MUAMMER BULUT

MUAMMER  BULUT

Yoksul bir ailenin çocuğu olarak Manisa’da dünyaya geldi. Devrimci yaşamına 1975 yıllında  başladı.  Proleter devrimci hareketin  saflarında mücadele etti. Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği  üyesiydi.  Faşizmin saldırılarının yoğunlaştığı dönemde, emperyalizme ve faşizme karşı mücadelenin örgütlenmesinde yer aldı. Kısa zamanda atılganlığı ,cesareti ve bilinçi ile anti-faşist  mücadelenin önünde yer aldı. Sosyalizme olan inancı ve mücadeleci, dayanışmacı ve paylaşmacı  yaşamıyla bunu kanıtladı. Sosyalizm mücadelesinde,  faşist katillerin boy hedefi olmuştu ve iki kez silahlı saldırıya uğramış ve yaralanmıştı. 7.3.1980 günü Manisanın Turgutlu ilçesi Askerlik Şubesi’nin önünde kurulan pusuda faşist katilerin silahlı saldırısı sonucunda yaşamını yitidi.

O’nu Unutmayacağız!

Faşizme ölüm Halka hürriyet!

Kahrolsun Faşizm! Yaşasın Mücadelemiz!

YAŞAR KEMAL’ e saygıyla

YAŞAR KEMAL’ e saygıyla

Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin,ezilenlerin,yosul köylülerin yazarına selam olsun!

(6 Ekim 1923-Hemite / 28.02.2015 İstanbul)

”İnsan, evrende gövdesi kadar değil, Yüreği kadar yer kaplar…”

Siyasi İktidar devleti zor yasaları ile tahkim ediyor. Torba Yasa geri çekilmelidir

AKP,siyasi iktidarını pekiştirme, muhalefeti ezme  sürecini güçlendiriyor.Faşizmi tahkim etme   sınırlı hak ve özgürlükleri  ortadan kaldırma politikaları,“torba yasa” kapsamında içgüvenlik paketi ile  polisin yürürlükteki yetkilerini  daha da genişletmeyi içermektedir.

Valileri adli kolluk amiri haline getirerek mülki amirlerin savcı ve yargıç yetkilerini kullanmasını sağlamakta; toplantı ve gösterilere yönelik hukuken temellendirilmeyen fazlasıyla ağır olan cezaları daha da artırmaktadır.

Siyasi iktidarın  yolsuzlukları, talanına işçilerin ve emekçilerin grevlerini yasaklanması, direnişlerinin, sendikal örgütlülüğünün; muhalif siyasi örgütlere yönelik baskıların; toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yönelik zor uygulamalarının yeni yasal değişikliklerle arttırılmasına ihtiyaç duymaktadır.   Burjuva demokrasisinin  temel kurum ve kurallarını; kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, adil yargılama, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü gibi evrensel ilkelerini yok saymaktadır. Kazanılmış sınırlı hak ve özgürlükleri de tasfiye ederek iktidarını tahkim etmeye çalışmaktadır

Bu haliyle, İç Güvenlik paketi yasa tasarısı kişi hak ve özgürlüklerini tamamen rafa kaldırırken polisin yetkisini sınırsız bir biçimde artırmaktadır. Tasarının bu genel değerlendirme dışında, hukuk devleti, insan hakları ve hak özgürlükleri ile taban tabana zıt hükümlerinin altını çizmek gerekmektedir.

1-Polise kişilerin üstleri ve araçların aranmasında daha geniş bir yetki tanınmaktadır. Polis bundan böyle kaymakam ve vali tarafından görevlendirilecek kolluk amirinin yazılı, acele hallerde ise sözlü emri ile kişinin el ile kontrol haricinde de üstünü ve aracını detaylı bir şekilde arayabilecektir.

2- Polisin arama yetkisini kullanırken var olan savcılık ve mahkeme izin şartı da kaldırılıp, sadece kolluk amirinin kararının 24 saat içinde hâkim önüne sunulması öngörülmektedir.

3- Polise;savcının veya mahkemelerin yetkisini kullanacak şekilde müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini kişilerin ikamet ettiği yerde alma yetkisi verilmektedir.Kolluğun temel görevi sadece “tehlikeyi önlemektir”. Suç sonrası “adli görevler” ise, Ceza Muhakemesi Hukukunu ilgilendiren yetkilerdir. Bu düzenleme ile polise çok geniş bir yetki tanınarak savcıların ve mahkemelerin yetkileri tasfiye  edilmektedir. Hukuk Devleti yerine Polis Devleti’ni tahkim eden düzenlemelerden birisi de budur.

4-Polisin şimdiki uygulamalarına yasallaştırılmaktadır. Mevcut düzenlemede polisin basınçlı su sıkabilmesi yasa ile korunurken boyalı su yasa ile korunmuyordu ancak polis boyalı, ilaçlı, içeriğinde insan hayatı için zararlı olabilecek maddeler içeren suları insanlara acımasızca sıkıyordu. Şimdi bu düzenleme ile boyalı su yasallaştırılmaktadır. Bu düzenleme polisin bunca zaman boyalı ve kimyasallı  su kullanmasının  yasal olmadığının da,itirafıdır.

5- Polise; molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı vb. silahlarla açık veya kapalı alanlara yapılan saldırı veya saldırı teşebbüsünde bulunanlara karşı polisin saldırıyı etkisiz kılmak amacı ile ve etkisiz kılacak ölçüdeki yetkilerine  sınırsız silah kullanma yetkisi tanınmaktadır. Mevcut durumda insan öldürme hakkını kendinde gören polis 7 yılda 178 kişiyi katletmiştir. Bu madde ile bu yetkisi sınırsız bir biçimde artarken polis cinayetlerinin hiçbir cezai yaptırım ile karşılaşmamasının garantisi,verilmektedir.

6-Mevcut durumda  24 saat olan gözaltı süresi 48 saate çıkarılmakta, aynı düzenleme jandarma için de geçerli kılınmaktadır. Ayrıca polis ve jandarmanın istihbarat toplama yetkisi de artırılmaktadır. Polis ve jandarmanın yetkilerinin artırılması  topluma huzur ve güvenlik getirmeyecektir.Temel hak ve özgürlüklerin kullanılması devlete rağmen gerçekleştirilecek bir sürece girilmekte ve  halka savaş ilan edilmektedir.

7-Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda yapılan değişiklik ile “demir bilye ve sapan” da “ateşli silah” sayılmaktadır. Basit bir çocuk oyuncağının, ateşli silah kapsamında değerlendirilmesi sadece,faşistrejimlereözgüdür.

8-Ateşli silahlar ve molotof gibi patlayıcı maddelerin kullanılması ve gösteri ve yürüyüşlerde amblem, pankart, afiş vs kullanılması halinde verilecek cezaların artırılmasıdır. Yürürlükte olan TCK’da cezai müeyyideye tabi tutulan molotof için mükerrer cezalandırma söz konusu olmaktadır. Yüzlerce insan, genç yaşlı şu an molotofa dair cezai düzenlemeden ötürü cezaevindedir. Söz konusu düzenlemenin evrensel hukuk standartlarına ulaştırılması gerekirken başka bir yasa ile cezaların artırılması hukuk ilkelerine terstir.

9-Devletin rücu hakkına dair düzenleme ile ekonomik cezalandırma yöntemi benimsenmekte ifade özgürlüğünün önü kapatılmaktadır. Devletin toplumsal olaylar esnasında uğradığı zararın tazmini vatandaşa yükleme yaklaşımı zaten ceza kanunun konusu olan bir düzenlemeye bir de ekonomik boyut katmaktadır.

10-Toplantı ve gösterilerde yüzün tamamen ya da kısmen kapalı olması TMK’nın 7. maddesinde yer almakta ve “terör suçu” olaraknitelendirilmektedir. Gazdan etkilenen ve kendini puşi ile korumaya çalışan yüzlerce kişi sırf bu hüküm nedeniyle hapis cezaları almıştır.Bu tasarıda ise verilen cezalar artırılmakta, cezanın alt sınırı 1 yıldan 3 yıla çıkarılmaktadır.

11- Mülki amirlerce belirlenecek kolluk amirlerine, 24 saate kadar, toplumsal olaylarda ise 48 saate kadar gözaltı yetkisi verilmektedir. Önleyici gözaltı düzenlemesi vatandaşların bizzat idari bir birim olan kolluk güçleri tarafından suçlu kabul edilerek getirilmiş bir düzenlemedir.Bu durum hukuk devleti ilkesine, masumiyet karinesine açıkça aykırıdır.

12-Bir diğer düzenleme de gösteri ve propaganda eylemlerinin katalog suçlar kapsamına alınmasına dairdir. Bu tür düşünceyi ifade eylemleri otomatik tutuklama nedeni haline gelmektedir. Katalog suçlara eklenen suçlarla her türlü düşünceyi ifade yöntemi tutuklama nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.Böylelikle, bir toplumsal gösteri yahut bir düşünceyi dile getirme neticesinde kişi derhal tutuklanabilecektir. En asgari demokrasi kuralları ile bağdaşmayan bu hal neticesinde büyük hak ihlallerinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.Katalog suç uygulamasının kaldırılması gerekirken bu suçun kapsamının kişi hakları aleyhine genişletilmesi özgürlükleri kısıtlayıcı yeni bir hukuki durum yaratmaktadır.

13-Vali ve kaymakamların yetkileri artırılmıştır. Tasarıya göre “vali, lüzumu halinde kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emirler verebilir.”Yine tüm kolluk görevlileri de bu tür emirleri yerine getirmekle mükellef,kılınmıştır. Yapılan değişiklik ile bir hukuk devletinde savcılık makamına ait olması esas olan yetki valiye verilmektedir. Öncelikle vali, yargı makamı değildir bu tür kararları alma yetkisi hukuken yoktur. Yine vali yürütme erkinin bir parçasıdır, İçişleri Bakanına bağlıdır. Yürütmenin yargıya ait konular ile ilgili iş ve işlem yapabilmesini olanaklı kılan bu düzenleme; suçların soruşturulup soruşturulmayacağına karar verme sorumluluğunu savcılık makamından alıp valiliğe vermekte ve bu itibarla da hukuk normunu ihlal etmektedir.

14-Yapılan değişiklik ile devlet kendi sorumluluklarından kurtularak meydana gelen zararların tazminini de vatandaşa yüklemektedir.Yapılan bu değişiklik işbu yasanın amacı ile de çelişmekte, vatandaşı hem zarar görme hem zarar tazmini gibi risklerle bir başına bırakmaktadır.

15-Yapılan değişiklik ile; “özel veya resmi, her türlü konaklama, dinlenme bakım ve tedavi tesisleri ve işyerleri ile konutlarda geçici veya sürekli olarak kalanlar, oturanlar, çalışanlar ve ayrılanların kimliklerinin tespiti ve bildirilmesi” zorunluluğuna “araç kiralayanlar” da eklenmiş olup araç kiralama halinde de kimlik bildirme zorunlu hale gelmiştir.

Böylelikle araç kiralama işlemleri ile ilgili emniyete kimlik bildirme zorunluluğu getirilerek özel hayatın gizliliği ilkesi tümüyle ihlal edilmektedir. Bu düzenlemenin yasalaşması halinde; tatil için gittiğiniz bir yerde araç kiralamanız halinde polis tarafından izlenmeniz kaçınılmaz olacaktır. Kanuna eklenen yeni maddelerle de araç kiralama şirketlerine öngörülen ayrıntılı prosedür ve yaptırımlarla araç kiralama şartları zorlaştırılmaktadır.

Siyasi iktidar   torba yasa tasarısını geri çekmelidir.

İmece Dostluk Dayanışma Derneği Y.K.

Charlie Hebdo’ya Faşist Saldırı

 

Paris’te Mizah dergisi Charlie Hebdo’nun ofisine yapılan silahlı saldırıyı kınıyoruz. Silahlı saldırı sadece mizah dergisine yapılan bir saldırı değil, düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne yapılan bir saldırıdır. Her koşulda ve şartta ifade ve basın özgürlüğünü gerici önyargılara karşı savunmak; sermayenin ve faşizmin hempalarının, kirli ve karanlık örgütlerinin şiddeti bahane ederek özgürlükleri kısıtlayıcı, ırkçı, ötekileştirici politikalarına karşı mücadele etmeliyiz.

İmece Dostluk; Charlie Hebdo’nun emekçileri ve yazarları,çizerlerinin ve ailelerinin, uluslararası ilerici, özgürlükçü, basın camiasının acılarını paylaşır, başsağlığı diler, dayanışma içerisinde olacağımızı bildiririz.

Bu saldırıları bahane ederek, müslümanlara ve yabancılara karşı nefreti ve saldırıları kışkırtan, yeni baskı yasaları ve güvenlik paketleri ile gerici burjuva diktatörlüğünü güçlendirmek isteyenlere, şiddete ve zulüm politikası uygulamalarına karşı çıkan Fransız halkı, ilericileri ve sosyalistleri ile dayanışma içerisinde olacağız.

Gerçekte hem saldırganlar hemde Fransız tekelci kapitalizmi ve onun gerici diktatörlüğü demokrasinin, özgürlüğün düşmanıdır; emekçilerin, halk sınıflarının düşmanıdır; uluslararası tekellerin yeni baskı yasası atılımlarına karşı birliği ve mücadeleyi yükseltme zamanıdır.

Gün, tüm ülkelerde özgürlükleri, ifade ve basın özgürlüğünü savunurken aynı zamanda halkları düşmanlaştırıcı, ırkçı, ayrımcı, ötekileştirici şiddet politikalarına karşı tavır alma ve mücadele etme günüdür.

UFUK DEMİREL

UFUK DEMİREL

Ufuk Demirel 2 Şubat 1965 tarihinde Şebinkarahisar’da doğdu. Babası küçük esnaf, annesi ise ev hanımıydı. İlk, orta ve lise öğrenimini bu ilçede tamamladıktan sonra üniversite sınavlarına girdi ve Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat fakültesini kazandı. İşletme Bölümünü bitirdi. Bundan sonraki yaşamını İzmir de sürdürdü.

Ufuk lise yıllarında devrimci gençlik hareketlerinden etkilenir ve devrimcilere sempati duyar. O yıllarda kendini Devrimci Yolcu olarak tanımlar. Üniversite yılları Ufuk?un değişim ve dönüşümü açısından belirleyici olmuştur. İnciraltı öğrenci yurdunda kalmaya başlar. O dönem, 80 sonrası öğrenci gençlik üzerindeki faşist baskıların en yoğun olduğu bir dönemdir. Faşist cunta devrimci örgütlenmeleri dağıtmış, gençlik önderlerini zindanlara atmış ve apolitik bir gençlik yetiştirmek için tüm kurum ve kuruluşları ile üniversitelerin üzerinde baskı politikaları uygulamıştır. YÖK kurulmuş, devrimci demokrat bilim insanları üniversitelerden uzaklaştırılmış, öğrenci yurtları asker kışlalarına dönüştürülmüştür.

Bu baskılara karşı yurtta kalan devrimci- demokrat öğrenciler örgütlenerek mücadele ederler. Gençlik hareketini örgütlemeye çalışırlar. Özellikle o dönem Ufuk genç komünistlerin ajitasyon ve propaganda çalışmalarından etkilenir ve kısa süre sonra bu grup içerisinde yer alarak yurtta ve üniversitede aktif olarak çalışmalara katılır. Yurtta direnişlerin örgütleyicisi, okulda YÖK e karşı gelişen öğrenci hareketinin bir militanıdır. Bu çalışmalarda gösterdiği kararlılık, inatçılık ve fedakarlık o dönem faaliyet içerisinde Ufuk? u öne çıkarır. En belirgin kişilik özelliği kararlılığı ve inatçılığıdır. Zeki ve çalışkan bir öğrencidir aynı zamanda. Okul bitirdikten sonra yüksek lisans sınavına girer ve kazanır.

İşçi sınıfının devrimci partisinin 1986 yılında örgütlenme çalışmalarına aktif olarak katılır. Bir yandan yüksek lisans tezi için çalışıken diğer yandan Narlıdere ve Balçova semtlerinde emekçileri aydınlatma çalışmalarına katılır, işçi gençleri örgütler. Bu süreçte işçi sınıfına yönelik çalışmaların içinde de yer alır. İşçi ve emekçilerin aydınlatılması ve örgütlenmesi faaliyeti ekseninde yayın ve bildirilerin sınıfa ulaşması için işçi semtlerinde çalışır. Yine bu dağıtımlar sırasında bir yoldaşıyla beraber gözaltına alınır. Emniyette yapılan işkencelere direnir, evinin adresini söyletemezler kendisine. Kararlılığı burada da kendini gösterir. Tutuklanarak Buca Cezaevi?ne gönderilir. Burada yapılan direnişlerde hep ön saflardadır. Dava sonucunda 3 yıl ceza alır ve Kemalpaşa Cezaevi’ne gönderilir.

1991 yılında cezaevlerindeki baskı ve şiddet uygulamalarına karşı tutsakların açlık grevine Kemalpaşa Cezaevi?nden katılır. Açlık grevlerinin sonlandığı, anlaşma sağlandığı tarihte dört kişi Devlet Hastanesinde mahkum koğuşunda açlık grevini sürdürmektedir; Hastanedeki tutsaklar anlaşma sağlandığına ilişkin cezaevinden teyit için arkadaşları gelinceye dek açlık grevini sürdürürler. Ufuk ta Hastahaneye kaldırılır, orda açlık grevini sürdürür. 41. gün açlık grevi başarı ile sonuçlanınca yoldaşlarının yanına Buca Cezaevi?ne gitmek için diretir ve açlık grevinine devam eder. Hastanedeki arkadaşların da bu konuda savcılıkla görüşmesinin olumlu sonuçlanmasıyla açlığın 44. Gününde Ufuk?un kararlığı ve arkadaşlarının dayanışmasıyla Buca’ya getirilir ve grevini sonlandırır.

Cezaevinde birçok genç yoldaşın kendisini yenilemesi ve değiştirmesi için çaba harcar. Onlarla saatlerce konuşarak ve tartışarak cezaevindeki yaşamın yeniden örgütlenmesinde önemli bir rol oynar. Onun bu özelliği cezaevi idaresini rahatsız eder. Az cezası kalmasına karşın ilçe cezaevi yerine Aydın E tipi cezaevine gönderilir. Burada da sağlık koşulları kötü olmasına rağmen yapılan açlık grevleri ve direnişlere katılır.

Cezaevinde bulunduğu dönemde dışarıda gelişen toplumsal muhalefeti yakından izler, eline geçen her kitabı okur ve okuduğunu paylaşmaktan büyük mutluluk duyardı. Gelişen Kürt ulusal hareketine de kayıtsız kalmaz, hareketi ve bu alandaki gelişmeleri yakından takip eder.

Cezaevinde genelde insanlarımız yabancı dilleri geliştirmek için İngilizce almanca vb. dilleri öğrenmeye çalışırken Ufuk Kürtçe öğrenmek içim çalışır. Kürtçe gramer kitapları ve sözlükleri ile Kürt dilini öğrenmeye, çözmeye çalışır. Bir halkı anlamak için önce onunu dilini iyi bilmek gerektiğini düşünür. Bu anlamıyla da asimile olmuş Kürt ulusundan bir çok arkadaşı şaşırtır ve örnek olur.

Cezaevinden çıktıktan sonra mücadeleye kaldığı yerden devam eder. Onun için perspektif bellidir. O bundan sonra sınıf içinde çalışacaktır. Düşüncelerinde nettir ve bu amaçla sosyalistlerin işçi sınıfı içinde çalışma programı gereği sınıf içinde fiilen çalışmayı esas alır. Bunun için de bir grup arkadaşı ile beraber tekstil sektöründe çalışmaya başlar. Kısa sürede İzmir? deki birçok fabrikada, atelyede doğal ilişkiler kurulur ve örgütsüz tekstil işçisi gençlerin sendikal mücadeleye katılmasına önderlik etmeye çalışır. Tekstil işçilerinin uzun saatler, sigortasız ve kötü koşullarda çalışmasına karşı mücadele örgütlemeye çalışır. Bu nedenle bir çok fabrikada işten çıkarılır. Bir süre sonra tekstil sektöründe iş bulamaz hale gelir. Adı kara listeye alınır. Tekstil sektöründe patronlar artık onu çalıştırmaz.. Hayatını sürdürmek için inşaatlarda boyacılık yapmaya başlar.

Bu süreçte işsizlik sorununu aşamaz. İşçi olarak yaşamını sürdürme kararlığından vazgeçmez. Fiziksel ve ruhsal sağlığı kötüye gitmeye başlar. Bir çıkış yolu arar. Hem iş bulacağı hem de siyasal olarak faaliyet yürüteceği bir alan olarak yurtdışına gitmeye karar verir; 2004 yılında bir yolunu bularak İsviçre’ye gider. İltica başvurusu yapar. Mültecilerin kaldığı Glattfelden Kampına yerleştirilir.. Kamp koşulları çok kötüdür ve ayrımcı uygulamaları fazlasıyla hisseder. Bu durum zaten kötü olan ruh sağlığını daha da olumsuz etkiler. Burada da siyasal anlamda beklentilerine karşılık bulamaz. Kampta farklı milliyetlerden insanlarla ilişkiler kurar dayanışma içerisinde bulunur. Üretken kişiliğini burda da gösterir. Kampın depo işlerine bakar, günlük harcamasını karşılamak için boya badana işlerini asgari de olsa bir ücret karşılığı yapar.

İltica sürecinin uzaması üzerine; yaşam koşullarının düzeltilmesi ve iltica başvurusunun hızla sonuçlandırılması için ölüm orucunu düşünür ve bu fikri yakın çevresindeki arkadaşlarıyla paylaşır. Görüşmeler sonrası bu kararından vazgeçer. Fakat koşullarının düzelmemesi ve ruh sağlığının gittikçe bozulması sonrası anlık bir kararla yaşamını sonlandırmak ister ve bunun sonucu 24.06.2005 tarihinde saat 3,45 de hastahanede yaşamını yitirir.

Yitimiyle büyük bir değer ellerimizin arasından kaybolup gitti. Yaşamını işçi sınıfı davasına, devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış kararlı, direngen, inatçı bir komünist yaşamını sonlandırdı. Emperyalist kapitalist sisteme, faşizme ve her türlü zorbalığa karşı eğilmeden bükülmeden aramızdan ayrıldı. Yüreğimizde büyük yaralar açarak…

NURHAK’ta ÖLÜMSÜZLEŞENLERİ UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ!

NURHAK’ta ÖLÜMSÜZLEŞENLERİ UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ!

Hatırlamak, hatırlatmak, unutturmamak değerlerimize sahip çıkmak ve onur duymaktır.

Katledilen üç devrimciyle Nurhak’ta karartılmak istenen; ancak yürekleri bilinçleri ışıtan

o güneş bugüne dek hiç batmadı !

SİNAN CEMGİL-KADİR MANGA ve ALPASLAN ÖZDOĞAN’ı ANIYORUZ!

31 MAYIS 2014 CUMARTESİ SAAT: 12. 30 Buca Eski Mezarlığı.

Gezi Direnişi’nin yıldönümünde, bu isyan ateşini sürdüren tüm emek ve özgürlük dostlarının

 
katılımını yürekten diliyoruz.

Alpaslan Özdoğan,Sinan Cemgil ve Kadir Manga ‘yı saygıyla anıyoruz.

Halka karşı sevgi ve güvenleri, emperyalizme karşı bilinçli öfkeleri, devrim için inançları, mücadele coşkuları
ve bağlılıkları ile onları kalbimizde yaşatıyoruz.

Alpaslan Özdoğan,Sinan Cemgil ve Kadir Manga ‘yı saygıyla anıyoruz.

Alpaslan ÖZDOĞAN

 

 

Kadir MANGA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sinan CEMGİL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kamil SAĞIR

KAMİL SAĞIR (1961-24 Ekim 1979)

1961 yılının mart ayında Kars?ın Sarıkamış ilçesinin Micingirt köyünde doğdu. Az topraklı ailenin altı çocuğundan ikincisiydi. Köyde yaşam koşulları güçtü. Aile geçimini sağlamakta zorlanıyordu. Küçük yaşta ağabeysiyle birlikte izmir?e yerleşti. Bir taraftan okula gidiyor, diğer taraftanda inşaatlarda çalışıyordu. Kente göç etmenin zorluklarını başta beslenme, barınma, eğitim sağlık olmak üzere yoğun yaşadı. Eğitim yaşamıyla inşaat işçiliğini birlikte sürdürmek gerçekten çok zordu. Liseyi dışarıdan bitirme bitirme kararı alarak inşaat işçiliğini meslek seçmek zorunda kaldı.

Kamil Sağır bu süreçte 1977 yılında inşaat işçilerine yönelik olarak yürütülen bir örgütlenme faaliyetinde proleter devrimcilerle tanıştı. Çok küçük yaşta olmasına rağmen yaşamın zorluklarını aşma mücadelesi O’nu yaşının üzerinde olgulaştırmış ve yaşamı erken kavramasını sağlamıştı. Proleter devrimcilerin inşaat işçilerine yönelik yürüttüğü faaliyetlerden etkilenerek, onlarla birlikte mücadele etmeye karar verdi.

İnşaat işçilerinin ve gençliğin anti-faşist örgütlenmesinde aktif olarak görev aldı. İnşaat işçilerin örgütlenmesinde bir fiil faaliyetinin örgütleyicilerindendi. İnşaat işçilerinin örgütlenerek hak gasplarını ortadan kaldırmak ve yeni haklar elde etmek için Yeşilyurt semtindeki inşaatlarda 2 gün iş bırakma eylemini başlatmışlardı. İnşaat işçisi arkadaşlarıyla toplantılar yapıyor, örgütlü birlikteliğin ve daha iyi bir yaşam için mücadelenin önemini; örgütlü mücadele ile zorlukların üstesinden gelineceğini bilince çıkarmaya çalışıyordu.

Sade, yalın, içten, neşeli espirili bir kişiliğe sahipti. Kısacık yaşamı mücadele ile dolu geçti. Güzel bir sesi vardı arkadaşları özellikle ondan “kürdün gelini” ezgisini dinlemeyi severdi. Modern revizyonizmin gelişen proleter devrimci harekete yönelik saldırılarının bir parçası olarak 24 Ekim 1979 tarihinde Eşrefpaşa Lisesi öğrencilerinin okul çıkış saatinde Metaş sitesinde çatışmada yitirildi.

25.10.1979 tarihinde naaşını proleter devrimci hareket ve yurtsever devrimci gençlik görkemli bir kitlesel katılımla kaldırdı. Bu ülkenin onuruyla yaşayan ve mücadele eden genç proleter devrimcilerinden biri olarak ölümsüzleşti.

Muammer Bayçın

( 3 MAYIS 1954 – 3 AĞUSTOS 1996 )

Manisa’da doğdu. İlkokulu Üzümcüler İlkokulu, orta okulu Atatürk Orta Okulu, lise eğitimini ise Manisa Lisesi?nde tamamladı. 1970’li yıllarda  yurtsever devrimci hareketin saflarında her tür emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele etti. Emperyalizme, faşizme, kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesinin neferlerindendi. Proleter devrimci hareketin örgütlü, fedakar ve mücadeleci bir insanıydı. Proleter devrimci hareketin gençlik örgütünde ve ana ekseninde yöneticilik dahil  görev ayrımı yapmadan fedakarca çalıştı.

Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya bölümünden mezun oldu. Askerliğini Çorlu Ulaş’ta asteğmen olarak yaptı. Ankara’da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda uzman olarak göreve başladı. 1980 yılında ilk evliliğini yaptı. Doğan kızına Deniz adını verdi. Eşinden kızı 6 aylık iken ayrıldı. Bakanlıktaki görevinden de istifa etti. İzmir’e yerleşti. Aliağa Petkim’de çalıştı.Bu arada ikinci evliliğini yaptı. Gamze adında bir kızı daha oldu. Alman firması olan Hoest’te Yapı Kimya Malzemeleri bölümünde satış müdürü olarak görevine devam etti.1988-1990 yılları arasında TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölgesi Şube Başkanlığını yaptı. 3 Ağustos 1996 yılında yakalandığı mide kanserinden vefat etti. Mezarı Urla Çeşme altındadır. Hayatı boyunca iyilik sembolü oldu. İyiliksever, arkadaş canlısı, iyi bir baba , iyi bir eş , iyi bir evlat , iyi bir kardeş ve çok iyi bir yurtseverdi;yoldaşdı. İnsanlığa özgü değerleri içselleştirmiş bir yapısı vardı. Çökertme onunla bütünleşmiş bir türküydü. Sevgi dolu , hiç kimseyi incitmeyen bir kişiliğe sahipti. Bugün hala aynı sevgi ve özlemle ailesi, arkadaşları, dostları  ve çevresi tarafından hatırlanmaktadır.

Muammer Bayçın dostumuzu özlemle ve  saygıyla anıyoruz.

Bir dostundan, kardeşinden  Muammer?e:

Canım Ağabeyime Hitaben ;

Çocukluğumun en güzel anıları
Seninle geçti.
Bir film şeridi gibi
Hepsi gözümün önünde şimdi..
Küçük dar bir sokakta ;
Üstü beyaz, altı aşı boyalı ,
Minik bir evimiz vardı.
O zamanlar bu evde ,
Mutlu insanlar yaşardı.
Sokağımıza girmeden önce,
Ulu bir çınar vardı.
Altındaki çeşmenin suyu,
Sokağımızdan akardı
Ne güzeldi, o çeşmenin suyu
İçmeye doyamazdık.
Çınarın serin gölgesinde
Kuyu başında oynardık.
Sonbahar gelince;
Çınar yapraklarını döker
Sanki bize küserdi.
Sokağımızın içini,
Halı gibi süslerdi.
Kuruyan gazallarin üstünde gezdikçe
Çıtır çıtır ederdi.
Biliyor musun o çınar hala var
ama sen yoksun
Ne çeşme kaldı, ne de sen.
Çocukluğumuz  da mazide kaldı.
Seni hiç unutmadım. Unutmayacağım?
Rahat uyu canım Ağabeyim.

 

A.N

Fahrettin Haldun Erkuş Anma

Sevgili Arkadaşlar;

26 mayıs 1980’de yitirdiğimiz  arkadaşımız, Fahrettin Haldun Erkuş’un mezarı yakınlarıının yardımıyla bulundu.

26 mayıs Pazar günü yakınlarının da katılımıyla anacağız. Dostlarımıza duyururuz.

Yer :Karabağlar Paşaköprüsü  Mezarlığı Giriş Kapısı
Tarih; 26 mayıs 2013
Saat:18.30
Yaşasın Sosyalizm !
Yaşasın Mücadelemiz !
İmece-Der
Sevgi ve Dostlukla