İzmir’de Kadınlar Suriye’deki Alevi Soykırımına Karşı Ayakta: Tüm kadınları Alevilere yönelik soykırıma, bu kapsamda da kadınlara yönelik suçlara karşı mücadeleyi birlikte yükseltmeye çağırıyoruz.

İzmir’de bir araya gelen “Barışa İhtiyacımız Var Kadın İnisiyatifi” ve “Feminist Gece Yürüyüşü Ekibi” Suriye’de Hey’et Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve ona bağlı cihatçı grupların özellikle Alevi kadınlara yönelik saldırılarına karşı Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde eylem düzenledi. “Allevi kadınların yanındayız. Soykırım ve patriyarkaya karşı isyandayız “. “Suriye’de HTŞ alevi kadınları soykırıma maruz bırakıyor. Susmuyoruz” pankartları açan kadınlar  ‘Alevilere yönelik soykırıma karşı birlikte mücadeleyi yükseltelim’  çağrısıyla gerçekleştirilen eylemde, Türkiye dahil bölgesel ve küresel güçlerin bu soykırımdaki sorumluluğu teşhir edildi. Kadınlar, Alevi kadınlar, Dürzi kadınlar, Gazzeli kadınlar, Filistinli kadınlar, Ezidi kadınlar, Kürt kadınlar yalnız değildir”, “jin jiyan azadi”, “Kadın yaşam özgürlük”, “kadın cinayetleri politiktir”, “Yaşasın kadın dayanışması” , “HTŞ’ye destek soykırımı besliyor” sloganlarını attı.

Basın açıklamasında, “Suriye’de HTŞ ve yönlendirdiği cihatçı çetelerin sürdürdüğü Alevi soykırımına karşı kadınların yanındayız, bugün burada eylemdeyiz” denildi. Açıklamada, savaşlarda kadın bedeninin sistematik şekilde bir savaş aracı haline getirildiği vurgulanarak, “Kadınların bedeni savaş meydanı değildir” mesajı verildi.

Açıklamada, 8 Aralık 2024’te Baas rejiminin çökmesinden bu yana Suriye’nin Lazkiye, Tartus, Hama, Humus ve Ceble gibi bölgelerinde özellikle Alevilere yönelik saldırıların arttığı belirtildi. Suriye İfade Özgürlüğü ve Basın Merkezi’nin 9 Temmuz 2025’te yayımladığı rapora göre yalnızca 2025’in ilk üç ayında Hama ve çevresinde en az 1060 kişi katledildi. Raporda işkence, mezhepsel hakaret, infaz tehdidi ve çocuklara yönelik korku yayma gibi hak ihlalleri belgelenmiş durumda.

Kadın örgütlerinin açıklamasında, bu soykırım sürecinde en ağır bedeli kadınların ödediği vurgulandı. Bugüne dek 12.000’i aşkın Alevi kadın ve kız çocuğunun kaçırıldığı, toplu tecavüze, cinsel işkenceye maruz bırakıldığı ve köleleştirildiği belirtildi.  HTŞ’ye bağlı çetelerin fidye karşılığında kadınları serbest bırakacaklarını, aksi halde satacaklarını ya da öldüreceklerini ailelerine bildirerek şantaj yaptığı aktarıldı. 27 Haziran 2025’te Reuters tarafından yayımlanan bir haberde, bu çetelerin Türkiye’de faaliyet gösteren şebekeleri aracılığıyla fidye topladığına dair belgeler kamuoyuna yansımıştı.

Kaçırılan kadınların yakınları, İzmir ve Mardin’deki banka hesapları ve telefon numaraları üzerinden kendilerinden 1.500 ila 100.000 dolar arasında fidye istendiğini açıkladı. Kadınlar, bu konuda suç duyurusunda bulunulduğunu ve yetkililerin harekete geçmemesini “suça ortaklık” olarak nitelendirdi. Açıklamada, “AKP ve MHP iktidarına soruyoruz: Bu hesaplar kimlere ait? Bu ülke kadınların ganimet gibi alınıp satılmasına göz mü yumacak?” denildi.

Kadınlar, Suriye’nin kuzeyinde iktidarda olan HTŞ’nin şeriat hukukunu esas alan gerici rejimiyle kadınlara karşı yürüttüğü baskıları da teşhir etti. Açıklamada HTŞ’nin; kadınları çarşaf giymeye zorladığı, yalnız sokağa çıkmalarını yasakladığı, kadın kurumlarını kapattığı, ortaokul sonrası eğitimi engellediği, çocuk yaşta evliliği teşvik ettiği ve kadın istihdamını sınırlandırdığı hatırlatıldı.

HTŞ’nin aynı zamanda trans kadınları sistematik biçimde hedef aldığı, “ahlaksızlık” gerekçesiyle linç, işkence ve tutuklama uyguladığı vurgulandı. Açıklamada, “Trans kadınları yok etmeye çalışan bu zihniyet, direnişi görünmez kılmak istiyor. Ama trans kadınlar direnişin en parlak yüzüdür” denildi.

Kadın inisiyatifleri, tüm bu karanlığa rağmen Suriye’de kadınların ve LGBTİ+’ların direndiğini vurguladı. Açıklamada, “Suriye halkları — etnik, inanç ve cinsiyet kimlikleri ne olursa olsun — bu gericiliği kabullenmedi, kabullenmeyecek” denildi.

Kadınlar ayrıca, Ezidilere yönelik 2014 IŞİD saldırılarında da Türkiye’nin kadın ticareti ağında rol oynadığını, Afrin’in işgalinde kadınların yine Türkiye destekli gruplarca kaçırıldığını hatırlatarak “Bu suçlar tekrar ediyor, biz ise bunu asla normalleştirmeyeceğiz” mesajı verdi.

Açıklama, şu sözlerle sona erdi:

“Emperyalistlerin ve siyonistlerin siyasi, askeri ve ticari çıkarları için körüklediği bölgesel savaşın, derinleşen sömürünün ve soykırımın karşısında hayatları için direnen Gazzeli, Rojavalı, İranlı, Suriyeli, Alevi, Dürzi, Ermeni, Süryani, Kürt tüm kadınlarla dayanışmaya devam edeceğiz. Tüm kadınları Alevilere yönelik soykırıma, bu kapsamda da kadınlara yönelik suçlara karşı mücadeleyi birlikte yükseltmeye çağırıyoruz.”

 

Basın açıklamasının tam metni şöyle:

“Suriye’de HTŞ ve yönlendirdiği cihatçı çetelerin sürdürdüğü Alevi soykırımına karşı kadınların yanındayız, bugün burada eylemdeyiz!

Biz yıllardır “kadınların bedeni savaş meydanı değildir” diyoruz. Ama her savaşta, her iktidar kavgasında ya da ne zaman bir halk –aynı bugün Suriye’de olduğu gibi– topyekün cezalandırılmaya, imha edilmeye kalkılsa, kadınların bedeni bir savaş alanına dönüyor. Kadınların bedensel bütünlüğünü ihlal etmek, sistematik cinsel şiddet, bir tür ele geçirme, aşağılama, işgal ve tahakküm aracı, yer yer de soykırımın önemli bir boyutu haline geliyor. Bu Gazze’de, İsrail’in hapishanelerinde, Filistinli kadınlara yönelik cinsel şiddet olarak tezahür ediyor örneğin. Türkiye’de bir Kürt kadın olan Garibe Gezer’in cinsel saldırı sonrası cezaevinde ölüme sürüklenmesi de böyle bir pratik. Bugün Suriye’de bir süredir Alevilere ve şimdi Dürzilere yapılanlara, tam da bu nedenle, dünyanın ve bu coğrafyanın her yanında kadınlar olarak sessiz kalmamak zorundayız.

Suriye’de bugün, Hey’et Tahrir eş-Şam, yani HTŞ iktidarda. El Kaide’nin Suriye kolunun bir uzantısı, selefi cihatçı bir örgüt olan HTŞ’yi, halk seçmedi. Amerika, İsrail, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan – yani küresel ve bölgesel emperyalist güçler seçti. Önce “terörist” dediler, sonra işlerine geldiği şekilde başa geçirdiler, şimdi istediklerinde bombalıyorlar. Mesele her zamanki gibi halkın ne istediği değil, para, kaynak, nüfuz ve güç oldu. Hızla dil değişti, Ebu Muhammed el-Colani’nin adı Ahmet eş-Şara’ya dönüştü. Ama adını değiştirmek, ülkeyi şeriat hukukuyla yönetmek istediği gerçeğini değiştirmedi. Bugün bu rejim, kadınların medeni haklarını ve ortaokul sonrası eğitim haklarını gasp ediyor, kadın mücadelesi yürütenleri tutukluyor, kadın kurumlarını kapatıyor, kadınları çarşaf giymeye zorluyor, yanında erkek akrabası olmadan sokağa çıkmalarını yasaklıyor, çocuk yaşta evliliği teşvik ediyor, kadın istihdamını “fıtrata uygun” işlerle sınırlandırıp öğretmenlik, ebelik, kuaförlük gibi meslekler dışında çalışmalarını yasaklıyor. HTŞ’nin karanlık rejimi, trans kadınları hedef alarak onları “ahlaksızlık” adı altında linç ediyor, sokak ortasında dövüyor, tutukluyor, işkence ediyor. Kimlikleri, varoluşları için öldürülme korkusu yaratarak yok etmeye çalışıyor. Cihatçıların gözünde trans kadınlar “görünmez” kılınması gereken bir tehdit, ama hakikatte onlar direnişin en parlak yüzü.

Suriye halkları — etnik, inanç ve cinsiyet kimlikleri ne olursa olsun — bu gericiliği kabullenmedi, kabullenmiyor. Suriyeli kadınlar ve LGBTİ+’lar tüm bu baskılara rağmen direnmeye devam ediyor.

Bununla beraber, 8 Aralık 2024’ten beri, rejimin ve rejimin yönlendirmesiyle hareket eden cihatçı grupların Alevileri, Dürzileri, Kürtleri, Arap Hristiyanları, Şiileri, Ermenileri ve Süryanileri hedef alan birçok saldırısı oldu. Lazkiye, Tartus, Ceble, Hama ve Humus başta olmak üzere birçok bölgede, binlerce Alevinin katledilmesiyle sonuçlanan saldırılar hala devam ediyor. Alevilerin yaşadığı bölgelerde köyler karadan ve havadan bombalandı, evler silahla tarandıktan sonra yakıldı, su kaynaklarına zehirli kimyasallar karıştırıldı, elektrik ve internet bağlantısı kesilerek dünyayla iletişimi koparılan, tüm yollar kapatılarak ablukaya alınan yaşam alanlarında toplu katliamlar gerçekleştirildi, cesetler deniz kıyılarına vurdu, ölü bedenlere dahi işkence edildi.

Bir halkı topyekün ortadan kaldırmayı hedefleyen bu soykırım sürecinin kadınlar açısından bedeli ağır oldu: 12.000’i aşkın Alevi kadın ve kız çocuğu kaçırıldı, toplu tecavüze ve cinsel işkenceye maruz bırakıldı, köleleştirildi, zorla evlendirildi, satıldı. Türkiye’nin de desteklediği HTŞ ve yönlendirdiği cihatçılar tarafından! Fidye ödenmesi karşılığında teslim edilecekleri, aksi takdirde satılacakları ya da öldürülecekleri iddiasıyla ailelerine şantaj yapıldı. 27 Haziran 2025 tarihinde Reuters Haber Ajansı’nda yayınlanan haberde, kadın ticareti yapan ve fidye isteyen bu cihatçıların Türkiye’de de şebekelerinin olduğu açıkça belgelendi. Buna seyirci kalınmasından güç bulan çeteler, bugün aynısını Dürzi kadınlara ve çocuklara yapmaya başlıyor. Kaçırılan Alevi kadınların yakınları, fidyelerin İzmir’de ve Mardin’de bulunan kişilere ve şirketlere ait banka hesaplarına gönderildiğini ve Türkiye’de kayıtlı telefon numaralarından kadınlar için 1.500 ila 100.000 dolar aralığında para istendiğini aktarıyor. Bu konuda bir suç duyurusu yapıldığını biliyoruz. Biz de buradan soruyoruz: Bu hesaplar, telefon numaraları kimlere ait? Bu ülkeyi yöneten AKP ve MHP, “devlet başkanı” statüsüyle, kırmızı halılarda karşıladıkları cihatçıların sürdürdükleri Alevi soykırımı hakkında bir şey yapacak mı? Yoksa bu suça ortak olmaya devam mı edecek? Kadınların ganimet gibi alınıp satılmasına onay mı verecek, fidye isteyenleri mi kollayacak?

Türkiye’nin de dahliyle bu suç ilk kez işlenmiyor. Bundan tam 11 yıl önce, 2014’te, IŞİD’in Ezidilere yönelik soykırımı başladığında da 6 binden fazla kadın ve kız çocuğu kaçırılmış, köle pazarlarında satılmıştı. Yine Türkiye’den hesaplar, şebekeler söz konusuydu. Satılan kadınlar Ankara’ya, Antep’e getirilmişti. Yani Türkiye, bu kadın ticareti ağının bir parçası olmuştu. Daha sonra, Afrin işgal edildiğinde, BM raporlarına göre sadece 2018-2021 arasında binin üzerinde kadın Türkiye’nin desteklediği SMO tarafından kaçırıldı, tecavüze uğradı.

Biz bunu normalleştirmeyeceğiz. İçinde yaşadığımız, haklarımız, hayatlarımız için mücadele ettiğimiz bu ülkenin, kadınların bir mal gibi alınıp satılmasında, köleleştirilmesinde, Alevilere yönelik suçlardaki payına karşı çıkacağız. Çünkü bizim için barış, bu coğrafyada eşit ve özgür bir yaşam kurabilmek demek. Emperyalistlerin ve siyonistlerin siyasi, askeri ve ticari çıkarları için körüklediği bölgesel savaşın, derinleşen sömürünün ve soykırımın karşısında hayatları için direnen Gazzeli, Rojavalı, İranlı, Suriyeli, Alevi, Dürzi, Ermeni, Süryani, Kürt tüm kadınlarla dayanışmaya devam edeceğiz. Tüm kadınları Alevilere yönelik soykırıma, bu kapsamda da kadınlara yönelik suçlara karşı mücadeleyi birlikte yükseltmeye çağırıyoruz.

Yaşasın kadın dayanışması, Jin Jiyan azadi, kadın yaşam özgürlük,

Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi”

 

 

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.