Ortadoğu’da Emperyalist Savaş, Bölgesel Direniş ve Bağımsızlık  ve  Demokrasi Mücadelesi

Ortadoğu yüzyılın başlarından itibaren, emperyalist devletlerin stratejik çıkar çatışmalarının odak noktası olmuştur. Bölgenin enerji kaynakları, jeopolitik konumu ve tarihsel-kültürel zenginliği, büyük güçlerin bölge üzerinde hakimiyet kurma arzularını artırmıştır. 21. yüzyılda ise ABD emperyalizmi ile İsrail arasında kurulan “stratejik ortaklık”, bölgeyi daha da kaosa sürüklemiştir. İsrail’in Filistin’de yürüttüğü soykırım politikaları, İran’a yönelik saldırılar ve diğer bölgesel müdahaleler, bu emperyalist savaş stratejisinin somut örnekleridir.

7 Ekim 2023’ten itibaren hız kazanan İsrail’in çok yönlü savaş saldırıları, sadece Filistin’i değil; Lübnan, Yemen, Suriye ve İran’ı da kapsayan bir kuşatma stratejisinin parçasıdır. Bu savaş, aynı zamanda bölgedeki anti-emperyalist direniş hareketlerinin sistematik biçimde ezilmesini hedeflemektedir.

İsrail devleti, 1967 sonrası ABD desteği ile Ortadoğu’da hegemonik bir güç haline gelmiştir. Enerji hatlarının güvenliği ve anti-emperyalist direniş dinamiklerinin bastırılması görevini üstlenen İsrail, güçlü askeri ve nükleer kapasitesiyle bölgesel statükoyu korumaktadır.

Gazze’de yaşananlar ise bu statükonun insanlık açısından en kara lekelerindendir. İsrail’in 20 aydan uzun süredir yürüttüğü saldırılar, binlerce sivilin hayatına mal olmuş, sağlık ve altyapı sistemlerini çökertmiş ve uluslararası hukukun açık ihlali anlamına gelmiştir. Bu saldırılar, uluslararası ceza mahkemeleri ve BM sözleşmelerine rağmen devam ederek bir soykırım boyutuna ulaşmıştır.

İsrail’in İran’a yönelik doğrudan hava saldırıları ve sabotajları, bölgedeki batı emperyalizminin yayılmacı stratejisinin yeni bir evresidir. Nükleer program bahanesiyle İran’a yapılan saldırılar, aslında bölgedeki İran etkisini sınırlandırmaya dönüktür. İsrail’in nükleer silah kapasitesi göz önüne alındığında, bu tutum  aynı zamanda jeopolitik bir tahakküm ve yayılma çabasıdır.

İran’da  dinci-faşist rejim, halkın özgürlük taleplerini bastıran, bölgesel emperyal-İslamcı politikalar izleyen bir yapıya sahiptir. 47 yılı aşkın süredir iktidarda olan faşist-gerici İslam Cumhuriyeti, baskı, ve şiddet politikalarıyla insan hakları ihlalleri, ekonomik kriz ve toplumsal çöküşü derinleştirmiştir. Son dönemde artan sosyal hareketler ve direnişler, rejimin meşruiyetinin kalmadığını göstermektedir.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)  yürürlüktedir. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran halkına yönelik “Ayaklanın” çağrısı yapmıştır. Batı emperyalizmi tarafından   Irak ve Suriye’deki uygulanan senaryo  İran’da da uygulanmak istenmektedir.   İran’daki iki Kürt partisi  yaptıkları açıklama ile  faşist-gerici diktatörlüğün yıkılması çağrısı yapmıştır.  İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) ve Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK), rejimin çöküşünün ancak halk ayaklanması ile mümkün olacağını vurgulamaktadır.

İKDP, rejimin politikalarının ülkeyi krizler ve yıkım içinde bıraktığını belirterek, bu sistemin tamamen kaldırılmasını zorunlu görmektedir. PAK ise İran’ın nükleer ve füze programlarının bölgesel güvenliği tehdit ettiğini, ancak bu savaşın esas sorumluluğunun Tahran rejimine ait olduğunu savunmaktadır. Her iki parti de rejimin askeri kapasitesinin zayıflatılmasını desteklemekte, barış ve özgürlük mücadelesini rejim karşı halk ayaklanmalarıyla ilişkilendirmektedir. Halk ayaklanma çağrıları   faşist-gerici  diktatörlüğe olduğu kadar emperyalizme ve siyonizme karşı da mücadeleyi içermelidir.

Batı’nın Çifte Standardı ve Uluslararası Hukukun İflas etmiştir. Batılı devletler, Ukrayna-Rusya savaşında “uluslararası hukuku koruma” söylemlerini dillendirirken, İsrail’in Filistin ve İran’a yönelik saldırılarında aynı hassasiyeti göstermemektedir. İsrail’in saldırıları karşısındaki sessizlik ve pasiflik, bölgedeki emperyalist-siyonist politikaların onaylandığını göstermektedir. İsrail’i desteklemekte ve teşvik etmektedirler.

Batılı emperyalistlerin iki yüzlü politikaları uluslararası hukuk sisteminin etkinliğini sorgulatmakta ve haklı direniş hareketlerinin meşruiyetinin  halkların emperyalizme karşı mücadelesinin önemini göstermektedir.

Ortadoğu halklarının karşı karşıya olduğu yıkım ve zulme karşı çıkışın tek yolu, sınırları aşan birleşik ve devrimci bir direniştir. Bu direniş, sadece anti-emperyalist değil; aynı zamanda anti-siyonist, anti-şovenist ve anti-gerici temeller üzerine kurulmalıdır. Halkların birleşik mücadelesi  savaşa karşı barışı gerçekleştirebilir.

Bölgede kalıcı barış, ancak NATO üslerinin kapatılması,  emperyalist-siyonist ittifakların sona erdirilmesi,  yerel halkların demokratik haklarını kazanması ve bağımsız  demokratik  mücadelesiyle mümkündür.

İsrail’in saldırılarına derhal son verilmelidir.

İran’daki rejimin baskıcı politikalarına karşı halkın demokratik direnişi desteklenmelidir.

Uluslararası toplum, Ortadoğu’da adil bir barış için tarafsız ve etkili arabuluculuk yapmalıdır.

ABD ve NATO üsleri kapatılmalı, bölgedeki emperyalist varlıklar sona erdirilmelidir.

İşçi sınıfı ve halklar arasında kardeşlik ve dayanışmanın gücü  gerçek bir barışı gerçekleştirebilir.

Ortadoğu, emperyalist savaş ve hegemonya mücadelesinin en kanlı sahnesi olmaya devam etmektedir. Ancak halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesi, bu karanlık tabloyu aydınlatma potansiyeline sahiptir. Emperyalist ve siyonist saldırılara karşı yürütülecek birleşik, devrimci ve demokratik bir mücadele; bölgede kalıcı barışın sağlanmasının ve bağımsız, demokratik ülkelerin inşasının yoludur.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.