İzmir Kesk Kadın Meclisi: İstanbul Sözleşmesi’nden eşit ve özgür yaşam mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz..

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Meclisi  kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle ilgili Eğitim-Sen 1 No’lu Şube salonunda basın toplantısı yapı.

“BASINA VE KAMUOYUNA

Ataerkil güç ilişkilerinden beslenen erkek şiddeti her gün daha vahşi yöntemlerle can almaya devam ediyor. Cezasızlık politikasından ve iktidarın kadın düşmanlığından cesaret alan erkek failler her gün en az 3 kadını katlediyor. Kadınlar her gün  evde, işte, sokakta, erkek-devlet şiddetine maruz kalmakta ya da şiddet tehdidi altında ölümle burun buruna yaşamlarını sürdürmektedir. Kadınların can güvenliğinin olmadığı bir atmosferde,  iktidar kadına yönelik şiddeti önlemek ve kadın kazanımlarını geliştirmek yerine, kadın düşmanı politikaların sürdürücüsü olmaya devam etmektedir.

24 Ocak Çarşamba günü İzmir’de;

  • Levend Macu, ayrıldığı Suzan Ediz’in evine girerek Suzan Ediz’i yaralıyor. Suzan Ediz’in 12 yaşındaki kızı Behiye Ediz’i öldürüyor.
  • Ege Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Doç. Dr. Yusuf Yılmaz, 4 yaşındaki kızı Linda Yılmaz’ı ve kayınvalidesi Dilek Uzelli’yi tabancayla öldürüp, boşanma aşamasında olduğu Katip Çelebi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Derya Uzelli Yılmaz’ı ağır yaralıyor. Kardeşinin sosyal medyadan yaptığı açıklamada Yusuf Yılmaz hakkında defalarca şikayette bulundukları, uzaklaştırma kararı olmasına rağmen kararı dinlemediği, tehditlerine devam ettiği, tüm mercilere yapılan şikayetlere rağmen gerekli önlem alınmadığı, saldırı günü Derya Uzelli’nin yüzüne kezzap atmaya çalıştığı ve sakat bırakmak amacıyla iki ayağını da defalarca kurşunlayarak ağır şekilde yaraladığı belirtiliyor. Yusuf Yılmaz’ın üzerinden 4 ruhsatsız tabanca çıkıyor.

Erkekler artık sadece öldürmek istediği kadınları değil,  annesini ve kızını da öldürüyor.

Şiddet boyut atlıyor ve iktidar bu cinayetleri önlemek için bir şey yapmıyor.

Yine 25 Ocak Perşembe günü;

  • Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde Semih Erduhan isimli doktor tarafından cinsel saldırıya uğrayan kadın arkadaşımızın davasında, sanığın tüm iddialarının boşa çıkarılmasına rağmen son görülen celsede savcı mütalaasında sanığın beraati isteniyor ve delillere rağmen fail beraat ediyor.

Cinsel şiddet kadınlar için en zor şikayete dönüşen ve tüm süreçlerde hem psikolojik hem de bedensel en zor başa çıkılabilecek durumken bir kez daha görüyoruz ki, evde, sokakta, işyerinde sistematik erkek şiddetinin türlü biçimlerine maruz bırakılıyoruz, her yer her mekan,  kadınlar için şiddet ve suç mahalline dönüşmüş durumda. Yargı, failleri kolluyor, hatta cezasız bırakarak neredeyse ödüllendiriyor.

Bunlar yaşanan son örnekler.

Ataerkil egemen sistemin; eğitimde, medyada, iş yerinde ve gündelik hayatın her alanında yeniden ve yeniden üretildiği Türkiye’de, siyasi iktidarın kadına ve çocuğa karşı işlenen suçları cezasız bırakan mevcut şiddet dili ve politikaları, şiddeti ve ayrımcılığı kurumsallaştırmakta, failleri cesaretlendirmektedir. Öyle ki siyasi iktidarın, özellikle son 10 yılda kadın ve çocuk haklarının gaspına yönelik mevcut gerici politika ve uygulamaları ile AKP-MHP iktidarının yeni ittifaklarıyla birlikte çocuk ve kadına yönelik şiddet ve istismarın önünü açan söylemleri, bu son örneklerdeki gibi acı durumların yaşanmasına neden olmaya devam edecektir.

AKP-MHP iktidarının yeni ittifaklarını yanına alarak kadın düşmanlığına hız verdiği, İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığı, 6284 Sayılı Kanun’u tartışmaya açtığı koşullarda iyice derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, yargının kadına yönelik şiddet davalarında cezasızlığı ve erkekten yana tutumu eklendiğinde devlet, kadına yönelik şiddetin faili değilse azmettiricisidir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en ağır sonuçlarından biri olan kadına yönelik şiddet, Türkiye’de gün geçtikçe kadınların yaşamını daha fazla kuşatma altına almaktadır. Devlete önleme, koruma, etkin soruşturma sorumluluğu yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle erkek egemen zihniyetin hâkim kılınması sistematik erkek şiddetini daha da tırmandırmıştır.

Kadın katliamına varan kadın cinayetlerinin en önemli nedenlerinden biri, koruyucu ve önleyici tedbirleri hayata geçirme yükümlülüğü bulunan iktidarın sorumluluklarını yerine getirmemesidir. İktidar; kadınların ve toplumun tüm haklı itiraz ve protestolarına rağmen İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi başta olmak üzere, kadın erkek eşitsizliğini savunan söylem ve uygulamalarla, kadına yönelik erkek şiddetini ve ayrımcılığı derinleştiren politikalarla, birbiri ardına yaşanan kadın cinayetlerine zemin yaratmaktadır. Bununla birlikte erkek şiddeti yargılamalarında izlenen cezasızlık politikası, faillere yönelik iyi hal ve haksız tahrik indirimleri kadına yönelik şiddetle mücadeleye ket vurmakta, erkek şiddetinin artmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Nitekim kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik erkek şiddetine yönelik cezai ve başka hukuki yaptırımları önlemeyi zorunlu kılan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek ağır yaptırımlar içeren suçların önünü açmıştır. Özellikle son yıllarda kadın kazanımlarının tırpanlanması, yasal kazanımların geri çekilmesi veya yasal hakların fiili engellemeleri üzerine kurulu bir siyaset izlemektedir.

Kadına yönelik şiddet ve bir şiddet biçimi olarak kadın cinayetleri politiktir, çünkü şiddeti önlemede ve şiddet mağdurunu korumada devletin yükümlülükleri vardır. AKP iktidarı boyunca gerek yasal düzenlemeler gerek ise şiddeti meşrulaştıran her türlü söz ve davranışı ile kadına yönelik şiddetin tırmanmasında aktif rol oynamaktadır.

İstanbul Sözleşmesi’ni feshedenler, sözleri ve eylemleri ile toplumda kadına yönelik şiddeti meşrulaştıranlar, bu saldırıların, yaşanan cinayetlerin ortağıdır.

Kadına yönelik suçlarda; erkek egemen yargıya, bizlere “SUS” diyen sisteme karşı mücadelemiz devam edecektir. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz!

Yılmadan ve bıkmadan yıllardır söylediğimizi buradan bir kez daha ifade ediyoruz; “Kadına Yönelik Şiddet, Kadın Cinayetleri Münferit Değil, Politiktir“.  Bu şiddeti önlemenin en önemli yolu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaşamın her alanında sağlanmasından geçer.  İstanbul Sözleşmesi’nin tüm maddeleriyle birlikte hayata geçirilmesinden, caydırıcı yargı kararlarından, yeterli sayıda sığınma evinin açılmasından ve iktidarların şiddeti besleyen gerici, militarist, kadın düşmanı ayrımcı politikalarından vazgeçmesinden geçer.

Tam da bu nedenlerden, İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin iptalini, şiddet ve tacizle mücadelede önemli bir araç olan ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesi’nin bir an önce imzalanmasını istiyoruz. Tacizin, mobbingin, şiddetin tüm biçimlerine karşı evde, sokakta, işyerlerimizde mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. “İstanbul Sözleşmesi yaşatır!”, “ILO 190 İş Yaşamında Şiddet ve Taciz Sözleşmesi” imzalansın diyoruz.

Erkek aklıyla örgütlenmiş kadın düşmanı politikaların sonucunda şiddete uğrayan, yaşamdan koparılan her bir kadın arkadaşımız bizler için her zamankinden daha fazla isyan ve mücadele gerekçesidir.

KESK İzmir Kadın Meclisi olarak, kadın düşmanı karanlık zihniyete karşı, İstanbul Sözleşmesi’nden yaşamlarımızdan, haklarımızdan eşit ve özgür yaşam mücadelemizden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Kadına yönelik şiddeti de, şiddeti meşrulaştıran zihniyeti de kabul etmiyoruz. Yaşamın her alanında kadın mücadelesi ve kadın dayanışması ile eşit ve özgür bir toplumu hep beraber inşa edeceğiz.

SUSMUYORUZ, KORKMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ!

JİN JİYAN AZADİ! KADIN YAŞAM ÖZGÜRLÜK!”

 

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.