
Sevgili Dostlar,
26 Eylül 1980 günü sapa sağlam gözaltına alınıp, 16 Ekim 1985 günü cenazesi teslim edilen Gaziemir’li tekel tütün işçisi yoldaşımız Şazuman Kansu’yu 27. ölüm yılında, mezarı başında anıyoruz.
Yaşadığı sürece son ana dek unutmadığı, güvenle, sevgiyle bağlandığı, uğruna ölümü göze aldığı dostları, arkadaşları ve yoldaşları olarak 16 Ekim 2011 Pazar günü saat 14:00?de Gaziemir Kabristanı girişinde buluşuyoruz.
Sevgiyle, Dostlukla..
Yönetim Kurulu
ŞAZUMAN KANSU
(12.07.1956/16.10.1985)
12 Temmuz 1956 tarihinde İzmir-Gaziemir (Sevdiköy) de doğdu. Baba tarafı Yugoslav kökenli, annesi ise İzmir-Torbalı doğumluydu. Şazuman ailede iki kız üç erkek kardeşten en büyüğüydü.
İlkokulu ve ortaokulu Gaziemir?de okudu;İzmir Ticaret Meslek Lisesini bitirdi. Okulu bitirdikten sonra tekel-sigara fabrikasında tütün işçisi olarak çalışmaya başladı.
1970?li yıllarda yükselen emekçi ve gençlik mücadelesinden etkilendi. İşçi sınıfı ve halk gençliğinin kapitalizme ve faşizme karşı mücadelesi içinde yer aldı. İşçi sınıfının ve onun siyasal örgütünün sadık bir militanıydı.Tekel işçilerinin siyasi demokrasi talepleri temelindeki mücadelesinin örgütleyicilerinden biriydi. Bu mücadeleler içerisinde sınıfın partisine yönelik her türden faşist, revizyonist, opotünist ve hizipçi saldırılara karşı mücadele etti.
İşçi sınıfının bilimsel ideolojisini savunan sınıf partisinin öncü işçilerindendi. O işçi sınıfına kapitalist sömürüden kurtuluşun ve emeğin yeni dünyasının kuruluşunun yolunu gösterenlerdendi.
O işçi sınıfının örgütlü gücüne güvenmiş, işçi sınıfı partisinin tüm emekçilerin kurtuluşu yolunda zorunlu koşul olduğunu kavramıştı. Sermayenin ve faşizmin saldırılarına karşı işçi sınıfının örgütlü gücüyle direnilebileceğinin bilincindeydi. İşçi sınıfına ve tüm ezilenlere kendi örgütlü güçlerine güvenmeleri, ve kendi örgütü, sınıf partisi üzerinden, ?insanca bir hayat, özgürlük, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm? diyen ve bunun için günlük politik mücadeleyi yürüten bir komünistti.
İşçi sınıfının ideoloik, siyasi, ekonomik her alanda burjuvaziye ve gericiliğe karşı yürütüğü mücadelenin sıra neferi olarak, işçi sınıfı içinde, sekiz saatlik iş günü, sınırsız grev ve genel grev hakkını, örgütlenme özgürlüğünü, insanca yaşama ve çalışma koşulları için mücadeleyi yükseltti. Tütün işçilerinin örgütlü sendikal mücadelesi içerisinde Devrimci Sendikal Muhalefet (DSM) hareketinin örgütleyicisi ve önderlerindendi. Burjuvazinin izin ve yasalarıyla çerçevesini sınırlayan ve kapitalizme eklemlenmiş reformist, revizyonist ve sarı sendikacılığa karşı uzlaşmazdı. Emekçilerin azami çıkarlarını savunan ve bu talepler için mücadelenin örgütlenmesini önüne görev olarak belirleyenlerdendi. Mevcut duruma kendini uydurmuş sendikal anlayışlara karşı, her şart altında mücadele etmeye yetenekli sınıf sendikacılığının ilkeleri doğrultusunda Devrimci Sendikal Muhalefetin örgütleyicisi olarak Türk-İş?in ve Tek-Gıda İş Sendikasının uzlaşmacı ve emekçilerin çıkarlarıyla, taleplerini çözmeye dönük olarak ciddi ve sistematik biçimde ilgilenmeyen sendika ağalarına karşı mücadele etti. .
Gaziemir?de haftalık Halkın Kurtuluşu gazetesinin dağıtımını örgütledi. İş yaşamı dışında enerji ve çabasını gazetenin dağıtımı ve örgütlenmesine seferber etti. Semtte oturan işçileri,emekçileri ve gençliği aydınlatmanın önemli bir görev olduğunu kavradı ve Gaziemir?in emekçi evlerinde sömürü ve zulüm düzenini anlatttı.
Gaziemir?de Yurtsever Devrimci Gençliği örgütledi. Gençliğe faşist terörle azgınca saldırarak sindirmeye, reformist ve revizyonist demogojilerle aldatmaya faşizmin ve sermaye düzeninin bekçisi haline getirmeye, yozlaştırmaya, çürütmeye çalışan, emperyalist kültürün bir uzantısı haline getirilmesine karşı, özgürlüğün , bağımsızlığın ve sosyalizmin bayrağını yükseklere kaldırdı.
12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle birlikte, Gaziemir?deki faaliyetlerinden dolayı aranmaya başladı ve gözaltına alındı. Şirinyer Askeri Cezaevi ve Buca Cezaevlerinde kaldı. Sıkıyönetim askeri Mahkemesinden TCK (Eski) 141.maddeden 4 yıl 2 ay ceza aldı. Hükmün Yargıtay’ca onaylanınca Çanakkale Özel E tipi cezaevine gönderildi.
Çanakkale E tipi Cezaevinde, 30.06 1983 tarihinde Adalet Bakanlığının emriyle, cezaevi idaresinin şiddet kullanarak, siyasi tutsakları don-atlet bırakarak tek tip elbise giydirme uygulamasına ve saçların kesilmesine karşı çıktı. Operasyonun başarısı için her türden zorbalığın yapıldığı koşullarda, meşru direnme hakkını kullanarak mücadele etti ve bu nedenle 1983/39 sayılı iddianame ile 81 arkadaşı ile birlikte yargılandı.
Cezaevinde faşist cuntanın siyasi tutsakları sindirmek, ezmek, kişiliksizleştirme ve teslim alma politikalarına karşı direnen siyasi tutsaklardan 101 inin infazı yakılmıştı. 1984 yılında askeri cezaevlerinde baskılara karşı süresiz açlık grevleri ve ölüm orucu eylemleri başlamıştı. Birçok cezaevinde olduğu gibi Şazuman?ın kaldığı Çanakkale Cezaevinde de direnişleri desteklemek ve cezaevi sorunlarının çözümü için destek açlık grevleri yapıldı. Açlık grevi yapanlar da hücre cezalarına çarptırıldılar ve infazları yakıldı. İnfazı yakılanların içerisinde Şazuman da vardı.
Siyasi tutsakların Cezaevi Müdürü Mehmet Gözüuykulu, başgardiyanlar Mehmet Ateş, Veli Çıtak, gardiyanlar Tahsin Tabur, Abdullah Atilla, İsmail Ünal, Hasan Aktaş hakkındaki yaptığı suç duyuruları ise tüm uğraşılara ve çabalarına karşın takipsizlikle sonuçlandı.
Gözaltında Emniyet Müdürlüğünde gördüğü işkenceler ve cezaevlerinde tüm meşru-haklı insani talepler odaklı direnişler içerisinde gördüğü zulüm sonucu Şazuman’ın kalbi ve ciğerleri başta olmak üzere sağlığı bozuldu.
Tedavisinin yapılması için Çanakkale Devlet Hastanesi tarafından tam teşekküllü bir hastaneye, İstanbul’a sevk edildi. Sağmalcılar Cezaevi’ne götürüldü. Sağmalcılar Devlet Hastanesi (Bayrampaşa) cezaevi koğuşuna konuldu. Buradayken arkadaşına yazdığı 30.08.1985 tarihli mektubunda: ” Bayramda bilumum görevliler geldi: yalnız başhekim aynı gün iki defa geldi. Birincisinde beni görünce ‘siyasi misin’ dedi. Ben de evet dedim. ‘Kaç adam öldürdün’ dedi ben de ‘saymadım’ dedim önce. Sonra , neden öldüreyim ki dedim. O zaman, ‘kaç adamı öldürme emrini verdin’ dedi….’Neyin var ‘, ‘ Hastalığın ne ‘ dedi. Ben de hastalığımı söyledim. Aldı eline yanındaki doktorun dinleme cihazını sırtımı, göğsümü dinledi. ‘Kaç ay cezan var’ dedi. Ben de ‘4,5 ay’ dedim. Bizimki ufladı pufladı. Bak kardeşim sen bu 4,5 ayı çıkaramazsın, dediklerime kulak ver. Biraz evvel benim ona söylediğim hastalıkları o bana saymaya başladı. ‘Ancak bir iki aylık ömrün var. Bak pişmanlık yasası var. Pişmanlık göster biran evvel çık ailen seni kurtarsın. Yoksa böyle sen gidersin. Seni bu yola kim itti. Ne eylem yaptın kaç kişiyi öldürdün, kaç kişiyi öldürttün hepsini bir bir yaz çık git oğlum.’ Ben de nasihatına teşekkür ederim, ‘4.5 ay namussuzca yaşamaktansa iki ay şerefimle yaşarım’ dedim. Bana bir daha böyle bir şeyi sakın ola açmayın dedim.
Şazuman bu mektubu yazdıktan sonra bir ay 16 gün daha onuruyla yaşadı. Tedavi olmak için böyle bir belge imzalamayı reddetti. Üç kişinin yattığı bir bölümdeydi.. kalp ve akciğerleri tedavi edilmediği için hastalığı hızla ilerledi.
Annesi, ‘Benim oğlum elindeki iki lokmayı ikiye bölüp paylaşan bir çocuktu, paylaşmayı dayanışmayı çok severdi, sapa sağlamdı. Boylu poslu bir delikanlıydı, iki metrekarelik bir yerde oğlumu aylarca yatırdılar sapa sağlam verdiğim oğlumun cansız bedenini bana teslim ettiler. 4.5 ay kalmıştı oğlumun cezasının bitmesine. O günkü dönemde baskılar yıldırma hareketleri bütün hızıyla sürüyordu. Cezaevi doktoru ve görevliler oğlumun sağlık problemlerini kullanarak üzerine baskı kurmaya çalıştılar, pişmanlık belgesi imzalatmaya çalıştılar, ailesiyle görüştüreceklerini, erken salacaklarını söylediler, baskılara karşı direndi. Tedavisini yapmadılar. Şazuman’dan, ‘Anne gel seni çok özledim diye bir mektup aldım; ardından bir mektup daha aldım. Yine aynı cümleler,. Anne gel, seni çok özledim.’
Şazuman annesini, arkadaşlarını çok özlemişti, tedavisinin yapılarak yaşatılmaya çalışılmadığı koşullarda onları hiç unutmadı, güç koşullarda bir yolunu bularak onlara mektuplar yazmaya çalıştı, bilgilendirdi. O mektuplar yaşadıklarını bugünlere taşıdı.
Şazuman komünist dünya görüşünden, ideolojik-politik çizgisinden asla vazgeçmedi. İşçi sınıfını, emekçileri ve yol arkadaşlarını canından çok sevdi. Asla pişman olmadı ve 16 Ekim 1985 tarihinde bu dünyadan onuruyla ayrılarak ölümsüzleşti.