RECEP SOYSAL

                                                                           RECEP SOYSAL (31.01.1958-14.10.2023)

Recep Soysal  Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde 1958 yılında doğdu. Mehmet Sadık ve Semiha hanımın oğluydu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi memleketinde bitirdi. Balıkesir İşletme Turizm Yüksek Okulu  öğrencisiydi. Demokrat bir çevrede büyüdü, lise yıllarından itibaren edebiyata, sanata, kültüre duyarlı, okuyan araştıran pırıl pırıl bir gençti. İşçileri emekçileri devrimcileri çok sevmişti. Arkadaşları ve yoldaşlarıyla her şeyini paylaşırdı. Recep Soysal  henüz onüç ondört yaşındayken bu ülkede sokak ortalarında devrimciler öldürülüyor, idam sehpalarında can veriyordu. Bu koşullarda büyüyen bir gencin yaşam serüvenine yaşadığı siyasal ortamın içinden  bakalım.

12 Mart 1971 Yarı-askeri faşizm döneminde  gençliğe acımasızca saldırıldı. Büyük illerde sıkıyönetim ilan edildi. Devrimci gençlik örgütlerin yöneticileri üyeleri gözaltına alındı, tutuklandı. İşkence merkezlerinde, devrimci gençlere yoğun işkenceler yapıldı. Yetmedi, gençlik örgütleri kapatıldı, çok sayıda üyesi, yöneticisi tutuklandı, yargılandı. 1968-72 dönemi devrimci gençlik önderlerinin büyük çoğunluğu ya katledildi, ya da ağır hapis cezalarıyla zindanlara dolduruldu. Suçları ABD emperyalizmine, NATO’ya, 6. Filo ya karşı çıkmak, özerk demokratik üniversite için mücadele etmek, işçilerin emekçilerin grev ve direnişlerinin, topraksız köylülerin toprak işgallerinin ve Kürt halkına uygulanan zulme karşı  onların yanında yer almak ve dayanışma eylemleri yapmaktı. Tek şiarları  ‘Bağımsız Demokratik Türkiye’  idi.

Ülkelerini ve halklarını çok seviyorlardı. Gencecik fidanları sokakta, okulda, işkencehanelerde, idam sehpalarında kırmalarına karşın bitiremediler, tohum oldular yeniden yeşerdiler.  Faşizmin bütün zor politikaları ve uygulamalarının  emperyalizme ve faşizme karşı mücadelenin tohumlarının yeşermesini engelleyemediği açıklıkla görüldü. 12 Mart yarı-askeri faşist darbesi döneminde uygulanan faşist teröre, baskı ve sindirme çabalarına rağmen, işçilerin emekçilerin, gençlerin bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm yolunda mücadelelerinin önü kesilemedi. Üniversiteler bilim ve özgürlük düşmanlarının zor politikalarına karşı tohumları içinde barındırıyordu. Bilim ve özgürlük tutkusunu faşizm ve sermaye kıramamıştı.   1970’li yılların başlarında öğrencilerde militan bir mücadele havası hakimdi. İdam edilen Deniz Gezmiş’in Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve arkadaşlarının ve  işkenceyle öldürülen  ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya  işçiler, emekçiler ve öğrenci gençlikte direnişin ve mücadelenin tohumlarına dönüşmüştü.. Faşizm ve sermaye kendi sınıf çıkarları için memleketteki devrimci-demokrat muhalefeti tasfiye edememişti.

1974’ten itibaren gerçek bir kitlesel kabarış yaşayan anti-emperyalist ant-faşist gençlik hareketi, daha nitelikli politik bir hatta sahipti. Yüksek öğrenim gençliği içinde başlayan kitlesel gençlik mücadeleleri, kısa sürede çok yaygın biçimde liseli gençliğe yayıldı. En ücra kasabalarda, köylerde devrimci gençlik çevreleri ve örgütlenmeleri ortaya çıktı. Bu dönemin gençlik hareketi, 1965-71 dönemi gençlik hareketinden çok daha yaygın ve kitleseldi. . Mücadele beraberinde büyük kentlerde İYÖKD, AYÖD vb kitlesel gençlik örgütlerinin oluşumunu sağladı..1974-1980 döneminin tüm merkezi gençlik örgütleri (YDGF DEV-GENÇ, DEV-GÖR vb.), açık bir siyasal kimliğe sahiptiler.

Balıkesir ilinde Necati Eğitim Enstitüsü ve 1975-1976 öğrenim döneminde Bursa İktisadi Ticari ilimler Akademisi (İTİA) ne bağlı olarak açılan Balıkesir İşletme Turizm Yüksek Okulu (BİTYÖ) ve 1976 yılında Balıkesir Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi  açılmıştı. Yüksek öğrenim gençliği üzerindeki 12 mart sürecindeki zor politikası  Necati Eğitim Enstitüsü’nde kısmen başarılı oldu. 1973 yılında faşizm ve yandaşları Necati Eğitim Enstitüsü’ne etkili duruma geçtiler. Devrimci demokrat gençliğe okullarda ve yurtlarda baskı ve terör uyguladılar. 1973 yılından başlayarak devrimci, demokrat öğrencileri okullara, yurtlara sokmamaya, kayıtlarının silinmesine çalıştılar.

1973’ yılında  Necati Eğitim Enstitüsü’nde yatılı öğrenci statüsü kaldırıldı ve gece öğretimine geçiş yapıldı. Bu durum okulda öğrenci sayısını artırdı. Öğrenci sayısı 1980’ne doğru 4.500’ün üzerine çıktı. 1975-1976 Öğretim yılı boykot yılıdır ve bu öğrenim döneminde, başta yurtsever devrimci geçler olmak üzere, devrimci demokrat gençler  “öğrencilerin can güvenliği” talebiyle  boykotlar yaptılar.  Bu süreçte okul tümüyle faşistlerin kontrolüne geçti. 1976 yılındaki faşist saldırılar karşısında devrimci demokrat öğrenciler geri çekildi ve nasıl yeniden örgütlenebileceklerini,  faşist saldırılar karşısında kendilerini nasıl savunacaklarını tartışmaya, gözden geçirmeye başladılar.

 Devrimci-demokrat öğrenciler 1975 mayısında Balıkesir Yüksek öğrenim Derneği’ni (BYÖD) kurdu. 1976 yılında Balıkesir İşletme Yüksek Okulu öğrenci Derneği (BİTYÖ-DER) kuruldu. Öğrenci kitlesi örgütlü duruma gelmişti.  Devrimci-demokrat öğrenciler  1976 yılında Necati Eğitim Enstitüsü’ne devam edebildiler. Geçen süreç içerisinde az sayıdaki faşist  boykota katılmayan öğrencileri baskı altında tutup  şiddet uygulayabildi. 1976 yılından itibaren N.E.E’de faşist saldırılar baskılar karşısında devrimciler öğrenciler direnmeye ve faşist işgali kırmaya çalıştılar. Devrimci öğrenciler Nisan 1978’de Anafartalar Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği (YDGD) ni kurdular.

 Tarih 15 Mayıs 1978. YDGD’ li bir fidan henüz yirmi yaşında Naver Engin. Necati Eğitim Enstitüsünde sınıfı basan eli bıçaklı sopalı saldırganlar tarafından kendi sınıfında göğsünden bıçaklanarak öldürüldü. Faşistler bu okul baskınında Pol-Bir’li bazı polislerden de yardım aldılar, tanıklar polislerin baskın sırasında kapıları tutarak saldırganlara yardımcı olduklarını söylediler. Necati Eğitim Enstitüsü’nde  Naver Engin öldürüldü, 8’i ağır 28 öğrenci de çeşitli yerlerinden ciddi biçimde yaralanmıştı. Naver’i arkadaşları kendi çabalarıyla hastaneye götürdüler, devletin hiçbir kurumu gencecik fidanı yaşatmak için çaba göstermedi.

“Bu olaydan 5 ay sonra Yol-İş eski başkanı Baki Yeşiloğlu gönderildiği Balıkesir Cezaevi’nde bir saldırı sonucu öldürüldü. Ardından “Ya kan kusturacağız, ya tam susturacağız” sloganı ile devrimci demokrat ailelerin kapılarının altından TİT imzalı bildiriler atıldı, tehdit edildiler. Aynı günlerde Necati Eğitim Enstitüsü Fizik Kimya Biyoloji Bölümü öğrencisi Dursun Duman’ın evi taranarak öldürüldü. Ve katiller Adalet Partisi il yönetiminden birine ait metruk bir eve sığındıkları, orada ihbar üzerine yakalandıkları, bu olayın da üzerine gidilmediği, failler belliyken yargılanmadığı, ceza almadığı bilinmektedir. Naver Engin’i öldürmekle suçlanan iki isim (K.K ve Y.B) Dursun Duman öldürüldüğünde Balıkesir Cezaevi’nde tutukludurlar. Olayın ardından isyan çıkarırlar, isyan sırasında iki kişi daha öldürülür. Ne ilginçtir ki fail konumunda yargılanmakta olan bu iki isim isyancıların temsilcileri olarak Adalet Bakanı ile görüşürler. Bunlar yaşanırken mi, daha sonramı bilmiyoruz. Ama aynı yıl (1978), Muhsin Yazıcıoğlu Balıkesir Cezaevini ziyaret eder. Balıkesir Cezaevi bahçesinde bu isimlerle gurup fotoğrafı çektirir. Bu fotoğraf bugün internette hala dolaşmaktadır.”(1)

Sağ sol çatışması değil faşist katliam var. 1978 yılı, Türkiye’nin yakın tarihine ‘faşist katliamlar yılı’ olarak geçti. 16 Mart, Bahçelievler, Çorum ve Maraş başta olmak üzere, faşizm ve tetikçileri kendileriyle aynı görüşte olmayan insanlara, devrimci ve demokratlara, bilim insanlarına yönelik sistematik kıyıma girişti.  Çocuk, genç, yaşlı binlerce insan meydanlarda, sokaklarda, evlerinin önünde, okul çıkışında tek tek ya da topluca kurşunlandı, bombalandı, öldürüldü. Devrimciler demokratlar, faşizme ve onun sivil çetelerine karşı dişe diş mücadele ettiler. Faşizm sivil çeteleri  ile halkı teslim almak istiyordu. Devrimcilere demokratlara, emekçilere faşizmin saldırılarına karşı direnmekten başka seçenek yoktu. İşçi sınıfı ve emekçiler de hayatın içinde bunu yaptı. Naver Engin’in öldürülmesi olayında açıkça görülmektedir. Devletin bir kısım kolluk gücüyle birlikte sınıf kapıları tutularak silah ve bıçaklarla sınıf basıp yurtsever bir devrimci öğrenci gögsünden bıçaklanarak öldürülmüştür. Faşist diktatörlüğün kurumları birlikte hareket etmiş ve 8 öğrenci ağır 28 öğrenci yaralanmıştır. Öğrenciler faşist sürülerine karşı direnmiştir. Kalemleriyle sıralarıyla direnmiştir. Faşizm, devrimci-demokrat damarı sindirememiş ve teslim alamamıştır. . Ülke sathında bütün saldırılar, merkezi olarak  faşizmin sivil ve resmi çetelerince gerçekleştiriliyordu. Bazı yazarlar kırk yıl sonra sağ sol çatışması vardı, kör terördü diye yazmaya utanmaktan bir nebze olsun kaçınmıyorlar. Bunu da buraya not olarak düşelim.

Anafartalar Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi olan Naver Engin’in öldürülmesinin arkasından  devrimci gençlere yönelik faşizmin zor politikaları yoğunlaştı. “Yaşasın İşçi-Köylü-öğrenci gençliğin örgütlü mücadelesi” bildirisinin dağıtılması ve N.E.E, Mimarlık Mühendislik Akademisi (BMMA) ve BİTYO da örgütlenme ve mücadele çağrısı yapan bildiriler basıldı ancak  bildiri yasaklandı. Devlet güçleri derneği bastı bildirilere, gazetelere el koydu ve dernek üç ay kapatıldı.  Anafartalar Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği  31.03.1979 tarihinde yaptığı genel kurulda ismini Balıkesir YDGD olarak değiştirdi.

Recep Soysal, Balıkesir devrimci demokrat gençliğinin mücadelesinin içinde yer alan Anafartalar YDGD kurucusu, sonraki yıllarda devrimci gençliğin önderi, yöneticisi yılmaz direngen bir  devrimci sosyalist  gençti. İşçi sınıfının partisine bağlı, halkın kurtuluşu yolunda Balıkesir’de yapılan tüm etkinliklerde, gazete dağıtımında, halk gecelerinin örgütlenmesinde, aydınlatma faaliyetlerinin örgütlenmesinde, 1978 Maraş katliamından sonra dağıtılan bildiriden de  yargılandı ve  bir yoldaşı ile birlikte 159. maddeden  24 ay ceza aldı. 1 Mayıs 1979 İşçi sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma günü mitinginde, 15.12 .1979 tarihinde yapılan “Zamlara faşist katliamlara karşı birlik ve mücadele gecesi” nde faşizme karşı direnişlerin örgütlenmesinde aktif bir militandı. Bildiri, afiş dağıtımı, miting tertip komitesi üyeliği gerekçe gösterilerek nedeniyle cezalar da almıştı.

Zamlara Faşist Katliamlara Karşı Birlik ve Mücadele Gecesi”nde  tertip komitesi adına yaptığı konuşmada Recep Soysal  “İşçiler –köylüler, emekçiler, memurlar, öğretmenler, öğrenciler genç arkadaşlar mücadele saflarımızı belirleyelim. Devrim cephesinde yerimizi alalım. Ona omuz verelim. Mücadelemiz ortak, kurtuluşumuz birdir…kardesler genel greve hazırlanalım, diktatörlüğü geriletelim, diktatörlük bu mücadeleyi durduramayacak, yerle bir olacaktır.. zafer mücadele edenlerin olacaktır Partinin önderliğinde bağımsız-demokratik Türkiye’yi kurmak için ileri”

İşçilerin emekçilerin, halk gençliğinin faşizme ve sermayeye karşı mücadelesinin büyüdüğü koşullarda işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcileri ekonomik ve siyasi krizden çıkış yolu aramaya başlamışlardı. ABD emperyalizmi ve Nato faşist generallerin askeri bir darbe yapmasının önünü açarak yönlendirdi. 12 Eylül faşist cuntası darbe  yaptı.

ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri, devrimci-demokrat  muhalefeti bastırmak ve yok etmek ve kapitalist sistemin çıkarlarını teminat altına almak tekelci burjuvazinin isteklerini ifade eden 24 Ocak kararlarını hayata geçirmek için 12 Eylül askeri cuntasını iş başına getirdi ve destekledi. 12 Eylül askeri faşist darbesi, işçilerin emekçilerin gençliğin faşizme ve sivil resmi çetelerine karşı dişe diş mücadele vermesini içine sindiremeyen ve gelişen mücadeleyi katliamlarla bastıramayan güçlerin  yeni bir politik manevra ile düzeni yıkılmaktan korumak ve ekonomik krizin önünü açmak  üzere mali sermayenin  uluslararası ölçekte de ihtiyaç duyduğu yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek için yapılmıştı.  Öncesinde Türkiye devrimci sosyalist hareketi ve işçi hareketi örgütlü ve en kitlesel gücüne ulaşmıştı, yükselen mücadele devrimci durum düzeyine sıçramıştı. Sermayenin  ekonomik ve siyasi krizi  olağan yöntemlerle  krizden çıkamaz duruma gelmişti.

Faşizm ve sermaye  12 Eylül cuntası ile  devrimci sosyalist harekete işçi sınıfına ve emekçilere  her alanda saldırı dalgasını yoğunlaştırdı. Devrimci sosyalist örgütleri, mücadeleci sendikaları, demokratik kitle örgütlerini kapattı, yöneticilerini, üyelerini gözaltına aldı, tutukladı. Devrimci demokrasi güçleri zindanlara kapatıldı bir milyon insan işkencelerden geçirildi, öldürüldü. Mali sermaye  yeni dünya düzenine uygun  neoliberal politikalarla (özelleştirmeler, güvencesiz ve esnek çalışma biçimleri, taşeronlaşma, KİT lerin özelleştirilmesi,  eğitim ve sağlığın ticarileştirilmesi vd.), ılımlı İslami bir cumhuriyete doğru adımlar atılması için güdükte olsa laisizmde önemli gedikler açtı.  Devrimci demokrasi güçlerini tasfiye ederken Amerikan emperyalizminin  bölgedeki ve ülkemizdeki ılımlı İslami projelerine yol açtı.  Türkiye halkının sonraki onlarca yılını tekelci kapitalist sitemin istek ve taleplerine uygun dizayn etti. Mali sermayenin iktidarı askeri faşist cunta,  direnen emekçileri devrimcileri katletti.

12 Eylül faşizminin mali sermayenin isteklerine uygun neoliberal politikalarla bu gerici ve yıkıcı etkisi, günümüze dek varlığını sürdürdü. 12 Eylül faşizminin dağıtıcı, tahrip edici etkisi  hukuktan siyasete, çalışma hayatına, özelleştirmeler, akademiye, eğitime, sağlığa, edebiyata, sanata,  işçiler emekçilere dokunan her alanda ne yazık ki sürmektedir. Amerikancı, 12 Eylül generallerinin tekelci kapitalizmin istekleri doğrultusunda oluşturdukları eksen bütün ağırlığıyla sürmektedir. Tek çıkış yolu, işçilerin emekçilerin devrimci demokrasi güçlerinin örgütlenmesi, direnmesi ve  iktidara yürümesidir.

12 Eylül sürecinde Recep Soysal’da gözaltına alındı, tutuklandı arkadaşlarının anlatımıyla,  “‘ sen Balıkesir G K B – İ K ( Genç Komünistler Birliği İl Komitesi ) üyesisin ‘ dediklerinde Recep  ‘ ben tek bir örgüt üyesiyim oda YDGD ( Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği ) dir ‘ diyerek devrimci ilkeli bir duruş sergiledi. İşkenceci zalimler umduklarını alamadı, hevesleri kursaklarında kaldı. İşkencedeki bu yiğit direnişi işkencecileri, işkence emri verenleri, yönlendirenleri, işkencecileri koruyanları hüsrana uğrattı . Onlar, dağ gibi koca yürekli, kaya gibi sağlam bir iradeye çarpmışlardı . Aynı mücadele mahkeme salonlarında  cezaevi zindanlarında da devam etti . Cezaevlerini mücadele alanına çeviren yoldaşlarıyla beraber Recep Soysal özgürlük ve demokrasi özleminden geri adım atmadan her mücadelede her eylemde yer aldı önderlik etti .”

Recep Soysal Sıkıyönetim Askeri mahkemesi tarafından TCK 141. Maddeden 9 yıl  hapis cezası aldı. Askeri Yargıtay cezayı bozdu, 168.maddeye silahlı örgüt üyeliğine çevirdi. 13 yıl 4 ay ceza aldı. Cezasını yattı çıktı. Okulunu bitirdi yaşama atıldı, sigorta acentesi açtı.  Evlendi, iki çocuğu oldu.

Bu yürekli devrimci zamanın, yaşadıklarının ağırlığıyla hastalandı, kalp krizi geçirdi. Devrimci bir yürek sustu.

Sevgi saygı ve özlemle…

 

 

(1) NECATİ EĞİTİM ENSTİTÜSÜNDE BİR SALDIRI, BİR ÖLÜM: NAVER ENGİN – – Ali Türer | Marmara Yerel Haber

 

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.