Gezi direnişinin 12. yılında İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, Alsancak’ta Türkan Saylan Kültür merkezi önünde gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla, Gezi direnişinde yitirdiğimiz devrimcileri ve 31 Mayıs 1971 yılında Nurhak dağlarında katledilen, 68’in devrimci önderleri Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga’yı andı. Gezi direnişi tutsaklarına özgürlük istendi.. Etkinlikte, “Karanlık gider gezi kalır! Gezi 12. yılında !” pankartı açıldı. Açıklama sırasında “Faşizme karşı omuz omuza”, “Gezide düşene döğüşene bin selam”, “her yer Taksim her yer direniş”, “Karanlık gider gezi kalır”, “Direne direne direnişten zafere” sloganları atıldı.
Basın açıklamasını İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz okudu.
Açıklamanın tam metni şöyle:
“Değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları,
Ülkemiz çok ağır bir siyasi ve ekonomik krizden geçmektedir. Halkımız gün geçtikçe yoksullaşmakta, geleceğinin ne olacağını bilemediği bir ortamda açlık ve sefalet şartlarında yaşamaktadır. Asgari ücret asıl ücret haline gelmiş, ülkenin emeğiyle geçinen tüm kesimleri yarınlarının ne olacağı telaşı içerisinde yaşam kavgası vermektedir. Gençler işsiz, hayatları belirsiz bir şekilde yaşamaya çalışmaktadır. İşçiler, adına iş kazası denilen cinayetlerin kurbanı olarak ekmek parası uğruna canlarından olmaktadır. Buna karşılık toplumda mutlu bir azınlık zenginleştikçe zenginleşmekte, patronların kâr hırsı yaşamın da, emeğin de, insanlığın da önüne geçmektedir.
Bu ekonomik eşitsizlik ve adaletsizlik şartları politik olarak da yaşamda karşılığını bulmaktadır. Ülkemiz dört bir yanı demir parmaklıklarla çevrili cezaevi haline gelmiştir. Neredeyse ilçe büyüklüğünde dev cezaevleri inşa etmekle övünen iktidar , bu cezaevlerinin kapasiteleri tutuklu ve hükümlüleri barındırmaya yetmemesine rağmen özgürlükten, demokrasiden bahsedebilmektedir. Ağzını açan, en ufak muhalif bir söylemde bulunan, en demokratik taleplerini en barışçıl şekilde dile getiren kim olursa olsun soruşturma ve tutuklanma tehdidi ile karşı karşıyadır. Yargı, siyasallaşarak iktidarın kontrolü altına alınmış, hukuki değil politik kararlar ülkede yargı güvenilirliğini neredeyse ortadan kaldırmıştır. Bu durum çok büyük bir kaos ve telafisi mümkün olmayacak sonuçlar yaratacaktır. Yurttaşın en temel hak ve özgürlüklerinin hukuki güvence altında olduğunun güveniyle yaşaması, ancak ve ancak tükenmiş ve yönetememe krizi içinde bulundukları politik iktidarlarını hukuka yaslayan egemenlerin hukuku bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmesi ile mümkün olabilecektir. Hukukun herkes için eşit ve tarafsız şekilde uygulanıyor olduğu inancının yerleşmediği toplumlarda ne sağlıklı bir iletişim ne gelişim ne de toplumsal barış mümkün değildir. Her muhalifi halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle suçlayıp cezaevine atanlar, hukuki eşitlik ve bağımsızlığı ortadan kaldırarak toplumsal barışı da aslında ortadan kaldırdıklarının farkına varmak zorundadırlar.
Değerli arkadaşlar,
İçinde bulunduğumuz şartlar ne yazık ki böyledir. Ancak , Gezi Direnişi bu karanlığın dağıtılması, ülkemizin aydınlık, özgür, demokratik bir hukuk ülkesi haline gelebileceği umudunun diri tutulması anlamında bizim en önemli rehberlerimizden birisidir. 12 yıl önce bu ülkenin insanları bugünküne benzer şartlar altında yaşamalarını ve buna hiçbir ses çıkartmamalarını dayatanlara en güzel, en demokratik, en barışçıl yanıtı sokaklarda vermişlerdir. Gezi bize ,birlik olmanın gücünü ve değerini, kardeşliği, bir amaç uğruna mücadele vermenin kutsallığını tekrar hatırlatmıştır. Gezi bize ,demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, barışın önemini kavratmıştır. Gezi bize ,birleşmiş bir halkın yenilmeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Gezi bize ,kadınların, çocukların, işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin,doğanın, hayvanların, dışlanan, düşmanlaştırılan tüm kesimlerin bir arada, uyum ve barış içinde yaşayabileceğini, paylaşım ve eşitlik üzerine bir yaşam kurabileceğini canlı bir şekilde kanıtlamıştır. Her dilden, dinden, milletten, inançtan, görüşten insanın ortak davasının demokrasi, insan hakları ve özgürlük olduğunda bir arada mücadelenin önemini ve değerini kanıtladığı gibi bunun mümkün olduğunu da ortaya koymuştur.
Gezi aylar süren ve milyonlarca insanın katıldığı Türkiye tarihinin en önemli toplumsal direnişlerinden biri olmasının yanı sıra bıraktığı iz ve miras itibariyle de sarılmak, sahiplenilmek gerektiren bir siyasal/sosyal olgudur. Bugün yaşadığımız karanlığın dağıtılıp aydınlığa kavuşmamızda aydınlanmacılık, ilericilik, devrimcilik gibi en temel hasletlere sahip olmamız ve bu temelde birleşmemiz gerektiğini gösteren Gezi, aslında insanlığın her zaman daha ileriyi ve iyiyi aradığının da bir işareti olarak yol göstericidir.
Gezi, bir halkın birlikte düşünüp davrandığında her türlü fedakarlığın, hatta canını bile ortaya koymanın bir resmi olmuştur. Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren insanlarımız ülkenin en temiz, en aydınlık, en onurlu insanlarındandır. O yiğit insanlarımızı, ülkesi ve halkı için canlarını feda eden o güzel evlatlarımızı unutmamız mümkün değildir. Onlar halkımızın mücadelesinin her alanında; tıpkı Denizler, Mahirler, İbolar, Sinanlar gibi yaşamaya devam edeceklerdir. Bu ülke ,Ali İsmail’in ismini hiçbir zaman unutmayacaktır. Bu ülkede Berkin denildiğinde yüreklerdeki sızı ve öfke hiçbir zaman dinmeyecektir. Bu ülke, evlatlarını asla unutmayacak, onların uğruna hayatlarını feda ettiği demokrasi ve özgürlük mücadelesi başarıya ulaşana kadar mücadele bilincini diri tutmaya devam edecektir. Onlar artık bu ülkenin kalbi, ruhu, bilinci olarak ölümsüzleşmiştir.
Değerli arkadaşlar,
Geçtiğimiz Mart ayında ülke çapında başlayan protestolar bu ülkenin demokrasiden ve özgürlükten vazgeçmediğini bir kez daha göstermiştir. Ve Gezi’den bu yana geçen süreç, halkımızın korku duvarını yıktığını da kanıtlamıştır. Faşizm ve faşizmin uyguladığı hiçbir yöntem halkın özgürlük mücadelesini geri durduramamıştır.
31 Mayıs tarihi yine bize 1971 yılında aynı zamanda, bu ülkenin en parlak, en aydınlık, en cesur, en yurtsever gençlerinin; Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın Adıyaman’ın Nurhak Dağları’nda Denizler, Mahirler, İbolar gibi 12 Mart cuntasınca katledildikleri gündür.
31 Mayıs’ta Nurhak Dağlarında katledilen Sinanlar da, Gezi’de katledilen canlarımız da bu ülkeyi canları pahasına sevmiş, halk için canlarını ortaya koymakta hiçbir beis görmemiş yurtseverlerdir. Ve aralarında yarım asırlık süre olmasına rağmen bu kuşakları birbirine bağlayan şey, faşizmden korkmamaları, teslim olmamaları, biat etmemeleridir. Devrimciler aralarında asırlık bir kuşak farkı dahi olsa bu benzerliklere sahiptir.
Değerli arkadaşlar,
Bu ülkenin aydınlık yurttaşları , faşizme karşı mücadeleyi hiçbir zaman bırakmayacaklardır. Bu ülkenin yurtseverleri ülkelerini sömürge olmaktan kurtarmakta bir adım bile geri atmayacaklardır. 70’lerden Gezi’ye bu bilinç hiçbir zaman yok olmadığı gibi bu bilinç geleceğe de taşınacaktır. Ülkemiz bir gün mutlaka özgür, demokratik, insanların refah içinde yaşadığı bir ülke haline gelecektir.
Bizlerin bundan yana kuşkumuz yoktur. Tüm bu duygu ve düşünceler ışığında Türkiye tarihine Gezi’yi armağan eden tüm yurttaşlarımızı ve halen siyasi mahpus olarak cezaevlerinde olan dostlarımızı selamlar, Gezi Direnişi’nde yitirdiğimiz ve aynı zamanda yıl dönümü olması sebebiyle Nurhak Dağlarında katledilen yiğit devrimcileri saygı ve minnetle anıyoruz.
Kahrolsun faşizm!
Yaşasın özgürlük, yaşasın demokrasi, yaşasın Gezi Direnişi!”
