Yanan Orman Değil, Yanan Geleceğimizdir!
2025 yazı, Türkiye’nin iklim krizine karşı hazırlıksızlığını bir kez daha gözler önüne serdi.27 Haziran–1 Temmuz tarihleri arasında 401 orman yangını yaşandı. İzmir’in Çeşme ve Ödemiş ilçelerinde başlayan yangınlar hâlâ kontrol altına alınamadı. İzmir Gaziemir, Manisa ve Antakya’daki yangınlar ise günlerce sürdü.
İzmir’deki ormanlık alanlardaki yangınların elektrik hatlarından çıktığını, devlet yetkilileri açıkladı. Özelleştirme politikaları ve sermayenin kar hırsı doğamızı , yaşam alanlarımızı yok ediyor. Yangınlar doğadaki tüm canlıları bitki örtüsünü, börtü böceği öldürüyor, ekolojik yıkıma yol açıyor. Elektrik hatlarının çok bakımsız ve alt yapının yetersiz olmasından kaynaklanan elektrik yangınları fazlalaştı. Enerji dağıtımının özelleştirilmesi sonucu şirketler doğa ve doğanın kaynaklarını maksimum kar amacı doğrultusunda kullandı, sistem yenilenmesi, onarımı ve bakımı yapmaksızın, emekçileri de düşük ücretlerle çalıştırarak varlığını büyütme yoluna girdi; doğayı talan etti. Elektrik dağıtım şirketlerinin kar hırsı ormanlık bölgelerde binlerce hektar ormanlık alanı, yaşam alanı, köy, tarım alanı, mera, hayvanlar, kuşlar, böcekler ve doğal habitatları yok etti.
Kuraklık, sıcak hava ve sert rüzgârlar yangınların hızla yayılmasına neden olurken; devletin müdahale kapasitesi yine yetersiz kaldı. Ne yeterli yangın söndürme filosu (uçak ve helikopter) ne gece görüşlü hava araçlarına ödenek sağlandı; var olan araç gereçler bakımsız ve yetersiz. . Dolayısıyla yangınlara gece müdahale edilemedi ve bu süre içerisinde yangın alanı hızla genişledi.
Sadece 25 bin personel, 1766 arazöz ve 2 uçak 27 helikopterle yüzlerce noktada çıkan yangına müdahale edilmeye çalışıldı. Oysa silahlanmaya ayrılan bütçenin sadece %10’u doğa için ayrılsaydı, yangınlara müdahale kapasitesi en az beş kat artırılabilirdi. Bu tablo bir kader değil;siyasi iktidarın öncelikleri ve tercihlerinin sonucudur.
“İklim Kanunu”: Yeşil Dönüşüm Değil, Yeşil Yıkım!
TBMM’de kabul edilen “İklim Kanunu”, kamuoyuna “yeşil dönüşüm” olarak sunuldu. Ancak içerdiği düzenlemeler doğayı korumak bir yana, karbon ticareti ve doğanın metalaştırılması yoluyla sermayeye yeni yağma alanları açıyor.
Bu yasa:
Karbon yutak alanı adı altında ormanların, kıyıların ve meraların özel şirketlerin denetimine girmesinin önünü açıyor.
“Yeşil finansman” ve “emisyon ticareti” gibi mekanizmalarla doğayı, piyasa değerine indiriyor.
Sermayeye ayrıcalık tanırken, halkın geçim kaynaklarını tehdit ediyor.
Tekelci kapitalizmin motoru en kısa sürede en yüksek kârdır. Bu sistem doğayı bir yaşam kaynağı değil, bir ‘kâr nesnesi meta’ olarak görmektedir. Tekelci kapitalizm kendini var etmek büyütmek için, doğayı ve toplumu birlikte yıkmaktadır.
Talan Torbası: Doğaya Karşı Topyekûn Saldırı
İklim Kanunu’nun hemen ardından Meclis’e sunulan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Torba Yasa Teklifi”, doğaya yönelik sistematik bir saldırı paketidir.
Bu yasa ile:
Zeytinlikler, meralar, SİT alanları, kıyılar ve ormanlar enerji ve maden projelerine açılıyor.
ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) süreçleri işlevsizleştiriliyor.
Acele kamulaştırma uygulamaları yaygınlaştırılarak halk mülksüzleştiriliyor.
Tüm süreçler, Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kurulun kontrolüne verilerek demokratik denetim ortadan kaldırılıyor.
Bu düzenleme, doğayı değil sermayeyi ve rantı koruyor. Halkın iradesi, doğanın hakları, bilimsel gerçekler göz ardı ediliyor.
Ekolojik Kriz: Bir Doğa Felaketi Değil, Sistem Felaketidir!
İklim krizi, su krizi, gıda krizi; doğal değil, politik ve sistemsel krizlerdir.
Doğanın, suyun, toprağın ve ormanların ticarileştirilmesi, bugün yaşadığımız tüm krizlerin temelidir.
Gerçek bir çözüm:
Doğayı piyasa nesnesi olmaktan çıkarmak,
Nükleer santralleri yasaklamak, ülkemizi nükleer çöplüğe çevrilmekten kurtarmak,
GDO’lu tohumları ve tarımda patent tekellerini durdurmak,
Temiz tarım ve kamucu enerji politikalarını teşvik etmekle mümkündür.
“Çözüm, doğayı koruyan değil doğayla birlikte yaşayan bir sistem inşa etmektir.”
Gerçek İklim Yasasını Biz Yazacağız!
Bu talan yasalarına geçit vermeyeceğiz!
Zeytinimize, ormanımıza, meramıza, suyumuza, kıyılarımıza sahip çıkacağız!
Gerçek bir iklim adaleti, adil geçiş ve toplumsal-ekolojik dönüşüm için mücadele edeceğiz!
Bu sadece bir iklim değil; adalet, yaşam ve gelecek mücadelesidir.
Yağmacı Değil, Yaşatan Bir Gelecek İçin!
#HalkınİklimKanunu
#TalanYasasınaHayır
#ZeytinimeDokunma
#OrmanımaDokunma
#İklimAdaleti
#DoğaHaktır
#EkolojikYaşamŞarttır
