İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya DEM Parti Milletvekilleri Gülistan Koçyiğit, Burcu Gülçubuk, ibrahim Akın da katıldı. Mitingde sıklıkla “Savaşa hayır, barış hemen şimdi”, “Yaşasın barış”, “Biji aşiti” ve “Yaşasın halkların eşitliği”, “Savaşa hayır emekçiye bütçe”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. Grup Merdiven ve Grup Susika müzik yaptı. Katılımcılar halaylar çekti.
Açıklamayı İzmir Barosu başkanı Sefa Yılmaz okudu. Açıklamanın tam metni şöyle:
“Merhaba İzmirliler!
Merhaba İzmirli demokratlar, devrimciler! Merhaba İzmir’in barış savunucuları! Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bir aradayız.20. yüzyılın ortasında yaşanan
2. Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan, Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği tarihin, 1 Eylül 1939’un her yıl dönümünde, hem bu acılı tarihi anmak ve anımsamak hem de barışa olan inancımızı, umudumuzu hep birlikte yüksek sesle dile getirmek ve barışı savunmak için toplanıyoruz.
Savaşın ardından, kurucu üye devletler tarafından imzalanan Birleşmiş Milletler Şartı’nın Giriş bölümü ile 1. ve 2. maddelerinde Birleşmiş Milletler’in barış ile insan hak ve özgürlüklerine saygıyı güçlendirme amacı yer
almaktadır. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin başlangıç maddesi ile 28. maddesinde barış ve barışın temellendirileceği uluslararası ve ulusal sosyal düzenlerin, bu bildiride yer alan haklara ve özgürlüklere
dayanması gerekliliği vurgulanır. BM Genel Kurulu, Halkların Barış Hakkına Dair Bildiriyi 12 Kasım 1984 tarihli oturumunda kabul ve ilan etmiştir. Bildiride barış hakkınınkutsallığı, bu hakkı korumanın ve
uygulanmasını sağlamanın da devletler için bir yükümlülük olduğu belirtilir. BM Genel Kurulunun 19 Aralık 2016 tarihli kararı ile Barış Hakkı Bildirisi kabul ve ilan edilmiştir. BM İnsan Hakları Konseyinin 22
Haziran 2017 tarihli kararı ile de barış hakkının desteklenmesi gerektiği üye ülkelere hatırlatılmıştır.
Milyonlarca sivil ve askerin yaşamını yitirdiği, Avrupa’nın tamamından Afrika’ya, Kuzey Amerika’dan Güneydoğu Asya’ya kadar genişleyen savaşın yarattığı büyük yıkımın,insanlık tarihinin tekrarlanmaması ve
unutulmaması gereken bir utancı olduğu bilincinin egemen olmasını ve yönetenlerin, devletler arasındaki ilişkileri, ülkelerindeki farklı toplumsal birlikteliklere olan yaklaşımları bu bilinçle yapılandırmalarını umut ederken, gelinen süreçte yine savaşların ve çatışmaların sürdüğü bir dünyada soluk almaya çalışıyoruz.
Dünyada ve ülkelerde barışın sağlanamaması ve sürdürülen savaşlar, yaşam hakkı başta olmak üzere, medeni ve siyasi haklar kadar, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ihlal edildiği, özgürlüklerin yok
sayıldığı süreçleri beraberinde getirmektedir. Kapitalizmin, daha fazla kazanç, daha fazlakâr amacına uygun olarak, devletler arasında düşmanlıkları büyüterek, etnik ve dinsel ayrımları çatışma sebebi kılarak ve ülkeleri istikrarsızlaştırma politikaları ile güçsüzleştirerek yaratılan savaşlara ve çatışmalara, emperyalist işgaller eşlik etmektedir.
Emperyalist saldırganlık ve savaşların faturasını ödeyen Ortadoğu ve Türkiyenin yanısıra, göçmenlerde bu savaşlardan payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Öyle ki Ülkemize gelen göçmen emekçiler, burjuvazi tarafından hem azgın bir sömürüye tabi tutulmakta, hemhiçbir sosyal ve sendikal hakka sahip olamamakta, şövenist baskılara maruz kalmakta hem de işçi sınıfına karşı bir kalkan olarak kullanılmak istenmektedir.
Bugün artık dünyanın değişik coğrafyalarında, devletlerin birbirleriyle ya davekil silahlı güçler aracılığıyla sürdürdükleri üçüncü bir dünya savaşından söz edebiliriz. 7 Ekim’de Hamas Örgütü’nün saldırılarıyla
başlayan süreçte, İsrail Devleti’nin çatışma ve savaş haline ilişkin, sivillerin yaşam hakkınıkoruyan tüm uluslararası kuralların ihlal ettiği, modern çağın en büyük, en acımasız sivil katliamlarından biri yaşanıyor. Gazze’ye yönelik saldırılarda bugüne kadar 40.000’i aşkın sayıda sivil yaşamını yitirdi, binlercesi
yaralandı, sakat kaldı. On yıllardır kan ve gözyaşının hakim olduğu Filistin’de yaşanan bu vahşetin sorumlusu İsrail Devleti olduğu kadar, bu kural tanımazlığa karşı sessiz kalan
ve uluslararası mekanizmaları harekete geçirmeyen devletler ve uluslararası örgütlerdir.
Rusya’nın etnik yapıyı bahane ederek Ukrayna’nın bazı kesimlerini işgal etmesiyle başlayan savaş, diğer emperyalist devletlerin de dahil olduğu, sivillerin yaşamını yitirdiği, yalnızca askeri hedeflerin değil altyapının da bombalarla tahrip edildiği bir yıkım sürecinin yaşanmasına neden oldu. Her iki ülkede
bulunan nükleer santrallerin yakınında devam eden savaşta, olası bir nükleer patlamanın yalnızca taraf ülkelerde değil, Türkiye de dahil olmak üzere çok geniş bir coğrafyada çok sayıda insanın ölümüne, doğa ve çevre tahribatına yol açma riski korkutucudur.
Ülkemizde 40 yılı aşkın bir süredir devam eden çatışma ortamı, Türkiye Devleti’nin sınırlarını korumak için “Önleyici Tedbir” gerekçesiyle Suriye’de ve Irak’da asker bulundurması ve bir kısım yabancı ülke toprağını kontrol etmesiyle devam etmektedir. Çatışma ortamı bahane edilerek, özgürlükler –güvenlik ikileminde, hak ve özgürlüklerin kullanımına getirilen kısıtlamalar, toplumsal barışı da imkansız kılıyor. Militarizmin aşılandığı bu süreçte, ırkçılık ve milliyetçilik yükseliyor, ayrımcılık ve ötekileştirme politikaları ile toplumsal ilişkilerde hiyerarşi ve itaat dayatması yaratılıyor, halkların kardeşçe ve barış içinde bir arada yaşama umudu
engelleniyor.
İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri olarak, tüm dünyada ve ülkemizde barış gerçekleşinceye kadar mücadeleye devam edeceğiz.
Barış istiyoruz! Ölüme karşı yaşamı savunuyoruz!
Yaşasın Barış!”

