MEHMET AKYOL (26.08.1964-19.03.2021)
Ana doğum yılı 1961, kimliğinde 1964 yazıyor.
Kayseri ili Sarız ilçesi Dallıca köyü doğumlu. Dokuz çocuklu bir ailenin altıncı çocuğudur. İlk okulu Cumhuriyet Mahallesi Şair Eşref İlkokulunda, ortaokulu ve liseyi Örnekköy Havva Özişbakan Lisesi’nde tamamladı. 1974 yılına dek Karşıyaka Naldöken Mahallesinde yaşayan aile o yıldan itibaren belediyenin çok çocuklu ailelere cüzi kiralarla oturmak üzere verdiği Cumhuriyet Mahallesindeki belediye konutlarına geçtiler. Daha o yıllarda mahallenin her yaştan çocuklarıyla iyi ilişkiler geliştirmişti, ortak oyunlar kurmaya, toplu hareket etmeye çok yatkındır. Ortaokul yıllarında kendi sokakları başta olmak üzere yakın sokaklarda yaşayan çocuklarla mahalle takımı kurdu, daha uzak mahallelerdeki çocuklarla maç yapabilmek için tek tüpün üzerinde kazanlarda renkli boyalarla kaynattıkları tişörtlerle forma yaparak “takım” oluşturup kolektif ruhla, heyecanla birlikte oynamayı, güçlenmeyi, ortak hareket etmeye yatkınlığını ortaya koymuştu, mahalle takımı mahalleler arası alanlarda boy göstermeye başlamıştı bile.
Aile içerisinde de kardeşleriyle iyi anlaşan, paylaşımcı bir çocuktur. İlkokul dönemlerinde tek maaşlı, dokuz çocuklu bir ailenin çocuklarından biri olmak onda kendiliğinden bir sınıf bilinci yaratmıştır. Kimi zaman mahalle arkadaşlarıyla birlikte topladıkları hurdaları toplar, satar parayı paylaşır, kendine düşenle bazen ihtiyacını karşılar kimi zaman da anasına verirdi. Ortaokulda okul tatilinde inşaatta da kısa zamanlı çalıştığını anlatıyor kardeşlerinden bir tanesi.
Orta sonlu yıllardan yani 14 yaşlarından başlayarak politikaya ilgisi de başlar. O yıllar 1. Milliyetçi Cephe yıllarıdır; hem İzmir’de hem genel olarak tüm yurtta sınıf mücadeleleri yükselmekte siyasi iktidar sivil faşistleri de devreye sokarak emekçi halk ve örgütlü kesimlere yönelik saldırılarını arttırmıştır. İşçiler hızla örgütlenmekte, başta üniversiteler olmak üzere lise ve ortaokullarda da sorunlar memleket sorunlarıyla birlikte ele alınıp tartışılmaktadır; yaşamın her alanında fabrikalarda, atölyelerde, hastanelerde, okullarda büyük bir siyasal canlılık, hareketlilik gözlenmektedir. Çelişkiler keskinleşmekte, ülkede devrimci aydınlar, yazarlar, akademisyenler, sendikacılara pusular kurulmakta, siyasal cinayetler işlenmektedir.
1978 Yılında Maraş katliamıyla birlikte protestolar öğretmen boykotları, miting ve gösteriler artar. Böylesi bir ortamda hızla politikleşen Mehmet artık tarafını seçmiştir, Halkın Kurtuluşu gazetesini almakta okumakta ve okutmaktadır; okumakla yetinmez, gazete satışlarına çıkmaktadır. Zaten ailesinin de anlatımıyla ilk okulun son sınıflarından itibaren eve giren gazete dahil eline geçen her yayını, kitabı, dergiyi okumaya meraklıdır; artık okuduğu kitaplar da yolunu aydınlattığını düşündüğü teorik kitaplar olmuştur. Lisede İzmir Liseliler Birliği’ni örgütleyenlerden biri olur.
Lise son sınıftayken 30 Mart 1980 de, diğer devrimci öğrencilerle birlikte Kızıldere katliamını okulda, öğle arasında bir forum düzenleyerek anma kararı almışlardır. O yıl şubat ayında Tariş’te faşist kadrolaşmaya karşı başlayan grev ve direnişler Gültepe Mahallesi başta olmak üzere birçok mahallede destek gösteri ve direnişlere, üniversitelerde gösteri ve boykotlara yol açmış ve şubatta İzmir’de sıkıyönetim ilan edilmiştir. Forum yapılacağı ihbarını alan sıkıyönetim güçleri okulun etrafını sararak okul idaresine önceden aldıkları istihbarata uygun isim listesi vererek listedeki öğrencilerin kendilerine teslim edilmesini ister. Bunun üzerine İzmir Liseliler Birliği (İz.LB) ve diğer devrimci öğrenciler her katta barikatlar kurarak direniş kararı alırlar. Direniş sırasında öğrenciler okulun anons sisteminden yararlanarak dışarıdaki kolluk güçlerine kendilerinin sadece anma düzenlemek istediklerini, suç işlemediklerini, asker ve polislerin zor ve güç kullanmalarının doğru olmayacağının propagandasını yaparlar ancak sonuçta kolluk güçleri aşağıdaki spor salonundan girerler, ellerinde oradan aldıkları lobutlar ve taşıdıkları coplarla şiddet yoluyla öğretmenler odasının kapısını kırarlar, öğretmenleri darp ederler, biri kısa süre sonra hastaneye kaldırılır; kolluk güçleri barikattaki sıraları devirip aşağıya atarak direnişi kırar içer girerler. O gün okuldaki hizmetliler, öğretmenler dahil yaklaşık 900 kişiyi gözaltına alarak o dönem var olan Karşıyaka Stadyumuna götürürler. Listede “elebaşı” olarak gösterilen öğrencilerin başlarında yer alır Mehmet Akyol, diğer öne çıkan öğrencilerle Karşıyaka Karakolu’na götürülürler, el falakası çekildiği, kaba dayaktan geçirildikleri anlatılır; suçlamaları kabul etmezler ancak savcılık, polis tutanaklarını esas alarak tutuklanmalarını ister, sorgu hakimi de tutuklama kararı verir. Buca Cezaevi’ne götürülürler, mahkeme sonrası 5 yıl 7 ay mahkumiyet kararı verilir, ancak kimlikteki yaşı 18 yaş altında göründüğünden indirim yapılır, tabii o dönem davalar geç açılmaktadır, duruşmalar bittiğinde yaklaşık iki yıl olmuştur, tahliye edilirler, Yargıtay kararı onaylayınca da kalan ceza sürelerini Kuşadası Cezaevinde tamamlarlar. Buca Cezaevi’nde onunla birlikte kalan arkadaşları yaşından olgun, okuyan, tartışan, sorgulayan, siyasal görüşlerinden ve dik duruşundan ödün vermeyen, direngen tutumunu anlatırlar.
Cezaevinden çıktıktan sonra askere gider, Bitlis Tatvan ’da 18 ay er olarak askerliği tamamlar. Askerlik sonrası ablasının yanına Antalya ya gider, kısa bir süre orada kalır, orada tanıştığı, arkadaş olduğu biri aracılığıyla İzmir’ de gümrükleme bürosunda çalışmaya başlar. Kısa zamanda işi iyice kavrar, sektördeki ilişkilerini geliştirir. Bu arada yine Antalya da tanıştığı Hatun’la evlenir, liseyi dışarıdan bitirir; gümrükleme bürosunda işi öğreten arkadaşlıyla kendi bürosunu açar. Bu arada gümrük müşaviri olmak üzere Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirir. Baba olmuştur, oğlu olur, adını Önder Sinan koyarlar, geleceğe umutla oğlunun büyümesi, okuması için elinden geleni yapar. Mesleki alanda da artık müşavirlik yapacak iş deneyimine, birikimine, sosyal konuma sahiptir ve gümrük müşaviri olur. Ortaklaşmacı, paylaşımcı, insana güvenen anlayışı ve yaşam biçimi nedeniyle kurduğu işler ne yazık ki aynı anlayışla sürdürülmeyince ekonomik zorluklar yaşar yine de insana dair umudunu yitirmez.
Cezaevi sonrası yaşamında olduğu gibi mesleğini sürdürürken de her zaman anti-faşist, anti- emperyalist, emekten, emekçiden, ezilenlerden yana duruşunu korur, sadece konuşmaz, doğru bulduğu eylemlerde daima yer alır, mitinglere, gösterilere katılır; okumayı, okuduklarını tartışmayı, sorgulamayı ertelemez, siyasal gelişmeleri izler, sorgular; geçmişiyle bağını koparmaz, yol arkadaşlarını bulur, dostluk bağlarını sürdürür. İki dönem bu bağların korunduğu Derneğimizde (İmece Dostluk Dayanışma Derneği) yönetim, denetleme organlarında görev alır; geçmişin heyecanı, hesapsızlığı, sınıfsız-sömürüsüz dünyaya özlemiyle yıllık buluşmaların organizasyonunda yer alır.
Geleceğe ilişkin umutları, düşleri bitmemişti, capcanlıydı; COVİT 19 un en can aldığı, hızla yayıldığı günlerde Covid-19 pandemi döneminde Çiğli Bölge Hastanesinde kaybettik, virüs bizden kopardı yiğit can dostumuzu. Bizlerle yaşayacak.
1 yorum
Çok iyi, güzel paylaşım, anısına saygıyla. Kaleminize sağlık.