İzmir Emek ve demokrasi Güçleri; Tüm ihlallere ve baskılara rağmen mücadeleye devam edileceği ve mahpusların sesi olacağımızı kamuoyuna bildiririz.

 

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, hasta mahpuslar ve yaşam hakkı ihlallerinin artması  üzerine İzmir Barosu Konferans salonunda bir basın toplantısı düzenledi.  Açıklamayı, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına Kesk dönem sözcüsü Necip Vardal okudu.

Açıklama şöyle;

“Ülkede her dönemde olduğu gibi bu dönemde de ve her alanda olduğu gibi mahpushanelerde de tutuklu ve hükümlülerin anayasal ve evrensel hakları ihlal edilmektedir. Güncel ve yıllardır süre gelen sorunlar yeni yasal düzenlemelerle derinleşmekte ve kalıtsal hale getirilmek istenmektedir. Pandemi nedeniyle getirilen geçici uygulamalar, pandemi koşulları bitmesine rağmen devam etmektedir.

Hasta mahpuslar başta olmak üzere siyasi yahut adli tutuklu ve hükümlülerden insan hakları derneklerine ve barolara gönderilen şikayetlerde ciddi derecede hak ihlalleri yapıldığı görülmektedir. Avukatlara dahi baskı yapılarak ihlalllerin açığa çıkması engellenmek istenmektedir. Yasal düzenlemeler yetersiz ve ayrımcılık yasağı gözetilmeden hazırlanmaktadır. Son dönemlerde yaşlı ve hasta mahpus ölümlerinin arttığı herkes tarafından bilinmektedir.

Yasal düzenlemeler dahi göz ardı edilerek hamile kadınlar ve çocuklu kadınlar tutuklanmakta ya da infaz erteleme talepleri yetersiz ve gerekçesiz sebeplerle reddedilmektedir. Engelli mahpuslar veya ağır hastalığı bulunan mahpuslar hakkında adli tıp kurumu tarafından “CEZAEVİNDE KALAMAZ” şeklinde raporlar verilmesine rağmen savcılıklar tarafından “KAMU DÜZENİ İÇİN TEHLİKELİ OLDUĞU ” iddiasıyla akıl ve mantık dışı gerekçelerle talepleri reddedilmektedir. Doktora erişim hakkı kısıtlanmakta ve ilaçlar ya hiç ya da geç verilmektedir. Ölüme terk edilen yüzlerce mahpus bulunmaktadır.

Mahpuslar arasında ayrımcı uygulamalar yapılmaktadır. Görüntülü görüşme hakkı adli mahpuslara verilirken siyasi mahpuslara verilmemektedir. İnfaz yasasında yapılan lehe değişiklikler her mahpusa eşit şekilde uygulanmamaktadır. Denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme talepleri gerekçesiz nedenlerle reddedilmektedir. Her cezaevinin kendine göre uygulaması bulunmakta ve bu uygulamalarında yasal dayanağı bulunmamaktadır.

Çıplak arama uygulaması normalleştirilmekte ve mahpuslar kurumlar tarafından keyfi olarak buna maruz bırakılmaktadır.  İşkence vakıaları artmakta ve takipsizlik kararları ile kamu görevlileri korunmaktadır. Cezaevi koşulları insan onuruna yaraşır şekilde değildir. Koğuşlarda mevcut kapasitenin 2 hatta 3 katı mahpus bulunmakta, yemekler az verilmekte ve sıcak su ile ısınmada da yetersizlikler bulunmaktadır.

Mahpuslar tarafından verilen dilekçeler yok edilmekte ve ispat yükü de mahpuslara yüklenmektedir. Bireysel başvuru formları dahi verilmemektedir. İhlaller tekil olarak kalmamakta silsile halinde ve sistematik bir şekilde toplu olarak gerçekleşmektedir. Dergi, gazete ve kitap sınırlamaları ile psikolojik işkence yapılmaktadır.

Tüm ihlallere ve baskılara rağmen mücadeleye devam edileceği ve mahpusların sesi olacağımızı kamuoyuna bildiririz”

Kayıplar vicdanındır sahip çık..

 

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, bu haftaki Cumartesi etkinliğini Kayıplar Haftası nedeniyle, kaybedilenlere adayarak gerçekleştirdi. Kaybedilenlerin isimleriyle fotoğraflarının da sergilendiği basın açıklamasında 10 dakikalık oturma eylemi de yapıldı. Basın Açıklaması sonrasında insan hakları savunucuları Pier Üst Geçitinden pankartla yürüyerek deniz kıyısına geçti ve denize kaybedilenlere saygı ifadesi olarak kırmızı karanfiller bıraktı.

Basın açıklaması metni şöyle:

“Bir devlet politikası olarak ;dönem dönem uygulanan gözaltında kaybetme, toplumsal muhalefete yönelik sistematik saldırı yöntemlerinden biridir. Bu kirli yöntemi uygulayan devletler, sisteme karşı aktif mücadele içinde olan insanları gözaltına alıp kaybederek, toplumda kaygı, belirsizlik ve korku yaratmakta ve böylece toplumsal muhalefet susturulmaya çalışılmaktadır. Örgütlü işçiler, sendikacılar, gazeteciler, aydınlar, yazarlar, hukukçular, kısacası toplumun her kesiminden insanlar bu saldırının hedefi olabilmektedir. Gözaltına alınan kişiler genellikle işkence ile katledilmekte ve gizli bir yere gömülerek, cesetleri ortadan kaldırılmaktadır.

Geçen yüzyılda Hitler faşizminden, Latin Amerika’da ABD destekli diktatörlüklere kadar binlerce kişinin katledildiği bu yöntem, dünden bugüne Türkiye’den Sri Lanka’ya, Pakistan’dan Irak’a, Suriye’den ve Mısır’a kadar dünyanın çeşitli bölge ve ülkelerinde düzen muhalifi insanlara karşı hala uygulanmaktadır.

İnsan Hakları örgütlerinin, kayıp yakınlarının, demokrasi güçlerinin ortak mücadele ile devletlerin bu saldırısına karşı toplumsal muhalefeti geliştirdiği ve devletin bu politikasını teşhir ettiği ülkelerde bu saldırı, önemli oranda geri püskürtülmüştür. Arjantin’de Plaza de Mayo Annelerinin uzun yıllara yayılan mücadelesi ve Türkiye’de Cumartesi Annelerinin kararlı mücadelesi bu konuda yol göstericidir.

Cumartesi Anneleri ilk kez 27 Mayıs 1995’de İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda oturmaya başladıklarında, gözaltına alınıp öldürülen Hasan Ocak, Kimsesizler Mezarlığı’nda 10 gün önce bulunmuştu. Aylardır kayıp olarak aranan Rıdvan Karakoç’un da Hasan Ocak’la aynı akıbeti paylaştığının ortaya çıkarılması, diğer kayıp yakınları için de umut oldu.

Yürütülen Hasan Ocak kampanyasından hareketle kayıplara karşı mücadelenin uluslararası düzeyde ele alınması amacıyla, bir yıl sonra İstanbul’da gözaltında kayıplara karşı uluslararası bir kurultay toplandı. 17-19 Mayıs 1996 tarihleri arasında tüm baskılara, göz altılara rağmen toplanan Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı, Arjantinli Plaza De Mayo Anneleriyle Cumartesi Annelerini ve dünyanın birçok yerinden kayıp ailelerini bir araya getirdi, acılar kadar mücadele deneyleri de paylaşıldı.

Bu kurultayda Birincisi; birleşik mücadelenin sürekliliğini sağlamak amacıyla Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Komite’nin  kurulmasına karar verildi. İkincisi; Hasan Ocak’ın işkence edilerek öldürülmüş bedeninin bulunduğu tarih olan 17 Mayıs tarihinden hareketle, 17-31 Mayıs tarihlerini “Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası” ilan edildi.

Sonraki yıllarda; 1997’de Kolombiya’da , 1999’da Filipinler’de 2002’de Almanya’da , 2006’da Diyarbakır’da  ve 2010’da İngiltere’de  gözaltında kayıplara karşı uluslararası kurultaylar düzenlendi.

İnsan Hakları Derneği şubeleri tarafından bir çok ilde  ve yurt dışında bu hafta içinde çeşitli etkinlikler yapılıyor.

Araştırmalarımıza  göre; 1400 cıvarında  insanımız kaybedildi. Bunların bir kısmı  kimsesizler mezarlıklarında ,bir kısmı toplu mezarlarda bulundu. Hala   akıbeti belli olmayan 800 insan, 800 can var. Bu kaybedilen kişilerin  hangi düşünceleri savundukları bize göre önemli değildir. Sadece insan olmaları yeterlidir. Mücadelemiz insan hakları mücadelesidir.

Bir kere daha yineliyoruz.

İnkar , cezasızlık ve zaman aşımı  politikalarına  son verin.

Gözaltında kaybettiğiniz bu insanların kemiklerini istiyoruz, bir mezarları olsun istiyoruz. Kayıplarımızı kaybedenlerin yargılanmasını, tarihinizle yüzleşmenizi  istiyoruz.

Şunu iyi bilin ki

Bu mücadeleden asla  vazgeçmeyeceğiz.

KAYIPLAR BULUNSUN FAİLLER (KATİLLER YARGILANSIN”

Hasta Mahpuslar ölüme terkedilemez

Adalet Bakanlığına yapılan  tüm başvurulara karşın Kırıklar  F Tipi Cezaevinde tutulan  ve dün bulunduğu Çiğli Eğitim Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitiren hasta  mahpus Abdullah Ece’nin ölümüne ilişkin Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde açıklama yapıldı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHG), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şubesi,  Ege-Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma Derneği  (Ege TUHAY-DER)  ortak açıklama yaptı . Açıklama sırasında “Hasta mahpuslar onurumuzdur”,  “Hasta mahpuslara özgürlük”, “Hak hukuk adalet”, “Zindanlar  boşalsın mahpuslara özgürlük”  sloganları atıldı.
 .
Ortak açıklamayı  ÖHD İzmir Şubesi  Eş  Başkanı Velat Zener okudu. Açılama  şöyle;

 

“​​AKP-MHP iktidarının uyguladığı mutlak ve hukuksuz yargılama ve tecrit politikaları neticesinde cezaevleri birer ölüm evine dönüşmüştür. Süreklileşen ihlaller, hücre cezaları, infaz yakmalar, fiziki-psikolojik saldırılar, tedavi edilmeyen hasta mahpuslara uygulanan tecrit, cezaevlerinde bir ölüme daha neden olmuştur.

​​73 yaşındaki Abdullah ECE, hakkında silahlı örgüte yardım etme suçlamasıyla verilen 2 yıl 4 aylık hapis cezası nedeniyle 09 Eylül 2020 tarihinde Buca 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevine gönderilmiştir.

Abdullah ECE’nin 10 Haziran 2021 tarihinde, denetimli serbestlik kararı verilerek tahliye edilmesi gerekirken, tahliye edilmemiş, kendisinin ve avukatlarının tüm tahliye başvuruları reddedilmiştir.

​​Cezaevine girdiği tarihten bu yana sağlık sorunları her geçen gün ağırlaşan Abdullah ECE, 05 Nisan 2022 tarihinde Covid-19’a yakalanmıştır. Cezaevi idaresince ailesiyle görüştürülmemiş telefon görüş hakkından yararlandırılmamıştır. Cezaevi idaresi tarafından Abdullah Ece’nin sağlık durumu, sağlık kuruluşuna sevki ve yoğun bakım süreci bilgisi entübe edildiği aşamaya kadar ailesi ile paylaşılmamıştır.

​​18 Nisan 2020 tarihinde ailenin cezaevi idaresini araması üzerine, kendisinin İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakımda entübe olduğu, hakkında infaz erteleme kararı verildiği söylenmiştir.

​​Abdullah ECE hakkında hazırlanan Adli Tıp Kurumu raporunda 05 Nisan 2022 tarihinde Covid-19 testinin pozitif çıktığı, 11 Nisan 2022 tarihinde İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakım ünitesine yatırıldığı, hastanenin 13 Nisan 2022 ve 14 Nisan 2022 tarihli sağlık kurulu raporunda hastanın hayati riskinin bulunduğu aktarılmıştır.

​​13-14 Nisan 2022 tarihlerinde Adli Tıp Kurumu Abdullah ECE’nin hayati riskinin bulunduğu belirtmişken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, Abdullah ECE’nin infaz ertelenmesi kararını ancak 18 Nisan 2022 tarihinde vermiştir.

​​Abdullah ECE 14 Mayıs 2022 tarihinde sabaha karşı hayatını kaybetmiştir.

​​Abdullah ECE’ nin hayatını kaybetmesinin 1. Derecede sorumlusu, tüm hastalıklarına rağmen daha önce infazını ertelemeyen, tüm şartları uygun olmasına rağmen 10 Haziran 2021 tarihinde kendisini denetimli serbestlik ile tahliye etmeyen ve covid nedeniyle hastalık durumu entübe aşamasına gelene kadar da Abdullah ECE’ yi hapishanede tutan Cezaevi İdaresi, Cumhuriyet Başsavcılığı ve ilgili diğer yargı kurumlarıdır.

​​Abdullah ECE ve diğer tüm siyasi mahpuslara Denetimli serbestlik uygulanmamakta, mahpusların infazları yakılmaktadır. Bu hukuksuz uygulama cezaevi idaresi kararları ile kanuna aykırı bir şekilde gerçekleştirilmektedir.​​​

​​​​Türkiye Cezaevlerinde hasta mahpusların tahliye taleplerinin yerine getirilmemesi ve mahpusların sağlık hakkı sorunu nedeniyle hasta mahpuslar yaşamını yitirmektedir.​Siyasi mahpuslara uygulanan düşman ceza hukuku politikası ile mahpusların infazlarının yakılması, tedavi hakları ve dolayısı ile yaşam haklarının engellenmesi sebepleriyle cezaevlerinde her gün yeni ölüm haberleri almaktayız. Bu nedenle hasta mahpuslar Türkiye cezaevlerinde devlet eli ile ölüme sürüklenmektedir

Tüm bu sebeplerle cezaevlerinde hasta tutsakların durumuna insani bir çözüm bulma konusunda iktidarı bir kez daha göreve çağırıyor çözüm bulunmadıkça yaşanan her ölümden sorumlu olacaklarını bir kez daha hatırlatıyoruz.

​​​Tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı ve bu suçun da cezasızlık politikasıyla ödüllendirilmemesi için yargı sürecini sonuna kadar takip edeceğimizi kamuoyuna duyururuz.”

 

 

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri: Soma 13 Mayıs 2014 Unutmadık, Unutturmayacağız!

 


Soma Katliamı’nın 8. yılı olması sebebiyle İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri basın açıklamasını adalet nöbeti yapılan İzmir Mimarlık Merkezinin önünde yaptı.  “Soma’dan Gezi’ye Adalet” çağrısıyla gerçekleştirilen nöbette Soma katliamına dair basın açıklamasını Kesk Dönem Sözcüsü Necip Vardal okudu. Sanatçı İrfan Ertel’in katkısıyla #Soma’da kaybettiğimiz 301 can için anma etkinliği düzenlendi.

#GeziyeÖzgürlük

 

Türkiye değerli bir aydınını yitirdi

AHMET SAY

Sosyalist bir aydın olarak topluma karşı görevini büyük bir samimiyet ve özveri ile yerine getiren Ahmet Say, 10 Mayıs 2022 tarihinde yaşamını yitirdi.

Beş edebiyat eserinin ve konservatuvarlar ile üniversitelerin müzik bölümlerinde temel eser olarak okutulan müzik kitaplarının yazarı, müzik eleştirmeni, edebiyatçı Ahmet Say 6 Eylül 1935 te İstanbul’da doğdu. İstanbul Belediye Konservatuvarı (1951) ve İstanbul Erkek Lisesini (1954) bitirerek Almanya’ya gitti. Bu ülkede Basın Yayın Yüksek Okulunu bitirdi (1960). Dönüşünde Bingöl ve Erzincan’da öğretmenlik ve Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü yaptı.

1964’te Ankara’ya yerleşti. 1967’de yayına başlayan Milli Demokratik Devrim Hareketi’nin sözcülünü üstlenen haftalık Türk Solu adlı siyasi derginin yönetici ekibi içinde yer aldı. Yayın hayatına ara veren Türk Solu dergisinin ardından 12 Mart muhtırası verildiği ancak sıkıyönetim ilan edilmediği kısa süreçte Türkiye Solu Dergisi’nin sahipliğini üstlendi. Bu dergi ancak iki sayı çıkartılabildi, 12 Mart yarı askeri faşist diktatörlüğü döneminde tutuklandı, 17 ay hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra çalışmalarını sürdürdü,  Kocakurt romanını 1976 yılında yazdı. 1977’de ise Cemal Süreya, Vecihi Timuroğlu, Ragıp  Gelencik, Demir Özlü, Ali Püsküllüoğlu ile aylık Türkiye Yazıları’nı çıkarttı. 1980’den başlayarak kendisini bütünüyle müzik yazarlığına verdi.

Öykü ve yazıları kendi çıkardığı dergilerle dışında farklı birçok dergi ve gazetede yayımlandı. Ülke gerçeklerini kendine özgü bir üslûpla yansıttığı öyküleri, hazırladığı dört ciltlik Müzik Ansiklopedisi  ve bir dönem Cumhuriyet gazetesinde yaptığı müzik eleştirileriyle tanındı. “Komil’in Atı” adlı hikâyesiyle TRT 1970 Sanat Ödülleri Yarışmasında başarı ödülünü, bir diğer hikâyesiyle 1974 Sabahattin Ali Hikâye Yarışmasında birincilik ödülünü aldı. İlk romanı Koca Kurt, Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışmasında beğenilerek basılmaya değer görüldü.

Edebiyatçılar Derneği!nin kurucu üyelerinden olup iki dönem genel başkanlığını yapmıştır.

2019 Yılına dek Evrensel Gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır.

YAPITLARI:

Müzik Ansiklopedisi: 4 ciltten oluşan temel bir eserdir.

Müzik Öğretimi (1996): Müzik öğretmenleri için hazırlanan bir derlemedir.

Müzik Tarihi (1994): Türkiye’nin ilk kapsamlı müzik tarihi çalışmasıdır.

The Music Makers in Turkey (1995): İngilizce hazırlanan bir dış tanıtım kitabıdır. Türkçe basımı, Türkiye’nin Müzik Atlası başlığını taşır. Okurlara 1998’de sunulmuştur.

Müziğin Kitabı (2000): Müzik teorisi alanında hissedilen boşluğu bu kitap doldurmuştur.

Müzik Sözlüğü (2002): 600 sayfalık bu sözlük, Türkçenin bir “kültür dili” olarak gelişmesi yolunda, müzik alanından gelen önemli bir katkı olarak değerlendirilmektedir.

Müzik Ansiklopedisi: 3 ciltten, 2072 sayfadan oluşan, on bin madde ve üç bin resim içeren bir eserdir.

Müzik Yazıları (2007): Temel Müzik sorunları karşısında çözümler üretmeye yönelik kaleme alınmış 319 sayfadan oluşan bir eserdir.

Kocakurt (roman, 1976): Ahmet Say’ın bu ilk eseri, Milliyet gazetesinin yarışmasında ödül almıştır. Reklamcı ve partici Koca Kurt ile bar kızı Züleyha’nın 1960-1970 arasındaki serüvenini anlatır.

Bingöl Hikâyeleri (öyküler, 1980)

İpek Halıya Ters Binen Kedi (epik öykü, 1982): Edebiyatımızda ilk “epik hikâye” olarak bilinir. Almanca’ya çevrilerek Berlin’de yayınlanmıştır. Türk masallarının geleneksel başlangıç tekerlemesinin diliyle bir dolandırıcı tüccarın öyküsünü anlatmaktadır. Evrensel Basım Yayın

Güneşin Savrulduğu Yerden (öyküler, 1988): 1980’de Bingöl Hikayeleri adıyla Milliyet Yayınları’ndan çıkan eser, 1988’de Can Yayınları tarafından ve son olarak Evrensel Basım Yayın tarafından “Güneşin Savrulduğu Yerden” başlığı ile yayınlanmıştır.

Müzik Nedir, Nasıl Bir Sanattır? (Sanat Kuramı) Ahmet Say halk kitabı özelliğinde müzik sanatının temel asgari bilgilerini herkesin yararlanabileceği yalın anlaşılır bir dille anlatmış. 2008 Evrensel Basım Yayın

Mozart (Mozart’ın Anısına) başlıklı derleme, büyük bestecinin 250. doğum yılı dolayısıyla Evrensel Basım Yayın tarafından uluslararası bir anlayış koşutunda hazırlanmış (2007) Evrensel Basım Yayın

Ağaçlar Çiçekteydi (Anı Biyografi 2011) Ahmet Say, anılarını anlatırken yakın tarihin siyasal olaylarını hatırlatıyor bize. Evrensel Basım Yayın

Bingöl Hikâyeleri (Güneşin Savrulduğu Yerden) kitabı Ca Yo Ke Tij Ti Ra Bena Vila ismi ile Zazaca olarak Evrensel Basım Yayın tarafından yayınlanmıştır. (2013)

İnsanoğlu İnsanlar (Anı – Otobiyografi, 2016)

 

 

Elli yıllık mücadele, elli yıllık öfke..

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri  bağımsızlık,  demokrasi, sosyalizm mücadelesi yolunda  elli yıl önce idam edilen   Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı andı.  Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi  önünde “Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm  İçin Denizlerin Mücadelesinde Birleşelim ” pankartı açtı.  Basın açıklaması yaptı.  Açıklama ve yürüyüş sırasında ” Hüseyin Yusuf Deniz sürüyor sürecek mücadelemiz”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Faşizme ölüm halka hürriyet”,  “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi”, “Emperyalistler, işbirlikçiler 6. filoyu unutmayın”, “Katil ABD işbirlikçi AKP”,  “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek” sloganları atıldı.  Emek ve Demokrasi Güçleri adına  açıklama yapıldıktan sonra,  EMEK Gençliği  adına da bir açıklama yapıldı. Açıklamalardan sonra  Gündoğdu Meydanına  yürüyerek denize karanfiller bırakıldı. HDP Milletvekili Musa Piroğlu’da açıklamaya ve yürüyüşe katıldı.

Açıklamayı Emek ve Demokrasi Güçleri adına  Disk Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı yaptı. Açıklama şöyle;

“YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE!

Bundan tam elli yıl önce bugün, emperyalizme, eşitsizliklere, ayrımcılığa, sömürüye, kapitalist tahakküme, savaşa karşı tam bağımsızlık ve gerçek demokrasi, sosyalizm mücadelesi veren üç devrimci, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’a verilen idam cezası uygulandı.

Deniz, Yusuf ve Hüseyin yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı.

Bir siyasi intikam olarak, giderek yükselen devrimci dalgayı, üç fidan nezdinde yeşeren umudu yok etmekti amaç.

Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in mücadeleye atıldığı yıllar, tüm dünyada sol, sosyalist, devrimci mücadelenin yükseldiği yıllardı. Küba devrimi, Latin Amerika’da emperyalizme karşı yürütülen savaş, sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadeleleri, Vietnam savaşı, merkez kapitalizmin kalbinde kapitalizme başkaldırı…

Dünyanın her yanında işçilerin, emekçilerin, köylülerin, üniversite gençliğinin, halkın iç içe geçmiş mücadelesi emperyalistlere, yerli işbirlikçilerine, sömürüye, baskıcı, faşist rejimlere karşı yükselişteydi.

Ülkemizde ise cumhuriyet tarihinin görece en demokratik dönemi olan, örgütlenmenin, hak arama bilincinin yükselmesiyle dünyadaki hareketin de parçası olarak gelişen devrimci dalga giderek büyüyordu o yılarda. Köylüler sayısız üretici mitingi, toprak işgalleri ve yürüyüşler örgütlemişlerdi; gençlik özgür, demokratik, özerk üniversite için boykotlar, işgaller, NATO’ya, ABD’ye, 6. Filo’ya karşı anti-emperyalist eylemler düzenliyordu; emperyalizme karşı yürüyüşte de grevlerde, fabrika işgallerinde de gençlik ve işçi sınıfı birleşmişti; öğretmenler, sağlık emekçileri, mühendisler, emekçiler ayaktaydı. Böyle bir siyasal iklimde sendika yasasına karşı büyük 15-16 Haziran direnişi gerçekleşti.

Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in de öncülerinden olduğu bu mücadele egemenlerin korkulu rüyası oldu. Dönemin genelkurmay başkanı Memduh Tağmaç’ın “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı, bunu durdurmak gerekiyor” sözlerinde özetlenen gerekçe 12 Mart darbesini getirdi ve Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in idam kararları hızla onaylandı.

Denizleri idam edenler, sosyalist, devrimci mücadeleyi ezdiklerini, yendiklerini düşündüler, ama Denizlerin uğrunda mücadele verdiği değerler ve mücadeleleri de idamları durdurmak, onları kurtarmak için Kızıldere’de yaşamını ortaya koyan Mahir Çayan ve yoldaşlarının devrimci dayanışması da yolumuza ışık tutmaya devam ediyor.

Mücadele hala 6. Filoya secde edenlerle onları denize dökenler arasında.

Mücadele hala sermayenin tahakkümünü sürdürmek için devrimci gençlerin üzerine salınan dinci-gerici ve sivil faşist çetelerle tam bağımsız, eşit, özgür bir ülke isteyen devrimciler arasında.

Mücadelemiz o gün sermayenin ve darbecilerin safında devrimcilere saldıran grupların parçası olup bugün ülkeyi daha da koyu bir karanlığa sürükleyen iktidar mensuplarına, onların taşıdığı zihniyete karşı.

12 Mart darbesinin başlattığı süreci 12 Eylül 1980 darbesi tamamladı. Memduh Tağmaç’tan, “bugüne kadar hep işçiler güldü, artık gülme sırası bizde” diyen Halit Narin’e, “Biz OHAL’i grev tehdidi olan yerlere müdahale için, iş dünyamız rahat çalışsın diye yapıyoruz” diyen Erdoğan’a bir süreklilik var.

Neoliberal politikaların önünün açılması için işçi sınıfının örgütlülüğünü yok eden darbenin mirasçısı bir iktidar bugün ülkemizi emperyalist güçlere daha da bağımlı hale getirdi; ülkeyi uluslararası tekeller ve onların yerli işbirlikçileri için “cennet”e, işçiler, emekçiler, gençler, halklar için cehenneme çevirdi.

İktidarın ekonomi politikalarına, yoksulluğa, işsizliğe, eşitsizliklere, siyasi tahakküme karşı gelişen öfke savaşın yarattığı yıkımla göç etmek zorunda kalan göçmenlere yöneltiliyor; göçmenler Avrupa’ya pazarlıkta bir koz olarak kullanılıyor.

İktidarını mutlaklaştırmak için zor aygıtlarını seferber eden AKP iktidarı seçim kanunu değiştiriyor, kendisine itiraz eden sendikalara, meslek odalarına saldırıyor, seçimle alamadığı belediyeleri kayyumla ele geçiriyor, siyasetçileri tutukluyor, milyonların oyunu almış HDP’yi kapatma davasıyla, çivilemekle tehdit ediyor, parti binalarında karanlık güçlerin katliamına yol veriyor, bu ülkenin en onurlu, haklı, kitlesel direnişi olan Gezi’yi lekelemeye, umudu yok etmeye çalışıyor.

Her gün kadınlar katledilirken, kadına yönelik şiddet tırmanırken İstanbul Sözleşmesinden hukuksuzca çekilerek kadınların mücadeleyle kazandıkları haklarını gasp etmeye devam ediyor.

12 Mart’ın önünü açtığı karanlık giderek koyulaşırken Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in uğruna yaşamını ortaya koyduğu mücadeleyi tüm alanlarda yükselterek sürdürmek onları anmanın en güzel yolu!

Bugün emperyalizme karşı bağımsızlığı ve enternasyonalizmi, kapitalizme, sömürüye karşı emeği, savaşlara, milliyetçiliğe, şovenizme karşı barışı ve halkların kardeşliğini, insanca çalışma ve yaşama koşullarının sağlandığı laik, gerçekten demokratik bir ülkeyi, üretenlerin söz, yetki, karar ve iktidar sahibi olduğu bir düzeni savunan devrimci bir mücadele her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaçtır.

Bu halk kendisine giydirilmek istenen gerici, faşist gömleği reddederek ülke tarihinin en onurlu, en haklı direnişini, Gezi’yi yarattı, Gezi’nin değerlerinden, ruhundan asla taviz vermeden Gezi’ye yönelik intikam davasına karşı dayanışmasını ortaya koydu.

İşsizliğe, yoksulluğa, eşitsizliklere, sömürüye, doğanın ve kamu kaynaklarının yağma ve talanına, ama asıl önemlisi tüm bu sorunları yaratan emperyalist kapitalist sisteme karşı dipten bir dalga büyüyor.

“Yollar yürümekle aşınmaz” diyenlere karşı yürüye yürüye başka bir yolu açtı Denizler, Mahirler, İbrahimler.

Bugün bu yoldaki yürüyüşü sürdürmek hepimizin görevi ve bu mücadelede yitirdiklerimize borcumuzdur.

Bu ülkenin kurtuluşu sağda, restorasyonda değil, devrimcilerin açtığı yoldan yürümekten geçmektedir!”

Emek Gençliği  Sözcüsü yaptığı açıklamada, “50 yıllık bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yürüyüşünde devraldığı bayrağı taşımak için sokaklarda, meydanlarda olacak, onların son sözlerindeki mücadele rotasını yeniden ilan edecek. Ancak Deniz’ler senede bir defa, haykırdığımız sloganlar, dillendirdiğimiz talepler, sıktığımız yumruklarla anılacak bir mücadele mirası bırakmadılar. Onlar, memleketin her yerinde, atölyelerden fabrikalara, mahallelerden üniversitelere ve liselere, gençliğin bulunduğu bütün alanlarda kendi enerjisi, talebi ve ihtiyaçlarıyla örgütlü mücadeleye atılmasıyla anılabilir. Denizler, gençliğin talepleri etrafında mücadelesinin antiemperyalist karakter kazanmasıyla, dünyanın her yanını yağma ve savaşa açan bir avuç sermayedara ve onların başta tek adam yönetimi olmak üzere ülkemizdeki ortaklarına karşı yürüttüğümüz tam bağımsız ve demokratik Türkiye mücadelesiyle anlaşılabilir.”

“Emek Gençliği olarak her kesimden Türkiye gençliğini Denizlerin büyüyen mücadele mirasının parçası olmaya, kapitalist emperyalizme ve iktidarlarına karşı demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.” dedi.

HDP İzmir İl Binasında Deniz Poyrazı katleden, katil Onur Gencer’in yargılandığı davanın 6. Ağır Ceza Mahkemesinde 3. duruşması yapıldı. İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel ve avukatlar tarafından mahkeme heyeti reddedildi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü binasına yönelik 17 Haziran 2021 tarihinde  silahlı saldırı düzenleyen,  binada saldırı esnasında  bulunan Deniz Poyraz’ı katleden  katil  Onur Gencer’in yargılandığı davanın 3’üncü duruşması yapıldı.   Duruşma öncesi, adliye önünde bir araya gelen  emek ve demokrasi güçleri ve  HDP İzmir İl Örgütü, “Katillerden hesap soracağız. Faşizm yenilecek. Biz kazanacağız” yazılı pankartı açtı.

HDP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Saruhan Oluç yaptığı basın açıklamasında;

“Bu tek kişinin hazırlayıp yaptığı bir cinayet, bir suikast, bir katliam girişimi değildir dedik. Türkiye’de her zaman bu tür siyasi saldırıların ve katliamların arkasında devletin içinde odaklanmış olan çeşitli çetelerin ve karanlık odakların organizasyonu olduğu bilinir. İlk kez değildir bu. Bütün bu tür saldırılarda ve katliamlarda her zaman böyle olmuştur ve devletin içinde odaklanmış olan o karanlık çeteler her türlü koruma ve kollama faaliyetini eğitim, azmettirme ve planlama faaliyetini gerçekleştirmişlerdir. İşte Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesi de böyle bir iştir. Biz o nedenle ilk gün dedik ki, tetikçi belli, katil belli, o alçağın teki, onun önemi yok. Ama esas önemli olan o tetikçiyi azmettirmiş olanlar kimlerdir, o cinayeti, o suikatı planlamış olanlar kimlerdir? O tetikçiyi eğitmiş olanlar kimlerdir? O tetikçiyi azmettirenlerin içindeki siyasi ve bürokratik odaklar kimlerdir? Bunların açığa çıkarılması gerek dedik ilk gün ve ilk günden beri, ilk duruşmadan beri bugüne kadar da aynı talebimizi ileri sürdük. Ve ne yazık ki mahkeme heyeti bugüne kadar bu konuda herhangi bir adım atılması doğrultusunda gereken işlemleri yapmadı. Neden? Neyi gizliyorsunuz? Neyi koruyor ve kolluyorsunuz? Bu soruyu ilk gün sorduk sonuna kadar sormaya devam edeceğiz.”

“HDP bu saldırılardan yılmaz, bu saldırılardan korkmaz. Deniz Poyraz davasında da bu mücadeleden asla geri durmayacağız. Ta ki o katilin arkasındaki planlayıcı, azmettirici devlet içindeki karanlık çeteler, bunun siyasi bürokratik ilişkileri ortaya çıkana kadar” dedi.

Basın açıklamasında ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’  hareketinin temsilcisi de  açıklama yaptı. Okuduğu açıklama şöyle;

“17 Haziran 2021 tarihinde katil Onur Gencer’in HDP İzmir il binasında kız kardeşimizi katletmesinin üstünden on ay geçti. Tam on aydır Deniz’in isyanıyla, onun öfkesiyle adalet aramaya devam ediyoruz.

Deniz’in cenazesini omuzlayan kadınlar olarak sokaklarda, meydanlarda, mahkeme salonlarında gerçek adaletin sağlanması için mücadele ediyoruz. Onur Gencer’in ve onu HDP il binasına gönderen faillerin tamamının yargılanması ve gerçek adaletin sağlanmasının bu mücadele sonucu olacağına inanıyoruz.

İstanbul Sözleşmesini feshederek kadın katliamlarının önünü açan, iyi hal ve tahrik indirimleriyle failleri değil kadınları yargılayan, kadın kurumlarını kapatarak ve kadınları gözaltına alarak, TUTUKLAYARAK, KAZANILMIŞ HAKLARIMIZI GASP ETMEYE UĞRAŞARAK BIZI YILDIRACAĞINI, GÜÇTEN DÜŞÜRECEĞİNİ ZANNEDEN AKP ve MHP iktidarının tam karşısında sesimizi, sözümüzü, ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜ, DAYANIŞMAMIZI  büyütmeye devam ediyoruz.

DENİZ’İN UĞRUNA MÜCADELE ETTİĞİ DEMOKRASİ VE BARIŞI BU TOPRAKLARDA YEŞERTME İNADIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ!

Katledilen her kadın İÇİN OLDUĞU gibi Deniz için de  GERÇEK ADALET TESİS EDİLENE KADAR  bu mahkeme sürecinin takipçisi olmaya ve sokaklarda Deniz’in isyanını kuşanmaya devam edeceğiz.

Tek bir kadının erkek devlet zihniyetiyle katledilmediği, tacize tecavüze uğramadığı, sömürülmediği bir dünyayı biz kuracağız!

Deniz için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz ve muhakkak bu adaleti sağlayacağız!

Deniz Poyraz İsyanımızdır!

Yaşasın Kadın Dayanışmamız”

Açıklamalardan sonra duruşmaya girildi.

Katil Onur Gencer tutulduğu cezaevinden duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Mahkeme heyeti,  İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel ve dava avukatları tarafından reddedildi.   Ret talebini üst mahkemeye gönderen mahkeme heyeti, Onur Gencer’in sonraki duruşmada salona getirilmesine karar verdi. Duruşma, 18 Temmuz’a ertelendi.

İzmir-Karşıyaka’da oturma eyleminin 209. haftasında mücadele çağrısı yapıldı.  “Emekten, barıştan, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana biz kamu emekçileri 1 Mayıs günü Gündoğdu Meydanında olacağız.”

Karşyaka Çarşı girişinde KHK’lerle işlerinden ihraç edilen öğretmenlerimiz ve kamu emekçilerinin işlerine iade edilmeleri için 209. hafta oturma eylemi yapıldı. “Oturma eylemi 209. haftasında”,  “İhraç tecrittir. Tecrit insan hakları ihlalidir. Hak ihlallerine hayır. İşimize geri döneceğiz. Kesk Şubeler Platformu ” , “İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz” yazılı pankartları açılarak, “Söyleyecek sözümüz değiştirecek gücümüz var”, “Yalana, talana, yoksulluğa karşı 1 Mayıs’ta alandayız”, “Haklarımızı, hayatlarımız, kazanımlarımız için 1 Mayıs’ta alana”, “Emeğime kimliğime, bedenime dokunma”,  “İlo 190 Sayılı Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi imzalansın, iş yaşamında uygulanan ayrımcılık, şiddet, taciz, mobing son bulsun”  dövizleri taşındı.

Oturma eyleminde   1 Mayıs ve Gezi davasına vurgulanarak,  Gezi davasında  katledilen, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif ve Elif Çermik’in isimleri okundu.  Egitim-Sen Karşıyaka temsilcisi, gezide yitirdiklerimizin katilleri yargılanmazken  seçimlerde AKP Milletvekili adayı olan bir hakiminde bulunduğu heyet tarafından hukuksuz ve adaletsiz bir biçimde verilen kararın siyasi bir karar olduğu belirtildi. 1 Mayısta alanlarda mücadeleyi büyütme ve Gündoğdu da saat 13.00 yapılacak mitinge katılım  çağrısı yapıldı.  Açıklamada sık sık “Direne direne kazanacağız”, “KHK’lar gidecek biz kalacağız”,  “Yaşasın 1 Mayıs”, “Bıji Yek Gulan” ,”Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı.

Oturma eylemine, Kesk Dönem Sözcüsü ve Eğitim-Sen 2 Nolu Şube Başkanı necip Vardal, HDP İzmir  Milletvekili  Serpil kemalbay, HDP il ve karşıyaka İlçe Örgütü, HDP İl Eş Başkanı Vedat Çınar Altan, Y eşil sol  Parti, İmece Dostluk temsileri de  destek verdi, dayanışma gösterdi.
  Oturma  eylemine,  Eğitim-Sen Genel Merkez yöneticisi de katıldı. KHK’lar işine son verilen kamu emekçileri için mücadeleyi her alanda sürdürdüklerini belirterek, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa vurgu yaparak 1 Mayısta da alanlarda mücadeleyi  sürdüreceklerini ve işlerine geri döneceklerini belirti. Biz kazanacağız dedi. Eğitim-Sen 2 Nolu Şube üyesi ve Kanun Hükmünde kararname ile öğretmenlikten ihraç edilen Zeliha Dağlı 209.haftanın basın açıklamasını okudu.
Açıklama şöyle;
“Ekonomik kriz, işsizlik, zamlar, pandemi, borçlanma derken ülkemizde insanca yaşamak bir yana hayatta kalmak bile her gün zorlaşıyor.
Bu düzen toplumun işini, aşını geçimini ve sağlığını korumuyor, aksine tehdit ediyor.
Bu düzenin çarkları, dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini üreten  emekçileri, mühendisleri, mimarları, hekimleri, avukatları, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, gençleri, kadınları, emeklileri ezdikçe eziyor.
Bu düzenin çarkları, zengini daha zengin etmek, bankaların kasalarını doldurmak, şirketleri ihalelerle beslemek üzere kurulmuş.
Bu düzenin çarkları sermayeye sömürecek ucuz emek, yağmalanacak doğa, talan edilecek kentler yaratmak üzere dönüyor.

 

Halk işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, artan borçlarla, salgınla mücadele ederken 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ülkenin tüm kaynaklarını, bir avuç patronu ve ayrıcalıklı zümreyi korumak için seferber etti, etmeye devam ediyor.

Halk işe, ekmeğe, insanca bir yaşama olduğu kadar demokrasi, adalet ve hukuka da aç. Bu düzen yurttaşların hakkını, hukukunu çiğniyor, adaletsizliği büyütüyor.

Bu düzenin devamı için demokrasinin son kırıntıları bile ortadan kaldırılıyor. Demokratik hak olarak elde kalan tek hakkımız olan seçme ve seçilme hakkımıza dahi el uzatılıyor.

İktidar  kadınlara, LGBTİ+lara özgür ve eşit yaşam  hakkı tanımıyor. Kapitalist patriyarkal  sistem kolkola her tür bakım yükünü kadınların sırtına yıkarak  kadının emeğini değersizleştiriyor, düşük ücretlere mahkum ediyor, yeniden üretim emeğini görünmez kılıyor, sosyal güvenlik haklarını elinden alıyor. İş ve aile yaşamı uyumu adı altında esnek ve güvencesiz çalışma ile katmerli sömürüye kılıf buluyor; kadını kamusal alandan dışlayıp eve kapatacak,  bakım yükünü sırtına yıkacak uygulamaları “müjde” diye  sunuyor.

Kadınların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi,erkek şiddeti yargılamalarında izlenen cezasızlık politikaları ,faillere yönelik iyi hal ve haksız tahrik indirimleri kadına yönelik şiddeti her geçen gün artıyor. Kadınlar olarak savaşa, yoksulluğa, şiddete, karşı yaşamın her alanında hayatlarımıza ve haklarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi bizimdir, kararnameniz hükümsüzdür.

Üstü örtülemeyen hakikate dair çığlıklar, baskı ile, şiddet ile, sansür ile, zor ile bastırılmak isteniyor. Hakkını arayan ve gerçekleri söyleyen herkes bu düzenin hukuk dışı zorbalıklarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu düzenin devamı için demokrasinin son kırıntıları bile ortadan kaldırılıyor.  Herkesin eşit, adaletli ve barış içinde  insanca yaşayacağı bir ülke için mücadele eden arkadaşlarımız haksız hukuksuz bir şekilde işlerinden ihraç edildiler. İzmir’de ihraç edilen kadın arkadaşlarımıza OHAL komisyonu tarafından ret kararı verilmesi münferit değildir, her alanda büyüyen kadın mücadelesi engellenmek isteniyor. Redlerinizi reddediyoruz. OHAL Komisyonu lağvedilmeli ve hukuksuz şekilde ihraç edilen arkadaşlarımız bir an önce görevlerine iade edilmelidir. 209 haftadır bu hukuksuzluk son bulsun diye alandayız, ihraç edilen son arkadaşımız işine geri dönünceye kadar bu alanı terk etmeyeceğiz.

İktidar uyguladığı hukuksuzluklarına hergün bir yenisini ekliyor. Gezi davasında

tutuklu bulunan Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası ve tutuklanmalarına karar verildi.Toplumsal muhalefeti sindirmeye yönelik bu karara imza atanlar gün gelecek halka hesap verecektir. Boyun eğmeyen, susmayan, direnenlere bu alandan bin selam gönderiyoruz.

Bu düzen mağdur ettiği milyonları bölüp parçalayarak yönetmek gibi tehlikeli bir yönteme başvuruyor. Sürekli olarak iç ve dış düşman yaratılıyor. Yukarıdan aşağıya kışkırtılan şovenizm, cinsiyetçilik, ırkçılık, mezhepçilik ve savaş politikaları bu düzenin yarattığı krizi yönetmenin bir yolu olarak ülkemizin ve halkın geleceğini tehdit ediyor.

Bu düzen böyle gitmez. Halkı yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, borçluluğa ve güvencesizliğe mahkûm eden bu akıl dışı düzen Türkiye’nin sırtında bir yüktür.

Öte yandan 20 yıldır ülkeyi yönetenler ve tüm yetkileri tek kişide toplayanlar sorumluluktan kaçamaz. Ülkenin kanayan sorunlarını kendi dışındaki herkese ve her şeye bağlayan bir yönetim anlayışına artık yeter diyoruz.

Gün şikâyet etme günü değildir. Biz tüm sömürülenler, yoksullaşanlar, ezilenler olarak bu düzeni değiştirme, 82 milyonun insanca yaşayacağı bir ülkeyi inşa etme gücümüz var.

1 Mayıs, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma günü ülkenin dört bir yanında gücümüzü ve coşkumuzu meydanlara taşıdığımız bir gün olacaktır.  Emekten, barıştan, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana biz kamu emekçileri 1 Mayıs günü Gündoğdu Meydanında olacağız.

YAŞASIN  1 MAYIS!     BIJİ YEK GULAN!”

Oturma eyleminde HDP Milletvekil Serpil Kemalbay’a da söz veridi.  Kemalbay, Gezi  ve  Kobane davalarının hukuki olmadığını söyledi.   “Kadın Mücadelesi bize burada örnek. Kadınların 1 Mayıs’ta giderken yaşamların da uğradıkları ayrımcılık, şiddet, istismar da taleplerimiz arasında. İstanbul Sözleşmesini de savunmaya devam edeceğiz. “Cezaevlerinde tutuklulara özgürlük, Aysel Tuğluk yoldaşımıza özgürlük” ve  “1 Mayısta alanlarda olacağız.” dedi.   Kemalbay,  “29 Nisan’da Deniz Poyraz’ın duruşması var. Sizleri bu duruşmayı davet ediyorum. Deniz Poyraz’a yapılan saldırı Türkiye’nin barışına, emeğine yapılan saldırıdır”  diye konuştu.

Kamu emekçileri Sendikası (KESK) Kadın Meclisleri Temsilcisi de İstanbul Sözleşmesi için her alanda mücadele ettiklerini, kadınların katledilmesine, ve kadınlara yönelik şiddet ve tacize iş yaşamında uygulanan ayrımcılığa karşı sokaklarda  mücadele ettiklerini belirtti.

Eğitim Sen Genel Kadın Sekreteri Simge Yıldırım’da  hergün üç kadının katledildiği, cezaevlerinde  şiddetin sürdüğü  koşullarda siyasi iktidarın saldırılarına karşı ve  İstanbul Sözleşmesi için mücadelenin  sürdürüleceğini  ve 1 mayısta alanlarda olacaklarını   belirtti. Yarın sabah  Danıştay’da görülecek istabul Sözleşmesi davası  için  hakimlere seslenerek, uluslararası bir sözleşmenin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kaldırılamayacağını  ve hukuksuz kararlar vermekten vazgeçmeleri çağrısı yaptı.

 

İzmir 1 Mayıs Tertip Komitesi ve Emek Demokrasi Güçleri İzmir Halkını Gündoğdu Meydanında saat 13.00 de yapılacak mitinge çağırdı.


1 Mayıs Tertip Komitesi  Konak Kemeraltı girişinde  DİSK-Genel-İş Sendikaları, Birleşik Metal-İş Sendikası  Türk-İş  Sendikaları  Tümtis, Tezkop-İş Sendikaları temsilcileri  ve işçileri olmak üzere İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri  ile bir araya gelerek 1 Mayıs Çağrısı için basın açıklaması düzenledi.  “Birlikte değiştireceğiz, yaşasın 1 Mayıs” pankartı açılan  açıklama  ve Kemeraltı Çarşısında bildiri dağıtma eylemi yüzlerce işçinin, emekçinin  katılımıyla yapıldı.  Açıklamada,   “Yaşasın  1 Mayıs alanlardayız”,  “Yaşasın sınıf dayanışması”, ” Birleşe birleşe kazanacağız”,  “Faşizme karşı omuz omuza”, “Saraylara  değil emekçiye bütçe”, ” İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”    sloganları atıldı..

Tertip Komitesi adına Kesk Dönem Sözcüsü  Necip Vardal,  Türk-İş Bölge Temsilcisi, TMMOB İl Koordinasyon Sözcüsü, İzmir Barosu ve İzmir Tabip Odası temsilcilerine  söz verdi..

Türk-İş 3.Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak, “Hep birlikte Gündoğdu Meydanı’nda taleplerimizi hep birlikte haykıracağız. Hayat pahalılığının son bulması ve geçinmek istiyoruz demek için alanlarda olacağız” dedi.

TMMOB İzmir İKK Dönem Sözcüsü Aykut Akdemiz,  “Geçinemiyoruz demek için, Berkin’e ve abilerine verdiğimiz söz ve Gezi onurumuzdur demek için, yaşasın sınıf dayanışması demek için, faşizme inat yaşasın hayat demek için 1 Mayıs’ta alanlardayız” dedi

İzmir Barosu Yönetim Kurlu üyesi Sinan Balcılar,  “Hükümete karşı, bu yolsuzluk, yoksulluk düzenini protesto edeceğiz” dedi

İzmir Tabip Odası Yönetim Kuru Üyesi Serkan Şen,  “Emeğimiz, mesleğimiz ve toplumun sağlık hakkı, eşit, ulaşılabilir, anadilde sağlık hakkı için 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız” dedi.

KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Necip Vardal ise, “Tüm baskı politikalarına ve ağırlaşan krize karşı kamu emekçileri olarak alanlarda olacağız” diye konuştu. Tüm emekçileri 1 Mayısa çağırdı.

Basın açıklamasını Disk Bölge Temsilcisi ve  1 Mayıs Tertip Komitesi  üyesi Memiş Sarı okudu.

Açıklama şöyle;

“Yaşamı emeğiyle var eden, yeryüzündeki tüm değerleri üreten emekçiler,

Her tür şiddete karşı yasal güvenceleri yok edilen, emeği görünmez kılınan kadınlar,

Kendilerine vaat edilen tek şey işsizlik, geleceksizlik, umutsuzluk olan gençler,

Yıllarca çalışıp emekliliğinde açlığa mahkum edilen emekliler…

Bizler emeğimizle alın terimizle insanca çalışma ve insanca bir yaşam mücadelesi veriyoruz.

Ve giderek derinleşen gelir adaletsizliği, işsizlik, kölece çalışma koşulları, geçim derdi, yoksulluk, sömürü ve savaşın yarattığı ağır koşullar altında emeğin bayramını, 1 Mayıs’ı kutlamaya hazırlanıyoruz.

Kapitalist barbarlığın yıkıcı sonuçlarını yaşıyoruz. Pandeminin ardından Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile tüm dünyada hız kazanan savaş politikalarının derinleştirdiği kriz, gıda krizi, tedarik zincirlerinde yaşanan kriz, ekolojik kriz tüm yaşamı ve gezegenimizi tehdit eder boyuta ulaştı. Her yere yayılıp kendi suretinde bir dünya yaratmak isteyen sermaye sömürü çarklarını milyonlarca işçinin, emekçinin kanıyla döndürmeye devam ediyor.

Sermayenin sınırsız dolaşımına kapılarını açan, sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratma vaadiyle iktidarını sürdüren AKPli 20 yılda her geçen gün bu ülkede yaşamak zorlaşıyor. Hayat pahalı, emeğimiz, canımız ise ucuz.

Enflasyon ve işsizlik rekor üstüne rekor kırarken türk lirasındaki aşırı değer kaybı, dışa bağımlılık, maliyetlerin artması, reel ücretlerde düşüş, satın alma gücünün azalmasıyla birlikte en temel ihtiyaç maddelerine, ekmeğe, süte, ete, sebze ve meyveye, elektriğe, doğalgaza gelen zamlarla konut kiralarında yaşanan artış yoksulluk ve yoksunluğu derinleştiriyor. Çoktan açlık sınırı altında kalan ve ortalama ücrete dönüşen asgari ücret zorunlu harcamalara yetmiyor; borçluluk tırmanıyor; milyonlarca hanenin elektriği kesiliyor. Enflasyonla mücadele diyerek emeklilerin bayram ikramiyesine bile el konuluyor.

Ülkeyi yönetenler, bu ağır ekonomik koşullarda hayatta kalma ve geçim mücadelesi veren halkı korumak yerine zenginleri, bankaları ve sermayeyi koruyor.

Sadece ertesi gün işe gidebilecek kadar hayatta kalsak yetiyor patronlara ve iktidara.

Evet, Günlerin bugün getirdiği sömürü, zam, zulüm, baskı, adaletsizlik ve savaş…

Ancak bu böyle gitmez!

Dünyanın her yerinde kapitalist düzenin yarattığı eşitsizliklere, sömürüye, yoksulluğa, işsizliğe, güvencesizliğe, savaşlara karşı sesini daha gür çıkaran emekçilerin birliği sermaye düzenini yenecek , biliyoruz!

Geçinmek, insanca koşullarda çalışmak ve insanca yaşamak istiyoruz.

1 Mayıs’ı daha da derinleşen sorunlara karşı mücadele kararlığı ile karşılıyoruz ve tüm halkımızı 1 Mayıs’ta emeğin safında meydanlarda olmaya çağırıyoruz.

Emeğin sömürülmediği,

Ekonomik krizlerin, salgınların faturasının halka, emekçilere yıkılmadığı,

Temel ihtiyaç maddelerine herkesin eşit bir biçimde erişebildiği,

Taşeron ve güvencesiz çalışmanın son bulduğu, herkesin güvenceli, insanca çalıştığı bir işinin ve gelirinin olduğu,

Örgütlenme özgürlüğünün olduğu, sendikal haklar önündeki tüm engellerin kaldırıldığı,

Etnik kökeni, inancı, cinsiyeti, cinsel yönelimi nedeniyle kimsenin ayrımcılığa, şiddete uğramadığı,

Eşitliğin, özgürlüğün, emeğin, demokrasinin, laikliğin ve barışın sağlandığı bir ülke ve dünya için

1 Mayıs’ta tüm kararlığımızla alanlarda olacağız.

Birleşirsek haklarımızı alırız, dayanışmayla bu düzeni değiştirebiliriz. Çünkü biliyoruz ki bu sömürü düzeninden kurtuluş sadece ve sadece kendi ellerimizdedir.

Yaşasın emeğin enternasyonal birlik, dayanışma ve mücadelesi!

Yaşasın 1 Mayıs!”

 Kemeraltı girişinde, 1 Mayıs’a çağrı açıklaması yapıldıktan sonra katılımcı işçi ve emekçiler  Kemeraltı çarşısında 1 Mayıs tertip komitesinin “savaşa guvencesizliğe sömürüye işsizliğe,yoksulluğa karşı alanlardayiz.Bu düzen böyle gitmez birlikte değiştireceğiz” çağrı bildirisini dağıttı. İsciler, dağıtım sırasında “Zam zulüm işkence işte akp”, ” İşçilerin birliği AKP’ yi yenecek” “Yaşasın 1 Mayıs”, ” Hak hukuk adalet”, “Hükümet istifa” ,”Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. Bildiri dağıtımından sonra Disk Bölge Temsilcisi Memiş Sarı  İzsu binasının önünde  1 Mayıs’a  çağrıyla eylemi bitirdi ve İzmir Emek ve Demokrasi Güçlerinin Temsilcilerine  yapılacak toplantıyı hatırlatarak eylemi bitirdi..

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri: Ülke Tarihinde En Onurlu Halk Hareketlerindendir Gezi; Onurumuzdur. Bu Onuru Paylaştığımız Arkadaşlarımızın Yanındayız..

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, Gezi parkı eylemleriyle ilgili davada verilen kararı protesto etmek için sokağa çıktı, açıklama yaptı.

Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde ‘Hepimiz Gezideydik! #Geziyi Savunuyoruz’ pankartı açan yüzlece kişi ve HDP İzmir Milletvekilleri Serpil Kemalbay ve Murat Çepni ile Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit de eyleme katıldı.  Eylemde  “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”,  “Gezi direnişi Onurumuzdur” , “ AKP gidecek gezi kalacak’, “AKP defol bu memleket bizim”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Gezi’de düşene dövüşene bin selam”, “Faşizme Karşı omuz omuza”, “Faşizme ölüm halka hürriyet” sloganları atıldı. Açıklama  öncesi  Emek ve Demokrasi Güçleri adına Kesk Dönem Sözcüsü Necip Vardal  katılımcıları oturma eylemine çağırdı ve  Gezi Parkı eylemlerinde  katledilen sekiz canın isimlerini okudu ve saygı duruşu yapıldı.

Açıklamayı Disk Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı okudu.

“AKP iktidarı, iktidarını mutlaklaştırmak, ülkeyi daha büyük bir karanlığa sürüklemek, yağma ve talanı sürdürmek için yargı eliyle, ceza davalarıyla ülke tarihinin en haklı, en onurlu direnişlerinden biri olan, hemen tüm illerde milyonlarca yurttaşın katıldığı Gezi direnişini karalamak ve mahkum etmek istedi. İki kez beraat kararı verilmiş olmasına rağmen kararların bozulması ve yeniden açılan davanın bugün karara bağlanmasıyla Osman Kavala’ ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirken, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası ve tutuklama kararı çıktı.

Bu haklı ve onurlu direnişi paylaştığımız arkadaşlarımız için verilen kararlar hukuksuz ve dayanaksızdır. Bu hukuksuzluğu kabul etmiyoruz; arkadaşlarımız da Gezi kadar aktır, yanlarında olmaya devam edeceğiz.

Doğanın, doğal kaynakların yağma ve talanına, ülkeyi betona boğan, kamu kaynaklarını beşli çeteye peşkeş çeken politikalara karşı ekoloji mücadelesiydi Gezi;

Kamusal alanların, parkların yok edilmesine karşı kent hakkı mücadelesiydi Gezi;

Güvencesizliğe, geleceksizliğe, işsizliğe itilen, sefalet ücretlerine, açlığa mahkum edilen, sömürülen, yarınları, umutları çalınan emekçilerin haklı öfkesiydi Gezi;

Çalışırken ölmenin kader, fıtrat olmadığını haykırmanın, iş cinayetlerine karşı insanca çalışma koşullarını savunmanın mevzisi oldu Gezi.

Sokaklarda özgür ve korkusuz dolaşmak isteyen, emeği görünmez kılınan, değersizleştirilen, ekonomik, fiziksel, cinsel, psikolojik her tür şiddete karşı yaşamına, emeğine, bedenine sahip çıkan kadınların isyanıydı Gezi.

Hayatın her alanını iktidarın siyasal İslamcı ideolojisi doğrultusunda dizayn etme, dinselleştirme girişimlerine karşı yaşamı, laikliği savunmaktı Gezi.

Etnik köken, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim temelli her tür ayrımcılığa, nefret söylemine inat bir arada barış içinde yaşayabilmenin imkanıydı Gezi.

Meclisler, forumlar aracılığıyla eşit özneler olmanın, kendimiz hakkındaki kararlara katılmanın, yurttaşlığın, eşit, özgür, dayanışmacı bir yaşamın deneyimlenmesiydi Gezi.

Hayalleri çalınmak istenen, kendilerine vaat edilen tek şeyin işsizlik, sömürü, eşitsizlik olduğu, kendisi olmasına izin verilmeyen, tarikat ve cemaatlerin eline itilen gençlerin orantısız mizahı ve zekasıydı Gezi;

Emekliliğinde insanca yaşamak isteyen emeklilerin tecrübesini, dayanışmasını kuşanıp saflara koşmasıydı Gezi…

Bugün uğrunda mücadele verdiğimiz her değerin AKP iktidarı tarafından yok edilmek istendiğini, bu kararın iktidarın kabusu haline gelen Gezi direnişine yönelik siyasi bir kinle ve talimatla alındığını biliyoruz. Ancak biliyoruz ki bu karar aynı zamanda demokrasi, eşitlik, özgürlük, laiklik, barış isteyen milyonlarca insana tam da seçim sathına girildiği bir dönemde verilen bir gözdağıdır aynı zamanda.

Bir kez daha altını çiziyoruz; Gezi direnişi kimsenin talimatıyla olmadı; Gezi direnişi, emekten, eşitlikten, özgürlükten, laiklikten, barıştan, demokrasiden yana olanların bu tahayyülü deneyimlediği kendiliğinden bir halk hareketiydi.

Gezi’de polislerin ve sivil faşistlerin şiddetiyle yaşamını yitiren tüm arkadaşlarımıza borcumuz bu karanlığa son vermek.

Biz uğrunda mücadele ettiğimiz değerlerin, hayatımızın en anlamlı ve onurlu günleri olan Gezi direnişinin arkasındayız; arkadaşlarımızın yanındayız.

Cemal Süreya’dan ödünç o dizelerle “Biz kırıldık, daha da kırılırız; kimse dokunamaz suçsuzluğumuza”!

Gezi, yepyeni bir hayatı filizlendirmek için kutup yıldızımız olmaya devam edecek; eşit ve özgür bir ülkeyi kendi ellerimizle kuracağız.

Bu daha başlangıç! “

Açıklamadan sonra İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, söz alarak, bu davada hukuktan söz etmek mümkün değildir, hukuk skandalıdır, siyasi bir karardır dedi. duruşmada meslektaşlarının  “Karanlığınıza asla teslim olmayacağız, mücadeleden vazgeçmeyeceğiz” sözlerine dikkat çekti.

Berkin Elvan’ın Ali İsmail Korkmaz’ın, katillerini cezalandırmak yerine Gezi Parkı eylemlerinde yer alanlar cezalandırılarak Türkiye’de hukukun tükendiğinin bir kez daha ortaya konulduğunu belirten  Yücel, “Tek adam rejiminin bize getirdiği şey mahkeme kararlarıyla yurttaşı baskı altına almak onları devletin ceberut sopasıyla karşılaştırmaktır. İstiyorlar ki biz de susalım. Ama buradaki kalabalık Gezi’de olan dostlarımıza, şu an cezaevinde olanlara, düşenlere verilmiş sözümüzdür. Biz de Gezi’deydik, eğer Gezi suçsa becerebiliyorsanız bizi de yargılayın” dedi..