Muğla’da Tarihi Direniş: “Toprağımızı Vermiyoruz”

 

Muğla’nın Akbelen Ormanı ve çevresindeki 48 köy, Türkiye tarihinin en ağır çevre ve mülkiyet  saldırılarından birine tanık oluyor.  Sermaye,  köylülerin zeytin ağaçlarına, toprağına çöküyor. 19 Temmuz 2025 tarihinde TBMM’de kabul edilen 7554 sayılı Torba Yasa  köylülerin yaşam alanlarını, zeytinliklerini ve tarım arazilerini madencilik şirketlerinin insafına bırakıyor.

Kamuoyunda “Süper İzin Yasası” olarak bilinen bu düzenleme, 11. maddesiyle zeytinliklerin ve meraların madencilik faaliyetlerine açılmasını kolaylaştırıyor; ÇED, imar, orman ve mera yasalarının koruma hükümlerini fiilen devre dışı bırakıyor. Hukukçular, bu düzenlemenin Anayasa’nın 35. 44. ve 56. maddelerini ihlal ettiğini vurguluyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 7554 sayılı yasanın uygulanması için çıkardığı “Usul ve Esaslar” düzenlemesi üzerine, 77 zeytin üreticisi 18 Ağustos 2025’te iptal davası açtı. Davacılar, Danıştay’dan ivedilikle yürütmeyi durdurma kararı talep etti.

Ancak dava süreci daha ilk inceleme aşamasındayken, Akbelen’ de jandarma korumasında iş makineleri ağaçları sökmeye başladı. Köylüler, ağaçlara sarılarak direnmeye çalıştı; nineler ve kadınlar iş makinelerinin önüne geçmeye çalıştı, bazıları zorla alandan çıkarıldı ve gözaltına alındı.

Zeytin ağaçları köklerinden söküldü, dallar ve ürünler yerle bir oldu.

Toprak, verimsiz ve çıplak bırakıldı; yaşam alanları yok edildi.

Ürünler, yılların emeği ve köylülerin ekonomik geçim kaynağı heba oldu.

“Burjuva Hukuk devleti yok sayılıyor. Danıştay’ın ve Anayasa Mahkemesi’nin kararları beklenmeden fiilen hayatımıza son veriliyor.”, ” Kanuna aykırı emir uygulanmaz. Uygulayanlar da sorumluluktan kurtulamaz.” diyor hukukçular. Hukukun temel ilkeleri sermayenin çıkarları için  eğilip bükülüyor.  AKP MHP  iktidarı  sermayenin çıkarları gereği  mahkemeleri  iktidarın organı olarak kullanıyor. Mahkemeler  işbirlikçi tekelci burjuvazinin  çıkarlarına uygun  ve siyasi iktidara bağımlı kararlar  veriyor. Sınıflı bir toplumda mahkemeler her zaman ve zorunlu olarak iktidardaki sınıfın organlarıdır. Toplumsal mücadelelerin sonucu  ve mızrağın  çuvala sığmadığı  durumlarda, adalet  güdükde olsa gerçekleşiyor. Bugün AKP MHP  siyasi iktidarı mahkemeleri yürütmenin organı olarak  kullanıyor. İktidarın uygulamalarına düğme ilikleyen bir “adalet sistemi” var.

28 Eylül 2025 tarihinde (bugün) Muğla Menteşe’de gerçekleşen “Haklarımızdan Vazgeçmiyoruz, Toprağımızı Vermiyoruz” mitingi, Türkiye’nin dört bir yanından gelen binlerce kişiyle gerçekleşti. 48 köyden yurttaşlar, doğa ve çevre örgütleri, sendikalar ve siyasi partiler bir araya geldi.  CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, SOL Parti MYK Üyesi İlknur Başer, Yeşil Sol Parti adına Naci Sönmez, Kızıl Parti, EMEK Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, Yeni Yol Partisi adına Selçuk Özdağ, TÍP Milletvekili Sera Kadiğil başlıca katılımcılardı. Siyasi Parti Temsilcileri, TMMOB, TTB, Meslek ve kitle örgütleri, doğa ve çevre örgütleri insanın, ağacın, tüm canlıların  karıncanın böceğin, yaşam alanlarının  hakkını savunanlar “Zeytinime Dokunma”, “Toprağımızı Vermiyoruz”, “Süper İzin Yasası Meşru Değildir”, “Hak Hukuk adalet” dediler.

Muğla Belediye Başkanı Ahmet Aras; “Bizler bir avuç rantçıya karşı milyonlarız, hep beraber direneceğiz. Zeytin Anadolu topraklarının bekçisidir…Atalarınızın size bıraktığı, göz nuruyla diktiği zeytinliklerinizi, tarım alanlarınızı bu adamlara satmayın. Direnmelisiniz!” dedi.

TMMOB  Temsilcisi, “Akbelen’de ve ülkenin dört bir yanında ormanlarımıza, zeytinliklerimize, derelerimize, yaylalarımıza, verimli ovalarımıza, su kaynaklarımıza sahip çıkanlarla birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.”dedi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap da, “Bu ülke, bu topraklar, bu insanlar bu yaşananları hak etmiyor. Bu yalnızca bir doğa meselesi değil. Ölüme karşı yaşamı savunma, emperyalist işgale karşı memleketi savunma meselesidir” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Zeytin, bu toprakların bereketidir. Bir kanunla köylünün elinden alınamaz. Bu yasa iptal edilene kadar Akbelen’de, İkizköy’de, Muğla’nın her köyünde yanınızdayız.”, “Birileri geleceğimize savaş açmış. Demokrasiye savaş açmış. Biz bunun karşısında demokratik direnme hakkımızı kullanıyoruz ve kötülükle savaşıyoruz. Halk kazanacak, zeytin ağaçları kazanacak, doğa kazanacak” dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları: “Bu sadece bir çevre mücadelesi değil, aynı zamanda yaşam hakkı mücadelesidir. Şirketlerin çıkarı için köylülerin toprağı gasp edilemez.”

Emek Partisi Genel Başkanı  Seyit Aslan,  Doğayı çevreyi, yaşam alanlarını, zeytinlikleri yok eden sermayeye peşkeş çeken  tek adam ve saray yönetimine karşı birleşik mücadele çağrısı yaptı.

Muğla Çevre Platformu temsilcisi: “Bugün burada yalnızca 48 köyün sesi değil, tüm Türkiye’nin vicdanı yükseliyor. Zeytinlerimizi sökmek istiyorlar; biz yaşamımızı savunuyoruz.”

1939 tarihli 3573 sayılı Zeytincilik Kanunu, zeytinlikleri koruma altına almıştı.

2003–2024 arasında AKP döneminde en az 8 kez yasa değişikliği teklifi gündeme geldi; her defasında kamuoyu tepkisiyle geri adım atıldı.

2025 yılında 7554 sayılı yasa ile şirketlere süper izin yetkisi verildi.

Asıl amaç, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin kömür ihtiyacını güvence altına almak. Ancak bu, köylülerin yaşam alanlarının, kültürel miraslarının ve doğanın şirket çıkarları uğruna yok edilmesi anlamına geliyor.

Menteşe mitingi, yalnızca çevreyi değil; aynı zamanda:

Mülkiyet hakkını, adil yargılanma ve hukuk güvencesini, sağlıklı çevrede yaşama hakkını, demokratik katılım hakkını savunan bir buluşma oldu. Köylüler ve yaşam savunucuları: “Bu reddediş yalnızca zeytinliklerimiz için değil; özgürlüğümüz, mülkiyet hakkımız ve en temel insan haklarımız için.” dedi.

Akbelen’de iş makinelerinin devirdiği her ağaç, heba edilen her ürün, zorla alandan çıkarılan kadınlar ve gözyaşları, bu mücadelenin simgeleri oldu. “Birlikte olursak başaracağız.”, “Zeytin ağaçlarımız, yaşamımızdır.”, “Toprağımızı vermeyeceğiz.”  Akbelen’den yükselen bu çığlık, yalnızca Muğla’nın değil, Türkiye’nin geleceğini savunan bir hukuk ve yaşam mücadelesine dönüştü. Her devrilen ağaç, heba olan ürün ve gözyaşı, bir direniş manifestos u olarak hafızalara kazındı.

Kâr ve rant uğruna tarımı, doğayı, çevreyi yok edenlere artık dur demeliyiz! Bu yatırımların sahipleri ve onları koruyan görevliler hesap vermeli, doğaya ve halka verdikleri zararlar tazmin edilmeli, adalet önünde cezalandırılmalıdır. Köylülerin sökülen talan edilen zeytinlikleri, tarım alanlarımız, otlaklarımız, ormanlarımız, madenlerimiz, enerji ve su kaynaklarımız başta olmak üzere tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz korunmalı; halkın yararına ve sürdürülebilir şekilde kullanılmalı, tekellerin yağmasına kesinlikle izin verilmemelidir. Birlik olalım, sesimizi yükseltelim ve doğamızı, yaşam alanlarımızı savunalım!

Biz haklıyız ve direnmeye devam edersek, yaşam alanlarımızı geri kazanacağız. Birlik olursak, kararlı olursak, haklılığımızı gösterecek ve sermaye iktidarının engellerini aşacağız. Bugün burada sesimizi yükseltiyoruz; direnişimizle yaşam alanlarımızı savunacak ve baskılara boyun eğmeyeceğiz. Güç bizde, haklılık bizde!  Direnelim, mücadele edelim ve yaşam alanlarımızı geri alarak sermaye ve iktidarın üstünlüğünü kıracak bir geleceğe doğru yürüyelim.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.