Diyanet İşleri’nin Laiklik Düşmanlığına ve Kadın Haklarına Saldırılarına Sessiz Kalmayacağız!
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, laiklik karşıtı açıklamalarıyla bir kez daha kadınların miras hakkına ve halkın eşit yurttaşlık hakkına saldırmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı kadın haklarını hedef alan hutbeleri ’ne 15 Ağustos’ta bir yenisini ekledi. Ülkedeki tüm camilerde okutulan hutbede, mirastan pay alacak kadınlara, erkeğin alacağının yarısına razı gelmeleri tavsiye edildi.
Bu “tavsiyeler” yalnızca Diyanet İşleri Başkanı’nın kişisel görüşü olarak değerlendirilemez. Bu doğrudan doğruya halklarımızın ortak kazanımlarına, Anayasal ve Medeni Hukuk Kanunuyla kazanılmış haklarımıza yönelmiş bilinçli bir ideolojik saldırıdır. Bu hutbeyle topluma aktarılan anlayış, Aile ve Miras Hukuk üzerinde sürmekte olan ARABULUCULUK tartışmalarından da ayrı değildir ve kazanılmış kadın haklarına yönelik açık saldırılardır.
Laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin güdük kalmış da olsa temel ilkelerinden biri ve eşit yurttaşlığın ifadesidir. Bugün bu kazanımı ortadan kaldırmaya çalışanlar, toplumu ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen gerici güçlerdir. Ali Erbaş ve temsil ettiği gerici zihniyet iktidarın siyasi çıkarlarına hizmet eden, yaptığı açıklamalarla, verdiği hutbelerle dini bir baskı aracına dönüştüren bir anlayışın dışa vurumudur.
Laik bir devlette din işleri ile devlet işleri tamamen birbirinden ayrıdır. Bugün ise Diyanet İşleri, anayasal sınırları da aşarak devlet ve toplumu şeri yasalarla yeniden biçimlendirmeye çalışmakta, toplumsal ve sosyal yaşamı dini kuralların sınırları içine hapsetmeye uğraşmaktadır. Oysa din, bireyin vicdanına ve özel alanına ait bir meseledir.
Medeni Kanun mu, Diyanet Hutbesi mi?
Diyanet’in her cuma yayınladığı hutbeler, kadınların yaşamları pahasına kazandıkları ve korumaya çalıştıkları hakları tartışmaya açmaya hatta yok saymaya devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, kendi iç hukukunu ve imzaladığı uluslararası sözleşmeleri hiçe sayarak, toplumda erkek egemen zihniyeti ve uygulamalarını beslemeyi sürdürüyor.
Son olarak Medeni Kanun hükümlerini yok sayarak kadınların miras hakkının erkeklerden yarı yarıya az olması gerektiğini savunan hutbe kabul edilemez. Bu hutbe, kadını yaşamın tüm alanlarında eksiltmeye, erkeklerin ekonomik egemenliği ve baskısı altına almaya dönük uygulamaların habercisidir. Bu söylem, kadına yönelik şiddeti “meşru bir gerekçeye” dönüştürme potansiyeli taşımanın yanısıra toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtıdır hatta düşmanıdır. Kadının mülkiyet hakkına, ekonomik bağımsızlığına saldırıdır. Toplumun geniş kesimlerinin erkek egemenliğini yerleşik, kabul gören yani kadını ” eksik etek, ikinci sınıf cins” olarak kabul ettiği bakışın ürünüdür ve son derece tehlikelidir.
Buradan soruyoruz:
Kadın cinayetlerinin hergün haberlere düştüğü, işyerlerinde kadına yönelik taciz, mobbing uygulamalarının kadınları çalışma yaşamından uzaklaştırdığı mevcut kokuşmuş düzeninizin temeli hukuk mudur yoksa dinî kurallar mıdır?
Ve tam da bu yüzden yineliyoruz:
Kadına Yönelik Şiddet Politiktir!
Laiklik olmadan özgürlük olmaz!
Laiklik olmadan eşit yurttaşlık olmaz!
Laiklik olmadan demokrasi olmaz!
Diyanet İşleri Başkanı’nın makamını kullanarak kazanılmış haklarımıza kadınların eşit yurttaşlık haklarına meydan okuması suçtur. Ali Erbaş’ın her laiklik ve kadın hakları karşıtı çıkışı, milyonlarca yurttaşın özgürlüğüne ve yaşam hakkına dönük açık bir tehdittir.
Bizler bu karanlık zihniyete boyun eğmeyeceğiz. Halkın iradesini yok sayan, kadınların haklarını hedef alan, dini siyasetin sopasına dönüştüren bu anlayışa karşı laikliği, özgürlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve kadınların yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz.
Bugün görev, tüm demokratik güçlerin birleşerek mücadele etmesidir. Çünkü laiklik yalnızca bir yönetim ilkesi değil; halkın özgür geleceğinin, kadınların eşit yaşamının ve barış içinde bir arada yaşamasının temel güvencelerindendir.
Yaşasın Laiklik!
Yaşasın Kadınların Özgürlük Mücadelesi!
Faşizme, gericiliğe, karanlığa boyun eğmeyeceğiz!
Ali Erbaş istifa
İmece-Der

1 yorum
Laiklik ve bununla yakından ilişkili olan Kadın ve Çocuk Hakları konusunda güçlü bir tepkinin verilmediğini düşünüyorum.
Açıkça ” Laiklik önceliğimiz değildir” diyen kurum ve oluşumlar vardı.
Yanısıra, bu konuda etkili sözler edenlerin tepkisi ya anlaşılamadı ya da yetersizdi.
Buraya gelinmesini acıyla görüyoruz. Ancak gelinen yer pek de sürpriz değildi.
Konu ağır bir dengin el verilip hep birlikte kaldırılması iken , kendisini demokratik gören kurumların halâ kurumsal önceliklerini öne sürmelerini anlamak güçtür.
Gene de UMUT hep var!