GÜRSEL ALP

 

GÜRSEL ALP

1961 Bingöl-Karlı ova ilçesi Tuzluca?a doğdu. İlk ve ortaokulu Elazığ?da okudu.

Okulunda başarılı bir öğrenciydi. Ortaöğrenim dönemi  yeni sömürge ülke halklarının bağımsızlık ve özgürlük için; ülkemizde de işçi sınıfinın ve halk gençliğinin  emperyalizme ve faşizme karşı mücadeleye atıldığı yıllardı. Bu mücadelelerden  etkilenen  ülkemiz çocuklarından biri de Gürsel Alp?di

1970?li yıllarda ortaokuldaydı. Okullarda düzene karşı mücadele eden işçilerin ve gençlerin eylemleri konuşulur, tartışılırdı. Gürsel soran sorgulayan ve öğrenme merakı ve isteği içinde olanlardan biriydi. Denizlerin,  Mahirlerin, Sinanların katledilişlerinin hemen sonrasında  GÜRSEL gelişen gençlik mücadelesinde yerini alacaktı. Dönemin ortaokul öğrencileri  de politikleşme sürecine girmişti. Ortaöğrenimliler de memleket sorunlarını tartışırdı. Aynı dönemde sivil faşist güçler de okullarda etkili olmaya çalışıyor ve örgütleniyordu. Yer yer çatışmalar da yaşanıyordu.  Faşist  güçlerin okullarda saldırılarının artması sonucu, devletin kolluk güçleri sivil faşistlerin arkasında olduğundan, koşullar yurtsever,devrimci, demokrat gençliğe, can güvenliği açısından savunma amaçlı silahlanma sürecini de getirmişti. Gürsel Alp silahla yakalanıp okuldan uzaklaştırılacak, ancak yılmayarak okuma isteği ile Erzincan?da bir yakınının yanında kalacak, ortaokuldan başarıyla mezun olacaktı.

1975 yılında Gürsel?in ailesi İzmir?e göç etti. 1975-1976 Öğrenim döneminde Gürsel Eşrefpaşa Lisesi?ne kayıt yaptırdı. Eşrefpaşa Lisesinde yurtsever devrimci gençlerle tanışan Gürsel, bu yıllarda  yurtsever devrimci gençliğin örgütlü faaliyetinin  aktif bir militanı olacaktı. Gürsel, Eşrefpaşa Lisesinde, Yeşilyurt, Bahçelievler semtinde Halkın Kurtuşu gazetesinin dağıtıcısı ve örgütleyicisiydi. Bu dönemde  İzmir Liseliler Birliği (İZLB)?nin  kurucusu ve aktif bir üyesi oldu.  Gürsel  diktatörlük tarafından defalarca gözaltına alındı, işkence gördü ama yılmadı, gördüğü zulümler  onu mücadeleden koparamadı. Okumaya meraklıydı. Edebiyat eserlerine roman, şiire düşkündü, klasikleri edebiyat eserlerini ve bilimsel sosyalizmin klasik kitaplarını okur ve tartışırdı. Revizyonizm, reformizme, her türden grupçuluğa karşı mücadelenin önemini kavramıştı ve çevresine de kavratmaya çalışırdı. Bütün yaşamı boyunca doğal, gösterişsiz, içten ve kendinden emin; politik pratiğini  teoriyle bütünleştirmeye çalışan bir  militandı. Siyasal birikimi genişti.

Arkadaşları onu paylaşımcı ve üretken bir kişi olarak tanımlıyor. Zorlukları, zenginlikleri, sıkıntı ve sevinçleri paylaşırdı.

Liseyi bitirdikten sonra, hem semt çalışmasında, hem emekçiler içerisinde aydınlatma çalışmaları yaptı, hem de  yurtsever devrimci gençliğin mücadelesi içerisinde yer aldı. 1978 yılında Yeşilyurt Belediye işçilerinin daha iyi yaşama, çalışma ve sendikal talepleri mücadelesinin örgütleyicilerindendi. O dönem işçiler belediyeyi işgal etmiş ve haklı talepleri için mücadele etmiş ve yöre halkının desteğini de almışlardı.

İzmir?de sıkıyönetimin ilanı ile birlikte artan faşist saldırılara karşı mücadele etti.   11 Eylül?ü 12 Eylül?e bağlayan gece toplantı yaptıkları evde arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alındı. YDGD üyesi olmaktan yargılandı. 2.5 yıla yakın Şirinyer Askeri Cezaevinde yattı.

Cezaevinden çıktıktan sonra değişik işlerde çalıştı. Bir yıla yakın  Foça?da Habaş Demir Çelik İşletmesinde işçi olarak çalıştı. Ağır koşullarda çalışan demir-çelik işçileri üzerindeki sömürüyü  açığa çıkarmaya, sınıfı aydınlatmaya ve  sosyalizm bilinci vermeye çalıştı.

Gürsel işçi sınıfının devrimci gücüne olan inancıyla  ? dışarıdan gazel okumakla olmaz bir fiil işçi sınıfı içerisinde çalışmak gerekir? diye düşünürdü.  Her fabrikada, her işletmede  aydınlatma ve örgütlenme faaliyeti yürütmenin  önemini anlatırdı. O, dayanışmaya ve kollektif çalışmaya şu örneği verirdi; ?Habaş?ta çalıştığımız bölüm çok özel bir bölüm, kazan dairesinin hemen yanında ve sıcaklığın çok yoğun olduğu demirin sıvı haldeyken ilk demire dönüştüğü yer;  haddehanede çalışan işçiler birbirine son derece bağlı bu bağlılık sanki yoldaşça bir bağlılık, o kızgın demiri kim daha önce tutacak ve ardından  o demiri ondan çok kısa bir süre içerisinde alıp yerine yenisini koyacak burada kaytarma olamaz, en ufacık bir dalgınlık bir işçi arkadaşımızın zarar görmesine neden olabilir?

12 Eylül sonrası yaşanan proleter devrimci hareketin dağınıklığı döneminde işçi sınıfı partisinin programı  doğrultusunda bulunduğu her alanda aydınlatma faaliyeti yürüttü. 1986 yıllarında proleter devrimci hareketin  örgütlenme  çalışmalarına katıldı. 87 yılı sonunda  tekrar gözaltına alındı. İki  yılı aşkın bir süre Buca ve Çanakkale Cezaevlerinde kaldı..

80?li yılların sonu aynı zamanda Kürt ulusal hareketinin ivme kazandığı bir dönemdi. Buna kayıtsız kalmadı. Kürt halkına yönelik zor politikalarına; faili meçhullere, kayıplara, köy yakmalarına-boşaltmalarına ve doğal yaşamın tahrip edilmesine  karşı  mücadele etti. Coğrafyamızdaki Kürt, Türk ve Arap ve diğer halkların emperyalizme, faşizme ve şövenizme karşı kardeşliğini ve birliğini ve ulusların kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız savundu. Tüm ezilen ulus ve milletlerin ulusal dil ve hak eşitliğini elde etmesi ve kullanmasının kararlı bir savunucusuydu. Ulusların özgürlük ve eşitlik temelinde kardeşçe birliğinden yana oldu.

89 yılında cezaevinden çıktıktan sonra  Almanya?ya gitti ama fazla kalmadı. Kısa süre sonra  politik mücadelesini artık, gerilla olarak sürdürmeye karar vermişti. Öyle de yaptı ve Almanya?dan Kürdistan?a geçerek yeni bir sürece yolculuk yapacaktı. Ve bu yolculuğu ( Ülkesine, doğduğu topraklara yeniden dönüşü ) Van?ın Çaldıran ilçesinin, Tendürek dağlarında belirsiz bir zamanda ( 1995 olduğunu tahmin ediliyor) son buldu.

Bingöl de başlayan yaşamı  1995 Van Çaldıran Tendürek dağlarındaki çatışmada sona erdiğinde 34 yaşında idi. Ve bu güne kadar katledilen binlerce mezarsız Kürt gencinden  biri olarak ölümsüzleşti.

KAMİL SAĞIR

KAMİL SAĞIR (1961-24 Ekim 1979)

1961 yılının mart ayında Kars?ın Sarıkamış ilçesinin Micingirt köyünde doğdu. Az topraklı ailenin altı çocuğundan ikincisiydi. Köyde yaşam koşulları güçtü. Aile geçimini sağlamakta zorlanıyordu. Küçük yaşta ağabeysiyle birlikte izmir?e yerleşti. Bir taraftan okula gidiyor, diğer taraftanda inşaatlarda çalışıyordu. Kente göç etmenin zorluklarını başta beslenme, barınma, eğitim sağlık olmak üzere yoğun yaşadı. Eğitim yaşamıyla inşaat işçiliğini birlikte sürdürmek gerçekten çok zordu. Liseyi dışarıdan bitirme bitirme kararı alarak inşaat işçiliğini meslek seçmek zorunda kaldı.

Kamil Sağır bu süreçte 1977 yılında inşaat işçilerine yönelik olarak yürütülen bir örgütlenme faaliyetinde proleter devrimcilerle tanıştı. Çok küçük yaşta olmasına rağmen yaşamın zorluklarını aşma mücadelesi O’nu yaşının üzerinde olgulaştırmış ve yaşamı erken kavramasını sağlamıştı. Proleter devrimcilerin inşaat işçilerine yönelik yürüttüğü faaliyetlerden etkilenerek, onlarla birlikte mücadele etmeye karar verdi.

İnşaat işçilerinin ve gençliğin anti-faşist örgütlenmesinde aktif olarak görev aldı. İnşaat işçilerin örgütlenmesinde bir fiil faaliyetinin örgütleyicilerindendi. İnşaat işçilerinin örgütlenerek hak gasplarını ortadan kaldırmak ve yeni haklar elde etmek için Yeşilyurt semtindeki inşaatlarda 2 gün iş bırakma eylemini başlatmışlardı. İnşaat işçisi arkadaşlarıyla toplantılar yapıyor, örgütlü birlikteliğin ve daha iyi bir yaşam için mücadelenin önemini; örgütlü mücadele ile zorlukların üstesinden gelineceğini bilince çıkarmaya çalışıyordu.

Sade, yalın, içten, neşeli espirili bir kişiliğe sahipti. Kısacık yaşamı mücadele ile dolu geçti. Güzel bir sesi vardı arkadaşları özellikle ondan “kürdün gelini” ezgisini dinlemeyi severdi. Modern revizyonizmin gelişen proleter devrimci harekete yönelik saldırılarının bir parçası olarak 24 Ekim 1979 tarihinde Eşrefpaşa Lisesi öğrencilerinin okul çıkış saatinde Metaş sitesinde çatışmada yitirildi.

25.10.1979 tarihinde naaşını proleter devrimci hareket ve yurtsever devrimci gençlik görkemli bir kitlesel katılımla kaldırdı. Bu ülkenin onuruyla yaşayan ve mücadele eden genç proleter devrimcilerinden biri olarak ölümsüzleşti.

NAİME GÜRGÖR AKTAŞ

ANIYORUZ

NAİME GÜRGÖR (AKTAŞ)
(18.05.1958-01.11.1993)

Eskişehir?de 18.05.1958 tarihinde doğdu. Annesi ev hanımı babası Eskişehir Şeker Fabrikasında işçiydi. Aktaş ailesinin altı çocuğu vardı, Naime kardeşlerinin ortancasıydı. İlkokulu, ortaokulu ve meslek lisesinin elektronik bölümünü Eskişehir?de bitirdi. Meslek lisesinde devrimcilerle tanıştı. 1977 Öğretim yılında Ankara Yüksek Teknik  Öğretmen Okulu Elektronik Bölümününe kayıt yaptırdı. Öğrenim yıllarında başarılı bir öğrenciydi.

 1979 yılının başında Ankara Yurtsever Devrimci Gençlik Derneğine üye oldu. 1979 Öğretim yılında Yüksek Teknik Öğremen Okulu faşist güçlerce işgal edildi. Devrimci, demokrat öğrenciler can güvenliği sorunuyla karşıya karşıya kaldılar. Can güvenliklerini ve okuma hakkını temini için devrimci demokrat öğrenciler örgütlenerek, işgale karşı direnmeye ve topluca okula gidip gelmeye başladılar. Direnen öğrencilerden biri de Naime?ydi.

1979 yılında, Naime öğrenimine devam ederken evlendi. Bu dönemde okuldaki anti-faşist mücadelenin yanısıra,  Ankara Altındağ gecekondu  bölgesinde oturan emekçilere yönelik nasıl bir düzende yaşadıklarını anlattı ve Halkın Kurtuluşu gazetesinin  dağıtımını örgütledi ve aydınlatma çalışmalarına katıldı. Emekçileri aydınlatma çalışmalarına Sıkıyönetim  ve 12 Eylül Askeri Faşist Cunta döneminde de devam etti.

1981 yılında Ankara Halkın Kurtuluşu imzalı, içeriği  ??Faşist Cunta Halka Karşı Saldırılarına Devam Ediyor?? olan üç sayfalık bildiriyi dağıttıktan sonra, bir faşistin ihbarı üzerine Ankara?da iki arkadaşı ile birlikte yolda gözaltına alındı. Emniyet Müdürlüğü ve Savcılıkta örgüt üyeliği suçlaması ile karşı karşıya kaldı. İşkencelere karşın suçlamayı kabul etmedi.  Askeri mahkemede yargılama sonucu eski T.C.K ?nu 141/5.maddesinden  örgüt üyeliğinden 5.5 yıl ceza aldı. Aldığı ceza Askeri Yargıtay daireler kurulu?nda 7?ye 6 üye kararı ile onaylandı.

Ankara?da sıkıyönetim ilanından sonra cezaevine dönüştürülen Beştepe?deki 2 Yıllık Eğitim Enstitüsü- Kadınlar Cezaevinde başlayan tutukluluk dönemi Mamak Askeri Cezaevi zindanlarında devam etti. Mamak Askeri Cezaevinde kişiliğine ve bilincine yönelik her türlü saldırıya karşı diğer kadın arkadaşları  ile birlikte karşı durdu. Kadınlar Mamak zindanında direnişin sembolü oldu. Naime her türlü işkence ve eziyeti görmesine karşın insanlığın mutluluğu  ve özgürlük dünyasına olan inacını kaybetmedi. Tutsaklık yaşamı Ankara Ulucanlar Cezaevi ve Bartın Özel Tip Cezaevinde devam etti.

Hükümlülük sürecinde ayrıca dağıtılan bildirinin içeriğinden dolayı 159/1. Maddeden bir yıl dört ay ceza aldı. Aynı suçtan iki defa ceza alarak toplam 6 yıl 10 ay cezaya çarptırıldı.

Naime Bartın Cezaevinde de devrimci kimliğine yönelik saldırılarla karşılaştı. Mamak?ta olduğu gibi arkadaşlarıyla birlikte direndi. Bu süreçte cezaevinde çeşitli disiplin cezaları aldı.

23.04.1985 tarihinde Bartın özel Tip Cezaevinden şartlı tahliye oldu. Tutulanmadan önce Ankara Yüksek Öğretmen Okulu 4.sınıf öğrencisi olan Naime   tüm yasal başvurlarına rağmen  bir daha okula dönme ve okulu bitirme yasal hakkından yararlandırılmadı.

1986 yılında bir kız çocuğu dünyaya getirdi, adını Güneş koydu.

 Cezaevi sürecinden sonra bir süre Ankara ve İzmir?in Kınık ilçesinde yaşadıktan sonra İzmir?e yerleşti.  Tansaş?a işçi olarak girdi. Tansaşta işçilerin sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde hep önde yer aldı.

Mayıs 1990 yılında Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) operasyonunda İzmir?de gözaltına alındı. Beş gün Emniyette gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı.

Mart 1992 yılında lenf kanserine yakalandığı tespit edildi. Yirminin üzerinde kemoterapi ve radyoterapi gördü. Hastalığa karşı büyük bir direnç gösterdi. Tedavi görürken bile çalıştığı Tansaş şubesinde  ve diğer Tansaş şubelerinde  işçi arkadaşlarının sendikal mücadelesinin yanında yer aldı. Yaşama ve mücadeleye olan bağlılığını hiç kaybetmedi.

Son çare olarak tedavi amaçlı Almanya?ya gitti. Ancak Almanya?da 1 kasım 1993?te Naime?yi yitirdik. 4 Kasım 1993?te Buca?da yapılan cenaze törenine yüzlerce insan katıldı. Naime arkadaşlarının konuşmaları ve sloganları ile partisinin bayrağına sarılı olarak toprağa   sonsuzluğa uğurlandı.

UFUK DEMİREL

02.02.1965-24.062005

UFUK DEMİREL

Ufuk Demirel 2 Şubat 1965 tarihinde Ankara-Şereflikoçhisar’da doğdu. Babası küçük esnaf, annesi ise ev hanımıydı. İlk, orta ve lise öğrenimini bu ilçede tamamladıktan sonra üniversite sınavlarına girdi ve Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni kazandı.  Kamu Yönetimi Bölümü’nü  bitirdi.  Bundan sonraki yaşamını İzmir de sürdürdü.

Ufuk lise yıllarında devrimci gençlik hareketlerinden etkilenir ve devrimcilere sempati duyar. O yıllarda kendini Devrimci Yolcu olarak tanımlar. Üniversite yılları Ufuk’un değişim ve dönüşümü açısından belirleyici olmuştur. İnciraltı öğrenci yurdunda kalmaya başlar. O dönem, 80 sonrası öğrenci gençlik üzerindeki faşist baskıların en yoğun olduğu bir dönemdir. Faşist cunta devrimci örgütlenmeleri dağıtmış, gençlik önderlerini zindanlara atmış ve apolitik bir gençlik yetiştirmek için tüm kurum ve kuruluşları ile üniversitelerin üzerinde baskı politikaları uygulamıştır. YÖK kurulmuş, devrimci demokrat bilim insanları üniversitelerden uzaklaştırılmış, öğrenci yurtları asker kışlalarına dönüştürülmüştür.

Bu baskılara karşı yurtta kalan devrimci- demokrat öğrenciler örgütlenerek mücadele ederler. Gençlik hareketini örgütlemeye çalışırlar. Özellikle o dönem Ufuk genç komünistlerin ajitasyon ve propaganda çalışmalarından etkilenir ve kısa süre sonra bu grup içerisinde yer alarak yurtta ve üniversitede aktif olarak çalışmalara katılır. Yurtta direnişlerin örgütleyicisi, okulda YÖK e karşı gelişen öğrenci hareketinin bir militanıdır. Bu çalışmalarda gösterdiği kararlılık, inatçılık ve fedakarlık o dönem faaliyet içerisinde Ufuk? u öne çıkarır. En belirgin kişilik özelliği kararlılığı ve inatçılığıdır. Zeki ve çalışkan bir öğrencidir aynı zamanda. Okul bitirdikten sonra yüksek lisans sınavına girer ve kazanır.

İşçi sınıfının devrimci partisinin 1986 yılında örgütlenme çalışmalarına aktif olarak katılır. Bir yandan yüksek lisans tezi için çalışıken diğer yandan Narlıdere ve Balçova semtlerinde emekçileri aydınlatma çalışmalarına katılır, işçi gençleri örgütler. Bu süreçte işçi sınıfına yönelik çalışmaların içinde de yer alır. İşçi ve emekçilerin aydınlatılması ve örgütlenmesi faaliyeti ekseninde yayın ve bildirilerin sınıfa ulaşması için işçi semtlerinde çalışır. Yine bu dağıtımlar sırasında bir yoldaşıyla beraber gözaltına alınır. Emniyette yapılan işkencelere direnir, evinin adresini söyletemezler kendisine. Kararlılığı burada da kendini gösterir. Tutuklanarak Buca Cezaevi’ne gönderilir. Burada yapılan direnişlerde hep ön saflardadır. Dava sonucunda 3 yıl ceza alır ve Kemalpaşa Cezaevi’ne gönderilir.

1991 yılında cezaevlerindeki baskı ve şiddet uygulamalarına karşı tutsakların açlık grevine Kemalpaşa Cezaevi?nden katılır. Açlık grevlerinin sonlandığı, anlaşma sağlandığı tarihte dört kişi Devlet Hastanesinde mahkum koğuşunda açlık grevini sürdürmektedir; Hastanedeki tutsaklar anlaşma sağlandığına ilişkin cezaevinden teyit için arkadaşları gelinceye dek açlık grevini sürdürürler. Ufuk ta Hastahaneye kaldırılır, orda açlık grevini sürdürür. 41. gün açlık grevi başarı ile sonuçlanınca yoldaşlarının yanına Buca Cezaevi’ne gitmek için diretir ve açlık grevine devam eder. Hastanedeki arkadaşların da bu konuda savcılıkla görüşmesinin olumlu sonuçlanmasıyla açlığın 44. Gününde Ufuk?un kararlığı ve arkadaşlarının dayanışmasıyla Buca’ya getirilir ve grevini sonlandırır.

Cezaevinde birçok genç yoldaşın kendisini yenilemesi ve değiştirmesi için çaba harcar. Onlarla saatlerce konuşarak ve tartışarak cezaevindeki yaşamın yeniden örgütlenmesinde önemli bir rol oynar. Onun bu özelliği cezaevi idaresini rahatsız eder. Az cezası kalmasına karşın ilçe cezaevi yerine Aydın E tipi cezaevine gönderilir. Burada da sağlık koşulları kötü olmasına rağmen yapılan açlık grevleri ve direnişlere katılır.

Cezaevinde bulunduğu dönemde dışarıda gelişen toplumsal muhalefeti yakından izler, eline geçen her kitabı okur ve okuduğunu paylaşmaktan büyük mutluluk duyardı. Gelişen Kürt ulusal hareketine de kayıtsız kalmaz, hareketi ve bu alandaki gelişmeleri yakından takip eder.

Cezaevinde genelde insanlarımız yabancı dilleri geliştirmek için İngilizce Almanca vb. dilleri öğrenmeye çalışırken Ufuk Kürtçe öğrenmek içim çalışır. Kürtçe gramer kitapları ve sözlükleri ile Kürt dilini öğrenmeye, çözmeye çalışır. Bir halkı anlamak için önce onunu dilini iyi bilmek gerektiğini düşünür. Bu anlamıyla da asimile olmuş Kürt ulusundan bir çok arkadaşı şaşırtır ve örnek olur.

Cezaevinden çıktıktan sonra mücadeleye kaldığı yerden devam eder. Onun için perspektif bellidir. O bundan sonra sınıf içinde çalışacaktır. Düşüncelerinde nettir ve bu amaçla sosyalistlerin işçi sınıfı içinde çalışma programı gereği sınıf içinde fiilen çalışmayı esas alır. Bunun için de bir grup arkadaşı ile beraber tekstil sektöründe çalışmaya başlar. Kısa sürede İzmir’ deki birçok fabrikada, atelyede doğal ilişkiler kurulur ve örgütsüz tekstil işçisi gençlerin sendikal mücadeleye katılmasına önderlik etmeye çalışır. Tekstil işçilerinin uzun saatler, sigortasız ve kötü koşullarda çalışmasına karşı mücadele örgütlemeye çalışır. Bu nedenle bir çok fabrikada işten çıkarılır. Bir süre sonra tekstil sektöründe iş bulamaz hale gelir. Adı kara listeye alınır. Tekstil sektöründe patronlar artık onu çalıştırmaz.. Hayatını sürdürmek için inşaatlarda boyacılık yapmaya başlar.

Bu süreçte işsizlik sorununu aşamaz. İşçi olarak yaşamını sürdürme kararlığından vazgeçmez. Fiziksel ve ruhsal sağlığı kötüye gitmeye başlar. Bir çıkış yolu arar. Hem iş bulacağı hem de siyasal olarak faaliyet yürüteceği bir alan olarak yurtdışına gitmeye karar verir; 2004 yılında bir yolunu bularak İsviçre’ye gider. İltica başvurusu yapar. Mültecilerin kaldığı Glattfelden Kampına yerleştirilir.. Kamp koşulları çok kötüdür ve ayrımcı uygulamaları fazlasıyla hisseder. Bu durum zaten kötü olan ruh sağlığını daha da olumsuz etkiler. Burada da siyasal anlamda beklentilerine karşılık bulamaz. Kampta farklı milliyetlerden insanlarla ilişkiler kurar dayanışma içerisinde bulunur. Üretken kişiliğini burda da gösterir. Kampın depo işlerine bakar, günlük harcamasını karşılamak için boya badana işlerini asgari de olsa bir ücret karşılığı yapar.

İltica sürecinin uzaması üzerine; yaşam koşullarının düzeltilmesi ve iltica başvurusunun hızla sonuçlandırılması için ölüm orucunu düşünür ve bu fikri yakın çevresindeki arkadaşlarıyla paylaşır. Görüşmeler sonrası bu kararından vazgeçer. Fakat koşullarının düzelmemesi ve ruh sağlığının gittikçe bozulması sonrası anlık bir kararla yaşamını sonlandırmak ister ve bunun sonucu 24.06.2005 tarihinde saat 3,45 de hastanede yaşamını yitirir.

Yitimiyle büyük bir değer ellerimizin arasından kaybolup gitti. Yaşamını işçi sınıfı davasına, devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış kararlı, direngen, inatçı bir komünist yaşamını sonlandırdı. Emperyalist kapitalist sisteme, faşizme ve her türlü zorbalığa karşı eğilmeden bükülmeden aramızdan ayrıldı. Yüreğimizde büyük yaralar açarak…

EKREM EKŞİ

SER VERİP SIR VERMEYEN BİR YİĞİT
EKREM EKŞİ
(30 Kasım 1955-14.10.1980)

12 Eylül askeri faşist cuntasının halkın üzerine zorun bütün biçimleriyle çöktüğü günlerdi. TBMM, sendikalar, kitle örgütleri, siyasi partiler kapatılmış, milletvekilleri, siyasi parti ve kitle örgütü yöneticileri, üyeleri gözaltına alınıyorlardı. Fabrikalar, okullar, caddeler, sokaklar işgal ediliyor, evler basılıyor, zindanlar ,işkencehaneler ağzına kadar dolduruluyor, dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle insanlar sokak ortasında katlediliyor, geceleri sokağa çıkma yasağı ilan edilerek evler hapishaneye çevriliyor, radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde yasaklanan sendika, kitle örgütü, gazete, dergi adları ardı ardına sıralanırken, bu örgütlere üye oldukları, bu gazeteleri okudukları için işçilerin, öğrencilerin, emekçilerin isimleri yakalananlar ya da arananlar listelerinde çarşaf çarşaf ilan ediliyordu.
Tutuklanacak kişilerin adları Bayrak Liste de yazılı. Bayrak Liste de Ekrem Ekşi nin de adı var.

Faşist cunta işçilerin, emekçilerin, gençlerin sömürü ve soygun düzeni tekelci kapitalizme karşı mücadelesini bastırmak için her türden şiddeti uygularken, tüm devrimcilere demokratlara teslim ol çağrısı yapıyordu. Bu çağrıya önemli ölçüde aydın ve sendika ağaları sıkıyönetim komutanlıkları önünde sıraya girerek cevap verdiler. Modern revizyonizmin ideolojik temsilcisi, sosyal emperyalizmin hempaları TKP ve radyoları faşist cuntayı destekleyici açıklamalar yaptı Devrimciler, demokratlar ve komünistler için tek yol vardı; faşist askeri cuntaya karşı direnmek..Her alanda; fabrikalarda, okullarda, tarlalarda, işkencehanelerde direnme..

Direniş bayrağını işkencehanelerde ilk kaldıranlardan biri Devrimci komünist Ekrem Ekşi’ydi.

12 Eylül 1980, Cuntanın ilk günü…12 Eylül 1980 günü ağabeyinin evinden Ekrem Ekşi?yi gözaltına aldılar.14 Ekim 1980 günü cansız bedenini teslim ettiler.

30 Kasım 1955 tarihinde Zonguldak`ta doğan Ekrem Ekşi, 1974-75 öğretim yılında İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ) Mimarlık Fakültesi`ne girdi. O yıllar gençliğin 12 Mart yarı-askeri darbesinin etkisini kırdığı; örgütlenmeye başladığı ve kitlesel mücadelelerin ivmesini yükseltmeye başladığı bir dönemdi..

Okullarda, fabrikalarda, semtlerde düzene muhalif olan gençler devrimci saflara katılıyor, hayatın her alanında mücadele yükseliyordu. Bu devrimci yükseliş döneminde üniversiteye giren Ekrem Ekşi de devrimci harekete katıldı. Boykotlara, yürüyüşlere, gençliğin öğrenim özgürlüğünü, can güvenliğini tehdit eden faşist saldırılara karşı yürütülen mücadeleye atıldı. Mücadele sürecinde öne çıktı. O bir kitle önderiydi. İTÜ ve İstanbul gençliğinin mücadelesinin önderlerindendi. Bir gençlik önderinde bulunabilecek vasıfları mücadele içerisinde gelişti. Kitlelerle ilişki kurma ustasıydı. Öğrencisi olduğu Mimarlık Fakültesi temsilcilik seçimlerini büyük bir farkla kazanmıştı. Aynı türden ilişkileri yaşamın her alanında kuruyor, Topkapı, Zeytinburnu bölgesindeki fabrikalarda, çırakların çalıştığı atölyelerde, emekçi semtlerinde kısa sürede ilişki kurduğu herkesin sevgisini kazanıyordu.

Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği -(YDGF) genel sekreterliği yapmış bir devrimci komünistti. Öğrenci gençliğin eylemlerinde, köylülerin çay ve tütün gösteri ve yürüyüşlerinde, gecekondu yıkımlarında halkın yanında direnişte, grev çadırlarında işçilerle dayanışmada,tüm ezilenlerin mücadelesinde yer aldı.

‘Mütevazıydı. Kibir nedir bilmezdi. İlişkide olduğu herkese eşiti olarak davranırdı. Bildiği konularla ilgili başkalarına üstünlük taslamaz, bildiklerini arkadaşlarına öğretir, sürekli öğrenmeye çalışırdı. Arkadaşlarının, yoldaşlarının, ihtiyacı olan herkesin yardımına koşar, bunu yaparken, karşılığı olacağını düşünmez, bir komüniste yaraşır paylaşım ruhuyla yapardı bunu. İyi bir ajitatör ve iyi bir propagandisti. Halkın Kurtuluşu gazetesi satışlarında sesini çok uzaklardan duyabilir, söylediği her sözü rahatlıkla ayırt edebilirdiniz. Gazete satışına çıkan birçok kişi nasıl ajitasyon yapılacağını öğrenmek için onu izlerdi.

‘Birçok forumun, mitingin konuşmacısı Ekrem`di. Boykotlarda, yürüyüşlerde en önde olanlardan biri yine Ekrem`di. Her türden eylemde gür sesiyle slogan attırırken görürdünüz Ekrem`i. Büyük iş, küçük iş ayrımı yapmazdı, Onun için her iş, bir devrimci için kaçınılmaması gereken bir görevdi. Duvarlara yazı yazarken de,afiş asarken de, bir gösteride yer alırken de, bir gazete paketi taşırken de, yaptığı işin devrimci mücadelenin bir parçası olduğunu düşünür, başkalarından yapmasını istediği bir işi önce kendisi yapardı.

‘Onu her zaman okurken görmek mümkündü, onca yoğun pratik faaliyet içinde zaman bulamama gerekçesinin arkasına sığınmak yerine, okumak, kendisini geliştirmek için zaman yaratırdı. Üstelik teoriyi ne çok şey bildiğini göstermek için değil, kendini yenileyip geliştirebilmek ve teorinin pratiğe yol gösterici olması için ele alırdı.

‘Ekrem`in daha birçok özelliği sayılabilir. Ancak en büyük özelliği, faşist katillerin hedef tahtasına koymasının da nedeni olan özelliği, Ekrem`in bir örgütçü olması ve her koşulda örgütlü mücadeleyi savunan bir devrimci olmasıdır. Bir birimin önderi olmaktan İstanbul gençliğinin, giderek Türkiye gençliğinin önderlerinden biri pozisyonuna onu yükselten bu özellikleriydi..

Onu gözaltına aldıklarında amansız işkencelerden geçirdiler, kendine, arkadaşlarına, yoldaşlarına, partisine ihanet etmesini istediler. Ama o direnmeyi seçti.

Kudurmuş işkenceciler göğüs kafesini kırıyorlar. Elleri ayakları şişmiş, koluna felç inmiş bir haldeyken, işkencecileri, belki ağzından bir çift laf alırız diye, konuşmadan ölmesin diye hastaneye kaldırıyorlar. Kırıklar, çürükler içerisindeyken bile doktora gülümseyerek: Hiçbir şey söylemedim, onları yendim diyor.
Onurunu ve partisini korudu. Yaşarken nasıl dimdik durduysa, ölüme giderken de dik durmayı bildi. Ölümsüz kahramanlar arasına girdi.
Anısı ve mücadelesi bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine ışık tutsun..

NECMİ BAYAR

NECMİ BAYAR
(1956-25 Ekim 1993)

1956 yılının ayı ve günü bilinmeyen bir zamanda Tokat Zile ilçesi Aluçözü köyünde doğdu. Topraksız bir köylü ailesinin çocuğuydu. Baba Osman anne Ayşe Bayar, çocukları Necmi?nin  zulme başkaldırının simgelerinden biri olacağını elbet tahmin edemezlerdi. Tıpkı köyün geri kalanının Necmi?nin içindeki patlamaya hazır yanardağın varlığını tahmin edemedikleri gibi. Aluçözü Köyü İlkokulunu bitirdi.  Zamanla yaylalarda, köy meydanında tozu dumana katan çocuk büyüdü, kelimenin tam anlamıyla bir deli fişek, delikanlıya dönüştü.

Babaları Osman?ı kaybedeli yıllar olmuş aileye yeni kardeşler katılmıştı. Küçücük bir çocukken üstlendiği sorumluluk, yaşamak ve yaşatmak için mücadele etmesi yıllar içinde demirin döğülmesi gibi  O?nu pişirmiş Aluçözü?nün önüne bir çeliği genç bir çeliği çıkarmıştır. Eğilmeyen, zoru şevk ve istekle yenmeye çalışan bir çeliktir Necmi.

Sevdiği herkese yardım etmek için çırpınan, insanların içine düştüğü zoru aşmaları için onları omuzlayan, elveren, yenilgiyi, sessiz durmayı sevmeyen, yüreğinde başkaldırının ama sevgi seliyle beslenen, başkaldırının ateşini taşıyan bir gençtir Necmi.

Aile bireyleri gelişip serpilmiş yaşamak adına ihtiyaçlar büyümüştür.Topraksız köylü bir genç olarak köyünde kalmak artık Necmi?nin düşlerinin ve günlük ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir zemin olmaktan çıkmıştır.  İzmir?de  bir iş bularak çalışmayı amaçlar. Karar verir ve köyünden ayrılır. Yaşamını ve ailesine katkısını artırmak için İzmir?e gelir

Onyedi yaşlarındadır Necmi İzmir?e geldiğinde. Daha iyi yaşamak adına yaptığı bu yolculuğun sonunda kendisini karşılayan kentin kenarlarında kurulmuş yeni kondulardır. Buralar da köy gibidir. Yaşam alışanlıkları, kültürleri Necmi gibi daha iyi yaşam adına köyünden kente gelirken taşıdıklarıdır.

Buca?ya yerleşir Necmi. Buca?da yeni arkadaş çevreleri edinir. İnşaatlarda işçilik yapar, aç kalmamak için ne iş bulduysa çalışır. Bu süreçte  proleter devrimci hareketle de tanışır, Buca Yurtsever Devrimci Gençlik Derneğine üye olur. Proleter devrimcilerle tanışması onda yeni bir ufuk açar, köhnemiş ve çürümüş düzenden kurtuluş yolunu demokratik halk devrimi ve sosyalizm olacağını  kavrar. Gazete, kitap okumakla tanışır. Halkın Kurtuluşu gazetesinin  düzenli bir okuru olmuştur. Gazeteyi büyük bir heyecanla her hafta eline alır, okur. Gazetenin organizasyonuna aktif olarak katılır destekler. Gazetenin işçi, emekçi evlerinde, inşaat işçileri içerisinde dağıtımının bir eylemcisi olur. Çalışkan bir devrimci, güçlü bir devrimci ruhla ,  davaya ateşli bir şekilde bağlanır.

İşçi yaşamını ve mücadelesini sosyalizm mücadelesiyle birleştirir ve  örgütlü devrimci yaşama proleter devrimci hareketin bir neferi olarak katılır. İşçi ve emekçi yoldaşlarından yeni bir dünya için mücadele eden bir aile kazanır. Necmi Bayar?ın kullanmayı pek çok sevdiği ifadeyle, emekçi kökenli  ??işçi halkın kurtuluşçusudur?? O, artık? Necmi gevezelik yapmayı hiç sevmez, işçi emekçi çevrelerinde okuma grupları kurar, onlara gazete okur ve okumalarını teşvik etmeye çalışır. İşçilerin kurtuluşu  için sınıf olgusunu; sermaye dünyasına karşı kendi sınıflarının ekonomik, siyasi çıkarları için mücadeleye atılmalarının önemini anlatır.

Buca?da, Kuruçeşme?de, diğer gecekondu bölgelerinde  Halkın Kurtuluşu  gazetesi dağıtımını yapar, kapı kapı dolaşır, gazete dağıtır. Hayat pahalılığına, işsizliğe, pahalılığa,işekencelere karşı çıkan duvar yazılamalarına katılır.  Zaman ilerledikçe işçi sınıfı  ve emekçiler arasında fabrikalarda gecekondularda yoksul işçiler arasında en sevilen halkın kurtuluşçularından  birisi olur. Proleter devrimciler içinde iyi bir ajitatör, bir örgütleyici ve herkese umut veren çevresini mutlu eden, neşesiyle herkes tarafından hemen sevilen bir devrimci olur?Onu bilenlerin hepsi çalışkanlığı, gevezelikten kaçınışı, derin ve güçlü devrimci ruhu ve davaya ateşli bağılılığı için onu sever sayar. Devrimci Komünist bir genç olarak kondu duvarlarında ??Halkın kurtluşu Engellenemez?? ??Faşizme Ölüm Halka Hürriyet?? ve ??Yaşasın Sosyalizm?? yazılamalarına katılır.  O artık  devrim ve sosyalizm mücadelesinin kararlı ve mücadeleci bir savunucusu  olur.

1979 Necmi?nin  İzmir Kahramanlar?da Tariş Yağ Kombinesinde çalışmaya başladığı yıldır. Yağ kombinesi onun için yepyeni bir okul yepyeni bir mücadele platformudur. Necmi için Yağ Kombinesi artık sadece bir işyeri değil mücadelenin örgütlendiği  işçilerle kucaklaştığı, ama aynı zamanda yepyeni, o güne kadar tanışmadığı bir sevginin yüreğinde filizlendiği, boy verip geliştiği bir mekandır da.  Eren ve Emre?sinin anneleri Ayşe ile kavga içerisinde tanışacak süreç içerisinde yaşam ve mücadeleye birlikte devam edeceklerdir..

1980 Tariş işçilerinin genel direnişinde Tariş Yağ Kombinesinde direniş komitesi içerisinde yer alır.  Tariş Yağ Kombinesi direnişini barikatları örgütlerken polis saldırısında gögsünden kurşunla  vurulur.  Ancak bedeni ve sarsılmaz yüreği yaşama tutunacak , direnecek ve yaşayacaktır. Daha iyi yaşamak adına geldiği İzmir?de artık daha iyi yaşatmak ve toplumsal kurtluşa, sosyalizme ulaşmak adına yılmaz bir savaşçıdır?İşçi kahramanları vardır Tariş işçilerinin..Bunlar  Necmi gibi kişilerdir. İşçi sınıfının kurtuluşu için mücadeleye kendilerini tam yürekten adadığını gösterir. Enerjisini gevezeliklerle tüketmez işçiler ve yoksullar arasında onların bilincini, onların örgütlenmesini ve onların mücadelesini geliştirmeye yardım ederek çalışır.

Necmi?nin gözleri  yoldaşı Ayşe ile birlikteliğinde bir başka güler; mutludur, sevecendir iki oğul babasıdır artık. Onları çok sevmektedir?

En çok sevdiği iş, çocuklarına yemek yapmaktır. Yaptığı yemeklerın iştahla yendiğini görmek yemeklerini yiyenleri izlemek onu doyurur zevkle onları izlerdi. Çiğ köfte onun en sevdiği yemekti. Köfteyi yoğururken  her seferinde yüksünmez  yeniden anlatırdı.

??Biz acıyı yoğurarak yaşayanlarız. Biz acıları tatlı kılmak için yaşarız. Biz emeğimizin karşılığını mutlaka alacak olan yarını acılarla tatlandıracak olanlarız.??

Yorgun gelen bir günün ardından vazgeçemediği alışkanlıklardan biri sobada demlenmiş çaydır. Hele yanında Ayşe, Eren ve Emresi  varsa. ??Onlarla birlikte çay da şeker de aramam?? der çayını içerken keyfine diyecek olmazdı.

??İki kötü alışkanlığım var?? derdi. ??Biri sıkıntılı anlarımın arkadaşı sigara,  diğeri sevgi ile kuşatıldığım zamanlardaki  damak tadım çay. Hele ikisi bir aradaysa . Hele sıkıntılı anlarımda sevgi ile kuşatılmışsam çayım ve sigaram  da varsa?..??

12 Eylül askeri darbesinden sonra da kaldığı yerden  mücadeleye devam eder Necmi. Yol ve inşaat işlerinde çalışır; iş ve çalışma koşulları değişmiştir, bulabildiği geçici işlerde iş gücünü satar ve emeğin kurtuluşunun yollarını anlatmaya devam eder. Gözaltına alınır, bir hafta göz altında kalır. İşkenceleler görür, direnir.  Necmi?nin işçi devrimci yaşamı proleter devrimci hareket için onur verici ve bütünüyle yüz ağartıcı olur.

Necmi  kalbine yenik düşeceği ihtimalini düşünür, kimi zaman. ??Babamda bu yaşta kalbine yenik düşmüştü?? diyerek kaygısını dile getirir.  Öyle de olur. Babasının kalbine yenik düştüğü yaştaydı Necmi , O?da kalbine yenik düştü. 25 Ekim 1993  tarihinde yitirdik Necmi?yi.

Toros mezarlığında son yolculuğuna uğurlanırken, işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinin neferine yoldaşları and içiyorlardı.

 ??Şüphen olmasın Necmi yoldaş bıraktığın bayrağı onurla taşıyacağız.??

Necmi?yi saygıyla anıyoruz.

SİNAN SUN

 

ANMA

SİNAN SUN

(6 .6.1979-7 Ocak 2011)

6 Haziran 1979 tarihinde Ayşe ve Erol Sun’un oğlu olarak İzmir’de dünyaya geldi. Anne ve babası dünya görüşleri doğrultusunda; O’na 68 kuşağı gençlik liderlerinden Sinan Cemgil’in anısına Sinan adını koydular. Anne ve babasının mesleği gereği çocukluğu Türkiye’yi dolaşmakla geçti. Çocukluğunun ilk yıllarında Şırnak’ta kendisine bakan ve Türkçe bilmeyen bakıcı kadından ebeveynine çeviri yapacak kadar Kürtçe öğrendi.

Ankara-Demetevler Atakent İlkokulu’nu bitirdi. Daha sonra Kızılay Kumru sokaktaki Namık Kemal Ortaokulu’na devam etti. 1993 yılında bu okuldan mezun oldu. Aynı yıl, M.T.A da çalışan anne babasının  İzmir’e Tayin olması nedeniyle lise öğrenimine  Evka-I deki   Teğmen Ali Rıza Akıncı Lisesi’nde başladı. Daha sonra Bornova Suphi Koyuncuoğlu  Lisesi’ne devam etti ve 1977 yılında mezun oldu.

İnsanlara yardımcı olmak ve acılarını dindirmek için doktor olmak istedi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. 2004  yılında doktor olarak mezun olup yaşama atıldı.

Babasının, arkadaşlarıyla birlikte kurdukları İmece Dostluk  Dayanışma Derneği çalışmalarına katıldı. Ortaklaşmacı, paylaşımcı, dayanışmacı,  özverili gencecik bir dostumuzdu.  İmece  Dostları için devrimci türküler içeren  cd’ler hazırladı, İmece toplantısında  üyelere dağıttı. İmece Dostlarıyla paylaşmaktan, onlara destek vermekten mutlu olurdu. İmece Dostlarına sağlık konusunda yardımcı olma çabası içindeydi.

2008 yılında askerlik  yapmak için Jandarma Özel Harekatçı olarak  Elazığ-Kovancılar’da  göreve başladı. Operasyonlar sırasında atlarken diz bağları koptu. Yapılan bir dizi ameliyatla ve azmiyle yeniden hayata tutundu.

İzmir’de bir göz hastanesinde doktor olarak çalışmaya başladı. Kısa bir süre sonra hastalandı. Lösemi teşhisi konuldu. Tedaviye başlandı. Tedavi için tek çözümün ilik nakli olduğu saptandı. Türkiye’de uygun donör bulunamadı. Dünya Kan Bankasından bulunan birkaç donörün de alt grubu uymadı.  Ankara Gata’da 7 Ocak  2011 sabahı hayata gözlerini yumdu.  Ölüm yıldönümünde Sinan’ımızı özlemle, sevgiyle  bir kez daha anıyoruz.

ALİ RIZA DEMİRLİ

Ali Rıza Demirli dostumuzu yitirdik.

Ali Rıza İzmir-Balçova Ata Caddesi girişindeki sağdan ilk sokak içerisindeki Eyüp Sabri Camisinden 01.02.2012 çarşamba günü saat 15,00 de alınarak son yolculuğuna uğurlanacaktır. Dostlarımızın katılımını dileriz.

ALİ RIZA DEMİRLİ

(15.08.1965-01.02.2012)

Ali Rıza Demirli Kars ilinde 15.08.1965 tarihinde doğdu. Kars İsmet Paşa İlkokulu?nu bitirdi. Kars Ortaokulu 2. Sınıftan sonra ailesinin İzmir Balçova İlçesine yerleşmesi ile Balçova Ortaokulu?na devam etti. Eşrefpaşa Lisesi?ni bitirdi.

Ortaöğrenim döneminde devrimcilerle tanıştı. Balçova Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği faaliyetlerine katıldı. Semtinde ve okuduğu Balçova Lisesinde Haftalık Halkın Kurtuluşu gazetesinin dağıtımını yapardı.

İzmir?de Tariş işçilerinin direnişi ile diğer fabrika ve işletmelerde ve semtlerde başlayan dayanışma eylemleri ve genel grev sürecini bastırmak için sıkıyönetim ilan edilmişti.

Proleter devrimci hareketin işten atmalara, siyasi cinayetlere, işkencelere, sıkıyönetime ve faşizme karşı mücadelesi sürecinde semtteki protesto gösterilerinin katılımcısıydı ve Balçova Lisesindeki siyasi boykotu örgütleyen devrimcilerdendi. Balçova Lisesi boykotu sürecinde gözaltına alındı. Balçova Lisesi idaresinin disiplin cezası sonucu Eşrefpaşa Lisesine devam etmek zorunda kaldı. Başarılı bir öğrenciydi. Sonraki yıllar Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat fakültesinde okudu.

28 Aralık 1987 tarihinde Türkiye Devrimci Komünist Partisi’ne yönelik yapılan operasyonda gözaltına alındı. Dava sonucunda beş yıl ceza aldı. Buca merkez ve Urla Cezaevlerinde kaldı. Cezaevi yaşamından sonra bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini sürdürdü.

İzmir-Konak’ta yapılan 1992 yılındaki İşçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs?ta parti bayrağının açılması ve parti sloganlarının atılmasıyla polis saldırısı sonucu  gözaltına alınan onlarca gençten birisiydi.

1994-1996 yılları sürecinde İzmir Evrensel Kültür Merkezi’nin gelişimine emek verdi, yöneticiliğini yaptı.

Sonraki yıllarda inşaat,  yapı, taahhüt işleri ile uğraştı.

İki yılı aşkın süredir kanser tedavisi görüyordu. Hastalığına karşı dirençli bir tutum almasına ve hastalığı yenme uğraşısı ve azmine karşın hastalığı  O’nu yaşamdan ayırdı.

Ali Rıza Balçova Ata Caddesi girişindeki sağdan ilk sokak içerisindeki Eyüp Sabri Camisinden saat 15,00 de alınarak son yolculuğuna uğurlanacaktır. Dostlarımızın katılımını dileriz.

MAHMUT TAŞLIOĞLU

MAHMUT TAŞLIOĞLU

(01.01.1962-03.02.2012)

1.01.1962 yılında Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Kırkısrak köyünde dünyaya geldi. Emekçi bir ailenin çocuğuydu. Dokuz kardeşin en küçüğüydü. Anne ve babasını onbeş yaşında kaybetti.  Amcasının yanında aile dayanışması ile büyüdü. Kırkısrak Köyü İlkokulunu bitirdi.

Genç yaşta devrimcilerle tanıştı. Emekçilerin kurtuluşunun devrim ve sosyalizm ile gerçekleşeceğini kavradı. Derin ve güçlü bir devrimci ruhla işçi sınıfının ve ezilenlerin davasına bağlandı. Enerjisini, gücünü işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlenmesine ve siyasi demokrasi talepleri için mücadeleyi örmeye ve güçlendirmeye adadı. Proleter devrimci hareketin işçi militanlarındandı.

1980?li yıllardan sonra İzmir?de yaşamını sürdürdü.  Yaşamının her döneminde işçilik yaparak çalıştı. Patronlarla uzlaşmaz, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretlere karşı işçi arkadaşlarını bilinçlendirmeye ve örgütlemeye çalışırdı. Asalak insanları sevmezdi. Onun için işsiz kaldığında ne iş bulursa çalışırdı. Düşüncelerini duru bir açıklık ve kesinlikte anlatırdı, en önemli özelliklerinden biri ikna kabiliyetinin yüksek olması ve doğru olduğunu düşündüğü bir şeyi en iyi yapmaya çalışmasıydı. Arkadaşları, dostları ona haksızlık yaptığında asla kin tutmazdı, işçilerin kini sermaye düzenine, faşizme karşıdır; sınıfa karşı sınıf tutumu olmalı derdi.

İzmir?de proleter devrimci harekete yönelik 1993 yılının aralık ayında yapılan operasyonda gözaltına alındı; ondört gün gözaltında kaldı. Sömürücü, zalim burjuva düzeninin  işkencecilerine teslim olmadı, direndi.

1990?lı yıllarda İzmir’de Tekstil sektöründe ??ayakçı??, ??makineci?? işçi olarak çalıştı. Tekstil işçilerinin sendikal örgütlüğünü gerçekleştirmek için fedakarca çalıştı.  Bora Tekstildeki sendikal çalışmada ve oradaki direnişte diğer işçi arkadaşlarıyla birlikte bir aydan fazla işyeri önünde sendikal haklar için mücadele edenlerdendi. Tekstil patronlarının kara listesine girdi. Tekstil sektöründe iş vermediler. Yaşamını boya badana işleri ve Bornova?da sokak kitapçılığı yapmakla kazandı.

2009 yılının aralık ayının ikinci haftasında Tekel işçilerinin özlük hakları ve ?4/C kaldırılsın? diye mücadeleye atıldıkları direniş günlerinde tekel işçilerinin mücadelesinin coşkulu bir  dayanışmacısı ve destekleyicisiydi. Direniş süreci içindeki yürüyüşlere katıldı. Ankara?da Tekel İşçilerinin direniş çadırlarında tekel emekçilerinin karlı kış günlerinin dayanışmacısı ve zorlukları aşmak için onlarla birlikte mücadele eden sınıf kardeşiydi. Direnişçilerin fotoğraflarını çekmiş ve facebook sahifesinede yerleştirerek tüm arkadaşlarını desteklemeye çağırmıştı.

Kitap okumayı çok severdi. Okuduklarını çevresine anlatır, analizler yapardı. Dostlarını okumaya teşvik ederdi. Onlara beğendiği kitapları önerirdi. Okumayı sevdiği kadar yazmayı duygularını, düşüncelerini kağıtlara aktarmayı severdi.

Şiir okumayı severdi. Kendisi de şiir yazardı. Çok güzel şiir okurdu. Bir roman çalışması vardı. İnandığı şey için en iyisini sonuna kadar yapmaya çalışırdı. Hep mükemmele ulaşmaya çalışır, bunun arayışı içinde olurdu. Proleter devrimci harekete ve yoldaşlarına sevgiyle coşkuyla bağlıydı.

Bir süredir rahatsızdı. Akciğer kanseriydi. Hastalığını dostlarından sakladı. Onları üzmek istememişti. Tedavi olmak için Ankara?ya yakınlarının yanına gitti, O?nu orada kaybettik.

Gülen gözleri ışıl ışıldı; öyle de gitti. Öyle sessiz, dirençli, bir gün mutlaka işçi sınıfı iktidara gelecek ve sosyalizmi kuracağız diyerek?İşçi sınıfının iktidar mücadelesinde yaşayacak, bizlerle yaşayacak.

04 Şubatta Ankara Karşıyaka mezarlığında toprağa verdik. Yoldaşlarının, dostlarının yakınlarının katılımıyla.. Anısını ve mücadelesini geleceğe taşıyacağız.

 

HÜSEYİN GÜZEL

ANMA

HÜSEYİN GÜZEL

1952 yılında Sivas-İmranlı’nın Güngören (Cugi) köyünde doğdu. Babası Şah İsmail ve annesi Fatma Cugi   köyünde sevilen bir aileydi. Hüseyin Güzel genç yaşında devrimciler tanıştı. Yaşamını işçilikle kazandı. Proleter devrimci hareketin bir militanıydı.

İzmir’de İkiçeşmelik’te Cami durağında  faşist silahlı saldırıya uğradı. 29 Şubat Pazar günü, İzmir İkiçeşmelik Camii durağında, faşist Serdar Turan adlı bir kişi tarafından işçiler kurşun yağmuruna tutuldu.İşçilerden Hüseyin Güzel, Ö.K V.Y ağır biçimde yaralandılar. 05.03.1976 tarihinde sabaha karşı hastahanede kurtarılamayarak kaybettik.  Konak Devlet Hastahanesinde bulunan naaşını devlet güçleri Yurtsever Devrimci Gençliğe  vermek istemedi.Konak Devlet Hastahanesine gelen binlerce gence saldırıldı. Devrimcilerle polis arasında çatışmalar çıktı. Devlet Hastahanesi  çevresinde lokal silahlı çatışmalar oldu. Askeri Birlik takviyesi alan polis, Konak, Eşrefpaşa ,İkiçeşmelik, Çankaya bölgesinde devrimci gençlere terör uyguladı. Yüzlerce genç yaralandı ve gözaltına alındı.

İmranlı halkı ve köylüleri cenazeye sahip çıktı. Devrimcileri ve halkı baskı altına almak için devlet güçleri zor tedbirleri uygulamıştı. Cenaze törenine katıldıları gerekçesiyle,  270 öğrenci (ilkokul öğrencileri de) ve 25 öğretmen ile bir kısım işçi ve köylüde gözaltına alınmıştı.

İmranlı’lılar ve Cugi Köylüleri proleter devrimci Hüseyin Güzel’i görkemli bir törenle köyünde toprağa verdi .Mezar taşında ”Ulusal Demokratik Halk Devrimi Yolunda Faşist Katiller Tarafından Katledildi” yazıyor.Sonraki yıllarda Hüseyin’in mezar yerinden yol geçirmek istediler. Ancak Cugi köylüleri Hüseyin Güzel’in mezarına sahip çıktılar ve geçirmediler.

Hüseyin Güzel’i saygıyla anıyoruz.