davalarında cezasızlığın son bulması için
  • Temel ihtiyaç ürünleri ve hizmetlerinin ücretsiz sağlanması için, doğum kontrol yöntemleri ve ürünleri; ped, tampon gibi hijyen ihtiyaçlarının ücretsiz sağlanması için,
  • Ücretsiz ve koşulsuz HPV aşısı için, fiili “kürtaj yasaklarını” kaldırmak için

İsyanı büyütüyor, mücadeleyi örgütlüyoruz.

YAŞASIN 8 MART MÜCADELEMİZ

İZMİR KADIN PLATFORMU -08.03


   Kaktüsler  Emekçi Kadınlar Günü’nde  

YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

1857’de Newyork’ta çalışma koşullarının iyileştirilmesi istemiyle yapılan grevde çıkan fabrika yangınında can veren 129 kadın işçinin anısına selam olsun!  Selam olsun emeğin mücadelesine, eşitlik için ateşi çalmaya yola çıkıp meşale olan kadınlara!

Dünyada ve Türkiye’de mücadele tarihi boyunca hak ve özgürlükleri için, aydınlık, eşit bir yaşam için canlarını veren, fabrika önlerinde, akarsuların gözelerinde,  jeotermalin, maden şirketlerinin verdiği zararlara karşı incir tarlalarında, zeytin alanlarında havasını, toprağını, ağaçlarını, suyunu koruyan, nöbet tutan; mücadele sonucu cezaevlerinde tutulan, onurları adına hala direnen, eşitlik, özgürlük isteyen, bu eşitsiz, adaletsiz sistemde erkeklerin katlettiği ve faillerinin cezasız bırakıldığı kız kardeşlerimizi saygıyla anıyor, selamlıyoruz.

8 Mart 2022’ye ne yazık ki Ortadoğu’dan Asya’ya kadar, hemen her yerde sıcak savaşlarla girilmektedir. Çökmeye yüz tutmuş kapitalizmi kurtarmak ve dünyayı yeniden paylaşmak isteyen emperyalistler, alçak politikalarını alenen silahlarla sürdürmekteler. Suriye’de Afganistan’da, en son Ukrayna’da  savaş karşıtı çığlıklar atıp silah tekellerinin silah, mühimmat askeri araçlar satma yarışına girdikleri bir savaşı ne yazık ki izlemekteyiz. Nükleer savaşın tehdit ve şantaj olarak kullanıldığı, halkların birbirlerine düşmanlaştırıldığı, insanın, toprağın yaşam alanlarının yok edildiği koşullardayız.

Elbette bu savaşta , öncekilerde olduğu gibi önce kadınlar, çocuklar ve etnik, ulusal kökeni ne olursa olsun yoksullar vurulmakta, çaresiz bırakılmakta..

1977’den beri tüm dünyada, 1921’den beri Türkiye’de anılan 8 Mart’lar, ne bayram ne kutlamadır. Aksine, kadınların yaşam hakkı öncelikli olmak üzere haklı istemleri için, seslerini birlikte yükselttikleri mücadele, dayanışma günü olarak değerlendirilmektedir.

Geçmiş yıllarda utangaç, üstü örtülü yapılan, son yirmi yirmi beş yıldır açıktan, ülke nüfusunun yarısını, kadınları hedef alan bir yönetim anlayışı örümcek ağı gibi sardı ülkeyi. Kadınlar erkeğe, patrona, gerici geleneklere, kadın bedenini isabet alan fetvalara ve iktidarlara itaate zorlanmaktadır; toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sözel ve fiili uygulamayla körükleyen, yerleştiren zihniyet, tüm bunların sonucunda, kadına karşı artan her türlü şiddetten ve cezasız bıraktıkları cinayetlerden de sorumludur.

Cinsiyet, ırk, renk, dil, din, görüş, ulusal veya sosyal köken, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsüne dayalı olarak ayrımcılık yapılmasının önüne geçerek kadınların can ve mal güvenliğinin de güvencesi olan Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin geçersiz kılınması, bizim yetersiz bulduğumuz Medeni Yasa’nın güdükleştirilme çabaları, nafaka tartışmaları ile eğitim öğretimde anti laik uygulamalar at başı gitmektedir.

Yoksulluğa, işsizliğe, her alandaki eşitsizliğe, ev içi emeğin göz ardı edilerek sömürüsüne, çocuk, yaşlı bakımı gibi kamusal işlerin kadının sırtına yıkıldığı koşullarda yaşamaktayız. Yüzlerce yıldır işyerinde aynı işi aynı sürede yapan kadın ve erkeğe, kadın aleyhine eşitsiz ücret ödendiği,  siyasette, ekonomide, yönetim mekanizmalarında kadının yok sayıldığı dönemleri yaşamaktayız. Kadının cinsel meta olarak erkeğe tapulu sayıldığı,  her türden şiddete,  tacize tecavüze uğradığı koşulları ve idari, yargısal, yönetsel uygulamanın bu duruma yol verdiği, etkin önlemler almadığı erkek egen sistemin acılarını yaşamaktayız.  Cinsel kimliğinden, yöneliminden  dolayı LGBT+i bireylerin  nefret söylem ve cinayetlerine uğradığı  günlerdeyiz yine.Savaşa, güvencesizliğe, esnek, kayıt dışı çalışmaya,  krizin yüklerini ödemeye, evde tüm angarya işleri yapıp emeğimizin ücretlendirilmediği gibi  görünmez kılındığı  koşulları değiştiremedik.

Zamlara karşı, yaşam pahallılığına, yaşantımızın cehenneme çevrilmesine, erkek egemen şiddete, idari, adli pratiklere; kadın cinayetlerine, şiddetin her türüne HAYIR diyebilmek, özgürlük-eşitlik, ekmek için birleşerek dayanışarak mücadeleyi yükseltme görev ve sorumluluğu her zamankinden daha acil bir görevdir.

Ya boyun eğip kölece yaşamayı kabulleneceğiz ya ayağa kalkıp güçlerimizi birleştirerek mücadele edeceğiz, onurumuzla yaşayacağız. Gün sesimizi yükseltmek, gücümüzü ortaklaştırarak büyütmek günüdür. Biliyoruz, inanıyoruz kazananlar mücadele edenlerdir.

SAVAŞA HAYIR, İŞGALE SON!

KAYITDIŞI, ESNEK ÇALIŞMAYA, TAŞARONLUK  SİSTEMİNE HAYIR!

EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET, İNSANCA YAŞAMA VE ÇALIŞMA KOŞULLARI İÇİN ÖRGÜTLÜLÜK-MÜCADELE!

KAHROLSUN ERKEK EGEMEN KAPİTALİST SİSTEM!

YENİ BİR DÜNYA MÜMKÜN!

YAŞASIN EŞİT, ÖZGÜR, SÖMÜRÜSÜZ BİR DÜNYA İÇİN  BİRLEŞİK MÜCADELE!

 

İmece Dostluk Dayanışma Derneği/ 8 Mart 2022.

 

 

 

 

 

 

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri; Savaşa Hayır, Savaşa Karşı Barışı Savunuyoruz..

 

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri  Alsancak’ta Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde açıklama yaptı. Katılımcılar, “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, Savaşa değil emekliye bütçe”, “Gün gelecek devran dönecek katiller halka hesap verecek”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Emperyalistler işbirlikçiler altıncı filoyu unutmayın”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi” sloganları atıldı.

Açıklamayı Disk Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı okudu.

Açıklama şöyle;

“Emperyalist güçler arasındaki hegemonya ve paylaşım kavgası, yayılmacı politikalar bir coğrafyayı daha fiilen savaş alanına çevirdi. Ukrayna üzerinde giderek tırmandırılan kriz Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile savaşa dönüştü. Yedinci gününde savaş şimdiden sivil yerleşim alanlarının tahribine, yaralanmalara, ölümlere, göç dalgasına, yaşama dair her şeyin yıkımına yol açtı.

Çıkarları dışında hiçbir şeyi umursamayan NATO, Rusya’ya karşı kuşatma, yayılma ve genişleme stratejisi uygularken Rusya eski gücüne kavuşmak için kendi içerisinde baskı politikalarını süreklileştirirken dışarıya yönelik hegemonik güç politikalarını hayata geçirmektedir.

Ukrayna’da bir arada yaşam kültürünü zedeleyen, iki farklı gelecek ve uygarlık tasavvuru arasında derinleşen kutuplaşma, bir savaş makinesi olan NATO üzerinden ABD yayılmacılığı ve ABD’nin zayıflayan hegemonyasını yeniden tesis etmek için savaş makinesini harekete geçirmesi, Doğu Avrupa’nın silahlandırılmasına hız kazandırılması bunun karşısında ise Çarlık Rusya’sının genişlemeci eğilimlerine özlem duyan Putin’in yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için tırmanan krizi fırsata çevirmesiyle savaş adeta yıllardır kurgulandı.

Bu savaş sadece Ukrayna’yı değil, tüm dünya halklarını tehdit ediyor.

Bu savaş halkların değil, emperyalist devletlerin, kapitalistlerin savaşı!

Savaş halklar için ölüm, yıkım, acı, göz yaşı demektir.

Savaş bütün yaşamını bir çantaya sığdırmaya çalışıp yurtsuzlaştırılmak demektir.

Savaş işsizlik, yoksulluk, açlık demektir; sömürünün, baskının, şiddetin artmasıdır.

İnsanın en temel hak ve özgürlüklerinin, hukukun, adaletin hiçe sayılmasıdır savaş.

Ekolojik yıkımdır; doğanın, canlıların yok edilmesidir savaş.

Savaş emeğin haklarının yok edilmesi, halkın ekmeği küçülürken silah tüccarlarının, zenginlerin daha da zenginleşmesi demektir. Savaşın kaybedeni, en büyük bedeli ödeyeni halklar iken bir avuç kapitalist karına kar katar savaşlar üzerinden.

Savaşı durdurmak için geç değildir. Bunun için,

Rusya saldırılarını durdurmalı, NATO silahlanmayı ve yayılmayı esas alan politikalarından vazgeçmelidir.

Askeri paktlar dağıtılmalı, başka ülkelerdeki askeri varlıklar sonlandırılmalıdır. Bu kapsamda Ukrayna’daki tüm yabancı güçler geri çekilmelidir.

Ülkemizde ve dünyada savaşa, silahlanmaya ayrılan kaynaklar kamusal hizmetlere, insan onuruna yaraşır bir yaşam için kullanılmalıdır.

Savaş çığırtkanlarına, savaştan nemalanmak, kendi baskı politikalarına yeni bir gerekçe yaratmak isteyenlere taviz verilmemelidir.

AKP iktidarı bu savaşa ateş taşıyacak her hamleden kaçınmalı, kişisel çıkar peşinde silah satışı kesilmeli, ABD ve NATO’nun her tür talebi reddedilmelidir.

İki emperyalist güç arasında salınan AKP’nin ülkemizi Ortadoğu’da içine ittiği savaşa karşı çıktığımız, halkların kendi haklarındaki kararları kendilerinin vermesini ve barışı savunduğumuz gibi Ukrayna halkının da emperyalist güçler arasındaki savaşta en büyük bedeli ödemesine seyirci kalmayacağız. Hangi coğrafyada olursa olsun savaşa karşı durmaya devam edeceğiz.

Ülkemizde ve dünyada savaşa, silahlanmaya ayrılan kaynakların halkların ihtiyaçları, kamusal hizmetlerin ücretsiz sunulması, insan onuruna yaraşır bir yaşamın kurulması, demokrasi ve barışın tesisi için kullanılması mücadelemizi sürdüreceğiz.

Bir kez daha vurgulamak istiyoruz:

ABD’nin emperyalist saldırganlığına, NATO üzerinden uyguladığı genişleme politikasına ve Rusya’nın yayılmacılığına da karşı çıkıyoruz

Bugün bu topraklarda tek adam rejimine, emek sömürüsüne, siyasal İslamcı faşizme karşı eşitlik, özgürlük için emek ve demokrasi mücadelesi verenler olarak emperyalizme, gericiliğe, savaşa karşı mücadeleyi birleştirmek ve büyütmek sorumluluğunu taşıyoruz. Bir kez daha altını çizerek belirtiyoruz; Savaşa derhal son verilmeli, gecikmesizin diyalog ve müzakere süreci başlatılmalıdır.

Emekten demokrasiden yana tüm güçleri savaş karşıtı bu tutumu büyütmeye, emperyalizme, savaşa hayır demeye çağırıyoruz.”

Emperyalist ve gerici savaşlara hayır. İşgale ve katliama hayır!


ABD emperyalizmi ve NATO’nun  Doğu Avrupa’da  yayılma politikası ile Rusya’nın  nüfuz alanı içerisinde bulunan Ukrayna’nın doğusunda  bağımsızlıklarını ilan eden Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti’nde   suikastlar ve patlamalara eşlik eden provakatif kışkırtıcı örtülü savaş politikaları  tırmanarak halkların iradesini ve çıkarlarını yok sayan , bir çatışmaya evrildi. Rusya’nın askeri güçleri Ukrayna’ya savaş ilan etti.  ABD ve batı ülkelerinin savaş yığınakları, karşılıklı silahlanma ve provakatif politikalar ile  savaş tırmanarak fiilen çatışmaya dönüştü..Bazı bölgeler fiilen işgal edildi ve savaş tüm hızıyla sürüyor.

Emperyalist Rusya haftalardır  savaş tamtamları içinde Ukrayna hükümetini yıkmak ve çevre ülkelerde yayılma politikası gereği olarak  saldırı savaşını başlattı. Emperyalist Rus savaş makinesi bu kez mazlum Ukrayna halkına karşı harekete geçirildi. ABD ve batılı emperyalistler Rusya’ya karşı yaptırımlarını açıkladı. İngiltere, Almanya ve Fransa  gibi Batılı emperyalist ülkeler  ABD ile birlikte Rusya’ya karşı etki ve nüfuz alanı savaşını sürdürüyorlar. Her alanda ekonomik, siyasi, ideolojik savaş hazırlıkları ve Rusya’ya  ekonomik abluka politikası  kıyasıya sürüyor. Dünyanın jandarması, emperyalist NATO ittifakı, Ukrayna’yı korumak kollamak  söylemleriyle  savaş çığlıkları atıyor.

Rus oligarklarının Ukrayna’ya  karşı başlattığı savaş politikaları,  Doğu Avrupa ülkelerini  yayılma alanı olarak gören batılı emperyalist  devletler ve onların işbirlikçisi  Zelenski  Hükümetini devirerek, tutuklayarak ya da anlaşma masasına oturtarak  nüfuz alanını genişletmek istemektedir.  Savaşın Ukrayna ile sınırlı kalmayarak, emperyalistler arası bir savaş durumuna gelmesi ve bütün bir coğrafyayı etkileyecek daha geniş boyutlar kazanması da olası.  Emperyalistler arası savaş politikalarının, kapitalist haydutların Doğu Avrupayı ve bölgemizi  ne denli tehlikeli bir savaş atmosferine soktukları görülmektedir.  Putin savaş bildirgesinde; “Her şeye rağmen 2021 aralık ayında ABD ve müttefikleriyle Avrupa’da güvenliğinin temininin ilkeleri ve NATO’nun genişlememesi üzerine, bir kez daha müzakere girişiminde bulunduk. Hepsi boşuna.  ABD’nin tutumu değişmiyor. Rusya ile, bizim için kilit önem taşıyan meselede, müzakere etmeyi zorunluluk kabul etmiyor, kendi amaçlarını kovalıyor, kaygılarımızı ihmal ediyorlar.”  söylemiyle Batı ile Rusya arasındaki yayılma savaşlarının çerçevesini de açıklıyor. Ukrayna’ya karşı yürütülmekte olan savaşın stratejik hedefi doğu Avrupa’da Rus  emperyalizminin nüfuz alanını genişletmek ve pekiştirmek, Ukrayna halkını  köleleştirmek ve hakimiyetini sürdürebilmek için  batılı emperyalistlerin Ukrayna’daki işbirlikçilerinin etkisini kırmak,  Doğu Avrupa’da mevzi kazanmaya çalışmaktır.

Rus emperyalizminin savaş politikası bu bölgede hakimiyet  kurma ve etkisini artırma mücadelesidir. Rusya’nın askeri saldırıları karşısında ABD emperyalizminin,  Doğu Avrupa ülkelerinde silah mevzilerini güçlendirme ve hazırlık yaptığı gözlenmektedir ve bu hedefle ekonomik yaptırım politikalarını devreye sokmuştur. Emperyalistler arasındaki hegemonya, etki mücadelesi hızla savaş politikalarına dönüşme potansiyelini taşımaktadır. ABD emperyalizmi, Rusya’nın saldırısına karşı çıkma maskesini taşımakta ve buna uygun açıklamalar yapmaktadır. Oysa ABD de  batılı emperyalistler de  halklara “özgürlük” ve “bağımsızlık” değil, hegemonya ve sömürü taşımaktadırlar. Kapitalizmin tarihi, halkların ve milletlerin, sömürü, katliam ve talanının  tarihidir. Tekelci kapitalizm (emperyalizm)  dünya halkları üzerindeki egemenliğini korumak ve sömürüsünü devam ettirebilmek için,  işbirlikçi gerici-faşist rejimler aracılığıyla her türlü zor politikalarını uygulamaktadır. Afganistan, Irak, Suriye,  Libya ve diğer yoksul ülkelerdeki katliamlar, bombalamalar ve insanlık dışı şiddet politikaları henüz bölge halkları ve milletlerinin hafızalarında tazedir ve asla Irak, Afganistan halkların  belleklerinden silinmeyecektir. Açlık, yoksulluk, içindeki  Afganistan’ı  geçmişte işgal eden ne Rus emperyalizmi ne de  İslami paramiliter çeteleri  örgütleyerek destekleyen ve  Afganistanı   gerici Taliban rejimine teslim eden ABD ile AB emperyalizmininin Ukrayna’daki politik manevraları,  kapitalist emperyalizmin kirli ve özgürlük düşmanı talancı yüzünü örtmeyecektir.

ABD ve batı emperyalizminin Vietnam’da,  Endonezya’da, Irak’ta, Afganistanda milyonlarca insanı katletmesi Afrika’yı ve Balkanlar’ı yeni nüfuz bölgeleri yaratmak üzere kanlı boğazlaşmalar içine itmeleri hala belleklerimizde. Filistin halkının kırılmasına destek veren, İsrail siyonizmini destekleyen  batılı emperyalistler,  kendi ekonomik ticari çıkarları için Ukrayna’ya özgürlük değil ancak kölelik getirir, onların Rus oligarklarından  farkları yoktur.  Emperyalizm özü, sömürü, soygun, sınırsız  şiddet ve gericiliktir. Tekelci kapitalizmin  karakteri siyasi gericilik ve onun yoğunlaşmış biçimi de faşizmdir. Emperyalist politikacıların sözde açıklamaları yalan üzerine kuruludur, gerçekleri gizlemeye yöneliktir. Halkların ezilen tüm katmanlarıyla örgütlenmesinden, mücadeleden ve tam bağımsızlık için, devrim için ileri atılmaktan başka bir kurtuluş yolu  yoktur. İşçi sınıfı ve emekçilerin iktidarı emperyalist savaşları nihayete erdirecek tek güçtür.

Rusya’nın Ukrayna’ya asker göndermesi, bombalaması ve işgal etmesini lanetliyoruz. Rusya, Ukrayna sınırları içindeki bütün askerlerini derhal çekmelidir. NATO, ABD ve İngiltere Ukrayna’yı ve bölgedeki diğer ülkeleri en ağır silahlarla donatmaktadır. ABD ve Nato güçleri Ukrayna sınır bölgelerindeki askerlerini çekmelidir. NATO, Doğu Avrupa’ya yaptığı askeri yığınak derhal durdurulmalı, bölgedeki bütün askerlerini ve silahları geri çekmelidir. ABD, Avrupa’daki bütün askeri üslerini kapatmalı, askerlerini ve silahlarını geri çekmelidir. Rusya, Ukrayna’daki bütün askeri gücünü derhal çekmeli, yayılmacı politikalarından vazgeçmelidir. Müdahale ve işgal sonucu  verdiği zarar tazmin edilmeli halkların özgür iradesine saygı gösterilmelidir.

Zelenski iktidarı da Ukrayna halkının etnik demografik özgünlüklerini tanıyarak, halkın iradesinin özgür koşullarda belirlenerek, tekçi, baskıcı politikalarından  ve  etnisite, milliyet ayrımcı politikalarından vaz geçmelidir.

Emperyalist savaşa karşı halklar, ulusal, etnik farklılıklar ne olursa olsun, eşitlik temelinde kardeşliğin, ezen iktidarlara karşı birlikte ortak mücadelenin örneğini oluşturmalı, ortak düşmanlarına karşı kararlılıkla dik durmalıdır. Savaşa karşı halklar mücadeleyi yükseltmeden bir avuç kan emici uluslararası tekelerin sömürü ve talanından kurtulamaz.  Savaşa karşı mücadeleyi yükseltmek halkların birliğini dayanışmasını gerçekleştirmenin zamanıdır. . Ağır bir ekonomik kriz içinde açlık ve yoksullukla boğuşan Türkiye işçi sınıfını, emekçileri ve gençliği emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı dünya ve bölge halklarıyla omuz omuza savaşa karşı  mücadele etme göreviyle karşı karşıyadır ve savaşa karşı etkin bir mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz,

Savaşa hayır!

Kahrolsun emperyalizm!

Kahrolsun emperyalist savaş!

Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar, birleşiniz!

Aliağa Gemi Söküm İşçileri, insanca yaşayacak ücret, sosyal hak taleplerimiz ve kötü çalışma koşullarının düzeltilmesi için direne direne kazanacağız.

İnsanca yaşayacak ücret talebi ve çalışma yaşamı koşullarının düzeltilmesi ve sosyal hakları için  üretimi durduran  ve dokuz gündür direnen Aliağa Gemi Söküm İşçileri  Aliağa Demokrasi Meydanı’nda açıklama yaptı.

Açıklamaya İzmir, Aliağa, Dikili Emek ve Demokrasi Güçleri, siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri katıldı.  Direnen işçiler dokuz gündür kendilerine destek veren siyasi partiler ve  kitle örgütlerine ayrıca teşekkür etti.

Bakırçay havzasında  fabrikalarda yaşamını yitiren işçiler için saygı duruşuyla başlayan  eylem,  gemi söküm işçisi iki işçinin çalışma yaşamının kötü  koşullarını anlatan konuşmalarıyla devam etti.

Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Ali Ekiz’de gemi söküm işçilerinin haklı direnişlerinin yanında olduklarını ve hukuki her türlü desteği verdiklerini açıkladı.

İşçiler ve katılımcılar   “İşçiyiz haklıyız kazanacağız”, “susma sustukça sıra sana gelecek”, ” Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”,  “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”, “ Açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Birleşe birleşe kazanacağız”, “Direnişin simgesi gemi söküm işçisi”, “Direne direne kazanacağız” sloganlarını  attı..

Açıklamayı direnen işçiler adına  Erdem Pektaş okudu. Açıklama şöyle;

“Merhaba arkadaşlar;

Bizler günlerdir insanca çalışma ve yaşam koşulları talebiyle direnen Aliağa Gemi Söküm işçileriyiz.  Haklarımızı,  alın terimizin karşılığını istiyoruz. Yıllardır tersane patronlarının bizlere reva gördüğü yaşamı, çalışma koşullarını kabul etmiyoruz. Günlerdir taleplerimizi tek tek sıraladık. Ancak görmeyen gözler, duymayan kulaklar için bir kez daha buradan haykırmak için toplandık.

Kardeşler diyoruz ki; Gemi söküm cehennem işçiler köle kalmayacak!

Dünya’nın 3. büyük, Avrupa’nın ise tek gemi söküm tersanesi olduğumuz ifade ediliyor. Yıllık 200 milyon dolarlık iş hacminden söz ediliyor. Tersane patronları kâr rekorları kırıyor. Ama biz, tersanede tüm değerleri yaratan işçiler olarak emeğimizin, alınterimizin karşılığını alamıyoruz. Her gün artan enflasyon karşısında biraz daha eziliyoruz. İnsanca yaşanabilecek bir ücret istiyoruz!

Arkadaşlar; Bizler burada ağır şartlarda çalışıyoruz. Ağır sanayi olmamıza rağmen, bu iş kolunda sayılmıyoruz. Uzayıp giden mesailer, sadece kağıt üzerinde kalan denetimler, alınmayan önlemler hemen her gün ölüme ya da sakatlanmalara davetiye çıkartıyor. Çoğu durumda işverenler Kişisel Koruyucu Donanımı ya kendimizin almasını istiyor ya da zamanında ve tam olarak dağıtmıyor. Sosyal tesisler neredeyse kullanılamaz durumda. Güvenli ve insanca çalışma koşulları istiyoruz.

Kardeşler; burada bizler güvencesiz çalışıyoruz. Yağmur yağdığında ya da hava şartları kötü olduğunda çalışmıyoruz ve ücretlerimiz kesiliyor. SGK’larımız çalıştığımız gün kadar yatırılıyor. Mesai ücretlerimiz kesiliyor. Çoğu durumda maaşlarımızın bir kısmı bankaya bir kısmı elden veriliyor.  Burada kuralsızlık kural haline gelmiş bulunuyor.

Düşünün ki, her bir işçinin en doğal ve temel hakkı olan yıllık izin için biz Gemi Söküm işçisinin direnmesi, talep etmesi gerekiyor. Mazeret izinlerinin ücretlerden kesilmemesi, resmi tatillerin ek mesai ücretleri üzerinden hesaplanması zaten olması gereken başlıklarken, biz Gemi Söküm işçileri için mücadele konusu durumunda. Bu liste daha da uzatılabilir.

Arkadaşlar; Tersanelerde birileri  hukuksuzluk arıyorsa, tersane patronlarının bizlere dayattığı çalışma koşullarına, kuralsızlıklara baksın! Ancak bizler artık yeter diyoruz! Artık haklarımızı istiyoruz. Artık yan yana geldik, birlik olduk ve taleplerimizin bir an önce karşılanmasını istiyoruz. Bunun için direniyoruz.

Biz ne mi istiyoruz? Öncelikle üç maddelik kırmızı çizgimiz var. Bunlar;

1- ücretlerimize zam yapılmasını istiyoruz.

2-Haklı taleplerimizden kaynaklı gerçekleştirdiğimiz eylemlerimizden kaynaklı kimsenin işten atılmayacağına dair güvence istiyoruz. Açılan davanın geri çekilmesini bekliyoruz.

3- Taleplerimiz ve temsilcilerimiz protokol altına alınarak tanınsın istiyoruz.

Arkadaşlar; eylemimizin ilk günü belirlediğimiz diğer taleplerimiz şunlar;

1-Maaşların alınan ücret üzerinden bankaya yatırılması istiyoruz.

2-Mesai saat ücretlerinin 4 saatinin 1 yevmiye olması istiyoruz.

3-Hava olumsuz koşullarında çalışılmaması durumunda yevmiyelerin kesilmemesini istiyoruz.

4-KKD’lerin (Kişisel Koruyucu Donanım) zamanında eksiksiz dağıtılmasını istiyoruz.

5-Oksijen lambalarının bakımı ve eksikliklerinin giderilmesini istiyoruz.

6-Sigortaların kesilmemesini istiyoruz.

7-Sosyal tesislerin düzeltilmesini istiyoruz.

8- Mazeret izinlerinin yevmiyeden kesilmemesini istiyoruz.

9-Resmi tatillerin ekstra mesai olarak verilmesini istiyoruz.

10-Yıllık izinlerin verilmesini istiyoruz.

11-Mevcut sertifikanın bütün şantiyelerde geçerli olmasını istiyoruz.

12-İşe giriş kısmında sağlık raporu ücretinin işveren tarafından karşılanmasını istiyoruz.

13- Zamların 6 ayda bir yapılmasını istiyoruz.

14- Gemi sökümün ağır sanayi olarak tanınmasını istiyoruz.

Kardeşler; Biz Gemi söküm işçilerinin hep birlikte aldığımız kararla ortaya çıkan taleplerimiz bunlar. Taleplerimiz kabul edilene kadar haklı ve meşru mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız. İlk günden bu tarafa, ‘direne direne kazanacağız’ sloganını haykırıyoruz. Haklı ve meşru mücadelemizin karşısında olanlar, kazanacağımızı yaşayarak görecekler, buna inanıyoruz. Sadece kendimiz için değil işçi sınıfı için direniyoruz. Bugün ülkenin dört bir tarafından hakkına, emeğine, alınterine ve geleceğine sahip çıkan kardeşlerimiz mücadele ediyor. Onları ve hak mücadelelerini selamlıyoruz. Onların bizlere gönderdiği dayanışma mesajlarının mücadelemizde bizlere güç verdiğini ifade etmek istiyoruz. Yaşasın sınıf dayanışması diyoruz.

Birleşe birleşe kazanacağız!

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Direnen Aliağa Gemi Söküm İşçileri