Filistin halkının kanı daha kurumadan, Washington’da, Kahire’de, Riyad’da “barış” masaları kuruldu.
Gazze’nin enkazı üzerinde bir kez daha “demokrasi”, “yeniden inşa” ve “istikrar” kelimeleri dolaşıma sokuldu.
Emperyalizmin barışı, savaşın başka biçimidir.
İsrail Hükümeti ve Netanyahu, katliamcıdır, yıkıcıdır.
Gazze Medya Ofisi 7 Ekim 2023’ten itibaren yapılan çatışmalar ve bombardıman sonucu “ölü veya kayıp” sayısını 67.880 olarak açıkladı. İsrail’in iki yıldır süren saldırılarında 38 hastane, 96 sağlık merkezi, 197 ambulans ve 61 kurtarma aracı tamamen tahrip edildi veya hizmet dışı kaldı. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının 70 milyar dolar maddi hasara yol açtığı açıklandı. Açıklamada, 148 bin konutun ciddi şekilde hasar gördüğü, 288 bin Filistinli ailenin evsiz kaldığı, 835 caminin tamamen yıkıldığı açıklandı. Ayrıca, 600 gün boyunca sınır kapılarının kapalı tutulması nedeniyle yüz binlerce aracın Gazze’ye girişine engel olunduğu ve bu durumun açlık, yokluk ve yetersiz beslenmeye yol açtığı açlıktan bebeklerin öldüğü açıklandı.
Ekim 2023’ten bu yana 254 gazeteci öldürüldü, 433 gazeteci yaralandı ve 48 gazeteci alıkonuldu. Ayrıca, 12 yazılı basın organı, 23 dijital medya platformu ve 16 televizyon kanalı hedef alındı. Medya sektöründeki kaybın 800 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor.
Trump barışının arkasındaki kanlı tablo budur. Bu barış anlaşmasında İsrail hükümetinin savaş suçlarıyla ilgili bir madde yoktur. Emperyalizm, İsrail’in savaş suçlarını aklamak ve Filistin direnişini silahsızlandırmak istiyor.
Barışın değil, tasfiyenin planı
Trump’ın 2025 tarihli “Gazze Barış Planı”, görünürde bir ateşkes ve yeniden inşa projesidir; özünde ise Filistin direnişinin silahsızlandırılması, İsrail’in güvenlik hattının kalıcılaştırılması ve ABD’nin bölgesel denetiminin yeniden tesis edilmesidir.
Planın 20 maddesi; af, sürgün, teknokratik geçiş hükümeti, uluslararası fon ve denetim mekanizmaları gibi unsurlarla sömürgeci bir mandacı düzenin diplomatik versiyonunu kuruyor.
Hamas’ın politik varlığı “terörizm” parantezine sıkıştırılırken, İsrail’in işgali “meşru savunma” statüsüne yükseltiliyor, bu sorunun öznesi olan işgale, bombardımanlara, kırıma, zulme, açlığa, yokluğa karşın Filistin halkının direnişi, topraklarını terk etmeyişi gözlerden sakınılmaya çalışılıyor.
Bu dil, sadece diplomatik bir tercih değil; emperyalizmin ideolojik tahakkümünün yeniden üretimidir.
“Gazze Yeniden İnşa Fonu” adı altında planlanan mali yapı, tıpkı Irak’ta ve Libya’da olduğu gibi, yıkımı yeniden kâr alanına çevirecek bir savaş sonrası sermaye ihracı programıdır.
Filistin halkının emeği, toprağı ve geleceği yeniden satılık hale getiriliyor.
Ateşkes: Emperyalizmin nefes molası
9 Ekim 2025’te Mısır’da imzalanan ateşkes, savaşın yıkımını durdurmak açısından insani bir gereklilikti; fakat siyasal olarak, emperyalist planın uygulama önsözü niteliğindedir.
72 saatlik esir değişimi, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin “sarı hatlara” çekilmesi ve uluslararası gözlemci statüsü gibi maddeler, direnişi etkisizleştirirken İsrail’in kontrol alanlarını yasal zemine oturtmaktadır.
Bu ateşkes, halkın nefes alması için değil, emperyalizmin yeniden örgütlenmesi için verilmiş bir aradır.
Trump’ın ve Netanyahu’nun ağzından dökülen her “barış” sözü, aslında direnişin teslimiyetini talep etmektedir.
Oysa Filistin halkı teslim olmadı, olmayacak da.
Her kuşatmanın, her yıkımın ardından yeniden dirilen bu halk, tarihin en büyük yalanını bir kez daha reddediyor:
“Barış, emperyalizmin armağanı değildir; Gazze’yi terketmeyen Filistinlilerin direnişinin zaferidir.”
Türkiye ve bölgesel eksen: NATO misyonu, Yeni Osmanlı vitrini
Anlaşmanın altında Türkiye, Suudi Arabistan, BAE, Katar, Ürdün ve Mısır’ın imzaları bulunuyor. Bu tablo, ABD’nin bölgesel stratejisinin güncellenmiş biçimidir: “kontrollü istikrar”ın yerli ortakları.
Türkiye’nin rolü, diplomatik söylemde “arabuluculuk” ve “insani destek” gibi kavramlarla tanımlansa da, pratikte NATO misyonuna entegre bir gözetim görevidir.
Erdoğan yönetimi, bu plan üzerinden hem ABD ile ilişkileri onarma hem de içeride “Gazze’nin hamisi” görüntüsüyle tabanının konsolidasyonunu hedeflemektedir.
Bahçeli ve benzeri çevrelerin milliyetçi çıkışları ise, bu teslimiyet çizgisinin üzerini örten retorik perdeden ibarettir.
Bu anlamda Türkiye, Filistin halkının yanında değil; emperyalist barış mimarisinin içinde yer alıyor.
Yeni Osmanlıcılık, bu kez NATO üniformasıyla sahneye çıkıyor.
Filistin içindeki gerilim: Uzlaşı mı, tasfiye mi?
Ateşkes sonrası gündeme gelen “ulusal uzlaşı hükümeti” çağrıları, Filistin halkının birliğini değil, direnişin siyaseten tasfiyesini hedefliyor.
Filistin Kurtuluş Örgütü(PLO), ABD denetiminde “devletleşme” çizgisine yönlendiriliyor. Bu, Oslo sürecinin modernleştirilmiş bir tekrarıdır: “Devlet” vaadiyle halkın mücadelesini devre dışı bırakmak.
Filistin halkının gerçek birliği, emperyalizmin çizdiği sınırlar içinde değil, ortak kurtuluş programı içinde mümkündür.
Ne Filistin Kurtuluş Örgütünün (PLO) bürokratik uzlaşmacılığı, ne de Arap rejimlerinin işbirlikçiliği bu yolu açabilir.
Yolu açacak olan, devrimci demokratik direnişin yeniden örgütlenmesidir.
Sonuç: Halkların barışı, emperyalist barışa karşı
Trump’ın “Gazze Planı” bir barış değil, yeni bir savaş hazırlığıdır.
Sömürgeciliğin dili değişmiş, maskesi modernleşmiş, ama özü aynı kalmıştır.
Filistin halkı bir kez daha dünyanın emperyalist merkezlerinden değil, kendi direnişinden güç alacaktır.
Gerçek barış, direnişin teslimiyetiyle değil, işgalin yıkılmasıyla sağlanır.
Gerçek özgürlük, ABD’nin planlarında değil, halkların enternasyonalist dayanışmasında filizlenir.
Gazze bugün yalnız değildir; çünkü onun direnişi, tüm halkların geleceğine ışık tutmaktadır.
Yaşasın Filistin halkının haklı mücadelesi!
ABD Ortadoğu’dan defol!
Kahrolsun Siyonizm ve emperyalizm!