ANAYASA’YA HAYIR!

ANAYASA’YA HAYIR!

AKP Hükümetinin O’hal ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle memleketi yönetmeye çalıştığı, ekonomik krizin derinleştiği muhaliflerin düşünce-ifade, basın özgürlüğünün yasaklandığı, gazetecilerin tutuklandığı, basın ve medya kurumlarının baskı altına alındığı; basın ve yayın organlarının, sivil kurumların kapatıldığı; kamu emekçilerinin,barış akademisyenlerinin ihraç edildiği; milletvekillerinin, belediye başkanlarının, meclis üyelerinin tutuklandığı, kayyımlar atandığı, Suriye’nin içişlerine karışıldığı,  savaşta yitirdiklerimizle, bombalar ve saldırılarla halkın güvenliğinin olmadığı koşullarda memlekete yeni bir anayasa getiriliyor.

Siyasi iktidarın ve öncellerinin cumhuriyetin tüm kazanımlarını tasfiye ettiği, sağlıktan eğitime her alanda kapitalist ılımlı İslami bir cumhuriyetin temel taşlarının döşendiği günümüzde baskı ve tehditlere karşı, işçilerin birliği, halkların kardeşliği için; laik demokratik bağımsız bir cumhuriyet için ANAYASAYA HAYIR diyoruz!

1-Başkanlık adı altında bütün yetkiler Cumhurbaşkanı’nın elinde toplanıyor. Egemenlik halktan alınıyor tek adam iradesine veriliyor. Meclis etkisizleştiriliyor, meclisin denetleme yetkisi ortadan kalkıyor.

2-Cumhurbaşkanı hem parti üyesi hem de isterse genel başkan olabilecek. Parti genel başkanı olarak milletvekili listesi oluşturabilecek; Partisinin meclis grubunun başkanı olacak. Bu şekilde Meclisi istediği gibi şekillendirme ve etkileme imkânına sahip olacak. Partili başkan olarak aynı zamanda yüksek yargıçlar atayabilecek.

3- Cumhurbaşkanı’nın  yasamayı, yürütmeyi, yargıyı belirleme yetkisi bulunuyor. Yargı tek adamın kontrolüne giriyor. Hakimler ve Savcılar Kurulu 13 üyeden oluşacak. Cumhurbaşkanı      Kurulun 6 üyesini ( Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve dört üyeyi) doğrudan belirleyebicek, kalan 7 üyeyi de parti başkanı sıfatıyla kontrol ettiği Meclis aracılığıyla seçtirebicektir.

4-Cumhurbaşkanı 15 üyeli Anayasa Mahkemesinin 12 üyesini bizzat kendisi, 3 üyesini de partisi aracılığıyla kontrol ettiği TBMM eliyle belirleyecektir. Yeni Anayasa’da Danıştay üyelerinin dörtte biri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Başsavcı vekilini seçme yetkisi de var. Cumhurbaşkanının seçtiği Danıştay üyeleri, Cumhurbaşkanının temsil ettiği idarenin eylem ve işlemlerini denetleyecek (!) .

5-Cumhurbaşkanı yürütmeyi tek başına temsil ediyor. Hükümet etme yetkisi Bakanlar Kurulundan alınıyor, devletin yönetimi tek başına Cumhurbaşkanına devrediliyor

6-Başbakanlık ve bakanlar kurulu kalkıyor. Cumhurbaşkanı istediği kişileri cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atayabilecek.Hangi bakanlıkların kurulabileceğini kendisi karar verecek ve bakanları da kendisi atayacak.İstediği zaman da bunları görevden alabilecek. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar. TBMM’nin bakanların atanmalarına onama yetkisi ve görevden alınmalarını isteme; düşürme ve denetleme yetkisi yok.Meclis Cumhurbaşkanını da denetleyemeyecek, Cumhurbaşkanı hiç kimseye karşı sorumlu değil, kimseye hesap vermeyecek,ayrıca denetlenemeyecek.

7-Hükümetin kurulması ya da göreve devam etmesinde meclis onayı anlamına gelen güven oylaması ile başbakan ve bakanların güvensizlik oyu ile düşürülme imkanını sağlayan gensoru kurumu-işleyişi yok..

8-Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanların suç işler(ler)se yargılanabilmeleri için 301 milletvekilinin soruşturma açılmasını istemesi, 360 milletvekilinin (3/5 çoğunluk ) ie soruşturma açılmasına karar vermesi gerekecek ve yüce divana sevk için de 400 milletvekilinin (2/3 çoğunluk) karar vermesi gerekecek.Bu oranlar sağlanamazsa işlediği suç nedeniyle Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanları yargılanamayacak..

9- Cumhurbaşkanı Bakanlıkları, kamu idaresinin tamamını istediği gibi kararnamelerle düzenleyebilecek bakanlıkları, devlet daireleri, kurumları oluşturacak, kaldıracak, görevlerini belirleyecek, atayacak, azledebilecek;

10-Partili cumhurbaşkanı sıfatıyla milletvekili adaylarını belirleyecek meclisin oluşumuna müdahale edebilecek, meclisi fesh edebilecek ancak Meclis 360 oy çoğunluğuyla Cumhurbaşkanının görevine son verebilecek. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yasama yetkisine ortak olacak kanunları veto edebilecek.

11- Madenlerde, kömür ocaklarında, inşaatlarda denetimsizliğin ve hukuksuzluğun hakim olduğu, kendi yandaşları zengin olacak diye halkın yoksul çocuklarının öldüğü çürümüş düzen yasalarla koruma altına alınıyor.

12- “Yatırımlarda hızlı karar alma” adı altında ülkenin her tür yer altı ve yer üstü rezervlerini, madenleri, ormanları, dereleri, sularını bir kişinin keyfine göre yerel ya da uluslar arası tekelci burjuvaziye peşkeş çekilmesinin önü açılıyor.

13- AKP ve hükümet yeni anayasa ile İnsanların inancına, giyim-kuşamına, yaşam biçimine karışan, inancına saygı duymayan totaliter bir anlayışı hayatlarımıza ikame etmek, baskı ile yerleştirmek için daha fazla yetki istiyor.

Gün herkesin işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, bütün ezilenler ve ötekiler olarak laisizm, demokrasi, temel hak ve özgürlükler, eşitlik ve barış mücadelesi için ANAYASA’YA HAYIR  deme zamanıdır!

ANAYASA’YA HAYIR!

BarışiçinAkademisyenlerYalnızDeğildir

Kanun Hükmünde Kararneme ile ihraç edilen Akademisyenler yalnız değildir.

Keyfi, hukuksuz uyulamalar ve adeletsizlik yenilecek ve hocalarımız görevlerine

geri dönecektir

1- Feride Bilgehan aksu Tanık – Ege Üniv. Tıp Fakültesi Hastanesi

2- Gönül Çakıner – Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

3- Hediye Aslı Davas – Ege Üniv. Tıp Fakültesi Hastanesi

4- Sinan Kurtul – Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi

5- Zeynep Sedef Varol – Ege Üniv. Tıp Fakültesi Hastanesi

6- Nilgün Toker Kılınç – Ege Üniversitesi

7- Zerrin Kurtoğlu Şahin – Ege Üniversitesi

8- Lülüfer Körükmez – Ege Üniversitesi

9- Melek Göregenli – Ege Üniversitesi

10- Ali Serdar Tekin – Ege Üniversitesi

11- Cansu Akbaş Demirel – Ege Üniversitesi

12- Hanifi Kurt – Ege Üniversitesi

13- Nermin Biter – Ege Üniversitesi

Bombalı saldırıları kınıyoruz

Bombalı saldırıları kınıyoruz. Ellerinizi bombalardan ve silahlardan çekin.

Saldırı ve savaş politikaları ülkeyi kan gölüne çevirmeye yöneliktir.

İşçi ve emekçileri, halkı farklılıkları nedeniyle karşı karşıya getirmeye,

düşmanlaştırmaya dönük, milliyet ve mezhep çatışmalarına yol açacak

tüm söylem, saldırılar, yakıp yıkmalar durdurulmalıdır.

Herkes sorumlu davranmalıdır. Bu acıların tekrar tekrar yaşanmaması

için; ülkemizde ve Ortadoğu’da savaş ve şiddet politikalarının terk edilerek

barış, kardeşlik, eşitlik ve demokratikleşme ekseninde politikaları savunmak

hepimizin görevidir.

MİTİNGE DAVET!

 

MİTİNGE DAVET!

11 Aralık 2016 tarihinde yapılacak olan KESK Bölge Mitingine katılım ve desteğiniz çok önemlidir.

Mitinge katılacak kurumların bayrak ve flama getirmemeleri, KESK’in taleplerini öne çıkaran kurumlarına ait tek pankartla katılmaları yapılan Emek ve Demokrasi Güçleri toplantısında kararlaştırılmıştır.

Duyarlılığınızı ve katkılarınızı bekleriz

EMEK BARIŞ VE DEMOKRASİ CEPHESİ

EMEK BARIŞ VE DEMOKRASİ CEPHESİ

Askeri ve sivil darbelere karşı örgütlü bir birleşik mücadelenin örülmesini yaşam dayatmaktadır. Asker-sivil darbelere karşı olmak demokrat olmanın kriteridir. Askeri ve sivil darbeler, yeni sömürge ülkelerde emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçilere karşı sınıf çıkarlarını; siyasi, ekonomik ve mali taleplerini gerçekleştirme aracıdır. Tekelci kapitalizm ve çok uluslu şirketler ve onların zor aygıtları olan devletler hegamonyaları ve ekonomik ve siyasi çıkarları için yeni sömürge ülkelerde kendilerine bağımlı askeri ve siyasi güçler aracılığıyla darbeler yaptırmakta; ülkelerin içişlerine karışmakta, bölgesel savaşları kışkırtmakta ve tarafı olmaktadır.

Bugün askeri ve sivil darbeler kapitalizmin daha fazla kar hırsıyla işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki sömürüyü katmerleştirmesi, yeni dünya düzenine uygun İslami cumhuriyet perspektifi ile kamusal ve sivil alanın dizayn edilmesi politikası izlenmektedir. İslami cumhuriyet politikalarına karşı direnme potansiyeli taşıyan tüm muhalif hareketleri ve emekçi kitlelerin muhalefetini, Kürt halk hareketini ‘Olağanüstü Hal’ ve ‘Kanun Hükmümde kararnameleri’’ ile tasfiye etmek kürt halk hareketinin yeni OHAL yasalarıyla şiddet sarmalında tutmak içinde zorun farklı biçimlerini kullanmaktadır.

Siyasi iktidarın, eski baglaşığı Fetullah Cemaatinin AKP iktidarı ile çatışması iktidar kavgasıdır. Fetullah Gülen hareketi ile AKP’nin niteliği ikisinin de dinci siyasal hareketler olmasıdır. Nitelik açısından da aralarında öze ilişkin bir faklılık bulunmamaktadır. Gülen Cemaatinin sivil siyasi kanadı da AKP içerisinde bulunmaktadır. Gülen Cemaati bu coğrafyada İslami bir devlet kurmak istemekte ve kurtuluş savaşının tüm kazanımlarını -sunni islami bir cumhuriyet için önemli yol alındı-tasfiye ederek, ABD ve Nato’nun desteği ile İslami bir rejim değişikliğini gerçekleştirmek istemektedir.

İki siyasi güç arasındaki çatışma Fettullah Gülen hareketinin İslami bir devletin yapılandırılması için koşuların oluştuğunu düşünmesi ve AKP’yi de tasfiye etmek istemesidir. İslami iki kanat arasındaki çatışma ve askeri darbecilerin başarı sağlayamaması üzerine Fetullah hareketini ve muhalefeti tasfiye etmek için TSK’da kamu ve sivil alanda cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir tasfiye hareketine girişildi. Vakıflar,şirketler,okullar,yurtlar vb. cemaat yapılanmalarıne el kondu. İktidar Devlet kurumlarındaki Fettullah kadrolarını OHAL yoluyla “kanun hükmünde kararnameler” aracılığıyla tasfiye ediyor. Tasfiyelerle yetinmeyerek yine OHAL yoluyla gözaltı süresini uzatarak otuz güne çıkardı. Böylece zaten gözaltında bulunan askeri kalkışmacılar için değil, işçi sınıfı, emekçiler, düzen muhalifleri ve muhalif Kürt hareketine de gözdağı verilerek sindirme ve zapturapt altına alma yolu seçildi.

Siyasi iktidar askeri darbeyi siyasi bir fırsata çevirme sivil darbe stratejisi izlemektedir. Askeri darbeye karşı gerek parlamentodaki partilerin gerekse parlamento dışı muhalefetin dik durması parlamentoyu darbecilere karşı savunması önemlidir. Ancak siyasi iktidar sözcüleri bir yandan parlamentonun direnişini göklere çıkarırken, diğer yandan, kısıtlı ve örtülü demokrasiyi de sınırlamak üzere meclisi bypas ederek Ohal ilan etti. Parlamento aracılığıyla darbeciler için alınması gereken tedbirler ve yasal düzenlemeler olağanüstü hal ilanı ile hükümete kanun hükmünde kararnamelerle yönetme imkanı sundu. Parlamentonun yetkileri böylece tasfiye edilmiş oldu. Darbecilere karşı birleşen siyasi partiler ve parlamento etkisizleştirilerek kanun hükmünde kararnameler dönemi yıllar sonra yeniden işlerlik kazandı. Zaten kullanılamaz duruma getirilen temel hak ve özgürlüklerin kullanımı Olağan üstü hal koşullarında tamamen yasaklanmış oldu. Siyasi iktidar, iktidarını pekiştirme ve her türden muhalefeti tasfiye etme ve İslami cumhuriyet ekseninde engelleri temizleme yolu izlemektedir.

AKP ve siyasi iktidar başkanlık yolunda; güçler ayrılığını işlevsizleştimek, devlet içindeki karar merkezlerini başkanın elinde toplamak ve İslami bir cumhuriyet yolunda ilerlemektedir. İktidar olma gücünü geliştirme ve İslam cumhuriyetini ilerletme yolunda, işbirlikçi kapitalizmin sınıf çıkarlarına uygun; emekçilerin iş ekmek özgürlük mücadelesini, muhalif ve düzen karşıtı siyasi hareketleri ve muhalif kişileri de politik yaşamdan tasfiye etme stratejisi izleyen iktidarın manevralarını boşa çıkarmak için, demokratik hak ve özgürlükleri savunmak ve emek, barış ve demokrasi güçlerinin birliği ile mücadele iradesini ortaya koymaktır

Faşizme karşı olan herkesin birleşmesi ve demokrasi mücadelesini güçlendirmenin önemi açıktır. Askeri, sivil Darbeciliğe ve faşizme karşı demokratik güç birliği ve demokrasi cephesi oluşturmak siyasi partilerin, odaların, birliklerin ve kitle örgütlerinin demokratik mücadelesinin önünü açacaktır.

Darbeciliğe ve faşizme karşı;

*Olağanüstü Hal kaldırılmalıdır.

*Darbeciliğe karşı duruşu ve Gülen Cemaatiyle ilişkisi veya başka bir nedenle gözaltına alınan tüm yurttaşlar ayrım gözetmeksizin demokratik hukuk devleti ölçütlerine göre yargılanmalıdır. işkence, kötü muamele ve adaletsizliğe karşı durulmalı, idam cezası tartışmaları gündemden çıkarılmalıdır

* Düşünce ve ifade özgürlüğünü savunma;

* Düşünce ve ifade özgürlüğünün ayrılmaz araçları olan toplanma ve barışçıl gösteri hak ve özgürlüğünü;

* Siyasal ve diğer toplumsal, mesleki örgütlenmeler üzerinde baskı ve tehditlerin kaldırılmasını;

* Parlamentonun işlevsizleştirilmesine ve kapatılmasına karşı siyasal hak ve özgürlüklerin zenginleştirilmesi;

*Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözümü; silahların susması ve müzakere yolunun açılmasını;

*Halkların eşit ve özgür birliği için mücadele edilmesini;

*Alevilerin farlı din ve kültürlerin inanç özgürlüğünün savunulmasını ; devletin din, dinin devlet işlerinden tamamen bağımsız olması ve elini çekmesini; demokratik ve gerçek laiklik için mücadele etmeyi;

*Ulusların kendi kaderlerine tayin hakkına saygı gösterilmesini; başka ülkelerin içişlerine karışarak, siyasal rejim dayatılmamasını;

*Emperyalizmin her türden silahlı güçlerinin ülke topraklarından çekilmesini, üslerin kapatılmasını;

* Bölgeden emperyalist güçlerin çekilmesini ve bölge haritasının, emperyal çıkaralara uygun yeniden çizilmesine ve paylaşılmasına karşı direnilmesini;

*İşçi sınıfı ve emekçilerin demokratik özgürlüklerinin ve kazanılmış haklarının savunulmasını.

*Güvenceli çalışma ve sendikal hakların yasal ve yaşamsal anlamda güvenceye alınmasını;

*Toplu İş Sözleşmeleri (TİS) nin demokratikleştirilmesi grev hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını;

*Taşeronlaştırma, kıdem tazminatının kaldırılması ve kiralık işçilik uygulamalarına karşı mücadele edilmesini;

*Kadın hak ve özgürlüklerinin koşulsuz savunulması, kadına yönelik şiddete ve cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele etmeyi;

*Gençliğin bilimsel-özerk-demokratik-parasız eğitim-öğretim hakkını; iş ve gelecek mücadelesini desteklemeyi; YÖK’ün kaldırılması için mücadelelerini;

*Mimar ve mühendisleri ilgilendiren Uluslararası İŞ Gücü yasasının geri çekilmesini;

*Herkese sağlıklı bir yaşam ve parasız sağlık hakkı. Sağlık Torba Yasasının iptal edilmesini;

*Küçük üretici ve köylülere enflasyonun altında kredi tahsisi ve ucuz kredi kullanımı sağlanmasını. Destekleme alımları tüccara yarayan biçimlerde değil, üreticiler lehinde olmasını; tarıma yapılacak desteklerin  bütçe kaynaklarından yapılmasını; temel gıda maddelerinin yoksullara ucuz fiyatla ulaşmasının sağlanmasını;

*Tarım emekçilerine yönelik bir ekonomik ve sosyal güvence ağı geliştirilmesi. Kırsal kesimde kadınlara yönelik özel bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulması için mücadele. Tarımda üretime emeği ile katılan tarım işçilerinin emeklerinin karşılığını almasını;

*Hes, res, termik santrallere karşı halkın yanında olmayı, yaşanabilir, gelecek kuşaklara devredilebilir doğal yaşam alanlarına sahip çıkmayı ;

*Doğanın ve çevrenin işbirlikçi tekeller tarafından yağmalanmasına ve talan edilmesine karşı durmayı;

*Gıda güvenliğini;

Kararlılıkla savunmak bağımsız demokratik bir cumhuriyetin onurlu yoludur.

ÖZGÜRLÜK,DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN OMUZ OMUZA!

ÖZGÜRLÜK,DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN OMUZ OMUZA!

 

Askeri darbelere, askeri cuntalara karşı durmak ve demokrasiyi, özgürlüğü savunmak   devrimcilerin, demokratların, sosyalistlerin  görevidir. Bugüne kadar yaşanan tüm darbelere ve askeri cuntalara karşı en tutarlı karşı duruşu Türkiye Devrimci Hareketi yapmıştır. 12 Mart ve 12 Eylül Faşist Cuntasına karşı mücadele bayrağını devrimciler hep yükseklerde tuttular. Muhafazakar, sağ partiler ve gençlik örgütleri askeri cuntaları ve darbeleri hep destekledi. Faşist cuntaların yedeği ve destekçisi oldular. Muhafazakar sağ partiler İslami tarikatlarla hep iç içe oldular; faşist cuntaları hep desteklediler.

Fettullah Gülen hareketi dahil tüm tarikatlar 12 Eylül faşist cuntasına destek oldular. Faşist cuntaların açtığı yolda kendilerine gelişme ve ilerleme yolları açıldı. Faşist generallerin desteği ile güç topladılar,  siyaset kulvarında kendilerine siyasi,ekonomik ve kültürel mevziler kazandılar. 12 eylül faşist dikdatörlüğü döneminde  okullarda, üniversitelerde, mescitler açıldı; cami sayıları artırıldı. Okul müfredatları sunni islami eğitime uygun duruma getirildi. Kenan Evren Anadolu’da yaptığı konuşmalarda elinde Kuran  islami nutuklar attı.  Kurtuluş savaşının kazanımı güdük ve sınırlı laisizm tasfiye edilmeye çalışıldı  ve  sunni islami bir devletin yolları açıldı. Ilımlı sunni  islam projesi adım adım ilerletilerek bugünlere gelindi. Fettullah Gülen’in  sunni islam cemaaati; bugünlere 12 mart askeri cuntasının açtığı yolda ilerleyerek geldi. Natocu generaller şeyhlere tarikatlara, yol verdi; güç toplamalarını sağladı.

12 eylül generallerini ve cuntasını destekleyen önemli güç Fettulah Gülen örgütüydü. Devletin tüm kurumlarında örgütlendiler. İşbirlikçi kapitalizmin ve  devletin açtığı yolda yargı,yürütme ve yasamada önemli mevziler elde ettiler. AKP’de Fettullah Gülen teşkilatının sahasında büyüdü ve onların desteği ile gelişti. Devlet içinde önemli bir kanat haline gülen Gülen tarikatı iktidar sorunu ve siyasi,ekonomik,kültürel konularda egemenlik alanını genişletme kavgasında; ilerlemek için atılım yaptığı dönemde, eski bağlaşıkları ile iktidar kavgasına girdi. AKP’nin parti içerisinde ve kamusal yaşamda sivil darbesinin önünde direnemeyen Gülen teşkilatı,askeri anlamda atılım ve askeri darbe sürecinde de başarı gösteremeyerek yenildi. Askeri darbenin yenilgisi kanatlar arasındaki çatışmayı artırdı; çatışma devam ediyor.

Cumhurbaşkanı ve hükümet bir yandan cemaati tasfiye etmeye çalışırken diğer yandan sivil darbesini de sürdürmeye devam etmektedir. “RTE’nin fiili olarak rejim değişmiştir” açıklamasıyla başlattığı sivil darbe, Fethullahçıların darbe girişimi gerekçesiyle tamamlanıyor. Hukuku temel alan ülkelerde esas olan kuvvetler ayrılığı ilke ve uygulamalarının kırıntıları da yok ediliyor. Yasama, yargı, yürütme organlarındaki “yargısız infaz” yöntemleriyle, hukuk ve mevcut yasalar dahi yok sayılarak yapılan  yüzlerce yargıcın, bürokratın gözaltına alınması, yargıtay ve danıştayda  görevden alma, binlerce kamu çalışanının görevden uzaklaştırılması, soruşturmalar, gözaltı merkezlerindeki işkence ve kötü muamele idam cezasının yeniden tartışılması.vb uygulamalar darbe gerekçesi arkasında pervasızca yapılıyor.

Devlet içinde egemenlik çatışmasında emekçi halk kitleleri taraf olamaz. Bizlerin taraf olduğu tek konu vardır: darbeler ezilenlere karşı yapılır ve zarar gören yalnızca ezilenler, emekçiler ve özgürlük sevdalılarıdır. Darbelere karşı olmak, özgürlüğü, demokrasiyi, demokratik mekanizmaları ve işlerliğini savunmaktan geçer.Askeri darbe üzerinden işçi sınıfına emekçilere; demokrasi ve barış güçlerine yapılan yeni saldırı dalgasına karşı güçleri birleştirmek ve demokrasi, emek ve barış temel talepleri etrafında mücadeleyi yükseltmek önem taşımaktadır.

Sevgi ve dostlukla.

Özgür, eşit bir yaşama doğru mücadelede bir adımı daha birlikte atalım!

 

Özgür, eşit bir yaşama doğru mücadelede bir adımı daha birlikte atalım!

Sevgili arkadaşlar, saat 15.30 da Z Kitabevinde buluşuyor ve flamalarımızla yürüyüşe katılıyoruz.

Sevgi ve dostlukla.

Tüm katliamları kınıyor

Tüm katliamları kınıyor, 13 Mart katliamında yitirdiğimiz

insanların yakınlarının acılarını paylaşıyor, yaralılarımızın

sağlıklarına kavuşmasını diliyoruz.

Katliamlara alışmayacağız, kanıksamayacağız, unutmayacağız;

kanıksanmasına, alışılarak, suskunlukla yaşanmasına izin

vermeyeceğiz.

Terörle yaşamaya alışmak, kanıksamak zorunda değiliz.

İşyerinde, fabrikada, okulda, atelyede sokakta, mahallede,

tarlada tüm yaşam alanlarımızda katliamlara karşı sesimizi

yükseltelim, tepki verelim.

Katliamlara bizi alıştırmalarına, sindirmelerine, yıldırmalarına,

suskunluğa izin vermeyelim.

Toplu kıyımları planlayanlar, emir verenler, yerine getirenler

açığa çıkarılmalı, hesap sorulmalıdır.

Katliamların unutulmaması, hesap sorulması için herkesi

barış,demokrasi ve özgürlük mücadelesine güç vermeye

çağırıyoruz.

Saray savaş istiyorsa biz SAVAŞA HAYIR! Diyoruz.

Saray savaş istiyorsa biz SAVAŞA HAYIR! Diyoruz.

Siyasi iktidarın içerde, dışarda sürdürdüğü savaş politikaları çocuklarımızın geleceğini, bizlerin yaşamını karartacak.

Bir yanda asgari ücretle, zorunlu mesailerle çalışmak zorunda bırakılan milyonlar sendikasız, iş güvencesinden yoksun; Diğer yanda nüfusun gerçek işsizlik oranıyla (%18.) nasıl olursa olsun iş arayanlar.

Bir yanda tarım politikaları nedeniyle kente göçüp işçileşenler; diğer yanda dışarıdan ithal edilen tarımsal ürünler; kg.si 3.5 TL olan soğan, 6 TL olan limon.

Bir yandan tankla, tomayla, kirpiyle yakılıp yıkılan; yok edilen canlar, yaşam alanları, sağ kalıp ta göç etmek zorunda kalıp memleketinde mülteci olanlar..

Bir yanda “komşularla sıfır sorun diye iktidara gelenler ve bugün tüm koşullarla sorun yaşayıp, savaşı kışkırtanlar..

Bir yanda Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, 10 Ekim ve 17 Şubat katliamlarıyla halkta güvensizlik, geleceğe dönük belirsizlik, kaygı ve korku yaratanlar, bu ortamdan siyasi çıkar sağlamak isteyenler..

Bir yanda “savaş ortamı, sınır ihlalleri” diyerek silahlı, bombalı saldırıları gerekçe yapıp içeride en temel hakların, özgürlüklerin kullanılmasını engelleyenler; çıkarılan kararnameler, genelgelerle hukuku askıya alan, ilan edilmemiş bir OHAL ya da sıkıyönetim uygulamasını yaşama geçirenler; diğer yanda kişisel çıkarlarını hiçe sayarak çocuklarının, torunlarının geleceği için mücadeleye emek verenler..

Bir yanda tüm bu katliamların gerçek faillerini açığa çıkarmadan kendi siyasi yorumlarını TV kanallarıyla halka empoze ederek algı yanılsaması yaratanlar; kendisi gibi düşünmeyen herkesi “düşman” ilan eden siyasi iktidar; diğer yanda politik bir merkezde toparlanamayan, örgütsüz bir muhalefet.. Bu örgütsüzlük içerisinde siyasi iktidarın hızlandırdığı savaş politikaları. AB nin koç başı emperyal güçlerle ABD’nin ittifakı karşısında Rusya, İran ve Suriye’nin dönemsel birliği..

Siyasi iktidarın izlediği politikalarla savaş kışkırtıcılığı, Suriye’nin içişlerine müdahale politikaları, savaşa müdahil olma istekleri ve ülkemizin Ortadoğunun emperyalist paylaşım savaşı sürecinin içine çekilmeye çalışılması, coğrafyamızda yaşayan halklar için yıkım anlamına gelecektir. Bu politikalardan ve Suriye sınırlarına yönelik tacizlerden hemen vazgeçilmelidir.

Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerinin iç işlerine saygı temelinde bir ilişkiyi (politikayı) öne alırken, içeride de Kürt sorununun eşit haklar temelinde demokratik bir çözüme kavuşturulması için gerekli adımlar bir an önce atılmalıdır.

Dün Ankara’da TSK servis otobüslerine yönelik kim tarafından yapıldığı belli olmayan öldürücü saldırılar, yaratılmak

istenen kaosla koşulları olgunlaştırılmak istenen başkanlık sistemi ve Suriye müdahalesi..

Güdük temel hak ve özgürlüklerin dahi yasaklanması, ‘’terör-bölücü örgüt’’ propagandası yapıldığı gerekçesiyle düşünce ve ifade etme özgürlüğünün, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklanması..

Biz yakın tarihimizden savaşın hangi argümanlarla kışkırtıldığını iyi biliyoruz. İç düşmanlar, dış düşmanlar yaratarak milliyetçiliği, pantürkizmi, ırkçılığı kışkırtmak ve yoksul halkın çocuklarını savaşta kırdırmak..

Çıkarılmak istenen bu savaş bizim savaşımız olamaz. Bu savaş hepimize, ölüm, acı, işsizlik, ücretlerde düşüş, açlık, sefalet getirecektir. Bu savaş kökeni ne olursa olsun bugüne dek birbirleriyle sorunsuz yaşarken, halkların birlikte yaşama iradesinin kırılması, halkların boğazlaşması demektir.

Irak ve Suriye’nin savaş sonrası yaşadıkları ve yaşamakta olduklarından ders çıkarmak bir yana, bu ortamdan yararlanarak Ortadoğu’da güç olmayı hayal edenlere HAYIR denilemezse çok geç kalabiliriz.

SAVAŞ İSTEMİYORUZ; MEMLEKETİN VE HALKLARIMIZIN ÇIKARLARI SAVAŞTAN DEĞİL, ÇATIŞMASIZLIK; EŞİT VE ÖZGÜR BİRLİKTEN YANADIR.

BÖLGEMİZDE VE DÜNYADA EMPERYALİST SAVAŞLARA HAYIR!

YAŞASIN HALKLARIN EŞİTLİĞİ ve KARDEŞLİĞİ!

Açıklama

İstanbul Sultanahmet Meydanı’ndaki patlamada 10 kişi öldü, onbeş kişi yaraladı. Canlı bombanın Suudi Arabistan doğumlu IŞİD militanı olduğu açıklandı.

İstanbul ilinde Sultanahmet Meydanı turizm açısından önemli ve turistlerin yoğun bulunduğu bir bölgedir. Ülkemizi gezmek ve tanımak için gelen sekiz Alman turist te patlamada yaşamlarını yitirdi.

Patlama Susurluk, Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç ve Ankara patlamalarının devamıdır. Bu katliamların failleri bulunmadı, dosyalarda hiçbir gelişme yok. Sultanahmet katliamı dosyasında da ilerleme olmayacaktır.

AKP’nin iktidarı döneminde gelişen ve geliştirilen İslamcı politikalar tüm devlet kurumlarında da güç kazanmış, şeriatçı, dinci kadrolar önemli kurumlarda mevzilenmiştir. Devletin önemli işlerini yöneten ve yürüten kurumları bölgemizdeki İslamcı terör akımlarıyla ilişkilidir. Güdük laikliği de tasfiye ederek eğitimi ve yaşamı dinselleştiren bir program çerçevesinde ilerleyen AKP iktidarı yeni atılımlarını da önümüzdeki süreçte gerçekleştirecek gibi görünmektedir. Bölgemizde radikal dinci terör örgütlerini silahlandıran, destekleyen, koruyan siyasal gücün ve istihbarat örgütlerinin ülkemizde de yeni katliamlara zemin hazırlandıkları bir gerçektir. Irak’ta, Suriye ‘de yakın geçmişte patlayan ve patlamaya devam eden bombalar artık halkımızı ve çocuklarını katletme noktasına gelmiştir.

AKP ve siyasi iktidarına muhalefet eden emek, barış ve demokrasi güçlerinin Ankara İlindeki miting ve yürüyüşüne yapılan bombalı saldırı sonucu 102 canın ölümünün üzerinden aylar geçmeden onların acıları ve yarattığı travmayı toplum olarak atlatamamışken, Sultanahmet patlaması toplumda yeni bir travma, can güvenliği sorununu yeniden gündeme getirmiştir.

Can güvenliğinin olmadığı toplumlarda demokratik barışçı muhalefetin gelişmesi ve güçlenmesibeklenemez. Bu nedenle, siyasi iktidarlar ve işgalci devletler kendilerine muhalif siyasi akımların ve halk muhalefetinin gelişmemesi için kör terörden beslenen akımları desteklemeyi ve onları yönlendirmeyi ve yönetmeyi her zaman tercih ederler. Devletler de özellikle vahşi kapitalist sistemlerini korumak ve kollamak; emekçi halk muhalefetini tasfiye etmek için terörü kendi özel kurumları aracılığıyla yürütmekte ve halk muhalefetini etkisiz duruma getirecek özel savaş yöntemleri uygulamaktadır.

Siyasi iktidarın ve AKP hükümetinin Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de kısaca 7 il ve 19 ilçede en az 59 gündür süren sokağa çıkma yasakları ile halk açlığa, susuzluğa, sağlıklı yaşam hakkına ulaşamaz olmaya mahkum edildi. Mahallere ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve can ve mal güvenliği hakkı ortadan kaldırıldı; işkence ve kötü muamele yapıldı. Siyasi iktidar ve devletin silahlı güçleri ulusal ve uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir. Bölgede yaşayan erkekler kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve tüm canlıların temel yaşam ve sağlık haklarını ihlal edilmekte; doğa ve kültürel varlıklar tahrip edilmektedir. AKP iktidarı ve sözcüleri kendilerine muhalif olan tüm toplum kesimlerine ve aydınlara terör estirmektedir.

Düşünce ve ifade özgürlüğü yasaklanmıştır. Siyasi iktidarı eleştirmek, farklı düşünceler ifade etmek ağır sonuçlara yol açmaktadır. Kürt illerinde yürütülen operasyonlarda öldürülen çocukları, bebekleri, yaşlıları, infaz edilen kadınları, savaş yöntemleriyle tahrip edilen binaları görüp bu terör uygulamalarına karşı çıkıyorsanız, AKP iktidarı tarafından ‘’Hain’’ ve ‘’ PKK yanlısı’’ ilan ediliyorsunuz. 1128 akademisyenin barışı savunması ve devletin bölgedeki insan hakları ihlallerini ve sokağa çıkma yasaklarını eleştirmesi ve iktidarın yürüttüğü özel savaşa kaşı çıkmasına Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın “devletten yana olacaksınız” diye açıklama yapması sonrasında Yüksek öğretim Kurumu’nun soruşturma başlatması, hukuk devletinde yaşanabilecek bir olay olamaz.. AKP iktidarı düşünce ve ifade özgürlüğüne tahammül edememekte; sadece kendilerini destekleyen düşüncelere “özgürlük” tanımaktadır. Kamu görevlileri siyasi iktidarın uygulamalarına ortak edilmek istenmekte ve muhalif düşüncelerini ifade etmelerini yasaklamaktadır.

Bizler tarihe tanıklık edenler, tarihi yazanların ezen-ezilenler arasındaki mücadele olduğunu bilenler ve bu mücadelenin tarafı olanlar, bir kez daha özgürlük-eşitlik ve kardeşlikten yana net taraf olduğumuzu ilan ediyoruz.

Gün Siyasi iktidarın insan hak ve ihlallerine karşı çıkmak, Kürt illerindeki uygulamalara karşı demokratik hak ve özgürlükleri, barışı savunmak faşizme karşı güçlerin birleşik mücadelesini savunma günüdür.

İmece Dostluk Dayanışma Derneği

Yönetim Kurulu