İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, HDP İzmir il binasını silahla basan faşist Onur Gencer’in katlettiği Deniz Poyraz’ın 27 Aralık’ta görülecek duruşmasını, kamuoyunu takip etmeye çağıran bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamadan sonra Baro konferans salonunda “Politik cinayetler ve Deniz Poyraz davası” konulu panel düzenlendi.
İzmir Barosu önünde yapılan açıklamaya Deniz Poyraz’ın ailesi de katıldı. Katılımcılar, “Deniz Poyraz ölümsüzdür” sloganını attı.
İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına basın açıklamasını İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Zöhre Dalkıran okudu. Açıklama şöyle,
“Ülkemizde son yıllarda daha da yaygınlaşarak, işçi katliamları, kadın ve LGBTİ cinayetleri, çocuk istismarlarında, polis şiddeti, işkence, failin devlet ve devletle bağlantılı paramiliter güçlerin olduğu suçlarda, yargısız infazlarda, toplu katliamlarda, kentlerin, doğanın ve tarihsel varlıkların kapitalist talanında, uyuşturucu kartellerinin suçlarında, devletle bağlantılı çeşitli tarikatlarca işlenen suçlarda yaygın bir cezasızlık politikası hakimdir.
Soruşturma sürecinden başlayarak delillerin toplanmaması, karartılması, faillerin bağlantılarının üstüne gidilmemesi şeklindeki kolluk ve savcılık pratiği, çoğu kez siyasi iktidar çevrelerince açıkça failin övülmesiyle de başka bir boyuta taşınmaktadır. Ne yazık ki artık siyasi saiklerle atanan, çeşitli güç odaklarıyla kabul edilemez ilişkiler kuran yargıçların hüküm yerinde olduğu yargılama örnekleri de çoğalmıştır. Bu karanlık tabloda mahkemelerden adil kararlar çıkacağına yönelik beklenti neredeyse yok olmuştur.
Soma, Ermenek, Torunlar, Hendek, Amasra gibi iş cinayetlerinde; Çorum-Maraş-1 Mayıs 1977 katliamlarında, Diyarbakır-Suruç-10 Ekim katliamlarında; Çorlu tren katliamında, Gezi’de polis kurşunu ile öldürülen gençlerin faillerinin yargılanmasında, Hrant Dink cinayetinde, Diyarbakır Baro başkanı Tahir Elçi’nin sokak ortasında katledilmesinde, Gülistan Doku’nun kaybedilmesinde, Nadira Kadirova cinayetinin soruşturulmasında ve diğerlerinde hep aynı soruşturma isteksizliği, cezasızlık pratiği hakim oldu.
Siyasi cinayetlerin pek çoğu; öncesinde yürütülen ötekileştirici, düşmanlaştırıcı nefret söylemi ile de bağlantılı olmuştur. İşte bu siyasi cinayetlerin ve cezasızlık pratiğinin bir örneği de Deniz Poyraz cinayetinde yaşanmıştır. İzmir’in en merkezi bölgesinde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl başkanlığı binasına 17 Haziran 2021 tarihinde bir silahlı saldırı gerçekleştirilmiş ve bu saldırı sırasında bina da yalnız bulunan DENİZ POYRAZ hunharca katledilmiştir.
Günlerce keşif yaptığı anlaşılan saldırgan, kolluk güçleri tarafından önlenmediği gibi Deniz Poyraz’ın yaşam hakkını korumak için anında müdahale mümkün iken bu da yapılmamıştır. İl binası önünde resmi ve sivil polis olmasına rağmen sanık elini kolunu sallayarak içeri girmiş ve sanık teslim oluncaya kadar geçen kırk dakika içinde kolluk müdahale için hiçbir girişimde bulunmamıştır.
Sanık teslim olduğunda karşılayan polis ise “ismin ne ağabeyciğim” diyecek kadar şefkatle karşılamış, koltuğunun altına alarak araca bindirmiş, gözaltında sadece 18 saat tutulmuştur. Bu yaklaşım tarzı bütün soruşturma sürecine yansımıştır. Savcılık siyasi cinayetin azmettiricilerini, talimat verenleri, yardım edenlerini ortaya çıkaracak hiçbir çalışma yürütmemiş, avukatların bu yönlü taleplerini ise görmezden gelmişlerdir. Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınması gereken kişiler bilgi sahibi ve tanık sıfatıyla soruşturmada yer almış, deliller toplanmamış, toplanan delil ise karartılmıştır. Soruşturma aşamasındaki bu yaklaşım tarzı İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen kovuşturma aşamasında da devam etmiştir. Mahkeme heyeti ilk günden itibaren bu sanıkla sınırlı bir yargılama yapacağını, saldırının arkasındaki büyük karanlığı aydınlatmak, hakikati bulmak için hiç bir işlem yapmayacağını aldığı karar ve tutumu ile ortaya koymuştur. Sanığın sorgusunun yapıldığı duruşmada, mahkeme heyetinin saldırıyı aydınlatacak şekilde sanığa soru sormaması, mahkemede dinlenen tanıklara soru yöneltilmemesi, avukatların delillerin toplanmasına ilişkin taleplerinin reddedilmesi, olayla bağlantılı tanıkların büyük bir kısmının talimatla ifadelerinin alınması, duruşmanın ilk gününden itibaren saldırgan bir tutum içerisinde olan sanığa gösterilen hoşgörü hepsi birlikte değerlendirildiğinde Mahkemenin de hakikatin ortaya çıkarılmasına yönelik bir irade içinde olmadığı anlaşılmaktadır.
12 Ekim 2022 tarihli duruşmada Mahkemenin, yetki belgesi ile yetkilendirilen avukatların duruşmaya alınmayacağına ilişkin hukuka aykırı tutumu nedeniyle salonda avukatlara hem biber gazı sıkılmış hem de duruşmayı Şakran Cezaevi Kampüsüne taşımaya gerekçe yaratılmıştır. 14 Ekim 2022 tarihli duruşmada ise cezaevi kampüsü içerisindeki duruşma salonuna ne katılanlar, ne yetki belgeli avukatlar ne basın emekçileri ne de izleyiciler alınmamıştır. Vekaletnamede adı olan avukatların ise duruşma salonuna girişte üst ve çanta araması yapılmış, bilgisayarları ve cep telefonları içeri alınmamıştır. Hukuka aykırı ara kararlar ile duruşmayı yürüten mahkeme heyeti katılan vekillerini salon dışına çıkartarak yokluklarında duruşma yaparak tanıkları dinlemiş, savcılıktan mütalaa almıştır. Kampüs dışın da ise yetki belgeli avukatlara, izleyicilere, katılanlara biber gazlı tomalı saldırı gerçekleştirilmiştir.
Tüm bu yaşananları alt alta koyduğumuzda diğer toplumsal davalarda olduğu gibi bu davanın da cezasızlıkla, adaletsizlikle tarihe geçeceği belli olmuştur.
AİHM benzer davalarda, taraf devletlere, yalnızca görünürde fail olan kişileri tespit edip cezalandırılmasını değil saldırının arkasındaki azmettiricilerin ve tüm bağlantılı faillerin de ortaya çıkarılması ödevini yüklemektedir. Bu saldırı, demokratik hayatın vazgeçilmezlerinden biri olan bir siyasi bir partiye yöneltilmiş ırkçı bir saldırıdır. Saldırının, farklı toplumsal kesimlerin çatıştırılmasına yönelik yarattığı tehdit potansiyeli, bunun yakın ve somut bir tehlike oluşuyla, demokratik anayasal düzenin yok edilmesi hedeflenmiştir.
Kamuoyunu davayı takip etmeye çağırıyoruz. Yargı organlarını, siyasi saikle yargılamanın sınırlandırılmasına, mağdurları ve avukatlarını engelleyici tutumlara son vermeye; toplumsal barışı tehdit eden faille bağlantılı tüm karanlık güçleri açığa çıkaracak etkin bir yargılama yürütmeye çağırıyoruz.”

Açıklanmanın okunmasından sonra katılımcılar İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin düzenlediği paneli izlemek için Baro konferans salonuna geçtiler.
Paneli TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Aykut Akdemir yönetti. Avukat İmdat Ataş, Gazeteci Ruken Tuncel, Avukat Özkan Yücel katıldı. Ruken Tuncel ve Özkan Yücel Prof. Şebnem Korur Fincancı’nın davasını izlemek için istanbul’da bulunduklarından panele online olarak katıldılar. Deniz Poyraz davası avukatlarından İmdat Ataş, “Uluslararası Ceza Mahkemeleri’nde adalet, gerçeği bilme ve tazminat hakkı ve bir daha tekrarlanmama garantisi karara bağlandı. Adaletin böylesi bir toplumsal sistemin ve düzende adaletin gerçekleşebileceğini düşünmüyorum. Ama bu adalet mücadelesi verilmeyeceği anlamına gelmiyor. Adalet mücadelesi yeni bir sistem ve düzen mücadelesiyle iç içe geçiyor. Bizim bugüne kadar işlenen bu suçlar nedeniyle devletten çokça alacağımız var. Bunun için ciddi mücadele ve bedeller ödemek zorundayız” dedi.
Gazeteci Ruken Tuncel, “Onur Gencer’in mahkeme salonundaki davranışları, aileyi, avukatları ve mahkeme heyetini tehdit eden duruşu çok şey söylüyordu. Bir katilin ne kadar korunduğunu, bu kendinden emin halinden bile anlamak mümkün. Arkanızda birisi olmayan bir durumda bu kadar net ve cesur davranamazsınız. Onur Gencer’de bu emin olma hali çok fazla. Kendisi bireysel kararı olduğunu söylese de ona nefretin işlendiği belli. Siyasi cinayetler artıyor ama katil profilleri de değişiyor. Hrant Dink davasında adil bir yargılama sağlanmadı deniz poyraz yaşandı. Eğer adalet sağlanmazsa bunun devamı gelecek ve karşımıza daha farklı katil profilleri çıkacak.”
İzmir Barosu eski başkanı Özkan Yücel, “İktidar düşman gördüğü kişilere karşı cezasızlık kültürünü işletiyor. Bu cezasızlık kültürü farklı işliyor. Kiminde etkin ve yetkin bir soruşturma yapılmadığı için failleri hiç bulamıyoruz. Tüm çabalarım yargı ve iktidarın duvarına çarpıp geri dönüyor. Kiminde ise failler bulunsa bile arka planı aydınlatılmıyor. Deniz Poyraz davasında da soruşturma evresinden beri bazı delillerin toplanması konusunda talepler vardı. Ama bunların hiçbiri yerine getirilmiyor. Bu koşullar altında adalet tesis etmeye çalışıyoruz. Bunun sonucunda ortaya çıkan şeye ise adalet denilmesini bekliyorlar. Dönsünler baskıcı yönetimlerin sonrasında yargılamalara baksınlar. Ya da bu iktidarın bir parçasıyken 15 Temmuz 2016 sonrası ‘avukatımı istiyorum’ diyen insanlara baksınlar. Yargı herkes için ihtiyaç. Karanlık tabloyu rengarenk bir tabloya çevirecek, ülkeyi yaşanabilir, demokratik bir ülkeye çevirerek güçteyiz. O günler çok yakın” dedi

