İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz İzmir Kampanya Grubu Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde dokuzuncu nöbet eylemini gerçekleştirdi. Kadınları polis çember içerisine alarak kullanacakları alanı darlaştırdı ve kadınlara kullanacakları hareket alanı kalmadı. Kadınlar polis ablukasına tepki olarak polise ve caddeye sırtlarını dönerek eylemlerine devam etti. İzmir HDP İl Merkezine yönelik çok sayıda partiliyi öldürmeyi tasarlayarak yapılan silahlı saldırıda ölen Deniz Poyraz’ı anan kadınlar “Denizi mücadelemizde yaşatacağız” dedi. Kadınlar 1 Temmuz perşembe günü Alsancak’da sokakları yine dolduracaklarını ve mücadele edeceklerini belirterek katılım çağrısında bulundu.
İktidardaki faşist blok tarafından bir gecede tek adam kararıyla fesh edilen İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe girmişti. Siyasi iktidar kadına yönelik cinayetlerin ve şiddetin arttığı ve ivmesinin giderek yükseldiği koşullarda sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanması için hiçbir çaba göstermediği gibi, dinci gerici tarikatlar ile el ele, sözleşmeden imzasını çekmişti.
2021 yılının ilk dört ayında 154 kadın öldürüldü ve kadın cinayetleri artarak sürmekte. Sözleşmenin hukuksuz bir şekilde fesh edilmesiyle birlikte aile içi şiddetten kaçan ve sığınma evlerine yerleşip koruma talep eden kadınları İçişleri Bakanlığı korumamakta ve şiddete uğrayan kadınları evlerine göndermeye çalışmakta ve aile içi şiddete direnmemeleri istenmektedir. Bakanlık Şiddete uğrayan tacize uğrayan kadınları korumamaktadır.
Kadınlar, tarikatçı-dinci örgütlenmelerin talepleri doğrultusunda en temel haklarından yoksun kılınmaya çalışılmaktadır. Çocuk yaşta evlilikler, aile içi taciz ve tecavüz, çocuk istismarinin ihbarı durumunda etkin, bağımsız ve hukuk ilkelerine uygun sorusturma, yargilama yapılmamaktadır. Çocuk evliliklerinin meşru görülmesi; tecavuz eden erkek ile tecavuz edilen kadının evlendirilmesi, cezadan kurtarılması; nafaka hakkının ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar; Medeni Kanun’daki ve miras hukukunundaki yetersiz eşitliğin bile tasfiye edilmek istendiği bir dönemi yaşamaktayız. Dinci gerici bir siyasal düzenleme yasallaştirilmaya çalışılmaktadır. Şiddet uygulayan , kadın cinayetlerini işleyenler devletin mekanizmaları tarafından cezasız bırakılmakta , yargılamalar eril anlayışla erkekten yana sürdürülmekte, kadınların giyimi, davranışı, gülüşü ” tahrik” unsuru olarak görülebilmektedir. Kadınlar bugün ses çıkarmazlarsa, işyerinde, fabrikada, tarlada, okulda örgütlenmez ve mücadele etmezlerse, faşist blok, gerici örgütlenmeler ve tarikatlar, kötülük zehirlerini yasallaştıracak. Kadınlar kazanılmış tüm haklarını korumak ve geliştirmek için mücadele etmekte. İstanbul Sözleşmesi İzmir Kampanya Grubu 9. nöbet eyleminde de temel hakları için mücadeleye ve toplumun her kesimini İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çağırarak, aksi takdirde kaybedeceklerimiz İstanbul Sözleşmesi’yle sınırlı kalmayacak dedi.
Açıklama sırasında kadınlar
“Biz nasıl ki yaşamaktan vazgeçemeyiz, İstanbul Sözleşmesi’nden de vazgeçmiyoruz! ”
“Hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz”, ” haklarımızdan vazgeçmiyoruz”, “İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz”, “Canımıza göz dikenleri kabul etmiyoruz” , “Haklarımıza müdahaleyi kabul etmiyoruz”, “Hayatlarımıza müdahaleyi kabul etmiyoruz”, “Varlığımıza müdahaleyi kabul etmiyoruz.”, “Eşit değilsiniz diyenleri kabul etmiyoruz.”, “Şiddetin suçunu kadınlara atanları kabul etmiyoruz”, “Bize rağmen İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını kabul etmiyoruz”, “Yaşam kadın dayanışma “, ” Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “AKP elini sözleşmeden çek”, “nefrete inat yaşasın hayat”, ” Duy duy herkes duysun erkek şiddeti son bulsun”, ” katil vuruyor, devlet kayırıyor”, ” Katledilen kadınlar isyanımızdır” diye haykırdılar.
“Kadınlar adına açıklamayı Maile Ariç ve Pınar Usta birlikte yaptı. Açıklama şöyle;
“İstanbul Sözleşmesi’nin aylardır yürütülen kadın ve LGBTİ+ düşmanı, dinci ve muhafazakâr kampanyalar sonucunda 20 Mart gece yarısı Cumhurbaşkanı Kararı ile tek tarafı olarak fesheildi. Şu andan başlayarak 1 Temmuz’a kadar, toplumun her kesimini İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya, demokratik ve yaratıcı bir yöntem, söylem, eylemlilik sürecine, birlikte değiştirmeye çağırıyoruz. Aksi takdirde kaybedeceklerimiz İstanbul Sözleşmesi’yle sınırlı kalmayacak.
Her gün en az 1 kadın erkekler tarafından öldürülürken; kadınlar toplum yaşamından soyutlanırken-yoksullaşır ve ev içi işlere mahkûm edilirken; çocuk istismarcıları için af girişimleri gündemdeyken; şu andan başlayarak 1 Temmuz’a kadar, toplumun her kesiminin bu hukuksuz gidişe itirazını yükseltmesini, tek kişi kararının geri alınması için hükümete çağrı yapmasını, Sözleşme ‘de kalma ve etkin uygulama talep ve kararlılığını dile getirmesi gerekmektedir.
Biz nasıl ki yaşamaktan vazgeçemeyiz, İstanbul Sözleşmesi’nden de vazgeçmiyoruz!
Bunun üzerine 20 Marttan beri ülkede yaşanan olayların ardı ardı kesilmedi her geçen gün biz kadınlar öldürülmeye devam ediyoruz.
Bugün burada nöbetimizin 9. Haftasında tekrar ediyoruz
Kadınların tüm dünyada şiddete karşı on yıllarca süren mücadeleyle kazandıkları ve 2011 yılında meclis kararıyla kabul edilen İstanbul Sözleşmesi, bir gece yarısı tek bir adamın kararıyla iptal edilebilir mi? Hayatlarımızın siyasi pazarlık konusu edilmesini kabul edebilir miyiz? Elbette hayır
Tek adamın tek taralı bu fesih kararı, biz kadınlar nezdinde yok hükmündedir! Eşit yaşam hakkımızın güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden de, haklarımızdan da vazgeçmiyoruz. Bizi cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, konuştuğumuz dil, yaşadığımız hayat üzerinden ayrıştırma çabalarının karşısında, birimizin şiddet gördüğü koşulda hiçbirimizin güvende olmadığının bilinciyle, hep birlikteyiz. 20 Mart’tan beri katilleri değil kadınları engellemek için yaptıkları her şeye rağmen sokaklardayız, her yerdeyiz. Çünkü bu bizim için bir hayat mücadelesi!
Avrupa Konseyi’ne yapılan bildirimden itibaren üç aylık süre 1 Temmuz’da dolunca, Türkiye bir zamanlar ilk imzacısı olmakla övündüğü sözleşmeden ilk çekilen ülke olacak. Böylece tüm dünyaya toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadele etme, kadınların ve LGBTİ+’ların eşit yaşamasını sağlama, kadın cinayetlerini engelleme niyeti olmadığını iyice ilan etmiş olacak. Bu saldırı böylesine hayatlarımıza, varoluşumuza yönelmişken biz ne yapacağız?
1 Temmuz’da bize hak görmedikleri o hayatı durduracağız! İtaatsizliğimizle iktidarı bu gayrimeşru çekilme kararını aldığına pişman etmek için sokaklarda olacağız, sesimizi yükselteceğiz. Eşit yaşama hakkımızı yok sayarak adımıza karar alanlara bir kez daha ilan edeceğiz: Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz – ne 1 Temmuz’dan önce, ne 1 Temmuz’dan sonra!
İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasının ardından
Şiddet yanlısı erkekler bunu kadına şiddet ve kadın cinayeti serbestisi olarak algılamış olacak ki haberin duyulmasının ardından 12 saat içinde 6 kadın öldürüldü, yani iki saatte bir kadın hayattan koparıldı.
-Kimi erkekler avukatlarını arayarak ‘Sözleşmeden çıktık, karıma şiddetten aldığım cezayı toplam cezamdan düşebilir miyiz?’, ‘Şimdi çocuğumun velayetini alabilir miyim?’ gibi sorular sormaya başladı.
-Eşini, eski eşini öldürmekten ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alan iki erkek, istinaf mahkemesinde beraat ettirildi.
-İstanbul Sözleşmesi karşıtları, daha yüksek sesle ‘Sıra 6284’te, hatta Medeni Yasa’da’ demeye başladı.
-Gökkuşağı bayrağı her yerde hedef haline getirilerek üniversitelerdeki LGBTİ+ kulüpleri kapatıldı.
– AKP sürekli nafaka ve çocuk yaşta evliliği (sistematik istismarı) gündemde tutuyor. Her seferinde güçlü bir karşı koyuş konulsa da, ısrarla dillendirilmekte ve tekrar tekrar gündeme getirmektedir
-Kimi karakollar İstanbul Sözleşmesi kararından sonra 6284 sayılı yasa da kaldırılmış gibi davranmaya başladı. İstanbul Pendik’te kocasının şiddetinden kurtulmak için karakola sığınan ve sığınağa gitmeyi talep eden kadına “darp raporu ve tehdit edildiğine dair kanıt lazım” cevabı verildi. Oysa yürürlükteki 6284 sayılı yasaya göre şiddet gören kadının böyle bir kanıt sunmasına gerek yok. Başvurucu kadın yasayı hatırlatmasına rağmen, polisler kadını “Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi”ne yönlendirmedi. ‘Eski usule döndük artık, darp raporun olacak ki seni sığınma evine gönderelim’ dendi. Kadın, bizzat devlet eliyle şiddet gördüğü eve geri gönderildi. (6 Nisan)
-Sosyal medya trolleri iyice rahatladı; Twitter’da #morardınızmı etiketleri açıldı, 12 Nisan tecavüz günü ilan edildi ve TT yapıldı.
-Antalya’da bir tarlada yarı gömülü halde cansız bedeni bulunan Dilara Kandak’ı öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Ahmet Yorulmaz isimli erkek, istinaf mahkemesi tarafından beraat ettirildi. (8 Nisan)
-Iğdır’da Güner Çağraş cinayeti davasında verilen karar bozularak “haksız tahrik” indirimi uygulandı. (20 Nisan)
-Bursa’da aynı sitede oturan bir erkek tarafından şiddet gören bir kadın, karakola gittiğinde, aynı sitede oturmaları gerekçe gösterilerek koruma kararı çıkarılmadı.
-Kayseri’de defalarca koruma kararını ihlal eden boşandığı erkeği şikayet eden kadına savcı, “Buradan taşın” önerisi yaptı.
-Erzurum’da bir kadın, boşanma aşamasında olduğu ve koruma kararını defalarca ihlal eden erkeği yeniden şikayete gittiğinde, polisten “kavga ede ede ölürsün” yanıtı aldı.
-Antalya’da COVİD 19 infaz düzenlemesiyle serbest bırakılan Besat Doğan isimli erkek, tahliye edildikten sonra Rabia Doğan’ı öldürdü. Emniyet binasının önüne gelen failin arkadaşları, tezahüratlar eşliğinde cinayet zanlısını kutladı (!).
-Bilecik Belediyesi’nce hazırlanan İstanbul Sözleşmesi billboardları hakkında “polis ve öğretmenleri zan altında bıraktığı” gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma açıldı. (26 Mart)
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, “Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi diye kadına yönelik şiddetle mücadelenin ya da kadın hakları kazanımlarının çöpe gittiğini söylemek büyük bir haksızlık olur” dedi. (26 Mayıs)
İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlara açılan davanın duruşmasının görüleceği Ankara Adliyesi önünde buluşan kadınlara polis saldırdı.(7 Haziran)
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldığı bir programda Sedat Peker videolarının izlenme oranı ile alakalı “bir sürü insan çocuk pornosu da izliyor” cümlesini kullandı (25 Mayıs)
Ezgi Mola’ya Musa Orhan paylaşımı ile ilgili dava açıldı. (3 Haziran)
Musa Orhan’ın avukatı, Ezgi Mola’ya destek veren 16 sanatçı hakkında suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. (4 Haziran)
Bu süreçte AKP, LGBT düşmanı, ötekileştirici politikalarına da devam ediyor. Bir LGBTİ+, öldüresiye dövülürken çekilen görüntüler, sosyal medyada paylaşıldı. (25 Mart) ardından -İçişleri Bakanlığı, belediyelere resmi yazı yazarak soruşturma yürütür gibi temel görevlerini sorgulayıcı şekilde LGBTİ+ çalışmaları yürütüp yürütmediğini sordu.
En son ” İstanbul Onur Haftası Komitesi’nin düzenlediği vegan piknik, önce Adalar İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından hukuk dışı yollarla fiili olarak yasaklanmış; ardından Maçka Parkı’na taşınan etkinliğe katılan LGBTİ+’lar, hedef seçilerek parktan zorla ve polis tarafından şiddet uygulanarak çıkarılmaya çalışılmıştır. Aynı zaman aralığında Şişli Kaymakamlığı tarafından 30 gün boyunca LGBTİ+ temalı etkinlikler yasaklanmıştır. Bu son yaşanan hak ihlalleri ve saldırılar, LGBTİ+’lara yönelik düşmanlaştırma politikaların açıkça ortaya koymaktadır.
İstanbul Kadıköy’de kaldığı pansiyonun 3. katından düşerek hayatını kaybeden hemşire Şebnem Köker’in (29) ölümüne ilişkin gözaltına alınan şüpheli T.B. (34) Ailenin olayın cinayet olduğunu söylemesine rağmen serbest bırakıldı.
17 haziranda İzmir HDP İl binasına yapılan silahlı saldırıda Onur Gencer isimli katil ve işbirlikçileri Deniz Poyraz kız kardeşimizi katletti
Bu saldırı ve cinayet yalnızca HDP’ ye değil demokrasiye ve toplumsal muhalefete yapılmış bir saldırıdır.
Eli silahlı adamların göz göre göre işlediği cinayetlerin tanığıyız. Onlarca kez şikayetçi olmasına rağmen korunmayan kadınların cinayetlerinin tanığıyız. Musa Orhan örneğinde olduğu gibi devletin katilleri korumasında tanığız.
Demokrasi ve barış mücadelesine yapılan saldırılar karşısında kadınlar olarak sessiz kalmayacağız. Deniz Poyrazı mücadelemizde yaşatacağız”
