DAVA ARKADAŞLARI GÖKHAN HARMANDALIOĞLU’NU UNUTMADI.
25 Eylül 2021 de TDKP Ankara davası dosyası kapsamında, 12 Eylül sonrasında yargılanan yoldaşlarından kırka yakını ve avukatı Nihat Toktay 18 Mart 2021 tarihinde yitirdikleri Gökhan Harmandalıoğlu’nu mezarı başında ziyaret etti.
Kanser hastalığı nedeniyle altı yıldır kanser hastalığı nedeniyle Almanya’nın Köln şehrinde tedavi gören Harmandalıoğlu, 1988 yılında memleketten ayrılmak zorunda kalmıştı.
Vefatından sonra, TDKP Ankara dosyası kapsamında birlikte yargılanan arkadaşları, Gökhan Harmandalıoğlu’nun mezarını, kız kardeşinin onayını alarak yaptırmışlardı.
Mezar başında dava dosyası sanıklarından Günseli Kaya söz alarak Gökhan Harmandalıoğlu’nun faşist diktatörlüğün 12 Eylül döneminde, Ankara Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube’de gördükleri işkenceye karşı devrimci komünist onurun simgesi, umudun ışığı, direnmenin yol göstericisi olduğunu söyledi. Sözlerine ezen-ezilenin, sömüren-sömürülenin olduğu sınıflı toplumlarda faşizmin her türlü baskısına karşı sınıf mücadelesinin durdurulamayacağını belirterek, kırk yıl sonra bir araya gelmenin faşizmin yıllarca süren baskı ve zulmüne karşı faşizme teslim olmadıklarının göstergesi olduğunu söyledi. Faşizmin kıyımlarını, zulmünü unutmadıklarını, unutmayacaklarını, faşizme karşı mücadele ateşinin sesi, harlayan nefesi olmayı sürdüreceklerini belirtti.
Ardından G.Harmandalıoğlu’nun kız kardeşi Göksel Harmandalıoğlu gelenlerin hepsini kardeşi olarak gördüğünü söyleyerek, bu sahiplenmenin çok değerli ve anlamlı olduğunu belirtti, anmaya katılanlara teşekkür etti. Devrimcilerin bu ülkenin aydınlık yüzü olduğunu, yapılması gereken çok şey olduğunu, herkesin gücü oranında yaşanmakta olan haksızlıklara karşı mücadele etmesi, bu mücadeleyi sürdüreceklerine olan inanç ve güveni ifade etti ve hazırlamış olduğu kardeşi Gökhan Harmandalıoğlu’nun özyaşam öyküsünü okudu., okuduğu metin şöyle:
“”GÖKHAN HARMANDALIOĞLU (17 Ekim 1949-18 Mart 2021)
17 ekim 1949 yılında beş çocuklu bir ailenin tek erkek evladı olarak dünyaya kardeşi Göksel’in (benim) ikizi olarak dünyaya geldi. Daha doğrusu, üç kız evlattan sonra annemiz Gökhan’ı ve beni ikiz çocuk olarak dünyaya getirdi. Gökhan, tek erkek çocuk olması nedeniyle çok özen gösterilerek hatta ayrıcalıklı büyütüldü.
Annemiz evin yani beş çocuğunun peşinde, evlatlarına çok düşkün, çok temiz, titiz bir kadındı. Babam Hacıbektaş ilçesinde benzinlik çalıştırıyordu. 1950 yıllarında Hacıbektaş’da CHP İlçe Başkanlığı yapmıştı. O yıllarda da dönemin hakim partisi (Demokrat Parti) dışındakilere baskı, negatif kayırmacılık yaygındı. Biz de gündelik yaşam içerisinde Bayar-Menderes iktidarına muhalif olarak biçimlenmeye başlamıştık. Sadece aile olarak değil akrabalarımız da ilericiydiler. Gökhan ilk ve ortaokulu Hacıbektaş ilçesinde okudu. O yıllarda Hacıbektaş ilçesinde lise yoktu aile de tek oğlunu, liseye yatılı okula göndermek istemedi tabii ki. Yozgat Lisesine kayıdı yaptırıldı. Birinci sınıfı Yozgat Lisesinde okudu. Sonraları babamın işleri bozuldu, gericilerin ekonomik kıskacı altındaydı, işlerinin bozulmasında, ekonomik sıkıntı yaşamamızda, bence CHP li kimliği etkili olmuştu, yurt dışına çalışmaya gitti. Annem, ben ve Gökhan büyük ablamızın yanına Kayseri’ye taşınmıştık. Lise 2. Ve 3. Sınıfa Kayseri’de devam etti. Kayseri’de iki yıl kaldık. Kayseri Lisesi’nde iken 1967 yılında benim Ankara’da iş bulmam nedeniyle Gökhan da öğrenimine Ankara’da devam etti. Ailecek Ankara’ya göç ettik. Sefer ve Halil amcalarım da Ankara’daydı ve Köy Enstitüsü mezunlarıydılar. Sefer amcam Ankara Üniversitesi Dil tarih Fakültesi’ne devam etmişti. Her dönem sol siyasi görüşleri nedeniyle izlenen, gözaltına alınan, tutuklanan, baskı gören kişilerdi. Sefer amcam bir dönem matbaa açmıştı. “Güvercin” Matbaası o dönemin aydın, ilerici, yazar ve gazetecilerinin uğrak ve buluşma mekanı olmuştu. Vedat Türkali, Fakir Baykurt, Ruhi Su’nun matbaaya gidip geldiklerini hatırlıyorum. Amcalarımın dönemin kimi dergilerinde yazıları da çıkıyordu.
Babam da her zaman eve gazete, dergi, kitap getirirdi, bizim de kültürel gelişmemizin alt yapısı böylece hazırlanmış oluyordu.
Gökhan’ın Ankara Aydınlıkevler Lisesi’ne kaydını yaptırdık. 1967 yıllarıydı, Gökhan bizden bağımsızlaştı, evden ayrıldı. Nereye gittiğini bilemedik, sonraları da öğrenemedik. Zaten çok konuşmazdı, evde kendini çok anlatmazdı. Babamın denetiminden kaçmak için sık sık halamızın yanına kaçar, zaman zaman orada kalırdı. Altı aylık “ortadan kayboluş”tan sonra eve geri geldi. 1969 Yılı sonlarında askere gönderildi. Etimesgut Askeri Komutanlığında santralde görevlendirildi. O dönem askerlik 24 aydı. Askerlik dönemini zorlu geçirdi, Gökhan ın emre itaatsizlikleri oluyordu, çünkü sol muhalif kimlik özellikleri oldukça şekillenmişti.
Askerlik dönüşü yılında basın-yayın sektöründe çalıştı. Ankara’da Rüzgarlı sokak yerel günlük basın yayın merkeziydi, matbaalar da çoğunlukla oradaydı. Basın-İş Sendikası’nın günlük gazetesi Gündem’de, gündüzleri muhabirlik yapıyor, akşamları yazıları daktiloya çekiyor, düzeltmenlik yapıyordu.
Babam Almanya’dan dönmüştü, anne ve babamın isteğiyle siyasetten de uzaklaştıbileceği düşüncesiyle 1973 yılında evlendirildi ya da başı bağlanmak istendi. 1974 yılında ilk oğlu Mustafa dünyaya geldi. Kısa bir süre EGO da çalıştı. Bu arada lise eğitimini bitirmeye karar verdi. Gündüzleri çalışıyordu,Altındağ Yıldırım Beyazıt Lisesi gece bölümünde lise öğrenimini tamamladı ve birincilikle mezun oldu.
O dönemde Ankara Altındağ’da Halkevi vardı. Gökhan’da oraya gelip giderdi. Halkevine ihbar üzerine yapılan bir baskında gözaltına alındı ve tutuklandı. 1977-1979 yıllarını Niğde Kapalı Cezaevi’nde geçirdi. O dönem Niğde Cezaevi 68 kuşağının devrimci önder kadrolarının toplandığı bir yerdi. Niğde Cezaevinde kaldığı süre içerisinde siyasal ve örgütsel tercihini netleştirdi. Mücadelede kararlılığı tahliyesinden sonra devam etti. Tahliye olduktan sonra ailesi ile birlikte İstanbul’a yerleşti. İkinci oğulları Halil dünyaya geldi. Bir süre sonra Ankara’ya döndüler. Politik çalışmalarını sürdürdüğünü anlıyorduk ancak seyrek görüşüyorduk ve bize ne iş yaptığını nasıl yaşadığını hiç söylemezdi. Arkadaşlarını tanımazdık, nihayet hepinizin bildiği gibi 12 Eylül sonrası 1981 Nisanında gözaltına alındı, yine hepinizin bildiği gibi ağır işkenceler gördü. Ve tutuklandı. Cezaevinde kaldığı süreçte eşinden ayrıldı. Mamak Askeri Cezaevi, Ulucanlar ve Çanakkale cezaevlerinde toplam yedi yıl kaldı. 1987 Aralık ayı sonunda tahliye oldu. Tahliyesinden dört-beş ay sonra memleketi terk etmek zorunda kaldı on yıl ülkeye giremedi, beş altı yıl önce sağlık sorunları başladı. Almanya’nın Köln şehrinde gazete köşe yazarlığı, tanınan politik kişilerin yaşam belgesellerini yaptı.
Bildiğiniz gibi 18 Mart 2021 tarihinde kanser hastalığı sonucu Köln’de yaşamını kaybetti.










