8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, İzmir Kadın Platformu’nun (İKP) çağrısıyla Konak Eski Sümerbank önünde “Aile yılı sizin mücadele bizimdir”, “Yoksulluğa güvencesizliğe şiddete hayır” yazılı pankartları açan kadınlar Cumhuriyet Meydanı’nda yürüdü. Kadınlar, “Cinsel Ulusal Sınıfsal Sömürüye Son”, “Kader Değil Bu Bir Cinayet!”, “Kadınlar Sokağa Özgürleşmeye”, “İnsanca Bir Yaşam İstiyoruz”, “Şiddetiniz Batsın Kadınlar Yaşasın”, “Savaşa Değil Halka Bütçe”, “Asla Yalnız Yürümeyeceksin”, “Kurtuluş Yok Tek Başına”, “ Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz”, “Akp Gidecek Biz Kalacağız”, “Kadınlar Artık Susmayacaklar”, “Kadın Cinayetleri Politiktir”, “Kadın Yaşam Özgürlük”, “ Jin Jiyan Azadi” sloganlarını attı. Yürüyüşe Ege Serbest Bölgede bulunan, sendikalaştıkları için işten atılan ve direnişe başlayan DIGEL Tekstil işçileri de katıldı.
İzmir kadın Platformu adına Cumhuriyet Meydanı’nda okunan basın açıklamasının tam metni şöyle:
1900’lerden günümüze kadınların başta “eşit işe eşit ücret” talebi olmak üzere eşit, özgür, onurlu bir yaşam mücadelesine atfen ilan edilen 8 Mart’ın tarihi bizlere ışık tutmaya devam ediyor. Bu yıl 8 Mart’ta İzmirli kadınlar olarak bu tarihten aldığımız güçle, yoksulluğa, güvencesiz çalışmaya, şiddete karşı eşit, özgür, insanca bir yaşam için alanlardayız.
AKP iktidarı, 2024 yılında açıklanan orta vadeli program ve 12. kalkınma planında yer alan esnek ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırma planlarının bir parçası, gerici iktidarının tahkimi için 2025 yılını “Aile yılı” ilan etti. Plana göre aile ile iş yaşamının uyumlulaştırılması adı altında kadınlara esnek, güvencesiz, düşük ücretlerle çalışma dayatılırken, “ailenin güçlendirilmesi” vurgusuyla cinsiyet eşitsizliğini derinleştirecek politikalar bir bir hayata geçirilerek kadınlar aileye, aile içinde de erkeğe daha bağımlı hale getirilmek isteniyor. Sermayenin ucuz emek ihtiyacı için boşanma oranlarının artması, doğum oranlarının düşmesi bahane edilerek Nüfus Politikaları ve Aile Enstitüsü kuruluyor. Evlilikler daha çok borçlandırarak teşvik ediliyor, boşanmalara arabulucu uygulamaları tekrar tekrar gündeme getiriliyor, nafaka hakkı yeniden tartışmaya açılıyor. Genel ahlak’ kavramıyla ortaya attıkları yasa tasarıları ile Türk Ceza Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerle toplumsal yaşamı dini referanslarla inşa etmeye; kadınların ve LGBTİ+’ların yaşamlarını biyolojik cinsiyete sıkıştırmaya, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini engellemeye, kamusal alandaki var oluşumuzu kısıtlamaya çalışıyorlar.
OVP ve 12 Kalkınma planıyla işçi ve emekçilerin en çok da kadınların ne kadar hakları varsa hedefe konuyor. Kamuda tasarruf adı altında sosyal bir devletin yapması gereken tüm kamusal hizmetler özelleştirilirken, kutsal aile adı altında bakım emeği hane içine, hanede de daha çok kadının üzerine yıkılıyor. Kısmi, uzaktan, saatlik, mevsimlik adı altında dayatılan esnek çalışma modelleriyle kadınlar sosyal güvenceden yoksun, düşük ücretli, kıdem tazminatı ve emeklilik güvencesi olmayan işlere mahkum ediliyor.
Bu durum TÜİK’in “istatistiklerle kadın” 2024 verilerine de yansıdı. Verilere göre kadınlar iş bulmakta zorlanıyor, bulduğu işte erkeğe göre daha az kazanıyor, eğitim durumları yükselen kadınların kazancı aynı oranda eğitim durumunda olan erkeklerin kazancına oranla düşüyor. Çocuklu kadınlar iş bulamazken, esnek ve güvencesiz çalışmaya daha fazla itiliyor. Bu durum toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, kadın yoksulluğunu daha da derinleştirerek hane içinde kadına yönelen şiddeti de tırmandırıyor.
Buna rağmen işçi ve emekçi kadınlar sendikal hakları, yaşanılabilir bir ücret ve insanca çalışma koşulları için bütün baskılara, grev yasaklarına rağmen grev ve direnişlerle hakları için mücadele ediyor. İzmir’de Temel Conta, Sunel, OTP, TTL Tütün işçileri, güvenceli iş, yoksulluk sınırı üzerinde ücretler, insanca çalışma koşulları için grevdeler. Digel işçileri sendikal haklarından vazgeçmiyor işten atılanlar direnişlerini sürdürüyor. Belediye işçileri, sağlık, eğitim, büro emekçileri performans sistemine karşı yoksulluk sınırı üzerinde ücretlere karşı iş bırakma eylemleriyle alanları dolduruyor. Bu direnişler de gösteriyor ki bize dayatılan bu koşullara mahkum değiliz. Grev ve direnişlerimizle işyerlerinden sokaklara mücadeleyi büyütecek, güvenceli iş, insanca yaşama yetecek ücretler, sendikal örgütlüğün önündeki tüm engellerin kaldırılması, baskı ve yasakların son bulması için mücadeleyi sürdüreceğiz. İşyerlerinde şiddete karşı İLO 190’ın uygulanması için sesimizi daha çok yükseltecek, eşit işe eşit ücret hakkımızı kazanacağız.
Faşist iktidarların hepsinde olduğu gibi AKP iktidarı da öfke ve hoşnutsuzluğu bastırmak için şiddet ve baskı politikalarını artırıyor. Kadın hareketinden yol arkadaşlarımız, gazeteciler, LGBTİ+ aktivistleri, sendikacılar, siyasi parti üyeleri ve yöneticilerinden oluşan binlerce kişi gözaltına alınıp tutuklanırken; kadın katilleri cezasızlık politikalarıyla ödüllendiriliyor. Sadece 2024 yılında 394 kadın cinayeti yaşanırken, 259 kadın ölümü “şüpheli” olarak kayıtlara geçti, kadınların ölümleri intihar süsü verilerek kapatılırken, failler hakkında etkin soruşturma başlatılmadı. Üstelik bu kadınların yarısından fazlası evlerinde, kendi eşleri babaları, boşanmak istedikleri erkekler tarafından öldürüldü. Her bir kadın cinayetinin arkasında “kutsal aile” anlayışının olduğunu biliyoruz. Aile adı altında sürdürdüğünüz kadın düşmanı politikalarınızdaki iki yüzlülüğü her yerde teşhir edeceğiz. Ne baskılarınıza boyun egeceğiz ne de şiddetinize yol vereceğiz. Şiddetsiz bir dünya yaratana dek, kadına yönelik şiddet ve cinayetlere karşı caydırıcı cezaların uygulanması, 6284’ün etkin uygulanması, sığınmaevlerinin sayısının artırılması için mücadele etmeye devam edeceğiz. Her yerde erkek-devlet şiddetine karşı direnişin ve özgürlüğün sesini yükselteceğiz!
Kadınlara durmadan “çocuk doğurun” diyen AKP iktidarı çocukları korumaya gelince ortadan kayboluyor. Narin Güran, Sıla Bebek ve Yenidoğan Çetesinde gördüğümüz gibi çocukların iradeleri, bedenleri ve varlıkları yok sayılıyor. Çocukların eğitimi, sağlığı, hakları için bütçe ayırmayanlar, sermayeye kaynak aktarıyor, cemaat ve tarikatlarla işbirliği protokolü imzalıyor. İktidar eğitimi sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendirirken bir yandan da laik eğitim rafa kaldırılarak eğitim dinselleştiriliyor. Çalışırken okumak zorunda kalan MESEM’Li, liseli, üniversiteli gençler iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Bütün bu saldırıların ideolojik bir saldırı olduğunu görüyoruz ve bir kez daha yineliyoruz; Çocukların öldürülmediği, yalnız kalmadığı, yoksullaştırılmadığı bir dünya ve yaşam için hep birlikte mücadele edeceğiz!
Kadınlar en çok yakınlarındaki erkekler tarafından aile kurumunda öldürülürken, Aile Bakanlığı Bütçesinde ailenin korunması ve güçlendirilmesi için ayrılan pay, kadının güçlenmesine ayrılan payın neredeyse 3 katı. Kadın cinayetleri çığ gibi çoğalırken, ‘Kadının güçlendirilmesi’ için ayrılan pay 5.9 milyar yani her bir kadın için günlük 38 kuruş ayrılıyor. Aynı bakanlık diyanete 8 ayda 38 milyon lira ayrılıyor. Kadının güçlendirilmesi için ayırdığı bütçeyi yıldan yıla azaltan AKP iktidarı, kadınları koruyan mekanizmaları hedefe koyuyor. Muhalefeti sindirmek için demokrasiye darbe anlamına gelen irade gaspıyla onlarca belediyeye atanan kayyumlar aracılığıyla da kadınların kazanımları ortadan kaldırılıyor. Ne İrademizden ne de haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Ülkede demokrasi bölgede barış sesini yükseltmeye devam edeceğiz. Kadınlar ifade ve örgütlenme özgürlüğü alanında da çok büyük sorunlar yaşıyor. Kendi öz örgütleri, devlet denetimine sürekli tabi tutulurken, yapılan basın açıklamaları ya da sokak gösterileri sürekli engelleniyor ve bu nedenle kadınlar devlet şiddetine maruz kalıyor. Bugün cezaevlerinde sadece düşünceleri nedeniyle bulunan çok sayıda kadın siyasetçi, gazeteci, insan hakları savunucusu bulunmakta. Cezaevlerinde çok sayıda hasta kadın mahpus tedavi hakkına erişim sağlayamıyor. Yine cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde bulunan adli ve siyasi kadınlara yoğun bir baskı yöntemi uygulanmakta, arama adı altında “Çıplak arama” işkencesi uygulanıyor, koğuşlarına giren görevliler tarafından tacize maruz kalıyorlar.
Emperyalist güçler ve otoriter rejimlerin bugün yürüttüğü güç ve çıkar savaşları başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyayı kana buluyor. Bir yandan sağ otoriter rejimler güç kazanırken diğer yandan silah sanayine ayrılan devasa bütçelerle emekçiler daha da yoksullaştırılıyor. Gazze’de, Rojava’da, Afganistan’da, İran’da ve Suriye’de kadınlar bu savaşların sonucu olarak öldürülüyor, sürgün ediliyor, özel savaş politikalarına maruz bırakılıyor. Savaşın kadın bedenini ganimet haline getirdiğini, savaşın kadınları yoksullaştırdığını ve savaşın tüm demokratik hakları yok ettiğini biliyoruz.
Erkek egemen iktidarların savaş ve şiddet politikalarına karşı direnen kadınların barış, özgürlük ve yaşam hakkı için verdiği mücadele, bizim mücadelemizdir! Türk, Kürt, Ezidi, Afgan, Arap kadınların direnişi bizim direnişimizdir! Bu mücadele demokratik toplum mücadelesidir. Biz kadınlar, ortak mücadele mirasımızdan aldığımız inanç ve umutla savaş ve şiddet politikalarına karşı mücadele ediyor, özgür yaşam iddiamızı büyütüyoruz.
Bugün sahip olduğumuz pek çok hak, yüz yıl önce kadınların mücadeleyle kazandıkları haklar. Bu tarihi sorumlulukla, birbirlerine göbekten bağlı tüm bu sorunlara karşı örgütlü ve birleşik mücadeleyi yükselteceğiz. Şiddet ve sömürü düzenine karşı eşit, özgür, birlikte bir yaşam için, savaşa karşı barış için, haklarımız ve hayatlarımız için ‘Aile yılı’ dedikleri yılı, kadınların mücadele yılı yapacağız, yaşasın kadın dayanışması.
İzmir Kadın Platformu”