10 Ekim’in 10. Yılı: Barış Karanfilleri, Adalet Arayışı ve Cezasızlık
İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın 10’uncu yıldönümünde Alsancak Gar karşısındaki 10 Ekim Anıtı önünde bir araya geldi. Anmada, “Katil IŞİD, işbirlikçi AKP”, “10 Ekim’i unutma, unutturma”, “Faşizme karşı omuz omuz”, “Faşizme ölüm halka hürriyet” sloganları yükselirken, yalnızca bir yas değil; on yıldır süren bir adalet mücadelesinin sürekliliği de görünür hale geldi.
Anmaya katılanlar arasında 10 Ekim’de yaşamını yitirenlerin aileleri, yaralılar, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler yer aldı. Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınar Mutlu, Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay ve DEM Parti İzmir Milletvekili İbrahim Akın da alandaydı. Anma, bir dakikalık saygı duruşunun ardından yapılan konuşmalarla devam etti.
Katliamdan ağır yaralı kurtulan ve 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği İzmir Temsilcisi Mustafa Özdağ, konuşmasında o gün yaşananları hatırlatarak, “Devletin polisi üzerimize gaz sıktı, yaralıları pankart bezleriyle ambulanslara taşıdık. Yılmadık ve vazgeçmeyeceğiz” sözleriyle hem öfkeyi hem direnci dile getirdi..Özdağ, katliamdan sonra “Oylarımız arttı diye sırıtanlar…400 vekili verin bu iş bitsin” diyenler ve barış isteyen akademisyenlere tahammülsüzlük gösterenlerin asıl katiller olduğunu belirterek, hakikatler ortaya çıkana ve sorumlular yargılanana kadar adalet arayışından vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
Katliamda yitirilen Mesut Mak’ın eşi Evrim Mak ise, 10 Ekim’i yalnızca IŞİD’in değil, devletin ihmalinin ve bilinçli görmezden gelişinin ürünü olarak tanımladı: “Bombacıların isimleri istihbaratın elindeydi. Ama önlem alınmadı, aramalar kaldırıldı. Devlet yurttaşını korumak yerine hedef haline getirdi. ”Mak’ın sözleri, on yıldır süren davalar boyunca tartışılan en temel soruya yeniden işaret etti: Katliam neden ve nasıl önlenmedi?
10 Ekim 2015 sabahı, Türkiye tarihinin en büyük sivil katliamı yaşandı. Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi için Ankara Garı önünde toplanan binlerce yurttaş, iki IŞİD üyesi canlı bombanın saldırısına uğradı; 103 kişi yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı.
Bu saldırı, sadece bir terör eylemi değil, 2015 sonrası Türkiye siyasetinin yönünü belirleyen ve AKP MHP faşizminin tahkimi olarak tarihe geçti. 7 Haziran seçimleri sonrası yeniden tırmandırılan çatışma politikaları, faşizmin dilin toplumsal alanı kuşatması ve savaş atmosferinin yeniden inşasıyla birleşti. 10 Ekim bu atmosferin en kanlı tezahürüydü.
Davada 9 sanık hakkında 101 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmiş olsa da, kamuoyu ve aileler açısından dava “bitmiş” sayılmıyor. Çünkü, saldırının arkasındaki siyasi sorumluluk zinciri hâlâ aydınlatılmadı.
Ailelerin sık sık dile getirdiği gibi, “IŞİD’in Türkiye’de eylem yapabileceği” yönünde istihbarat raporları önceden hazırlanmış, hatta saldırganların kimlikleri belirlenmişti. Ancak hiçbir engelleme yapılmadı. Dönemin güvenlik ve istihbarat kurumlarının ihmalleri, istihbari bilgilerin gereğinin yapılmaması siyasi iktidarın politikalarına uygun bombalı saldırılara ön açılması, yurttaş güvenliğini sağlama yükümlülüğünü fiilen ortadan kaldırdığı gibi emek demokrasi ve barış isteyenlerin sindirilmesi, ezilmesi ve muhalefetin korkutulması ve yok edilmesi amaçlandı.
10 Ekim, Türkiye’de devletin “cezasızlık geleneği”nin yeniden üretildiği bir olay olarak da okunuyor. Ailelerin, “IŞİD’i aklamaya çalışan” yargı süreçlerine dair eleştirileri, adalet sisteminin iktidarın politikaları doğrultusunda siyasallaşmasının, çarpıcı bir örneği oldu.
Her duruşmada yinelenen talepler, Türkiye’deki birçok toplumsal kesimin ortak talebiyle buluşuyor: Gerçek sorumluların yargılanması ve kamusal hafızanın temizlenmesi.
İzmir’deki anmada bu hafıza direnci güçlüydü. “Katillerden hesabı emekçiler soracak”, “Faşizme ölüm, halka hürriyet” sloganları, sadece geçmişe değil bugüne de söylenmişti. Çünkü 10 Ekim’in bıraktığı travma, aynı zamanda bugün hâlâ süren faşizmin tahkiminin, savaş politikalarının da izdüşümü.
Anma, Gündoğdu Meydanı’na yürüyüş, denize karanfil bırakma ve Alsancak Gar’daki fotoğraf sergisiyle son buldu. “Barış karanfillerimize sözümüz var” pankartı, on yıldır değişmeyen bir iradeyi simgeliyordu:
Bugün 10 Ekim sadece bir anma günü değil, Türkiye’de demokrasinin, barışın ve toplumsal hafızanın yeniden kurulması ve mücadelesinin bir sembolü.
10 yıl önce Ankara Garı önünde patlayan bombalar, bir dönemin karanlığını açığa çıkardı; o günden bugüne süren adalet arayışı, bu karanlığa karşı yakılmış bir direniş meşalesi olmaya devam ediyor.
İzmir’deki anma, sadece geçmişin acılarını değil, bugünün politik sorumluluklarını da hatırlatıyor. 10 Ekim, Türkiye’nin faşizme karşı demokratik geleceği için bir vicdan sınavı olmaya devam ediyor.
Unutmamak, özgürlük, barış ve adalet mücadelesinin ilk adımıdır.