SİNAN SUN

(6 .6.1979-7 Ocak 2011)

6 Haziran 1979 tarihinde Ayşe ve Erol Sun?un oğlu olarak İzmir?de dünyaya geldi. Anne ve babası dünya görüşleri doğrultusunda; O?na 68 kuşağı gençlik liderlerinden Sinan Cemgil?in anısına Sinan adını koydular. Anne ve babasının mesleği gereği çocukluğu Türkiye?yi dolaşmakla geçti. Çocukluğunun ilk yıllarında Şırnak?ta kendisine bakan ve Türkçe bilmeyen bakıcı kadından ebeveynine çeviri yapacak kadar Kürtçe öğrendi.

Ankara-Demetevler Atakent İlkokulu?nu bitirdi. Daha sonra Kızılay Kumru sokaktaki Namık Kemal Ortaokulu?na devam etti. 1993 yılında bu okuldan mezun oldu. Aynı yıl, M.T.A ?da çalışan anne babasının  İzmir?e Tayin olması nedeniyle lise öğrenimine  Evka-I deki   Teğmen Ali Rıza Akıncı Lisesi?nde başladı. Daha sonra Bornova Suphi Koyuncuoğlu  Lisesi?ne devam etti ve 1997 yılında mezun oldu.

İnsanlara yardımcı olmak ve acılarını dindirmek için doktor olmak istedi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi?ni kazandı. 2004  yılında doktor olarak mezun olup yaşama atıldı.

Babasının, arkadaşlarıyla birlikte kurdukları İmece Dostluk  Dayanışma Derneği çalışmalarına katıldı. Ortaklaşmacı, paylaşımcı, dayanışmacı,  özverili gencecik bir dostumuzdu.  İmece  Dostları için devrimci türküler içeren  cd?ler hazırladı, İmece toplantısında  üyelere dağıttı. İmece Dostlarıyla paylaşmaktan, onlara destek vermekten mutlu olurdu. İmece Dostlarına sağlık konusunda yardımcı olma çabası içindeydi.

2008 yılında askerlik  yapmak için Jandarma Özel Harekatçı olarak  Elazığ-Kovancılar?da  göreve başladı. Operasyonlar sırasında atlarken diz bağları koptu. Yapılan bir dizi ameliyatla ve azmiyle yeniden hayata tutundu.

İzmir?de bir göz hastanesinde doktor olarak çalışmaya başladı. Kısa bir süre sonra hastalandı. Lösemi teşhisi konuldu. Tedaviye başlandı. Tedavi için tek çözümün ilik nakli olduğu saptandı. Türkiye?de uygun donör bulunamadı. Dünya Kan Bankasından bulunan birkaç donörün de alt grubu uymadı.  Ankara Gata?da 7 Ocak  2011 sabahı hayata gözlerini yumdu.  Ölüm yıldönümünde Sinan?ımızı özlemle, sevgiyle  bir kez daha anıyoruz.

Erdal Eren Davası Belgesel Film Gösterimi

Belgesel film gösterimi ücretsizdir.

Çıkmak için bu karanlıktan

VII Geleneksel Buluşma

KONFERANSA DAVET

“İşçi Sınıfı Hareketi” paneline davetlisiniz…

TARİHTE FAŞİZME KARŞI MÜCADELE VE MAYIS AYI – KAMBER ATEŞ İLE SÖYLEŞİ

SÖYLEŞİYE DAVET!

08 MAYIS 2010 CUMARTESİ günü gerçekleştireceğimiz “TARİHTE FAŞİZME KARŞI MÜCADELE VE MAYIS AYI – KAMBER ATEŞ İLE SÖYLEŞİ” başlıklı konferansa davetlisiniz.

Konuşmacı : Kamber ATEŞ
Tarih/Saat : 08 Mayıs 2010 Cumartesi / 17.00
Yer: Kıbrıs Şehitleri Caddesi – Türkan saylan Kültür Merkezi – Benal Nevzat Salonu

??PALET ALTINDA??

‘Önce şarkılar susturuldu
Notalar palet altında can çekişirken”
Havaya doğru sıkılmış
öfkeli yumruklar
Kurşun tırpanlarıyla biçildi.
Ve yumruklar..
Dolu yemiş başaklar gibi
düşürülürken toprağa
Gebe karanlıkların gizeminde
habersizce insanlar asıldı
kabuksuz ağaç başlarına?

Evet… Bu mısraları Mamak Cezaevi’nin bir hücresinde yazmıştım. Az sayıdaki şiirlerimden biridir? Gününü, ayını, saat ve tarihini de yazmıştım o zamanlar. Lakin zaman o zaman… Mahkemem sürüyor… İdamdan yargılanıyorum. Ne olacağım belli değil. İdamlar başlamış. İdamlıklar önceden mektuplarını yazıyor bir yerlerde saklıyorlardı. Ben de az sayıdaki şiirimi bir yerlerde sakladım, tıpkı idamlıklar gibi… Günü geldiğinde kendimle birlikte çıkarttım, ama tarihlerini silmek zorunda kaldım.

Zaman zaman dönüp okurum o satırları…
Gözlerim dolar…
O anlar?
O zamanlar…

Mamak Cezaevi?nden ikinci kez Ankara Emniyetine götürülmüş, DAL denilen özel yerde sorgulanıyordum. Yıl 1980. Aylardan Ekim… Bir gün işkenceci, elinde Hürriyet gazetesi ile sorgu odasına geldi. Bak, dedi şu gazeteye. Baktım. Necdet ADALI idam edilmiş. İlk idamı o loş karanlık dehlizde  ‘PALET ALTINDA ‘ can çekişirken duymuştum. Bir aylık sorgudan sonra Mamak cezaevine geri götürüldüm.

Daha yaralarım iyileşmeden, kendime gelemeden ERDAL EREN’in idamını duydum. Duydum diyorum, çünkü her şey yasaktı. Biz haberleri ancak ya ziyaretçilerimizden ya da askerlerin kendi aralarındaki fısıltı ve davranışlarından alıyorduk. Sonrasında Erdal’ın önceden yazıp sakladığı ‘SON MEKTUP’u geldi.

Mamak’ın o zulüm günlerinde her şart altında bu az sayıdaki şiirimi sakladım. Hücremde şiir saklarken anlaşılmasın diye ‘İNSANLAR? yerine ?YAPRAKLAR’ diye yazmıştım.
Aslında orijinali ‘YOLDAŞLARIM’dı. Çünkü her anlaşılır satırın bir büyük bedeli vardı. Şiir Mamak?ta iken o kelime ?yaprak?tı. E Tipine geçtikten sonra İnsanlar; tahliye olup eve geldiğimde şiir ilk orijinal hali olan Yoldaşlarım’a döndü..

Evet…
Biz devrimciydik. İmkânsızlıkları başarırdık. Bütün 78’liler bunu bilir. Darbeciler de bilir. Darbeciler ile onun uygulayıcıları buna kaç kez tanık oldular. Ne çok korkarlardı bizden. Yüzümüze açıkça ”size güven olmaz. Siz toz şekere bile yazı yazarsınız” diyorlardı. Evet, toz şekere de yazı yazıyorduk, mors alfabesiyle zindanın en ücra yerine de haber gönderiyorduk. Sizler yüzde 99,9?luk tedbirler alıyordunuz. Bize kalan % 0,1?likle yüzde yüzlük firarlar çıkartıyorduk.
Biz böyle bir kuşaktık.
Biz sadece cezaevlerinde imkansızlıklarla baş etmedik.
Sizler bize darbe yapmadan önce de bizler bulunduğumuz her yerde imkansızlıkla baş ettik. Şöyle dönüp 70-80 arasına bakın. Bu ülkede o dönem herkes YURTTAŞ?tı. Hiç kimse kendini etnik dinsel ya da mezhepsel bir kimlikle ifade etmiyordu. Sizlerin bölücü psikolojik harekât ve katliamlarınıza rağmen herkes mermerden birer yurttaştı. Çünkü bizler gerilikle- gericilikle mücadele ediyor, bağımsız demokratik bir Türkiye?nin oluşmasına katkı sunmaya çalışıyorduk. O dönem, hangi hocanın hangi dedenin esamisi okunuyordu. Şimdi paletlerinizle ezip nadaslayıp sürdüğünüz bu güzelim coğrafyada boy boy hacı-hoca, dede, şıh fışkırıyor? Ağalar ağalıktan neredeyse feragat ediyorlardı. Ki, sizler imdadına yetiştiniz. Yetişmekle kalmadınız, aşiretlerini genişletip silahlandırdınız…
Tarih tanıktır.
Bu coğrafyada dişimizle tırnağımızla çıplak bedenimizle aydınlanma iklimini bu denli bizler tattırdık bu yurda…
Darbeyi yaptınız. Cunta şefi Evren?in 80?li yıllarda elde Kuran ?İslamiyet toplumsal bütünlüğü sağlamada en büyük etken? vaazları; bugün ülke zemininde boy verip yeşerdi. Yeşeren bu tohumlar kuluçka devresini de tamamlayarak halihazırda yaşadığımız güncel sorunlardaki yeni değişimin sancılarına bıraktı.
Sonuç?
Sonuç ortada?

Dünün tescilli darbecilerini yargılamayanların bugünün darbecileri ile de hesaplaşamazlar.
Unutulmasın ki hiçbir darbeci ezilenlerin vicdanında affa uğramadı.
Uğramayacak da!..

MİLLİYETÇİLİK VE YURT SEVERLİK

KONFERANSA DAVET!

27 ŞUBAT 2010 CUMARTESİ günü gerçekleştireceğimiz “MİLLİYETÇİLİK VE YURT SEVERLİK” başlıklı konferansa davetlisiniz.

Konuşmacı : Tanıl BORA (Yazar, editör, çevirmen)
Tarih/Saat : 27 Şubat 2010 Cumartesi / 15.00
Yer: MMO Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi

Günümüzde tırmandırılan,toplumsal kırılmalara, ayrışmalara neden olabilen milliyetçilik olgusu hakkında konu hakkında ciddi araştırma ve kitapları olan Tanıl Bora’nın etkinliğinde buluşmak üzere…

?10 sene öncesine kadar ulusalcılık aslında müstakil bir akım olmaktan uzaktı. Laik ve merkez solda olan ve MHP çizgisindeki milliyetçiliğe de mesafe koymak isteyen insanlar, kendi milliyetçiliklerini ayırt etmek için ulusalcı terimini kullanırdı. Ama 10 yıldır ulusalcılığın ifade ettiği başka bir anlam var bence. Hakikaten ayrı bir akım, ayrı bir ideolojik çizgi ifade ediyor. Bu ulusalcılık, laik, şehirli, tahsilli, daha çok orta sınıftan insanları milliyetçiliğe kazanma, milliyetçi seferberliğe dahil etme kampanyası içinde bir akım haline geldi bence. Yani onları gerçekten milliyetçilik doğrultusunda militanlaştırmaya dönük işlev gördü.”

“Bu işin önemli bir noktası da şu: Ulusalcı olarak tanımlanan, klasik milliyetçi cenahın dışındaki kesimlerle, klasik milliyetçileri buluşturma ve bir şekilde yan yana getirme etkisi oldu. Eskiden ırkçı imalar içeren şeylerden kaçınırlardı. Bu hicap örtüsü kalktı, çok rahatlıkla ırkçı sloganları kullanabilmeye, Türklüğü sadece vatandaşlığı belirtme açısından değil, ırkçı, hamasi bir söylem içinde kullanmaya yakın hale geldiler. Müthiş bir yabancı düşmanlığı, komplo teorilerine müthiş düşkünlük, bütün olan biteni bütün dünyayı komplo teorileriyle açıklama ve Avrupa Birliği süreciyle ve AKP?nin iktidarıyla olanları bağlantılı düşünme var. Bir de Osmanlı?nın son dönemiyle, milli mücadele dönemi ve erken cumhuriyet dönemi koşullarını aynen günümüze projekte etme ve her şeyi bu projeksiyon çerçevesinde açıklama… Bütün olguları birebir o dönemin vehim ve milli beka davasıyla bağlantılı olaylarıyla eşleyerek açıklama ve bundan müthiş bir enerji ve müthiş bir hamaset ve aynı zamanda da müthiş bir nefret üretme…

Ulusalcılık dediğimiz zaman çok bütünlüklü bir akımdan söz etmek mümkün değil. Yani sadece bu Ergenekon soruşturması çerçevesinde konu edilen insanların arasındaki farklılıklar bir yana, ulusalcı dediğimiz insanlar arasında da çok farklı eğilimler var. Bir yandan bir ideolojik akımdan söz ediyoruz. Bu bir parti değil ya da onların komplocu mantığıyla söylersek, merkezi tekelden yürütülen bir şey değil. Bir dalga bu.?

Milliyetçi dalganın son 15-20 yılda yükseldiğini, yükselişin sadece bugünlere ait bir trend olmadığını söylüyorsunuz? Hangi koşullar bu dalgayı besliyor?

Bir kere, konjonktürlerin berisinde, milliyetçilik resmî ideoloji olarak, çocukluktan itibaren ve her zeminde zerkediliyor. İdeolojiden de öte, bir zihniyet kalıbıdır. Bu zemin üzerinde, son yirmi yılda iki büyük dalga koptu geldi. Birincisi, 1990?lara yayılan dalgadır. 1980?lerin sonunda iktisadî gelişmeyle, Soğuk Savaş?ın bitişiyle, demokratikleşme beklentisiyle, Kürt meselesinin çözülmesiyle ilgili iyimser beklentilerin çöküşünün yarattığı hayal kırıklığı; 12 Eylül?ün ardından gelen depolitizasyonla birleşince, buradaki reaksiyon kendini milliyetçilikle dışavurdu. Depolitizasyon çok önemlidir burada. Siyasetin alanı daralınca, neredeyse her somut mesele, politik çözüm alternatiflerinin tartışılamayacağı bir tabuya, bir ?millî politika? hükmüne dönüşünce, bakiye kalan tek meşru siyaset lisanı milliyetçiliğinki oluyor. Türkiye’de milliyetçilik, bu bakımdan; siyasetin alabildiğine soluksuzlaştırılmasıdır aynı zamanda.

İkinci büyük dalga ne?

İkinci dalga ise 2002 seçimleri sonrasında gelen dalga. Bu ikinci dalga da boşa çıkan bir iyimserliğin üzerine oturdu. Öcalan?ın yakalanmasıyla Kürt sorununun halledildiğine, AB?ye girişin her işi çözeceğine ilişkin, tek başına iktidar olan AKP?nin teşebbüs serbestisine ilişkin beklentiler? Kürtlerin hâlâ ?varolmayı? hatta talepkâr olmayı sürdürmesi, AB?yle ilişkilerin müşkülleşmesi, hızla hayal kırıklığına yol açtı. ?Kaybedecek bir şeyleri? -hiç değilse kariyer beklentileri- olanlar, yani iki büyük krizin darbesin yiyen orta sınıflar,  bu hayal kırıklığını bilhassa derin yaşadılar. Dikkat ederseniz, yeni milliyetçi dalgada, özellikle ?ulusalcı? cenahta, onların damgasını görürsünüz.  AKP hükümeti de, rejim elitinin güvenini kazanmak uğruna (nafile!), meseleleri bir demokrasi tartışmasının, velhâsıl politika zemininin berisine taşıdıkça, yine depolitizasyona katkıda bulundu ve bu boşluğu yine milliyetçilik doldurdu. Üstelik hükümet, bu rüzgârla yelkenini doldurmaya gayret ettikçe (yine nafile!), süreci daha da körükledi.

Son yirmi yılın milliyetçi dalgalarının bir ortak paydasını vurgulamak istiyorum bu vesileyle: Neo-liberal ?vahşi kapitalist? gidişatın etkileri… Orta sınıflar bahsinde değindim biraz. Yoksullaşma, hayatın her alanının piyasa kontrolüne girmesi, sosyal ilişkin ağlarının çözülmesi… bütün bunlar muazzam bir boşluğa düşme, tutunacak dal bulamama haline yol açıyor toplumda. Bu arayışa hitap eden politik programlar ve örgütler de yok ya da çok zayıf. Bu durumda milliyetçilik, sarılanacak en kolay, hazır kimlik oluyor. İnsanları doğuştan gelen kimlikleriyle yücelten bir ideoloji? Hele milletin karşı karşı bulunduğu tehlikelere ilişkin yaratılan alarm hissiyatı, insanların kendi sosyal mağduriyetleriyle bağdaştırabileceği bir söyleme oturtulduğunda bunun dozu daha da artmış oluyor.?

27.03.2007 – Birikim Dergisi

OCAK 2010 – YEMEK KONUŞMASI

Bu yıl beşincisini yaşadığımız yıllık yemekli buluşmamıza hepiniz hoş geldiniz. Bu akşam yine yüzlerce bir araya geldik. Sanki dün birbirimizden ayrılmışız gibi, sanki onlarca yıl berabermişiz gibi?ama sanki yıllarca ayrı kalmışız gibi hasretle, muhabbetle, heyecanla?. .

Geçen ve neredeyse bir ömür sığabilecek yıllara, yıllarla değişen konumlarımıza, yaşanmışlıklardaki farklılıklarımıza karşın yine de bir aradayız. Bu beraberlik çok önemlidir dostlar ve çok anlamlıdır. Bu bir güven,sevgi ve değerlerde ortaklaşma anlamını taşımaktadır. Bu beraberlik, ?birimiz hepimiz için hepimiz birimiz için? duygu ve coşkusunun devamı anlamındadır. Bu birliktelik halkımızın, insanlarımızın, emeğin özgürleşmesi idealinde paylaşılan dostluğun, bağlılığın devamı anlamındadır. Bugün hepinizi aynı duygularla, coşkuyla ve onurla İMECE-DER adına selamlıyorum.

Evet, artık birlikteliğimizin kurumlaşmış hali İMECE-DER, İzmir gündeminde bilim-eğitim, sanat-kültür etkinlikleriyle tanınmaya , bilinmeye başladı. Etkinliklerimiz için isteğimiz salonu alabiliyor ve ücret ödemiyoruz!  Konferanslara çağırdığımız bilim, kültür insanları güvenle, istekle çağrımıza karşılık veriyorlar; etkinliklerimizde salonlar doluyor; referanslarımız giderek artıyor. Kendi doğrudan talebimiz olmadan, gerçekleştirdiğimiz etkinliklerle tanınarak, Konak Belediyesinin oluşturmakta olduğu Kent Konseyi?nde derneğimizin de adının yer aldığını imece dostlarından daha yeni haber aldık. Yıllarca süren çalışmalarımızın cisimleşmiş hali İMECE-DER sizleri onurla temsil ediyor. IMECE-Der ilginizi, desteğinizi  arttırdığınızda, daha yaygın tanıtım ve duyuru araçlarıyla etkinliklerimizle daha geniş kitlelere aydınlanma ışığını taşıyacaktır. Bedelini ödediğimiz değerlerimizi genç kuşaklarla tanıştıracak,  o değerlerin yaygınlaşmasını ve güçlenmesini sağlayacaktır

Geleceğe dair özlemlerimizin, beklentilerimizin paylaşımlarımızın ortaklığımızın, dostluğumuzun ve bu akşam, örneğini bir kez daha coşkuyla yaşamakta olduğumuz dayanışmamızın örneği oluyor İMECE-Der.  Hepinizin yıllarca içinde taşıdığı boşluğun giderilmesi sahiplenme ve sahiplenilme, ait olma duygusunu yaşadığımız geniş ailemizin adıdır İMECE!!.

Yaşadığımız dünya ve ülkemiz vahşi kapitalizmin sonuçlarını her geçen gün acımasızca yaşamakta.., İşsizlik, sigortasız-sendikasız- kayıt dışı çalışma ve iş güvencesinin yok edilmesiyle geleceğe dair umutsuzluk, siyasi otoriteye itaat, çaresizlik yaratılmak isteniyor. Binlerce yıldır kardeş gibi yaşayan kürt ve türk halkı birbirine kırdırılmaya, etnik, ulusal farklılıklar nefret duygularına dönüştürülmeye çalışılıyor. Ekonomik ve sosyal kriz insanları çaresizliğe, yalnızlaşmaya, bireycileşmeye sürüklüyor. Böylesi bir ortamda, dün Emine aslan, Novamed işçileri, Kent A.Ş işçilerinde olduğu gibi bugün de  TEKEL işçileri tüm farklılıklarıyla , kadını, erkeği, yaşlısı genci, aileleriyle, sınıf dostlarıyla umut oluyor, kapitalizmin barbarlığına karşı direnişin simgesi, bayrağı oluyor. Bizlerse dünyada ve ülkemizde sermayenin efendilerine, egemenlerine inat , bireycileşmeye, yalnızlaşmaya, güvensizliğe karşı birliktelik ve kollektif çaba diyoruz; ille de paylaşım ve dostluk, dayanışma diyor, görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Tekel işçilerine dayanışma kolilerimizi gönderdik; bu yıl geçen yıl olduğu gibi aileleri faşizmden zarar gören, olanakları kısıtlı yedi gencimize eğitim bursu vermeyi sürdürüyoruz. Zorlukların paylaşımla, ortak çabayla aşılacağının örneği olmaya çalışıyoruz.

Emeğe, özgürlüğe, eşitliğe, kardeşliğe düşman olan saldırı dalgasını karşılamak üzere dayanışmamızı güçlendirip yaygınlaştırmak zorundayız.

Bizler ezilen insanlığın uzun tarihi boyunca yarattığı ve güçlükle günümüze taşınan özgürlük, eşitlik, adalet gibi evrensel değer ve erdemlerin yeniden üretilmesi ve gelecek kuşaklara taşınması için daha fazla, daha etkili çalışmak durumundayız. Her türlü ayrımcılığı ve kimlik hiyerarşisini reddederek, insanlık ailesinin mücadeleyle yarattığı  evrensel değerlere sahip çıkarak demokratik bir kültürün oluşturulması sürecine kendi araçlarımızla katılıyoruz, destek ve önerilerinizle bu katkıyı arttırma sorumluluğumuz var.

Yemekte sizlerle bir arada olmak vesilesiyle, tüm bunları sizlerle paylaşmak istedik. Umutlarımızı, beklentilerimizi coşkunca paylaşmaya geldik. Geçmiş dönemden bugüne taşıdığımız birlikteliğimizi güçlendirerek türkülerimizi söylemeye, halaylarımızla kolkola olmaya, omuz omuza vermeye  geldik.

Halkımıza ve devrimci mirasımıza saygı gereği güçlerimizi her geçen gün daha da birleştirelim. Artık söylemek ve kendi kendine söylenmek değil üretmek ve geliştirmek, paylaşmak  zamanıdır. Yolumuz açıktır yeter ki yürümeyi bilelim!!

Bugün değişik illerden, ilçelerden gelen tüm dostlarımıza İMECE adına tekrar HOŞGELDİNİZ, İYİ Kİ VARSINIZ diyor, teşekkür ediyoruz.

İMECE-DER Yönetim Kurulu A.
Mücella Okyay

TEKEL DİRENİŞİ

İmece-Der’i temsilen iki arkadaşımız 24 Ocakta Ankara’da Tekel İşçilerinin  direnişine  destek ziyaretinde bulundu; üyelerimizden toplanan malzemeleri de direnişteki işçilere teslim etti. İşçilere mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu ve başarı dileklerimizi ilettiler.