Ízmirli kadınlar; yıllardır ülkeyi kadın cinayeti cehennemine çevirenler bilsin ki, kaderci düzeninizi yıkacağız kadının emeğin yaşamın düzenini eşitlik ve özgürlük temelinde kuracağız.

“Bu Enkazı Kaldıracak Yeni bir Hayatı Mücadelemizle Kuracağız” pankartı arkasında Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi Eski Leman Kafe önünde toplanan Ízmirli kadınlar Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi Önüne yürüdü.Aciklama yapıldı. Feminist gece yuruyusu de Leman Kafe onunden basladi. Kadınlar ” Kader değil patriyarkal kapitalizm Yaşasin Feminist isyan” pankartı açarak Türkan Saylan Kültür Merkezi Önune yürüdüler. Kadınlar yürüyüşler boyunca “Yaşasın 8 Mart”,”Ya hep beraber ya hiç birimiz”, “Asla yalnız yürūmeyeceksin”, “Susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz”, “Kadınlar yürūyor mücadele sürüyor”, “Jín Jiyan azaldı”, “Kadın yaşam òzgūrluk”, “Kadınlar soracak AKP den hesabı”, “Geceler bizim sokaklar bizim”, “Hükümet istifa”, “Katillere hesabı kadınlar soracak”, “Yaşasın kadin dayanismasi”, “Yasasin orgutlu mücadelemiz”, “deprem degil, Devlet öldürür”, “Dünya yerinden oynar kadinlar ozgur olsa”, “Kadınlar adına Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde açıklama yapıldı.

Açıklama şöyle;

“Sevgili Kadınlar,
Tüm dünyada, kadın özgürlük mücadelesinin kavga günü 8 Mart’ta, bizler bugün saray rejiminin süregelen, sistemli, rant ve yolsuzluk politikalarının sonucu olarak enkaz altında bırakılmayı yaşıyoruz.Büyük bir deprem felaketiyle yıkıldığımız, yardım beklerken siyasi iktidarın ihmalleriyle göz göre göre can verdiğimiz bu süreçte isyanımız da öfkemiz de acımız da büyük.

Afetin yıkıcılığı yetmezmiş gibi bir de iktidarın, Erdoğan’ın küfürlerine maruz kaldık. Yaralarını kendi kendine sarmaya çalışan halkı engellemelerine şahit olduk. Rant için binlerce ev boş dururken, övündükleri emlak ve inşaat sektörlerini düşündüler. Barınma için ilk akıllarına gelen; öğrencileri kapı dışarı ederek hem öğrencilerin hem de depremzede halkın barınma sorununu baştan savmak oldu. Önce, uzaktan eğitim kararı vermek ancak bu türden fırsatçılara yakışırdı dedik ve şaşırmadık. Ama yetmedi! Böylesine büyük bir acı duyduğumuz süreçte kimsesiz kalmış çocukları tarikatlar ve cemaatlere verdiler, evlat edinilen çocuklara “namahrem değil”, “evlenilebilir” diye fetva çıkardılar. Çadır bekleyen halka, çadır satma derdine düştüler. Orada hala suya ihtiyaç duyan, kayıplarını arayan, erzak, hijyen malzemesi bulamayan insan varken rantını düşünen iktidar bizim gerçeğimizdir. Bizi en zor günlerimizde bunları düşünmek zorunda bırakan bu iktidar hesabını verene kadar bize rahat yok.

Rant için imar aflarına kurban ettiler şehirleri! Yıkılan şehirle birlikte yok olan tarihi, yok olan kültürel yapıyı önemsemediler. Zaten hiçbir zaman umurlarında olmadı. Bunu rant için yağmaladıkları tarihi binalarda, yerleşim yerlerinde her zaman gördük. Yıkılan şehirlerde hayvanların da yaşamı riskteydi, umursanmadı. “Deprem vergileri nerede” diye sorduğumuzda yol yaptıklarını, otoban yaptıklarını söylediler. Depremde yollar otobanlar yok, hepimiz gördük. Ama ne var biliyor musunuz? Kocaeli sanayi odası başkanının sanayiciye, “deprem bölgesinden gelenleri işe almayın” diye çağrı yapması var. Gebe kadınları depremin üzerinden bir hafta geçmeden işe çağırmaları var. Çok sevdikleri sermayenin, sözde yardım yapan sermayenin, arama kurtarma ve yardım için hiç düşünmeden bölgeye koşan işçilere, işten atma tehdidi ve yıllık izin dayatması var. Ne AKP ne yaslandığı, yaslanmadığı sermaye güçleri değil halk seferber oldu. Yaralarımızı dayanışmamızla biz sardık, onların yaptıklarını unutmayacak, örgütlenerek hesabını soracağız.

Afetler herkes için zor, acı verici dönemlerken biz kadınlar için daha da zor. Kadınlar günden güne yoksullaşırken, açlık sınırında yaşamak zorundayken ve ev içi tüm işler, çocuk ve yaşlı bakımı kadının sırtında iken deprem bu koşulları daha da ağırlaştırdı.

Tüm dünyada yoksulluğun, işsizliğin, açlığın kadınlar için daha ağır yaşandığını görüyoruz. Emeği merkeze alsak dahi bu cinsiyetçieşitsizlik bir kanun gibi hükmünü sürdürüyor. Bu dünya tablosundan Türkiye’ye baktığımızda kadınlar için eşitsizliğin çok daha derinleşmiş hallerini görüyoruz. Zira kabaca 20 yıldır AKP hükümeti “geçim sıkıntısını” çok daha fazla kadınların hanesine yazmış ve kadın cinsiyetini “anne” olarak kodlamıştır. Makbul ve itaatkar olmayan, annelik görevini yerine getirmeyen, kendini eve ve aileye kapatmayı reddeden kadını toplumsal nefret nesnesine dönüştürmek istemiştir.

Bugün ülkemizde her 10 kadından 7’si kayıtlı istihdamın dışındadır. İstihdama katılan kadınların%60’ı asgari ücret civarında ücretlerde çalıştırılmaktadır. Kayıtdışı istihdamın yüzde 90’lara varan kısmı ise, hiçbir güvence olmadan, en kötü koşullardan çalıştırılan emekçilerin büyük bölümü olan kadınlardır.

Tarihin en hızlı kapitalistleştirme hamlesine imza atan AKP Türkiye’si “istihdam olanakları” anlamında kadınları teğet geçmiştir. Kadın istihdamını destekleyecek mekanizmalar kurulmamakta, olanlar da yok edilmektedir. Bunlardan en önemlisi kreş sorunudur.

Ülkemizde 0-3 yaş arası çocuklara hizmet eden, halka açık, ücretsiz bir kurum bulunmamaktadır. Dahası kanunlara göre böyle bir kamusal hizmet zorunluluğu da yoktur. Yani doğum izni bittikten sonra yaklaşık 2.5 yıl çocuğun bakımı tümüyle anneye ya da ailedeki diğer kadınlara kalmaktadır. Son verilere göre 13.3 milyon kadının çocuk bakımı gerekçesi ile iş bile arayamadığı düşünülürse bunun ne kadar devasa bir toplumsal sorun olduğu daha iyi anlaşılabilir. Çocuk bakmak zorunda olduğu için tek bir erkek bile iş aramaktan geri kalmazken, milyonlarca kadın çaresiz biçimde eve kapanmış durumdadır.

Yani kadınlar, belli politik tercihler
doğrultusunda bilinçli ve planlı biçimde istihdamdan dışlanmaktadır.

Günümüz zorlayıcı ekonomik koşullarında kıt kanaat yaşayan kadınlar, deprem bölgelerinde katmerleşmiş şekilde mağdur edilmeye devam ediliyor. Yeni doğum yapmış kadınların bebeklerine mama, bez, gıda desteği verilmiyor. Kadınlara hijyen koşulları sistemli şekilde sağlanamıyor. En başta su yok. Deprem bölgelerinde kadınların temiz suya ulaşımı yok. Bu durum birçok hastalığa yol açmaktadır. Deprem bölgesinde on binlerce gebe kadının sağlık hakkına erişimi yok. Binlerce kadının menstrual ihtiyaçları ve hijyenik koşullar sağlanamadığı için mantar ve enfeksiyon kapma tehlikesi var. Ancak bunları çözmesi gereken devlet yardım tırlarına el koymakla, halkın dayanışmasına kayyum atamakla meşgul. Kendilerini nasıl kurtarırlar diye hesap yapmakla meşgul. Bunları unutmayacağız, hesabını vereceksiniz.

Hayatı afet koşulları dışında da zaten zor olan sığınma evlerinde kalan yüzlerce belki binlerce kadının güvenliği sağlayamayan, kadınlara yönelik her türlü fiziksel ve cinsel saldırı riskini önlemek için bir şey yapmayan sisteminizde “yağmalıyorlar” adı altında gündem değiştirmeye çalışarak, mültecileri hedef gösteren politikalarınızı da unutmayacağız. Mülteci kadınlardan, çocuklardan elinizi çekin!

Kadınların bedenleri, LGBTİ+ların onurları, insan hak ve hürriyetleri siyasi malzeme yapılamaz. Devletin görevi, İstanbul Sözleşmesi’nin de vurgulandığı üzere, bütünlüklü politikalar geliştirip uygulayarak şiddete maruz kalan kadın, çocuk ve LGBTİ+ları şiddetten uzaklaştırmak ve korumaktır. Fakat ve yine görüyoruz ki, mevcut iktidar, erkek egemen sistem bırakın korumayı, hedef göstermek, LGBTİ+ ların yaşamın dışında bırakılmasını sağlamak ve yok saymak üzerine geliştirdiği politikalarla bunu yapmayacağını göstermiştir. Her alanda kendi hakları ve onurları için mücadele eden bizler, yaşam hakkımızı savunmaya, korumaya devam edeceğiz. Dünden bugüne emek emek kazandığımız, her alanda erkek egemen sistemin yanlış politikalarını teşhir ederek ilerlediğimiz yolumuzu; İstanbul Sözleşmesin’den resmi olarak çıkarak, 6284’ü uygulamayarak, hakkımızı isterken saldırarak bizi yıldıracağını sananlara bir kez daha buradan sesleniyoruz, uyguladığınız hiçbir yıldırma politikası işe yaramadı, aksine daha da güçlendik güçlenmeye devam edeceğiz. Eşitlikçi, özgürlükçü, toplumsal cinsiyet temelli hiçbir mücadele yenilmeyecek. Buna karşı duran saray rejimi ve erkek egemen sistemin her bir temsilcisi yargılanacak ve hesap verecek.

Tüm bunlarla birlikte İzmir’in Torbalı ilçesinde polis ekipleriyle birlikte çocuklarını görmeye giden kadın, 45 gün önce boşandığı eşi tarafından bıçaklandı ve öldürüldü. Polislerin refakatinde çocuklarını görebilmek için boşandığı eşinin evine giden genç anne’nin, burada eski eşi tarafından öldürülmesi bize bir kez daha devletin koruyamadığını gösterdi. Ölen kızkardeşimizin davacısının takipçisi olacağız.

Deprem enkazlarından kurtulan çocukları bulamıyoruz haberleri geldikçe nasıl bir halk düşmanlığı ile karşı karşıya olduğumuzu bize yeniden hatırlattınız. Ölülerimizi toplayamadan “çocukları tarikat cehennemine mi kurban veriyoruz”, neredeler, derdine düşürdünüz. Enkazdan çıkarıldıktan sonra kaybolan çocuklar nerede, kimlerin elinde? Kaçı tanesi devlet korumasında? Soruyoruz!

Henüz okuma yazma bilmeyen çocuklarımızı, temel ihtiyaçları karşılanmadan önce çadır kentlerde kuran kurslarına almak hangi aklın ürünü? Daha depremzedelere barınma desteği verilemiyorken, insanlar çadır diye talep ederken, tek tük kurulmuş çadırlarda 4-6 yaş grubu çocuklar için açılan kuran kursu da neyin nesi? Çocukları, böylesi bir felakette bile politik İslamcı toplum projenize alet etmektesiniz. Biz kadınlar buradayız ve çocukları istismarcılara, politik İslamcı, faşist zihinlere, ihmale teslim etmeyeceğiz. Siz de çok iyi biliyorsunuz biz çocuklarımızı ilk kez yitirmiyoruz ancak bu son olacak. Bizler yıllardır direnen Cumartesi Annelerinin kararlılığından güç alıyoruz.

Sözde kamu için var olan devlet kurumlarının da ne olduğunu yeniden gördük. Depremzedelere para ile çadır satmaktan utanmayan Kızılay, enkaz altlarında kurtulma şansı varken herhangi bir müdahale yapmayan Afad, sadece içini boşalttığı din üzerinden rant sağlama politikası güden, sermayesi milyarlarca lira olan ve toplum yararına tek bir oluşuma ve projeye imza atmamış olan Diyanet ve tüm beceriksizliğiyle köşe bucak kaçan iktidarın diğer kurumları tarihin karanlık sayfalarında yer alacaklar, yargılanacaklar ve mutlaka hesap verecekler.

Tüm bunlar yaşanırken biz kadınlar, yaralarımızı sarmak için alanlardaydık, yurdun dört yanından ped, mama, bebek bezi, hazır gıda, iç çamaşırı toplayan, bunu örgütleyen hem bölgedeki hem de bölgeden göç etmek zorunda bırakılan binlerce kadının ihtiyaçlarını karşılamak için dayanışma kampanyaları başlatan bizlerdik. Coğrafyanın her yanından arama kurtarma için, güvenli barınma alanları oluşturmak, ihtiyaçları ulaştırmak için kadın dayanışması ruhuyla yollara düştük. Biliyoruz ki yeni yaşamı kurmak bizim elimizdedir. Bu iktidarın yok ettiklerine rağmen yeni bir yaşamı başarmak bizim dayanışmamızla, örgütlülüğümüzle mümkündür. Kadınları işsiz ve güvencesiz bırakmayı kendine iş edinenlere sesleniyoruz 8 Mart tarihsel sorumluluğu gereği yeni başlangıçlara gebedir. Bu da sizin sonunuzun başlangıcı olacak! Bugün bu alanı, sokakları dolduranlar yaptıklarınızın hesabını soracak. Yıllardır ülkeyi kadın cinayeti cehennemine çevirenler bilsin ki, kaderci düzeninizi yıkacağız kadının emeğin yaşamın düzenini eşitlik ve özgürlük temelinde kuracağız.

Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Kadınlar, Yaşasın Kadın Dayanışması!
Vardık, Varız, Varolacağız !”

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.