İşbirlikçi tekelci kapitalist düzen derin bir ekonomik kriz yaşıyor. Krizin yanı sıra da salgın üretiyor. Covid-19 ve mutasyonları kokuşmuş düzende artıyor. Emperyalizm dünyayı kirletti. Tekelci burjuvazi, dünyada ve ülkemizin her yanında yaşama, doğaya düşman projeler uyguluyor. Ekonomik Kriz ve pandemi, sermaye ile işçi sınıfı ve emekçiler arasındaki çelişkiyi derinleştirdi. Egemen sınıfların ve partilerinin iç çelişkileri ve çıkar kavgaları da derinleşiyor ve büyüyor. İşsizlik, düşük ücretler, sigortasız çalıştırma, sendikal örgütlenmeye saldırı ve işten çıkarmalar, pandemi koşullarında yoğunlaştı. İşçiler emekçiler, emekliler çıkış yolu arıyor. Emekçilerden yana konuşlanmış siyasi güçler, sendikalar, zayıf, dağınık ve bir araya gelme basiretini gösteremiyor..
Gün geçmiyor ki güdük laikliğe, temel hak ve özgürlüklere yeni bir sınırlandırma getirilmesin…Halk pandemi gerekçesiyle yasaklamalara alıştırılıyor. Birincisi, içki yasağı genelgesi. İkincisi toplumsal olaylarda polisin hareketlerini kayıt altına almayı yasaklayan genelge. Üçüncüsü birçok il ve ilçede açık ve kapalı miting ile toplantılar, gösteri yürüyüşleri, basın açıklamaları, imza kampanyaları, broşür dağıtma, anma töreni gibi etkinlikler süreli de olsa yasaklanmış durumda..
Ülkemiz günlerdir, akademisyenlere ‘kan banyoları” yaptıran Peker’in açıklamalarını tartışıyor. Mafya ekonomisinde rant savaşı, kara para trafiği başta olmak üzere krizi çatışmayı körüklüyor. Ekonomi küçüldükçe paylaşım kavgası da büyüyor. 1990 lı yıllarda derin devlet dehlizlerinde büyütülen ve kullanılan Sedat Peker, AKP döneminde de muhaliflere ve AKP karşıtı partilere, halka yıllarca terör estirdi. Düzen o kadar mafyatikleşti ki Alaattin çakıcı gibi organize bir suç örgütü liderini özel yasayla cezaevinden çıkardı. Derin devletin ve çürümüş düzenin aktörleri ve siyasal cinayetlerin sorumluları Bodrum Marina önünde fotoğrafı vermekten çekinmediler. İktidar ortağı Bahçeli, Çakıcı’ya “dava arkadaşım” diyerek sahip çıktı; AKP’liler Sedat Peker”e “hayırsever iş adamı” ödülü verdi. Peker dizileri kontrgerillanın gerçekleştirdiği ‘bin operasyonun’ bir kısmının deşifresidir. Kirli savaş konseptinin izlendiğinin itirafıdır. Çetelerin “vatan-millet” edebiyatı gerçekte çürümüş kapitalist düzenden nemalanma kavgasıdır. Tek birleştikleri nokta bu çürümüş düzeni korumaktır. Ona bekçilik yapmaktır. Cumhuriyetin savcıları, derin çeteler karşısında etkin ve belirleyici aktör değiller. Hiçbir zamanda olmadılar, faili meçhul cinayetleri, kayıpları gerçek anlamda soruşturmadılar, açılan soruşturmalar takipsizlik ya da zaman aşımına uğratıldı. Peker’in Kutlu Adalı ve Uğur Mumcu cinayetleri ve diğer itirafları karşısında Mehmet Ağar, Korkut Eken gibi “derinler” e yönelik savcılar üç maymunu oynuyor.. medyanın derin tetikçileri siyasi konsepte uygun iş başında..
Siyasi iktidar ve kapitalist devlet hukuk ilkelerini bir tarafa bırakmıştır. Hukuk ilkeleri uygulanmıyor. AKP destekçileri, AB hayranları, demokrasinin AB den geleceğini varsayanlar, şaşkınlık içindedir. Şaşırmayınız, burjuva demokrasisi AB ülkelerinde de tasfiye sürecindedir. AB ülkelerinde de siyasi gericilik rejimin ekseni olmuştur. Ülkemiz ise faşizmin cenderesi içindedir. Siyasi tarihi kırımlar ve katliamlara dolu ve yenilerine gebedir. Demokrasinin ve özgürlüklerin, laikliğin tüm kazanımlarının tasfiye edilmesi, Kürt sorununda çözümsüzlük, kamuya ait bütün birikimlerin, yağma edilmesi, doğanın talanı ve tekellerin doğayı yağmasına bekçilik etme, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri, yolsuzluk ve rüşvet adaletsizlik, hukuksuzluk, tarikatçılık, düzenin ekseni. Burjuva muhalefetine bile katlanamayan iktidar, “Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günler.” diyecek kadar faşist-kapitalist düzenin bile güvensizlik ve pasifikasyon kaynağı..
İşçiler ve emekçiler şalterleri indirmedikçe, emekçiler kitlesel tepkilerini sokakta, sandıkta ortaya koymadıkça, faşist uygulamalar daha da yoğunlaşacak. Emeğin iktidarı kurulmadan demokrasi ve sosyal kurtuluş gerçekleşemez.
