İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, sömürüye, yoksulluğa, zamlara ve savaşa karşı Gündoğdu Meydanı’na çıktı. “Sömürüye, yoksulluğa, zamlara, savaşa karşı İzmir Buluşması” pankartının açıldığı yüzlerce işçinin, emekçinin, emeklinin, kadınların katıldığı eylemde, “İş ekmek özgürlük”, “Krizin yükü patronlara”, “Hükümet istifa”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Zam zulüm işkence iste AKP”, “Savaşa değil emekçiye bütçe”, “Savaşa hayır barış hemen şimdi” sloganları atıldı. Ortak açıklamayı DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı yaptı.
Açıklama şöyle;
“Merhaba; hayatı var edenler, üretenler
Merhaba, emeği, alınteri, ekmeği ve onurlu bir gelecek düşü için Hayatını, haklarını, kazanımlarını, ormanını, deresini, suyunu, tarlasını, geleceğini savunanlar.
Hepinizi İEDG adına sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
Aylardır ülkenin dört bir yanında milyonların GEÇİNEMİYORUZ feryadı yankılanıyor. Bugün burada bu feryadı emeğin, halkın çok sesli korosu ile yükseltmek için bir aradayız, hoş geldiniz.
Selam olsun; işi, aşı için, insanca bir yaşam ve onurlu bir gelecek mücadelesini büyütenlere..
Selam olsun, eşitlik, özgürlük, barış, emek ve demokrasi mücadelesine dünden bugüne ter dökenlere.
Selam olsun, KHK’larla haksız, hukuksuz bir şekilde ihraç edilen ve adalet arayışından vaz geçmeyenlere,
Selam olsun, Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diyerek yaşamlarına sahip çıkan kadınlara…
Selam olsun, savaşın, militarizmin yıkıcılığına karşı BARIŞ türküsünü söyleyenlere,
Selam olsun, gelecek güzel günlerin filizlerini ellerinde, yüreklerinde, beyinlerinde taşıyanlara.
Bin selam olsun, nerede olursa olsun karakışı bahara, umuda çevirenlere.
Değerli Dostlar
Kamu emekçisi, işçisi, asgari ücretlisi ile emeklisi, İşsizi, kadını, EYT’lisi, küçük esnafı, çiftçisiyle hepimiz çok zor bir süreçten geçiyoruz. Her yeni güne yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz.
Elektriğe zam, doğalgaza zam, akaryakıta zam, ekmeğe, tüpe, toplu taşımaya zam. Gıdaya, tekele, mevsimlik meyve ve sebzeye, mazota, gübreye zam üstüne zam geliyor.
Enerji alanında yaşadığımız zamlar, yani elektriğe, akaryakıt ürünlerine, doğalgaza yapılan zamlar suya atılan bir taşın oluşturduğu halkalar gibi her alana yansıyor.
TÜİK tarafından açıklanan Şubat verilerine göre resmi yıllık enflasyon %55’e, gıda enflasyonu %65’e, ulaştırma enflasyonu %76’ye çıktı.
Ama bizim faturalarımıza yansıyan gerçek enflasyon, çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız hayat pahalılığı çoktan %100’ü aştı. Market sepetlerimiz, pazar arabalarımız artık bomboş..
İş bulamıyoruz” diyenler, “barınamıyoruz diyenler”, “geçinemiyoruz” diyenler omuz omuza bu gidişe son vermek zorundayız. İşçinin patronundan yüksek oranda vergi verdiği bu adaletsiz düzene son vermeliyiz. Senelerdir SGK indirimi, vergi indirimi, teşvik diye diye işverenleri besliyorlar. Bir gecede vergilerini sıfırlıyorlar. Ama iş milyonlarca işçiye, emekçiye, emekliye gelince seçimden seçime vaatler verip sonra unutuyorlar.
Değerli Dostlar,
İğneden ipliğe, ekmekten suya zam üstüne zam yağmuru devam ediyor.
Ama bir tek bizim maaşlarımız, ücretlerimiz, gelirimiz yıllardır artmıyor.
Gerçek enflasyon oranında ücret artışı da yetmez. Her gün televizyonlara çıkıp bu ülke büyüyor, şahlanıyor diye övünüyorsunuz. Kim üretiyor, biz. Kim alınteri döküyor, biz. Kim çalışıyor, biz. Ekonomiyi kim büyütüyor, biz. Peki neden bizim ekmeğimiz büyümüyor. Eğer dediğiniz doğruysa, eğer ülke büyüyorsa, işçiler de büyümeden payını almalıdır. Gelirde adalet sağlanmalıdır!
Hep söylüyoruz; resmi rakamlar yalan, yoksulluk, işsizlik gerçek.
İktidarın “tarihi artış” yaptık diyerek net 4.253 TL’ye çıkardığı asgari ücret bırakalım yaşadığımız gerçek enflasyonu resmi enflasyon karşısında bile yılın ilk iki ayında buharlaştı. Son ekmek zamları ile 10 milyon asgari ücretlinin masasından bir yıl içinde 196 ekmek eksildi.
Enflasyon artı büyüme oranı kadar ücret artışı da yetmez! Neden mi? Vergide de adalet lazım. Asgari ücretin vergisinin sıfırlanması lazım. Tüm kesintilerin hazineden karşılanması lazım. Patrona verilen desteklerin işçiden esirgenmemesi lazım. Kaşıkla verilenin kepçeyle alınmaması lazım. Hem gelirde hem vergide adalet lazım.
Başta kadın emekçiler olmak üzere tüm emekçilere gittikçe daha güvencesiz bir çalışma yaşamı dayatılıyor. Kadın işsizliği ve güvencesiz, kayıt dışı çalışma ortamlarında taciz ve mobbing her geçen gün artıyor.
Emeği ile geçinen tüm kesimler gibi maaşları gerçekçi olmayan resmi enflasyona göre artırılan 6 milyon kamu emekçisi ve emeklisi olarak bizler de yoksulluktan, sefaletten payımızı fazlası ile alıyoruz.
Bugünler de çok moda. “Avrupa bizi kıskanıyor” diyorlar ama Türkiye asgari ücretin Avrupa’da en düşük ikinci asgari ücret olduğunu söylemiyorlar. Asgari ücretle çalışan oranının en yüksek olduğu ülke olduğumuzu gizliyorlar. İşçilerin yarısından fazlasını asgari ücrete mahkum etmekten utanmıyorlar.
Buradan soruyoruz, bu ülkede yıllardır kim büyüyor?
Yılın daha ilk ayında aldığı ücret açlık sınırının altında kalan 10 milyon asgari ücretli mi büyüdü?
Yıllardır Kim Büyüyor?
Milli gelirden sadece %3,5 pay alıp toplam verginin %22”sini ödeyen toplumun en yoksul kesimi mi büyüyor?
Kim Büyüyor bu ülkede yıllardır?
Bir simidin fiyatının 3 TL’ye, bir bardak çayın fiyatının 4 TL’ye çıktığı koşullarda 2 bin 500 TL’ye mahkum ettiğiniz emekliler mi büyüdü?
Emekli olması haksız yere engellenen EYT’liler mi büyüdü?
Kim zenginleşiyor? Her gün artan mazot, gübre, ilaç maliyeti yüzünden toprağını ekemez hale getirdiğiniz çiftçi mi büyüyor?
Kim büyüyor? Elektrik faturasını ödeyemez hale geldiği için, siftah yapmadan kepenk kapatan küçük esnaf mı büyüyor?
Kim büyüyor? Maaşları her seferinde yandaş konfederasyon yönetimi ile varılan mutabakatlarla sefalet oranında artırılan, temel talepleri yıllardır görmezden gelinen 6 milyon kamu emekçisi ve emeklisi mi büyüyor?
Değerli Dostlar,
Bizim yıllardır gelirimiz ve refahımız değil, sorunlarımız, yoksulluğumuz, borçlarımız ve üzerimizdeki baskılar büyüyor.
Dünyanın kıskandığını iddia ettikleri Türkiye’de 84 milyonluk nüfusun 17 milyonu açlık sınırı altında, 52 milyonu yoksulluk sınırı altında ve 11 milyonu işsiz olarak yaşam sürüyor.
Biz ne zaman hakkımızı istesek “bütçe kaldırmaz” diyorlar.
Ama bizden alınan vergiler savunma ve güvenlik adı altında silahlanmaya, teşvik-vergi affı olarak sermayeye, patronlara harcanıyor.
Büyüyen birileri de var elbette.
Kim mi büyüyor? Biz yoksullaştıkça faizden, ranttan beslenen bir avuç mutlu azınlığın serveti büyüyor.
Bu düzende kim mi büyüyor? Yıllardır teşvik üstüne teşvik verilen, vergi afları çıkarılan, çalıştırdığı asgari ücretli kadar bile vergi ödemeyen şirketler, patronlar büyüyor.
Bizim cebimizden alınanların dolar üzerinden garanti olarak akıtıldığı; geçmediğimiz köprülerin, yolların, tünellerin gitmediğimiz hastanelerin, uçmadığımız hava limanlarının müteahhitleri büyüyor.
Nüfusun yüzde 1’lik kesimini oluşturmalarına rağmen ulusal servetin yüzde 54’ünü elinde tutan multi milyarderler büyüyor.
Onlar zenginleştikçe biz yoksullaşıyoruz.
Çünkü siyasi iktidar yıllardır attığı her adımda emekçileri, bizleri adeta yok sayıyor, faizden, ranttan beslenen, sermayenin çıkarlarını kolluyor.
Değerli Dostlar,
Bugüne kadar ülkede yaşanan her krizde fatura bize kesildi.
Ülkeyi yönetenler her seferinde bahanelere sarıldılar. “Faiz lobisi” dediler. “Dış güçler” dediler.
Bugün ise bir taraftan Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini ekonomik krizin bahanesi haline getirmeye çalışıyorlar.
Diğer taraftan da “Küresel ölçekte bir kriz var. Biz yine iyiyiz, gelişmiş ülkelerde bile enflasyon rekor kırıyor, petrol, akaryakıt fiyatları yükseliyor” diyorlar.
Sanki bugün itibari ile 39.gününe giren Rusya- Ukrayna çatışması öncesinde Türkiye’de her şey güllük gülistanlıkmış gibi açıklamalar yapıyorlar.
Sanki 39 gün öncesine kadar memlekette hiç bir şeye zam yapılmamış gibi iki emperyalist blok arasında süren savaşı yeni zamların dayanağı haline getirmek istiyorlar.
Oysa Türkiye’de bir ayda yaşanan enflasyon dünyanın pek çok ülkesinde bir yılda yaşanmıyor. ÖTV ve KDV gibi adaletsiz vergiler akaryakıt ürünlerine yapılan zamlar başta olmak üzere her ürüne yapılan zammı, dolayısıyla yaşanan krizi katmerli hale getiriyor.
Değerli Dostlar,
Bizdeki ekonomik kriz diğer ülkelerin yaşadığı krize göre çok daha şiddetli.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, bir ülkede yaşanan ekonomik krizin şiddetini belirleyen dışarıya bağımlı olma derecesidir.
Sanayide, teknolojide, enerjide, tarımda, hammaddede kendi kendine yeten ülkeler küresel ölçekte de olsa krizlerle çok daha rahat baş ediyorlar.
Ancak ne yazık ki yıllardır siyasi iktidarın hayata geçirdiği sermaye yanlısı, emek ve doğa düşmanı politikalar soncunda ülkemiz hemen hemen her alanda dışarıya bağımlı hale getirilmiştir.
Bugün yaşadığımız her fahiş zammın arkasında özleştirme talanı ile yaratılan bu bağımlılık yatmaktadır.
PETKİM’den TÜPRAŞ’a, SEKA’dan TEKEL’e, TEDAŞ’dan SÜMERBANK’a, yem fabrikalarından, limanlara, şeker fabrikalarına kadar hepimizden alınan vergilerle kurulan tüm kamu işletmeleri özelleştirme adı altında, yok pahasına yabancı ve yerli sermayeye satılmıştır.
Böylece ülkemiz sadece sanayi ürünlerinde değil, enerjiden kağıda, gübreden samana, buğdaydan mısıra kadar hemen her üründe dışarıya bağımlı hale getirilmiştir.
İhtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın plansız bir şekilde yapılan köprüler, havalimanları, duble yollar petrol bağımlılığını artırmıştır. Enerjide dışa bağımlılık yüzde 75’lere ulaşmıştır.
Bugün kamunun 1 liraya ürettiği elektriği özel şirketlerden 7 liraya aldığımız katmerli bir soygun düzeni yaratılmıştır.
Değerli Dostlar,
Geldiğimiz noktada ülkeyi ucuz emek cennetine çevirerek uluslararası mali sermayenin yağmasına açan, tamamen borçlanmaya, dış finansmana, ranta, spekülasyona, betonlaşmaya dayalı ekonomik model çökmüştür.
Ancak fatura yine bizlere, toplumun yüzde 99’una kesilmek istenmektedir.
Burada bir kez daha altını çiziyoruz.
Biz bugüne kadar fazlası ile fedakarlıkta bulunduk, karşılığında daha fazla açlık, yoksulluk ve daha fazla işsizlik aldık.ARTK YETER!
Krizleri, savaşları biz yaratmadık, faturasını da biz ödemeyeceğiz.
Biz gündüzleri işsiz kalınmayan, geceleri aç yatılmayan bir ülke istiyoruz.
İnsanca bir yaşam, güvenceli bir iş, güvenli gelecek istiyoruz.
Kadınlara yönelik şiddetin, tacizin, ayrımcılığın olmadığı bir gelecek istiyoruz.
Eşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve barışın hüküm sürdüğü; demokratik, laik bir ülke özlemiyle ; sadece mevcut iktidarı değil, bu ülkeyi gelecekte yönetmeye talip olanları da ülkenin dört bir yanından yükselen milyonların “geçinemiyoruz, artık yeter!” çığlığına ses vermeye çağırıyoruz.
Biz bu ülkenin emekçileri, yoksullaştırılan halkı, toplumun %99 olarak %1’in faturasının bizim sırtımıza yıkılmasına ARTIK YETER diyoruz.
Biraz nefes almak için:
- Tüm Tüketim Maddelerine Yapılan Zamların Geri Alınmasını istiyoruz.
- Özelleştirmelerin iptal edilmesini, başta enerji üretim ve dağıtım şirketleri olmak üzere özel sektöre peşkeş çekilen tüm işletmelerin, fabrikaların kamulaştırılmasını istiyoruz.
- Tüm yükü emekçilerin sırtına yıkan vergi adaletsizliğine son verilmesini istiyoruz.
- Tüketim maddelerindeki KDV’nin tamamen kaldırılmasını istiyoruz.
- Tükettiğimiz her şeye zam olarak yansıyan akaryakıt ürünlerinde ÖTV ve KDV’nin sıfırlanmasını istiyoruz.
- Kamu Özel İş birliği Projelerinin, Döviz Garantili İhalelerin sonlandırılmasını istiyoruz.
- Maaşlarımızın-ücretlerimizin insanca yaşamaya yetecek seviyeye çekilmesini istiyoruz.
- Herkese güvenceli istihdam sağlanmasını, tüm güvencesiz çalıştırma biçimlerine son verilmesini istiyoruz.
- Emekçiklerin sendika ve grev haklarını kullanmasının önündeki tüm yasal ve fiili engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
- Dünyanın neresinde olursa olsun emperyalistlerin çıkarları adına sürdürülen savaşlara hayır diyoruz. Yeryüzünün en büyük suç örgütü olan, doğuya doğru genişleme politikası yürüten NATO dan çıkılmalı, üsler kapatılmalıdır.Savaşlara, çatışmalara karşı halkların kardeşliğini, emeğin birliğini sağlayacak adımlar atılmalıdır.
Değerli Dostlar,
Elbette ki bu talepleri sıralamak yetmiyor.
Biz istersek olur emeğin özgürlüğü,
Bizim gücümüzle değişir ve güzelleşir dünya,
Biz birleşirsek kurulur savaşsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya…
Yeter ki, bu güzel coğrafyaya özlenen baharın ve aydınlık güzel günlerin elbet geleceğinin umudunu büyütelim…
Hepinizi İEDG adına tekrar sevgi ve dostlukla selamlıyorum.
Hoşça kalın, umutla kalın, mücadele ile kalın…”



