İbrahim Öztaş

İBRAHİM ÖZTAŞ’I  ANIYORUZ !

İbrahim Öztaş, 1950 yılında Şereflikoçhisar ilçesinin Dereköy’ünde doğdu. Babası  Ali Efendi, aydın  bir insandı. Dereköy’de sekiz yıl muhtarlık  ve izleyen yıllarda Şereflikoçhisar?da  arzuhalcilik de yapmıştı. Türkiye İşçi Partisi ilçe örgütünün kuruluşunda  öncülük etmişti.  Annesi  Melek hanım ev  kadınıydı. Köyde sevgi ortamında büyüdü, iri kıyım, gösterişli  bir çocuktu.   İlkokulu köyünde okudu. İlkokulu bitirince İstanbul Vefa Lisesi   yatılı bölümünü  kazandı. Vefa Lisesi’nin, orta ve lise kısmını  yatılı ve burslu okudu.

Altı yıl İstanbul’da  okuyarak hem kent yaşamını  hem de kollektif yaşamayı  öğrendi. Halk oyunlarını çok severdi ve iyi oynardı.  Çok güzel türkçe ve ingilizce şarkılar söylerdi.  Ortaöğrenim dönemindeki öğrencilik yılları, İbrahim’e   paylaşmayı ve dayanışmayı öğretti.  Yaz tatillerinde   tanıdığı öğrencilere  yardımcı olur,  ders verirdi. Çocukluğundan beri, zayıfları kollayan, koruyan,  sevecen,  sorumluluk duygusu  yüksek  bir  kişiydi. Güçlü kuvvetli  boylu poslu, yakışıklı bir devrimciydi,  boyu 1.90’ı aşıyordu. Ama bu gücünü gereksiz gösteriye dönüştürdüğüne okul arkadaşları hiç tanık olmamıştı. Onun belirgin özelliği  kararlılığı ve cesaretiydi, sevimliliğiydi.

Vefa Lisesini bitirdikten sonra,  1967-1968 öğrenim yılında ODTÜ Matematik Bölümünü  dereceye girerek kazandı  ve kayıt yaptırdı.  ODTÜ’de Hazırlık sınıfında bir yıl okudu. Bölümünü beğenmedi ve 1969 -1970 öğrenim yılında yeniden  üniversite sınavlarına girdi ve  İTÜ İnşaat Fakültesine kayıt yaptırdı. Lise yıllarında çok okuyan bir öğrenciydi, eline  ne geçerse okurdu.  Politik ve toplumsal olaylara ilgi duyuyor  ve  çürümüş düzenin  ezilenlerden yana değiştirilmesi gerektiğini  kavramaya başlıyordu.

ODTÜ  Hazırlık sınıfında  Deniz  Gezmişler’le tanıştı. Denizler’le birlikte hareket etti. Kadir Manga da yakın  arkadaşıydı. Gençliğin ,İşçi sınıfın ve ezilenlerin  toplumsal mücadelelerine katıldı. 15-16 Haziran İşçi sınıfının büyük kitlesel direnişine katıldı. Tutuklandı,  Deniz ve Cihan Alptekinler’le  Sağmalcılar Cezaevinde kaldı. Şereflikoçhisar’da  Dev-Genç’i örgütledi  ve kurucularındandı. Köyleri dolaştı  yoksul  köylüleri  ve üreticileri  mücadele için  örgütlemeye çalıştı.  Bu dönemde  1969-1970 dönemindeki  tüm  toplumsal  mücadelelere omuz verdi , katıldı. Anti-emperyalist gençlik eylemlerinin; Natoya ve 6. Filoya hayır eylemlerinin  örgütleyicilerindendi.  Akhisar ve çevre köylerde  tütün üreticileri arasında çalıştı, örgütleme faaliyeti yürüttü, 2. Akhisar tütün mitinginin örgütleyici ve destekleyicilerindendi, tütün üreticileriyle tütün mitingi için omuz omuza çalıştı.

1971’lerde Cihan Alptekin ve Ömer Ayna arkadaşlarıyla  birlikte döneme damga vuran   THKO’nun  kurucularındandı.  İstanbulda  Cihan Alptekin  grubunun kamulaştırma eylemlerinde yer aldı. Aranmaya başladı.  İzmir’e  politik örgütlenmeyi gerçekleştirmek  amacıyla gelmişti.  Halilrıfatpaşa semtinde kaldığı ev  polis tarafından  21 Mayıs gecesi basıldı. Çıkan çatışmada,  dört polis yaralandı. İbrahim Öztaş da ağır yaralandı ve devlet hastahanesinde  yaşamını yitirdiği  devlet  yetkilileri tarafından açıklandı. Yakınları tarafından ağır  yaralı yakalandığı ancak  öldürüldüğü; İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi  duruşma tutanaklarında, avukatı tarafından  ağır yaralandıktan sonra öldürüldüğü, ifade edilmişti.

İbrahim’in cenazesi memleketine götürülmek üzere  ailesine verilmedi, ölümünden dört gün sonra Karabağlar Paşaköprüsü Mezarlığına gömüldü. Bağımsızlık,demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin yılmaz ve inançlı bir neferiydi; kararlılığı, cesareti,  alçak gönüllüğü, mücadele azmi ve direnmeyi  miras bıraktı.İbrahim’in hasletleri bugün de yol göztericidir.. Onun bağımsızlık özgürlük ve sosyalizm hasletleri emeğin ve halkın kurtuluşu mücadelesinde sürecektir.

Anısı ve mücadelesi bağımsızlık demokrasi sosyalizm mücadelesine ışık tutsun!

1 Mayıs’a Çağrı

Sömürünün,zulmün,baskının,eşitsizliğin,adaletsizliğin

Ve savaşların olmadığı bir dünya hala mümkün..

Ortak özlemlerimizi haykırmak üzere

HAYDİ İMECE PANKARTI ARKASINA!

1 Mayıs çarşamba sabahı saat 10.00 da İmece’de sabah

çaylarımızı birlikte yudumlayıp, gevreğimizi,

boyozumuzu paylaşmak üzere..

Sevgi ve Dostlukla.

18. İzmir Kitap Fuarında buluşuyoruz!

Bu yıl dostlarımızla 18. İzmir Kitap Fuarında
buluşuyoruz!
Gecenin karanlığında, gün ışığının yerküreyi
aydınlattığı şafak zamanını her dem düşleyip,
yüreğini umutla taşıyan bir kuşağın temsilcileri
olarak dostlarımızla buluşmak dileğimizdir.
Gelin eşit, özgür, kardeşçe bir dünya özlemini;
paylaşım ve dayanışma kültürümüzü genç
kuşaklara ve henüz tanışmamış olduğumuz
insanlara birlikte taşıyalım, tanışalım.
İlkbaharın yaza evrildiği bu günlerde, TÜYAP’ta
Salon 1A?da 606 numaralı standta olacağız.
Sevgi ve dostlukla.

Yılmaz Pehlivanoğlu

Yılmaz Pehlivanoğlu

(27.6.1955-2.4.1998)

27 Haziran 1955 İzmir ?Yenifoça doğumlu.. Ama bu günün  Yenifoça?sı değil?Şirin ,sevimli bir deniz kasabası.Tütüncü bir ailenin çocuğu olarak  tam da sarısıcak kıvamında yaşanan , Haziran sonunda ,  tütün tarlasında bir taş evde dünyaya geldiğini söylerdi.. Ve onu doğaya geri verdiğimiz 2 Nisan 1998 yılına kadar yüreği insan sevgisiyle dolu, dürüst yiğit bir devrimci sosyalist olarak yaşamını sürdürdü. İlkokulu Yenifoça? da bitirdi. O yıllarda ortaokul olmadığı için öğretmeninin ısrarı ile Buca Ortaokulu ve ardından Bornova Suphi Koyucuoğlu Lisesi ile eğitimi devam eder. Okumak  için İzmir?e geldiğinde ayakkabılarını bağlayamayacak kadar küçük olması ve sürekli bağcıklarına basarak düşmesini gülerek anlatırdı. Kısa ve onurlu yaşamı boyunca hep yaptığı gibi espirili ve şakacı yapısı onu hep sevilen ve aranan bir dost konumuna getirmişti. Onun espirilerini, şakalarını çok özlüyoruz.

E.Ü yıllarında fırtına çocuklardandı. Dönemin toplumsal mücadelelerinin genç bir komünistiydi. Üniversite yaşamında maden mühendisliği eğitimi çok isteyerek yaptığı, bilincli bir tercih değildi .O yıllarda pek çoğumuzun yaptığı gibi ..Onu tanıdığımda yanında iki can dostu vardı. Asım Dağlı ve Sezai Emiral..Bu gün de birlikteler. Yitirdiğimiz pek cok canımızla birlikte.

Madencilerin yaşam koşullarının çok zor olduğunu biliyoruz.Ülkenin pek çok  dağlarındaki şantiye koşullarında , ?Benim meskenim dağlar ? diyerek tuturduğu türküsünü, ? Haydar, Haydar? diyerek te bir akşam masasında tamamlamak yaşamından aldığı en büyük keyiflerden birisiydi. Mühendis  mi ,işçi mi olduğunu anlamak zordu çalışırken ve yaşam boyu savunduğu işçi haklarını savunma  fırsatı bulduğu mesleği aynı zamanda farkında olmadan tutkusu olan özgürlüğüydü,devrimci bilinciydi. Gözünün içine baktığı oğlu Canda ile sohbet etmek ise başka bir tutkusu.

Başka ne yazılır ki bir sevdanın ardından.

GÜRSEL ALP

1961 Bingöl-Karlı ova ilçesi Tuzluca?a doğdu. İlk ve ortaokulu Elazığ?da okudu.

Okulunda başarılı bir öğrenciydi. Ortaöğrenim dönemi  yeni sömürge ülke halklarının bağımsızlık ve özgürlük için; ülkemizde de işçi sınıfinın ve halk gençliğinin  emperyalizme ve faşizme karşı mücadeleye atıldığı yıllardı. Bu mücadelelerden  etkilenen  ülkemiz çocuklarından biri de Gürsel Alp?di

1970?li yıllarda ortaokuldaydı. Okullarda düzene karşı mücadele eden işçilerin ve gençlerin eylemleri konuşulur, tartışılırdı. Gürsel soran sorgulayan ve öğrenme merakı ve isteği içinde olanlardan biriydi. Denizlerin,  Mahirlerin, Sinanların katledilişlerinin hemen sonrasında  GÜRSEL gelişen gençlik mücadelesinde yerini alacaktı. Dönemin ortaokul öğrencileri  de politikleşme sürecine girmişti. Ortaöğrenimliler de memleket sorunlarını tartışırdı. Aynı dönemde sivil faşist güçler de okullarda etkili olmaya çalışıyor ve örgütleniyordu. Yer yer çatışmalar da yaşanıyordu.  Faşist  güçlerin okullarda saldırılarının artması sonucu, devletin kolluk güçleri sivil faşistlerin arkasında olduğundan, koşullar yurtsever,devrimci, demokrat gençliğe, can güvenliği açısından savunma amaçlı silahlanma sürecini de getirmişti. Gürsel Alp silahla yakalanıp okuldan uzaklaştırılacak, ancak yılmayarak okuma isteği ile Erzincan?da bir yakınının yanında kalacak, ortaokuldan başarıyla mezun olacaktı.

1975 yılında Gürsel?in ailesi İzmir?e göç etti. 1975-1976 Öğrenim döneminde Gürsel Eşrefpaşa Lisesi?ne kayıt yaptırdı. Eşrefpaşa Lisesinde yurtsever devrimci gençlerle tanışan Gürsel, bu yıllarda  yurtsever devrimci gençliğin örgütlü faaliyetinin  aktif bir militanı olacaktı. Gürsel, Eşrefpaşa Lisesinde, Yeşilyurt, Bahçelievler semtinde Halkın Kurtuşu gazetesinin dağıtıcısı ve örgütleyicisiydi. Bu dönemde  İzmir Liseliler Birliği (İZLB)?nin  kurucusu ve aktif bir üyesi oldu.  Gürsel  diktatörlük tarafından defalarca gözaltına alındı, işkence gördü ama yılmadı, gördüğü zulümler  onu mücadeleden koparamadı. Okumaya meraklıydı. Edebiyat eserlerine roman, şiire düşkündü, klasikleri edebiyat eserlerini ve bilimsel sosyalizmin klasik kitaplarını okur ve tartışırdı. Revizyonizm, reformizme, her türden grupçuluğa karşı mücadelenin önemini kavramıştı ve çevresine de kavratmaya çalışırdı. Bütün yaşamı boyunca doğal, gösterişsiz, içten ve kendinden emin; politik pratiğini  teoriyle bütünleştirmeye çalışan bir  militandı. Siyasal birikimi genişti.

Arkadaşları onu paylaşımcı ve üretken bir kişi olarak tanımlıyor. Zorlukları, zenginlikleri, sıkıntı ve sevinçleri paylaşırdı.

Liseyi bitirdikten sonra, hem semt çalışmasında, hem emekçiler içerisinde aydınlatma çalışmaları yaptı, hem de  yurtsever devrimci gençliğin mücadelesi içerisinde yer aldı. 1978 yılında Yeşilyurt Belediye işçilerinin daha iyi yaşama, çalışma ve sendikal talepleri mücadelesinin örgütleyicilerindendi. O dönem işçiler belediyeyi işgal etmiş ve haklı talepleri için mücadele etmiş ve yöre halkının desteğini de almışlardı.

İzmir?de sıkıyönetimin ilanı ile birlikte artan faşist saldırılara karşı mücadele etti.   11 Eylül?ü 12 Eylül?e bağlayan gece toplantı yaptıkları evde arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alındı. YDGD üyesi olmaktan yargılandı. 2.5 yıla yakın Şirinyer Askeri Cezaevinde yattı.

Cezaevinden çıktıktan sonra değişik işlerde çalıştı. Bir yıla yakın  Foça?da Habaş Demir Çelik İşletmesinde işçi olarak çalıştı. Ağır koşullarda çalışan demir-çelik işçileri üzerindeki sömürüyü  açığa çıkarmaya, sınıfı aydınlatmaya ve  sosyalizm bilinci vermeye çalıştı.

Gürsel işçi sınıfının devrimci gücüne olan inancıyla  ? dışarıdan gazel okumakla olmaz bir fiil işçi sınıfı içerisinde çalışmak gerekir? diye düşünürdü.  Her fabrikada, her işletmede  aydınlatma ve örgütlenme faaliyeti yürütmenin  önemini anlatırdı. O, dayanışmaya ve kollektif çalışmaya şu örneği verirdi; ?Habaş?ta çalıştığımız bölüm çok özel bir bölüm, kazan dairesinin hemen yanında ve sıcaklığın çok yoğun olduğu demirin sıvı haldeyken ilk demire dönüştüğü yer;  haddehanede çalışan işçiler birbirine son derece bağlı bu bağlılık sanki yoldaşça bir bağlılık, o kızgın demiri kim daha önce tutacak ve ardından  o demiri ondan çok kısa bir süre içerisinde alıp yerine yenisini koyacak burada kaytarma olamaz, en ufacık bir dalgınlık bir işçi arkadaşımızın zarar görmesine neden olabilir?

12 Eylül sonrası yaşanan proleter devrimci hareketin dağınıklığı döneminde işçi sınıfı partisinin programı  doğrultusunda bulunduğu her alanda aydınlatma faaliyeti yürüttü. 1986 yıllarında proleter devrimci hareketin  örgütlenme  çalışmalarına katıldı. 87 yılı sonunda  tekrar gözaltına alındı. İki  yılı aşkın bir süre Buca ve Çanakkale Cezaevlerinde kaldı..

80?li yılların sonu aynı zamanda Kürt ulusal hareketinin ivme kazandığı bir dönemdi. Buna kayıtsız kalmadı. Kürt halkına yönelik zor politikalarına; faili meçhullere, kayıplara, köy yakmalarına-boşaltmalarına ve doğal yaşamın tahrip edilmesine  karşı  mücadele etti. Coğrafyamızdaki Kürt, Türk ve Arap ve diğer halkların emperyalizme, faşizme ve şövenizme karşı kardeşliğini ve birliğini ve ulusların kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız savundu. Tüm ezilen ulus ve milletlerin ulusal dil ve hak eşitliğini elde etmesi ve kullanmasının kararlı bir savunucusuydu. Ulusların özgürlük ve eşitlik temelinde kardeşçe birliğinden yana oldu.

89 yılında cezaevinden çıktıktan sonra  Almanya?ya gitti ama fazla kalmadı. Kısa süre sonra  politik mücadelesini artık, gerilla olarak sürdürmeye karar vermişti. Öyle de yaptı ve Almanya?dan Kürdistan?a geçerek yeni bir sürece yolculuk yapacaktı. Ve bu yolculuğu ( Ülkesine, doğduğu topraklara yeniden dönüşü ) Van?ın Çaldıran ilçesinin, Tendürek dağlarında belirsiz bir zamanda ( 1995 olduğunu tahmin ediliyor) son buldu.

Bingöl de başlayan yaşamı  1995 Van Çaldıran Tendürek dağlarındaki çatışmada sona erdiğinde 34 yaşında idi. Ve bu güne kadar katledilen binlerce mezarsız Kürt gencinden  biri olarak ölümsüzleşti.

İmece Dostluk

Dostlar;

Sorunlarımız ortaksa eğer çözüm yolunu da birlikte bulacağız.

Sorunları çözmek örgütlenmekten geçer.

Örgütlenmekten korkmak sömürenleri ve yönetenleri güçlendirir.

Tarihten dersler çıkararak, öğrenerek, örgütlenerek,

güçlerimizi birleştirerek mücadele edelim.

8 Mart 1857 den 156 yıl sonra hala

yaşamın yarısı bizleriz. Bizler ezilenler, ezilenin ezileni kadınlar

  • 8 Saatlik işgünü
  • İş güvencesi,
  • Sigorta,
  • Sendika
  • Eşit işe eşit ücret istiyoruz.
  • İş ve ekmek istiyoruz, gül de..

. Ulusal,cinsel,sınıfsal sömürüye ve

. Kadına yönelik her türlü şiddete karşı, direneceğiz.. Yetinmeyeceğiz

özgürlük, eşitlik ve barış için geçmişte olduğu gibi ellerimizin, bedenlerimizin

yanması bedeline prometheus gibi ateşi biz çalacağız ve mücadelemiz sürecek

?yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!?

İmece Dostluk Dayanışma Derneği

08.03.2013

Basın Duyurusu

Basın Duyurusu;

Sinop ve Samsun İllerini ziyaret eden muhalif milletvekillerine yapılan saldırılar tesadüfi ve kendiligindenci tepkisel hareketler değildir. Siyasi iktidarın ve emniyet güçlerinin saldırganlara karşı tutumu, davranışı açıktır. Saldırganlar görmezden gelinmiş ve önleri açılarak yüzlercesinin toplanmasının zemini yaratılmış ve milletvekillerinin bulunduğu binanın camlarının kırılması ve içeriye girme teşebbüsleri ve araçların tahrip edilmesi ve şiddet kullanmaları teşvik edilmiştir. Yaşananlar ve saldırganlara karşı devletin gösterdiği davranış biçimi olayın kontr-gerilla birimlerinin harekete geçtiğini göstermektedir. Saldırganlıklardan siyasi iktidar ve hükümet sorumludur. Siyasi iktidarın sorumluluğu görmezden gelinerek kontrol edilemeyen faşist bir güruhun veya türk milliyetçisi gençlerin tepkisi biçiminde yorumlamak doğru değildir. Muhalif bir siyasi partinin temsilcilerinin, milletvekillerinin Karadeniz illerinde toplantı yapmasını, düşüncelerini açıklamasını sağlamayan siyasi iktidardır. Çetelerin muhalif parti binalarına, kişilere saldırmasını engellemeyen ve önünü açan siyasi iktidardır.

Siyasi iktidar  Sinop ve Samsun?da  yaşananları sözde barış sürecinin parçası olarak göstermekte ve sisteme ve düzene  muhalif  partilere ve milletvekilerine gözdağı vermekte seçim bölgesinde etkisizleştirme ve ırkçı-milliyeçi  sözde grubların üzerinden de kapitalist düzen partilerini teşhir ederek hükümetin kamuoyunda etkisi artırıcı,olayları manipüle edici  faşist bir  siyaset tarzı  izlemektedir.

İşçi sınıfının mücadelelerine, öğrencilerin demokratik parasız eğitim mücadelelerine, kürt halkının örgütlerine, çağdaş avukatlara,  kamu  sendikaları yöneticileri ve üyelerine, ev, sendika ve kitle örgütlerini basarak yüzlerce kişiyi gözaltına alan, şiddet kullanan emniyet güçlerinin  Sinop ve Samsun?daki saldırgan provakatif eylemlere hoşgörülü yaklaşımı siyasi iktidarın  göstermelik gözaltılarıyla geçiştirilemez.

Siyasi iktidar muhaliflere, sosyalistlere yönelik  pasifikasyon hareketine son vermelidir. Kontrgerilla çeteleri dağıtılmalı, işbirliği  yapan devlet görevlileri görevden alınmalıdır.

Halkların eşitliğini ve kardeşliğini savunmak herkesin görevidir.

Kardeşliğe ve birliğe yönelik ırkçı, şöven faşist saldırganlığı kınıyoruz. 20.02.2013

İmece Dostluk Dayanışma Derneği

Yönetim Kurulu

İskender Gül

TARİŞ İŞÇİLERİNİN DİRENİŞLERİNİ DESTEKLEME EYLEMLERİNDE

YİTİRİLEN CEMİL ORAL?I ve İSKENDER GÜL?Ü SAYGIYLA ANIYORUZ

Tarih Şubat 1980. Tariş işçileri İzmir?de, işten çıkarmalara, faşist kadrolaşmaya, faşist baskı ve zulme karşı direnişe geçmişti. Tariş işçilerinin mücadelesine destek veren Çimentepe?de oturan lise öğrencisi Cemil Oral?ı ve eğitim emekçisi İskender Gül?ü 31 yıl önce bu süreçte yitirdik.

İşçilerin hak ve taleplerini desteklemek için öne çıkan ve mücadeleye atılan genç Cemil Oral polis panzerinden gelen kurşunla can verirken; ailesi Gültepe?de oturan, Kula?da öğretmenlik yapan ve yarı yıl tatilinde olması nedeniyle İzmir?de bulunan eğitim emekçisi İskender Gül de hala aydınlatılamayan bir biçimde kurşunlanarak yaşamını yitirdi.

Tariş direnişinden geriye işçi sınıfının sermayeye ve faşizme; reformist ve revizyonist sendikacılığa karşı işçilerin ve demokrasi güçlerinin birliği ve mücadelesi deneyimleri ve dersleri kaldı. Devrimci komünist ruhla donanmış İskender Gül ile Cemil Oral?ın işçi sınıfının haklı mücadelesini desteklemek için bu mücadele içerisinde yer almaları, ileri atılmaları direniş mevzilerindeki işçileri her alanda desteklemenin ve saf tutmanın örneğini oluşturmaktadır. Türkiye İşçi Sınıfı?nın mücadele tarihinde Cemil Oral ile İskender Gül sınıfa destekleri ve mücadeledeki kararlılıkları ile yerlerini almış ve devrimci belleğe adlarını yazmışlardır.

İşçi sınıfının sermayeye ve faşizme karşı 12 Eylül askeri faşist darbesi öncesi fabrikaları kuşatan militarizme karşı fabrika ve işyerlerini terk etmeyerek, barikatlarla korudukları belleklerdedir. Bu biçimde gelişen aktif direniş işçi sınıfının ve demokrasi güçlerinin de birlik ve dayanışmasını da beraberinde taşımıştı. Yaşanmış olan zaaf, hata ve eksikliklerine karşın Tariş işçileriyle Çimentepe (Çiğli-Güzeltepe), Maraş Mahallesi (Yamanlar) ve Gültepe halkının dayanışma mücadelesi, diğer ezilen sınıf ve katmanlardan aldığı destek bugün de demokrasi güçlerinin birliğinin önemini hatırlatmaya devam ediyor..

TOPLUMSAL ve SİYASAL BELLEK: TARİŞ DİRENİŞİ

Tariş işçileri faşist teröre, kadrolaşmaya, işten çıkarılmalara ve baskılara karşı sınıfın talepleri ve ortak çıkarları doğrultusunda işçilerin birliğini örmenin sayılı örneklerinden birini gerçekleştirdi. Tariş direnişi her koşulda eğiten, seferber eden, sürdürülebilir sağlamlıkta ve esneklikte birleşik bir mücadele anlayışını, deneyimini siyasal tarihimize bıraktı. Tariş işçileri 1975-1980 yılları arasında kendi talepleri temelinde örgütlenmenin ve birliği sağlamanın önemini yaşamıştı.  1975-1977 Milliyetçi Cephe (MC) dönemlerinde yüzlerce Tariş işçisi işten atılmış ve yerlerine faşist kadrolar yerleştirilmişti. Tüm işçiler haraca bağlanmış, zor yöntemleri uygulanır hale gelmiş; işten çıkarmaları ve baskıları görmüştü. 2. MC iktidarının düşme sürecinde faşist kadroların çoğunluğu çıkışlarını almış ve 1978?den sonra işçiler haraç vermekten kurtulmaya başlamış ve aralarındaki devrimci, sosyalist işçilerle kaynaşarak mücadele kararlığı ile önemli kazanımlar sağlanmışlardı. Bu süreçte üretim de önemli ölçüde artmıştı. İşte Tariş direnişi bu süreçte öğrenilenler üzerinden ilerledi.

Komşu Ülkelerle Sıfır Sorun

Dostlar;

Türkiye emperyalist  savaş bataklığına sürükleniyor. AKP?nin  komşu ülkelerle ?sıfır sorun? politikası  savaş politikasına dönüştü. NATO-Gladyo  özel birlikleri  bölge ülkelerinde  iç savaşa katılıyor, provokasyonlar ve operasyonlar düzenliyor. AKP iktidarı ve devlet Suriye? de iç savaşın  bir parçası durumuna geldi. ABD?nin,  Orta doğunun mazlum halklarının kendi iç gerici iktidarlarına karşı muhalefeti yedeğine alarak ülkeleri yeniden şekillendirme ve dizayn etme politikası NATO?nun açık gizli örgütlerince gerçekleştiriliyor.

ABD emperyalizmi  ve ittifak güçleri 2000?li yıllardan  bu yana NATO?nun  yeni politikalarını oluşturdular.  NATO 2003 yılında ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) paralel olarak geliştirilen ve Kuzey Afrika’dan Orta Asya’ya kadar uzanan bir alanı hedefleyen “Geniş Bölgesel Diyalog”, yani saldırı ve yeni sömürgeci politikalarını uygulayacak  işbirlikçi iktidarlar konseptini  geliştirdi. NATO  etkisini  İslam coğrafyasında yoğunlaştırdı. Finansal güç kullanarak  Ortadoğu ve Kuzey Afrika?da muhalif hareketlere sızdı, örgütledi; ??uyuyan güzellerini?? uyandırdı, işbirlikçilerini, ajanlarını,  gizli ordularını harekete geçirdi.  Bölgenin yeniden yapılandırılmasındaki kilit kavramı ? sünni ılımlı İslam”  olarak belirlendi. BOP’nin iktidar projesinin  “Ilımlı İslam” stratejisi,  ABD ve batılı silahlı güçlerin ve NATO gizli ordularının  işgal ve emperyalist savaşının  sonucu gerçekleştirileceği  yeni bir hedefe odaklandı.

NATO’nun  bu  askeri siyasi hedefi  Ortadoğu  ve Kuzey Afrika?da  yoğunlaştı. NATO kurulduğunda sosyalist  bloğa ve sosyalizme karşı kurulmuştu  ve NATO için tek bir tehdit vardı; sosyalist blok, sosyalist iktidarlar; ulusal kurtuluş hareketleri ve amerikancı işbirlikçi iktidarlara karşı anti-emperyalist muhalif hareketler.. NATO?nun bütün askeri ve diplomatik stratejisi  bu tehditlere karşı odaklanmıştı. NATO bünyesinde oluşturulan gladyo  tüm üye ülkelerde ve ülkemizde de örgütlenerek gladyo-derin devlet yapısını oluşturmuştu.

Tekelci kapitalizmin, çok uluslu tekellerin, şirketlerin çıkarlarının ve düzenin korunması, kollanması Nato  ve Super Nato (gladyo) aracılığıyla yapılıyor. ABD devletinin büyük tekellerinden Rockfeller grubu 1956 yılında ??ABD?nin çıkarlarına uygun düşmeyen herhangi bir durumu düzeltmek için dünyanın neresinde olursa olsun, derhal müdahale edebilecek yeteneklere sahip özel birlikler kurulmalı. Bu özel askeri birliklerin gayet hareketli olması ve çeşitli yerel harpleri başarıyla sona erdirecek yetenekte olması gerekir?? önermesinde bulunmuştu. Rockfeller?in önerisi doğrultusunda oluşturulan   ??özel askeri birlikler?? ABD?nin kontrgerilla kuvvetlerinin çekirdeğini oluşturdu. Tekelci kapitalizmin bu uygulaması evrenselleştirilerek NATO bünyesinde uygulandı. Diğer kapitalist ülkelerin yanı sıra bu ülkelerden birisi de ülkemizdi.