İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği, savunmayla dayanışma için duruşmaya çağırıyor..

 

İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği,  dernek binasında basın toplantısı yaptı. Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve üyeleri Barkın Timtik ile Oya Aslan’ın tutuklu bulunduğu dava ‘sahte delillerle, bu delillere ilişkin eksik ve bilimsel nitelikten yoksun bilirkişi raporu ile karara çıkarılmak istenmesine’  karşı;  tüm meslektaşlarını baro başkanlarını, hukukçuları ve kamuoyunu halkın savunma hakkına ve avukatlık mesleğinin bağımsız varlığına olan saldırıya karşı dayanışmaya, savunmaya ve 7-11 Kasım tarihleri arasında duruşmaya çağırıyor..

Açıklama şöyle;

“İçinden geçtiğimiz dönem, egemen sınıfın ve onun baskı aygıtlarının kendisine aykırı gördüğü yahut doğrudan doğruya tehdit olarak algıladığı ne kadar özne varsa tümünü baskı ve zora başvurarak sindirmeye çalıştığı; kendi tekelinde bir hakikat algısı inşa ederek bunu topluma dayatmaya çalıştığı azgın bir saldırı dönemidir.

Türkiye’de hak mücadelesinin işçi sınıfının ve azınlıkların tarihsel mücadelesinin farklı aşamalarda edindiği kazanımların birikimi olarak gören ve adalet arayışında bu kazanımları pusula alan avukatlar dün olduğu gibi bugün de vardır, yarın da var olacaktır.

Her türlü saldırıya kararlılıkla direnç gösteren devrimci avukatlık pratiğinin uygulayıcılarının örgütü olan bir hukuk örgütüdür Çağdaş Hukukçular Derneği  Bu yüzdendir ki derneğimizin genel başkanı ve yöneticileri düzmece yargılama mizansenleriyle cezalandırmaya çalışılmaktadır.

2013 yılının Ocak ayında Çağdaş Hukukçular Derneği  ve üye avukatların ofis ve evlerine yapılan operasyon ile başlayan davanın 10. Yılına giriyoruz. 2017 yılında yine ÇHD’li avukatlara yapılan operasyon neticesinde görülen ikinci davanın hükmü Barkın Timtik ve Selçuk Kozağaçlı yönünden bozulmuş ve onlar yönünden şu an derdest olan dava ile birleşmiştir.

Bu dava kapsamında Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluğu 6 yılı doldurmuş durumda, Barkın Timtik ise 5 yıldır tutuklu. Oya Aslan ise 2 yıl 9 aydır tutuklu bulunuyor.

İşbu dosyanın esasında tüm sanıklar avukat olup takip ettikleri davalar, müvekkilleri ve mesleki faaliyetleri, hapishane ziyaretleri suçlama konusu olarak yöneltiliyor. Suçlamaların delili olarak ise bir kısım itirafçı tanık ve gizli tanık beyanları ile 2004 ile 2006 yılları arasında Hollanda Belçika ülkelerinden Türkiye’ye getirildiği söylenen “örgütsel doküman” olarak tabir edilen yazışma içerikleri sunuluyor.

Delil grubu ve dayandırıldığı iddialara karşılık 10. Yılına varmış olan yargılama sürecinde, savcılık tarafından sunulan ve delil kabul edilen gizli tanık ve itirafçılardan mahkeme huzurunda dinlenen olmadı.

Yine dosyanın en önemli delili olduğu söylenen Hollanda Belçika belgeleri diye anılan belgelerin delil akıbeti de benzer şekilde belirsiz durumda. Belgelerin yurt dışında ele geçirildiği iddia edilen tarihten bu yana 23 yıl, ülkeye getirildiği söylenen tarihten bu yana ise 18 yıl geçmiş durumda. Öyle ki bu belgelere dair açılan ilk soruşturmanın esas yılı olarak 2005 yılı göze çarpıyor. Buna karşılık davanın 9. Yılına ve belgelerin savcılığa geldiği günden bu yanan geçen 18 yıla karşılık yine sanık avukatlar ve müdafilerinin ısrarlı taleplerine rağmen bu belgelerin gerçekte var olup olmadığı ve delil niteliğinin bulunup bulunmadığı tespit edilememiş durumda.

Son olarak 5 Ocak 2022 tarihli duruşmada mahkemece bu belgelerin bulunduğu iddia edildi ve Adli Tıp Kurumuna sevk edildi. Ne var ki halen içinde anılan belgelerin olduğu söylenen dijitallerin içeriğinin ne olduğuna dair sağlıklı bir inceleme tamamlanmadı ve bu belgelerin örnekleri incelenmesi için savunma makamına verilmedi

Polis ekibi ile soruşturan savcıların kimlikleri düşünüldüğünde delili güvenilmez kılıyor. Zira delilin ülkeye gelişi ve ilk analizine dair tutanaklarda imzası bulunan polislerin tamamının FETÖ / PDY üyesi olduğu ve sahte delil imal ettikleri yargı kararlarıyla sabit durumda.

İçlerinde Serdar Bayraktutan, Ömer Köse gibi kamuoyunca da bilinen isimlerin bizzat getirip incelediklerini iddia ettikleri delilin yetersiz analizlerde dahi üzerinde oynanılmış ve güvenilmez nitelikleri verilerin, delil niteliklerinin bulunmadığına dair çok kuvvetli şüphe yaratıyor. Yine tüm bu polisler yalnız dijital delillerin transfer ve incelemesinde değil, tanık oldukları iddia edilen ve bugüne kadar mahkemece dinlenemeyen kişilerin de tanıklık süreçlerine katılmış durumdalar. Belli bir çete faaliyeti yürüttükleri çeşitli mahkemelerde yargılama konusu olan bu kişilerin hazırladıkları delilleri soruşturmaya konu eden ve iddianameye dönüştüren kişi ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanmak üzere aranır vaziyette olan savcı Adem Özcan.

ÇHD’li avukatlar hakkındaki yargılamanın her safhasında parmağı olan polis ve savcı ekibi şaibeli sicilleri kamuoyuna da malum bu kişilerden oluşuyor. Savunma ve sanık avukatların tüm çabalarına rağmen deliller ise mahkeme huzuruna getirilmiyor ya da getirilemiyor.

7 Eylül 2022 tarihinde görülen duruşmada ise mahkeme herhangi rapor tebligatı yapmamasına rağmen dosyaya sunulan ön rapor ve eklerinin incelenip beyanda bulunulabilmesi için dahi süre vermeyerek 7 Kasım ve takip eden günlerde görülecek duruşmada son savunmaların alınacağını söyledi. Üstelik savcılık tarafından ilk mütalaa tarihinden beri dosyaya giren dijital inceleme raporu, sunulan yeni bilgi ve talepler bulunmasına karşılık “mütalaamızı tekrar ederiz” ötesinde bir savcılık görüşü de sunulmuyor ve tüm dosya safahati yok sayılıyor.

Hal böyle iken mahkeme ve savcılığın yeterli inceleme ve araştırmalar tamamlanmadan; deliller yönünden halen masada olan bu şüphelere karşılık mahkeme ve başsavcılık eliyle dava hızlı bir şekilde bitirilmeye çalışılıyor. Mütalaa hazırlayan savcılık FETÖ firarisi savcı Adem Özcan’ın hazırlamış olduğu iddianameyi kopyala yapıştır metodu ile mütalaasına almış durumda. Öyle ki virgül ve harf hataları dahi aynı şekilde mütalaada yer alıyor ve ceza isteniyor. Tutukluluk durumu ise hep aynı basmakalıp ve kopyala yapıştır ifadelerle devam ettiriliyor. Adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı ilkesel olarak ihlal ediliyor, yok sayılıyor ve siyasi ajandalar ile bir yargılama nihayete erdirilmek isteniyor.

7 ile 11 Kasım tarihleri arasında 5 günde görülecek duruşmada hem bahsedilen delillerin hukuki vasıfsızlığı hem de mahkemenin siyasi saiklerle olduğu açıkça görülen yargılama pratiğine karşı hukuki itirazlar sunulacak. Yine Selçuk Kozağaçlı yönünden 6 ve Barkın Timtik yönünden 5 yıla ulaşmış, neredeyse olası cezanın infaz süresine ulaşmış olan tutukluluk da tartışılacak.

Buna karşılık mahkemenin umursamaz ve ceza yargılamasının en temel ilkelerini dahi ihlal eden yargılama pratiği göz önüne alındığında hukuki müdahaleler gibi kamuoyunun davaya ilgisi ile Silivri Hapishanesi içinde bulunan mahkeme salonunu doldurmak ve etkin şekilde savunmaya ve avukatlara yönelen bu saldırıya karşı durmak en önemli gündemimiz olarak önümüzde duruyor.

Biz de tüm meslektaşlarımızı, baro başkanlarını, hukukçuları ve kamuoyunu halkın savunma hakkına ve avukatlık mesleğinin bağımsız varlığına olan saldırıya karşı dayanışmaya, savunmaya ve 7-11 Kasım tarihleri arasında duruşmaya çağırıyoruz.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.