Korona salgını tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Emperyalistler ise tüm zorbalığıyla dünya halklarına zulüm, gözyaşı ve ölüm getirmeye devam ediyor. İşçi sınıfının yarattıkları tüm insanlığa yetecek boyutta. Dünyada dolaşan paranın neredeyse üçte biri silaha yatırılıyor. Ne ücretsiz ve erişilebilir sağlık ne de ücretli izin ve yaygın test talepleri karşılanıyor. Silah pazarı büyüdükçe büyüyor. Egemenler kendi çıkarları için başka ülkelerin topraklarında askeri güç bulundurmaya, halkları kendi boyunduruğu altına almak için saldırılarına devam ediyor. Bir yandan korona salgını koşullarına rağmen çarklar dönüyor. İşçiler ve emekçiler egemenlerin sömürü politikaları altında ölümle yüz yüze çalışmaya zorlanıyor. Devletin tüm olanakları burjuvazinin hizmetine sunuluyor. 48 yıl önce emperyalist sisteme ve Türkiye’deki yerli işbirlikçilerine karşı mücadele ettiği için idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın mücadelesi daha da anlam kazanıyor.
İktidar pandemi koşullarını fırsat bilerek ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekiyor. Yayılmacı emellerle, emperyalistlerle iş birliği içerisinde Suriye’de askeri operasyonlar sürdürülüyor. Kapitalizmin beşiği ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkeler uyguladığı sömürü politikalarından dolayı salgının beşiği haline gelmiş durumda. Bu ülkelerle askeri, politik ve ekonomik anlaşmalar için Türkiye halkları ölüme sürükleniyor. Denizlerin ‘tam bağımsız Türkiye’ şiarı en acil mücadele görevlerinden birini oluşturuyor.
Büyüyen silah pazarının karşısında insanlığın yararına bilim üretiminin eksikliği salgın koşullarında gün yüzüne çıkıyor. Salgın ile mücadele için kurulan Bilim Kurulu’nun karar ve önerileri dahi iktidara tabi kılınıyor. Koşulları fırsata çeviren iktidar İnfaz Yasası ile mafya ağalarından tacizcilere kadar herkesi serbest bırakırken, iktidar politikalarına karşı gelenler cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. ‘Beni korona değil bu düzeniniz öldürür’ diyen tır şoförü gibi her muhalif sese saldırılıyor. Demokratik bir Türkiye ihtiyacı her geçen gün artıyor. Bugün salgını fırsat bilen patronlar kendi karını korumak için sömürüyü arttırıyor. ‘Özerk ve demokratik üniversite’, ‘eşit ve parasız eğitim’, ‘eşit ve özgür bir gelecek’ taleplerinin yakıcılığı artıyor.
Yaşadığımız koşullar ise emperyalist kapitalist sistemin tüm çürümüşlüğünü açığa çıkarıyor. Egemenler tüm ayrıcalıklarını korumak için işçilere, gençlere ve kadınlara baskı ve sömürüden başka hiçbir şey vaat etmiyor.
Denizler hiçbir koşul altında mücadele kararlılığını kaybetmediler. Özlem duydukları gelecek için örgütlü olmanın bilinciyle hareket ettiler. Cesaretleri, azimleri ve kararlılıkları sürüklenmeye çalıştığımız karanlıktan kurtuluşumuza ışık tutuyor. Denizleri anmak, umutsuzluğa kapılmadan, hiçbir koşula baş eğmeden kendi istek ve özlemlerimize sahip çıkmaktan geçiyor. Tüm Türkiye gençliğini kendi geleceğimiz için Denizlerin mücadelesini sahiplenmeye, örgütlü birlikteliğimizi güçlendirmeye çağırıyoruz! Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın tam bağımsızlık mücadelemiz!
İzmir Emek Demokrasi Güçleri
