İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri: Filistin halkı ile dayanışma içinde olduğumuzu bildiriyoruz. Filistin halkının devlet kurma hakkı ve Filistin Devleti tanınmalıdır.

İzmir Barosu’nun çağrısıyla Emek ve Demokrasi Güçleri, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını protesto etmek için yürüyüş düzenledi. İzmir Barosu binası önünde bir araya gelen avukatlar, çağdaş Hukukçular Derneği üyeleri TMMOB, çeşitli kitle örgütü ve siyasi parti temsilcileri yürüyüşe geçerek Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinden toplanma yeri Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne geldiler. Yürüyüş boyunca ve açıklamalar sırasında “Filistin halkının yanındayız” ve “Nehirden Denize, özgür Filistin” yazılı pankartlar taşındı ve “Katil İsrail Filistin’den defol”, ” Filistin’de düşene döğüşene bin selam”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi. Yaşasın bağımsız özgür Filistin”, “Denizlerin yolunda Filistin’in yanında” ve “Rojava’ dan Gazze’ye yaşasın halkların kardeşliği”
“Katil İsrail, Filistin’den defol kahrolsun İsrail Siyonizmi” sloganları atıldı. Yürüyüşte ve toplanma alanında konuşma kürsüsüne Filistin bayrağı açıldı.

İlk önce izmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Erdoğan Akdoğdu ve Kaldıraç Dergisi İzmir Temsilciliği kurumlarının açıklama metinlerini okudu.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına Baro Başkanı Sefa Yılmaz’ın okuduğu metin:

“Bugün Ortadoğu, yeni bir şiddet sarmalıyla karşı karşıya.

Filistin’de yıllardır devam eden İsrail işgaline ve orantısız, ağır şiddetine karşı HAMAS önderliğindeki silahlı grupların başlattığı saldırılar ve İsrail’in buna yanıtı, on yıllardır kan ve gözyaşının hakim olduğu coğrafyada yeni kıyımların yaşanmasına neden oluyor.

7 Ekim günü, Gazze’den İsrail’e yönelik füze saldırıları ve bombalamalar sonucu, aralarında sivillerin de olduğu yüzlerce kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi yaralandı ve asker-sivil esir alınanlar oldu. İsrail tarafından aynı gün başlatılan ve halen devam eden karşı saldırılarda da yüzlerce sivil yaşamını kaybetti, yaralandı, hava saldırılarıyla sivil yerleşim yerleri vuruldu. O günden bu yana her iki taraftan kayıpların ve yaralıların sayısı binleri aşıyor.

İki milyon kişinin yaşadığı ve her türlü şiddetin yaşandığı, Filistin’in kalan toprakları ve komşularıyla bağı kesilmiş, geçişler engellenmiş devasa bir hapishane haline getirilen Gazze’de, halkın tüm yaşam alanları topluca hedefe konularak elektrik, su kesintileriyle, gıda ambargosuyla, çocuklar dahil yüzbinlerce Filistinli ölüme mahkum edildi. Filistinli yaralıların tedavi edilmeyeceği açıklandı. Gazze’den çıkmak isteyenler Refah sınır kapısında bombalandı. Filistin Barosu binası, altyapı tesisleri, sağlık kuruluşları bombalarla yok edildi. Daha dün, yapılan bombalı saldırının hedef alındığı hastanede 500’e yakın kişinin öldürüldüğü, bir o kadar kişinin de yaralandığı ortadadır. Bugün, İsrail’in kara harekatına başladığına ilişkin haberleri alıyoruz.

Başlatıcısı ve uygulayıcısı kim olursa olsun, çatışma bölgelerinde sivil halka yönelik saldırılar hiçbir şekilde kabul edilemez. Kuralsızlığın egemen olduğu ve kanla biçimlenen bu sürecin temel sebebi, İsrail Devletinin uluslararası hukuku tanımazlığı ile yürüttüğü işgal ve yok etme politikalarıdır. İsrail Devleti, kuruluşundan bu yana kadar, uluslararası antlaşmalara ve Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen sınırlarını genişletmiş ve kendi vatandaşlarına yeni yerleşim alanları açmıştır, bu toprakların asıl sahibi olan Filistinlileri göçe zorlamış, evlerini ve yaşam alanlarını yıkmıştır.

Beyrut’un İsrail işgalinde olduğu dönemde, İsrail’in ve onun kontrolündeki silahlı güçlerin Lübnan’daki Sabra ve Şatilla mülteci kamplarını bombalaması ile gerçekleşen sivil katliamlar, birinci ve ikinci intifada direnişlerinde binlerce sivilin öldürülmesi, şu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır:

BM kararlarına rağmen işgal ve ilhakın sürdürülmesi, Filistinlilere yönelik uygulanan gündelik şiddet ve devam eden saldırılar, 7 Ekim dahil olmak üzere yaşanan her türlü şiddetin temel sorumlusudur.

Buna karşılık, Filistin halkının özgürlük mücadelesinde, antisemitist nitelikli, insan haklarına saldırı teşkil eden, sivilleri hedefe koyan yöntemler, keza ülkemizde Yahudi yurttaşlara yönelik nefret söylemleri de asla kabul edilemez.

Filistin’de yaşanan güncel çatışma sürecinin barışçıl çözümü için İsrail saldırılarına derhal son vermeli, taraflar ateşkes ilan etmelidir. Emperyalist işgal ve sömürge düzeninin faili olan devletler, egemenlik ve paylaşım hesapları içinde, Ortadoğu’yu bir bölgesel savaşın eşiğine getirecek silah yığınağına son vermeli, İsrail saldırganlığını destekleyen çifte standartlı tutumdan vazgeçmeli, İsrail’in BM kararlarına uyması ve müzakerelerin başlaması için çaba göstermelidir.

İsrail Devletinin kural ve uluslararası hukuk tanımazlığı, hastane katliamı ile bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır.

Yeter!
Kan ve gözyaşı üzerine kuracağınız sözde zafer, gerçekte büyük bir trajedi ve büyük insanlığın yenilgisi olacaktır.

Filistin ve İsrail halklarının barış içinde bir arada yaşama umudunu ayakta tutan olgu, her iki halkın içinde, küçük de olsa filizlenen ve barışı önceleyen kesimlerin savaşa ve çatışmaya karşı aldıkları tutumdur. Barış, halkların dayanışmasıyla gelecektir.

Bizler, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri Bileşenleri olarak, Filistin halkı ile dayanışma içinde olduğumuzu bildiriyoruz. Filistin halkının devlet kurma hakkı ve Filistin Devleti tanınmalıdır.
Savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı savunuyoruz.

Yaşasın Filistin Halkının Özgürlük ve Bağımsızlık Mücadelesi!
Yaşasın Barış!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!

İZMİR EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ”

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.